Monday, 1 September 2014

Slovakya hakkında temel bilgiler

Slovakya hakkında temel bilgiler
COĞRAFİ VE BEŞERİ DURUM

COĞRAFİ DURUM

Slovakya, bir Orta Avrupa ülkesidir. Yüzölçümü 49.035 km2 dir. Soğuk savaşın sona ermesi ve Batı ve Doğu Bloklarının birleşmesiyle Avrupa’nın merkezinde bir konum kazanmıştır. Slovakya’nın batıda Avusturya ve Çek Cumhuriyeti, kuzeyde Çek Cumhuriyeti ve Polonya, doğuda Ukrayna ve güneyde Macaristan ile sınırı bulunmaktadır. En uzun sınırı Macaristan (515 km) en kısa sınırı Ukrayna (90 km) iledir. Başkent Bratislava ülkenin batısında, Tuna nehri kıyısında yerleşik olup, Viyana’ya yaklaşık 60 km, Budapeşte’ye 200 km ve Prag’a 330 km. uzaklıktadır.

Dağlık bir yapıya sahip olan Slovakya’da Karpat dağları ülkenin hemen tamamının kuzey kesimini kaplamaktadır. Bunların arasında yüksek zirveleriyle ülkenin önemli kayak merkezlerine ev sahipliği yapan Tatra Dağları önemli yer tutmaktadır.

Slovakya’da Tuna Nehri’nin haricinde önemli sayılabilecek akarsular Vah ve Hron nehirleridir.

İKLİM 
Orta Avrupa iklim kuşağında bulunan Slovakya, yazları sıcak ve nemli, kışları ise soğuk ve bol yağışlıdır.

Slovakya’da ortalama sıcaklık yaz aylarında 20, kış aylarında ise 0 derece civarındadır. Sıcaklık yaz aylarında 35 dereceye kadar yükselebilmekte, en soğuk aylar olan Ocak ve Şubat’ta ise -5 ile -10 dereceye kadar düşebilmektedir.

NÜFUS
2005 sayımına göre toplam nüfus 5.380.053’tür. Başkent Bratislava’nın nüfusu 425.155, önemli kentler Kosice’nin 235.006,  Banska Bystrica’nın 111.419, Zilina'nın 85.000’dir.

Nüfusun % 85,7’sini Slovaklar, % 10.8’ini Macarlar oluşturmaktadır. Macar azınlığı esas itibariyle Macaristan ile sınır boyunca yerleşiktir. Nüfusun geri kalanını Çingene (Son nüfus sayımında kendini çingene olarak tanımlayanların oranı % 1,7 olmasına rağmen, çeşitli kaynaklardan bu oranın daha yüksek olabileceği anlaşılmaktadır.), Çek, Ukrayna, Alman ve Polonya kökenliler teşkil etmektedir.

DİN 
Nüfusun %68,9’u kendisini Romen Katolik kilisesine bağlı olarak tanımlamaktadır. %13 dinsiz olduğunu, %6,93 Luteryan, %4,1 Rum Katolik,  %2 Kalvenist olduğunu açıklamaktadır. Slovakya’da Müslümanların sayısı 5.000 civarındadır. İkinci Dünya Savaşı öncesinde sayıları 90.000 olan ve kıyıma uğrayan ya da göç eden Yahudilerden geriye bugün yaklaşık 2.300 kişi kalmıştır.

DİL
Resmi dil Slovakçadır. Çekçe ve Lehçe ile birlikte Hint Avrupa grubunun Batı Slav dilleri ailesine mensuptur. Çek ve Slovaklar birbirlerinin lisanını anlayabilmektedirler. 

İÇ SİYASİ DURUM

ÜLKENİN YÖNETİM ŞEKLİ
Hükümet Yapısı:
Parlamenter Demokrasi
Cumhurbaşkanı:
Ivan GAŠPAROVIC
Başbakan:
Robert FICO
Dışişleri Bakanı:
Miroslav LAJCÁK
Meclis Başkanı:
Pavol PAŠKA

Slovakya’nın yönetim şekli Parlamenter demokrasidir. Slovak Ulusal Meclisi, dört yıl için seçilen 150 üyeden oluşmaktadır. Son genel seçimler 17 Haziran 2006 tarihinde yapılmıştır.

17 Haziran 2006 tarihinde yapılan genel seçimler sonucunda üç partili bir koalisyon iktidara gelmiştir.

Yüzde 29,1 oy alan Sosyal Demokrat SMER (Yön) Partisi, %11,3 oy alan aşırı milliyetçi Slovak Ulusal Partisi SNS ve eski Başbakanlardan Vladimir Meciar’ın lideri olduğu %8,8 oy alan Halk Partisi-Slovakya Demokratik Hareketi L’S-HZDS’nin oluşturduğu bir koalisyon Hükümeti SMER’in lideri Robert Fico Başkanlığında kurulmuştur.

Sekiz yıl süreyle iktidarda kalan Mikulas Dzurinda başkanlığındaki Slovak Hristiyan Demokrat Birliği SDKU aldığı %18,3 oy ile ana muhalefet konumuna geçmiştir. Muhalefette ayrıca, Macar Koalisyonu Partisi (SMK) ve Hıristiyan Demokratik Hareketi (KDH) yer almaktadır.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri ise beş yılda bir yapılmakta ve Cumhurbaşkanı halk tarafından doğrudan seçilmektedir. Şimdiki Cumhurbaşkanı Ivan Gasparovic 15 Haziran 2004’te görevine başlamıştır.

ÜLKENİN ÖZET SİYASİ TARİHÇESİ VE DIŞ POLİTİKASI
Uzun bir tarihi geçmişe sahip olan Slovaklar Slav kökenli olup, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Macar Krallığı’nın içinde yaşamışlardır.

M.Ö. 450 yılından itibaren bugünkü Slovakya’nın yer aldığı bölgede Kelt’ler yerleşmişlerdir. Slavlar’ın bölgeye gelişleri ise M.S. 5. yüzyılda başlamıştır. 10. yüzyılın başlarında Macarlar günümüz Slovakya’sının bulunduğu bölgeyi kendilerine bağlamışlardır. Bölgenin güneyine bu tarihten itibaren etnik Macarlar yerleşmekle birlikte, 13. yüzyıldan itibaren Germenlerin ve daha sonra ise Yahudilerin de gelmesi etnik yapıyı önemli ölçüde değiştirmiştir.

1241 yılındaki Moğol istilası ve bunu müteakip yaşanan açlık nedeniyle bölge nüfusu önemli ölçüde kıyıma uğramıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Macaristan içinde yayılması ve 16. yüzyılda Buda kentini fethetmesi sonrasında Macaristan Krallığı’nın başkenti 1536 yılında o dönemki adıyla Pressburg olan Bratislava’ya taşınmıştır. Türklerin 18. yüzyılda Macaristan’dan çekilmesi ile Slovakya’nın anılan krallık içindeki önemi azalmakla birlikte, Bratislava 1848 yılına kadar Macaristan’ın başkenti olarak kalmıştır.

1848-1849 ihtilali sırasında Slovaklar, Avusturya krallığının Macaristan kısmından ayrılmak ümidiyle dönemin Avusturya İmparatorunu desteklemişler, ancak bu amaçlarında başarıya ulaşamamışlardır. 1867-1918 yılları arasında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde, “Macarlaştırma” kampanyası sırasında baskılara maruz kalmışlardır.

Slovaklar, Çeklerle birlikte, I. Dünya Savaşı’ndan sonra, 28 Ekim 1918’de ilk Çekoslovakya devletini kurmuşlardır. (Bu şekilde tarihi Bohemya, Moravya ve Slovakya bölgeleri bir araya gelmiştir). Bununla birlikte, Çek ve Slovak ekonomilerinin tam anlamıyla bütünleşmeleri sağlanamamış, Slovakya’nın ekonomik sıkıntıları sosyal rahatsızlıklara yol açmıştır.

1938’de Almanya’nın Avusturya’yı ilhak etmesi, Çekoslovakya’yı zor duruma sokmuş, Almanya sınırları Bratislava yakınlarına dayanmıştır. Slovakya, Alman baskıları sonucunda 6 Ekim 1938’de Çekoslovakya’dan ayrılarak, “otonomi” ilan etmiş, Çek tarafı gibi o da Almanya’nın güdümüne girmiştir. Bununla birlikte ülkedeki Nazi karşıtları örgütlenerek, 1944’deki Slovak Ulusal Direnişi’ni oluşturmuşlar ve silahlı bir ayaklanma hareketi başlatmışlardır.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra, 1945’den 1968’e kadar ülkede eski Sovyetler Birliği’nin etkisi altındaki komünist rejim hüküm sürmüştür. 1968’de Slovak asıllı Aleksander Dubcek, Çekoslovakya Komünist Partisi’nin liderliğine getirilmiş, ancak adıgeçenin “sosyalizme insani bir yüz vermek” çabaları Varşova Paktı orduları tarafından bastırılmıştır.

1988’de, 1968’i anmak için gösteriler düzenlenmiş, Komünist Partili Gustav Husak Cumhurbaşkanlığı’ndan istifa etmiş, Dubcek Federal Meclis Başkanlığına seçilmiştir.

1990’da ülke, Çek ve Slovak Federatif devletleri olarak ayrılmış, 1946’dan bu yana ilk serbest seçimler yapılmıştır. 1991’de Sovyet orduları Çekoslovakya’dan tamamen çıkmıştır. 1992’de yapılan genel seçimlerden sonra her iki tarafta iktidara gelen liderler, ayrılma kararı almışlar, böylece “kadife devrim” olarak adlandırılan bir süreç sonrasında Slovakya 1 Ocak 1993’de bağımsız bir devlet olmuştur.

Özellikle 1998’den sonra iktidara gelen Mikulas Dzurinda Başbakanlığındaki sağ eğilimli Koalisyon Hükümetleri Avrupa kurum ve kuruluşları ile bütünleşme yönünde politikalar izlemişlerdir. Bu politikalar sonucu Slovakya 29 Mart 2004’te NATO’ya, 1 Mayıs 2004’te de AB’ne tam üye olmuştur.

Slovakya’daki Türk izleri
Osmanlı İmparatorluğu’nun Macaristan’daki egemenliği sırasında Türklerin şimdiki Slovakya’nın yer aldığı bölge ile de etkileşim içinde olduğu görülmektedir. Bu çerçevede Slovakya topraklarının bazı bölümleri kısa süreli de olsa Türk kontrolü altında kalmış, burada mevcut kalelerin bir kısmı tahrip edilmiş, bazıları ise Türk kalesi olarak bir süre kullanılmıştır. Türk akıncıların zaman zaman ülkenin iç bölgelerine kadar ilerledikleri tarihi verilerden anlaşılmaktadır. Nitekim Osmanlı güçlerince 1554’de Filakovo kalesi kuşatılmış, Filakovo Sancak’ının oluşturulmasından sonra 400 köy Osmanlı kontrolüne geçmiştir. Osmanlı kuvvetleri 1663 yılında ülkenin güneybatısında yer alan Nitra, Nove Zamky ve Levice kentlerini bir yıl boyunca kontrol altında tutmuşlardır.

ÜLKENİN GENEL EKONOMİK DURUMU
1 Ocak 1993 tarihinde bağımsız bir devlet haline gelen Slovakya, ülkenin 2004 yılında önce NATO’ya, ardından AB’ne üye olması sonrasında ekonomik açıdan büyük bir gelişme kaydetmiştir. Bir önceki Dzurinda Hükümeti sırasında, 2001 yılında özellikle makro ekonomik istikrarın sağlanması ve yapısal reformların gerçekleştirilmesi amacıyla yürürlüğe konulan uygulamalar, son yıllarda sonuçlarını vermiş, Slovakya AB ülkeleri içinde en fazla büyüme gösteren ülkelerden biri olmuştur.

Slovak ekonomisinin bu gelişiminde, ülkenin AB fonlarından sağlamakta olduğu katkıların yanı sıra özellikle son birkaç yıl içinde ülkeye büyük ölçeklerde yatırımlar gerçekleştiren Volkswagen, Peugeot-Citroen ve KİA gibi başlıca otomotiv kuruluşları ile Sony, Samsung gibi elektronik eşya üreticisi kuruluşların ihracata yönelik üretimleri önemli rol oynamıştır.

2007-2008 yıllarında Maastricht kriterlerinin tamamını sağlayan Slovakya 1 Ocak 2009 itibariyle Euro bölgesine dahil olmuştur.

Bu çerçevede ülkenin başlıca ekonomik göstergeleri aşağıda sunulmaktadır:
Para birimi:
Euro
Dönüşüm kuru:
1 Euro = 30,1260 Skk (1 Ocak 2009)
a) GSYH:
1,851 trilyon SKK
(57,3 milyar Euro) (2007)


 67,3 milyar Euro  (2008)
b) Kişi Başına Milli Gelir:
12.336 Euro (2008)
c) Büyüme Hızı:
% 6,4 (2008)
d) Yıllık Net Enflasyon Oranı:
% 4,6 (2008)
e) İşsizlik Oranı:
% 9,6 (2008)
f) İhracat:
49,5 milyar Euro (2008)
g) İthalat:
50,2 milyar Euro (2008)
DİĞER FAYDALI BİLGİLER

ULAŞIM
Kara ve demiryolu ulaşım koşulları

Demiryolu ulaşımı ülke içinde geniş bir şekilde kullanılmaktadır. Bunun yanısıra, Bratislava’yı, Viyana, Prag, Varşova, Budapeşte ve Berlin’e bağlayan demiryolu hattı mevcuttur.

Bratislava ile komşu ülkelerin başkentleri Viyana, Prag ve Budapeşte kentleri otoyol ile birbirlerine bağlanmış bulunmaktadırlar.

Şehir içi taksi olanakları ve ücretleri
Taksilerin sadece belirli duraklardan veya telefonla temin edilmesi mümkündür. Taksimetre kullanılmakta, ancak, yabancılardan bazen fahiş ücretler talep edilebilmektedir. Büyükelçiliğimizden şehir merkezine ortalama mesafeler itibariyle taksi ücreti yaklaşık 10 Euro tutmaktadır.

PARA-BANKA
Ülkenin para birimi Euro’dur.
1 Ocak 2009 tarihi itibariyle Slovakya Euro bölgesine dahil olmuştur.

SOSYAL YAŞANTI VE TATİLLER
Hafta tatil günleri
Cumartesi, Pazar
Resmi tatil günleri
1 Ocak, 1 Mayıs, 8 Mayıs, 29 Ağustos, 1 Eylül (Milli gün), 17 Kasım
Dini bayramlar
6 Ocak, 10 Nisan, 13 Nisan, 5 Temmuz, 15 Eylül, 1 Kasım, 24-26 Aralık

BAŞKENT BRATİSLAVA
Slovakya’nın Başkenti ve en büyük şehri olan Bratislava,  ülkenin batı sınırına yakın, Viyana’nın 50 km kadar doğusunda yer almaktadır. Şehrin toplam nüfusu yaklaşık 425.000’dir. Tuna Nehri’nin kıyısında yer alan şehir hem Avusturya’ya hem Macaristan’a sınırdır. Dünyada bu şekilde iki devlete sınırı olan sadece iki şehir bulunmaktadır.

Bratislava, Parlamentosu, devlet binaları, üniversiteleri, müzeleri ve tiyatroları ile Slovakya'nın siyasi, ekonomik ve kültür merkezidir. Slovaklar, Almanlar, Macarlar, Avusturyalılar, Çekler ile Museviler şehrin geçmişinde güçlü izler bırakmıştır. Bratislava kozmopolit ruhunu hala muhafaza etmektedir. Şehir her yıl çok sayıda festivale ve ticari sergiye ev sahipliği yapmaktadır.

Yüzyıllar boyunca Macar ve Alman kontrol ve etkisinde kalan kenti Macarlar Pozsony, Almanlar da Pressburg olarak adlandırmaktadır. Mohaç savaşının ardından Budapeşte’nin ve Macaristan’ın büyük bölümünün Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolüne geçmesiyle Macar Kralları 1563 ve 1830 yılları arasında Bratislava’da taç giymişlerdir.

Kentin sembolü olan Bratislava Kalesi ilk kez 907 yılında bir Slav savunma şatosu olarak inşa edilmiştir. Kale, 1741 yılında Bratislava’da taç giyen İmparatoriçe Marie Theresa’ya da ev sahipliği yapmıştır. Uzun yıllar harabe halinde kalan kale İkinci Dünya Savaşından sonra restore edilmiştir.

TÜRKİYE-SLOVAKYA İLİŞKİLERİ

ÜLKEMİZE GENEL BAKIŞI

Slovakya’yı ilk tanıyan devletler arasında yer alan Türkiye,  Bratislava’da Büyükelçilik açan (21 Nisan 1994) ilk ülkelerden de biridir.  Türkiye ile Slovakya arasında siyasi bir sorun bulunmamaktadır. Bu çerçevede ilişkilerin gelişmesi ve güçlendirilmesi için uygun bir zemin mevcuttur.

TÜRKİYE–SLOVAKYA EKONOMİK VE TİCARİ İLİŞKİLERİ
Türkiye ile Slovakya arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler, özellikle 2000’li yılların başından itibaren önemli ölçüde gelişme göstermiştir. 2007 yılında 1 milyar ABD Doları seviyesini aşan iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2008 yılında 1.273 milyar Dolar’a erişmiştir.

İkili ticari ilişkilerimizin gelişmesinde en önemli etkenler arasında, Slovakya’nın 2004 yılında AB’ne üye olması neticesinde AB ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliğinin bu ülkeye de teşmil edilmesi ile ortaya çıkan yeni işbirliği olanakları, iki ülke arasında özellikle ekonomi, ticaret ve yatırımlar alanında mevcut ahdi çerçevenin, Mart 2007 ayında Ekonomik ve Ticari İşbirliği Anlaşmasının da imzalanması ile hemen hemen tamamlanmış olması, DEİK bünyesinde kurulmuş bulunan Türk-Slovak İş Konseyi’nin verimli çalışmaları gibi unsurları saymak mümkündür.

İki ülke arasındaki ticari ilişkilere ilişkin veriler aşağıda sunulmaktadır.

KARŞILIKLI TİCARET
Yıllar
İhracatımız
İthalatımız
Toplam Ticaret Hacmi

(Milyon Dolar)
(Milyon Dolar)
(Milyon Dolar)
2000
  33,2
  42,2
    75,4
2001
  65,8
  46,6
  112,4
2002
  78,7
  97,1
  165,8
2003
110,4
115,6
  266,0
2004
160,5
194,7
  355,2
2005
181,0
296,5
  477,5
2006
276,8
404,9
  681,7
2007
399,3
668,2
1.067,5
2008
422,3
850,9
1.273,2

İthalat Kalemlerimiz
İhracat Kalemlerimiz
Demir ve Karışımsız Çelik Ürünler
Otomotiv
Otomotiv, Motorlu Taşıt Parçaları
Yaş Meyve ve Sebzeler
Alüminyum
Altın ve Mücevherat
Plastik Ürünleri
Tekstil Ürünleri
Kağıt Karbon
Elektronik Malzeme

Krom
TURİZM
Slovak halkının gelir seviyesindeki artışa paralel olarak ülkemize giden Slovak turist sayısı her geçen yıl artmaktadır. Nitekim 2005 yılında ülkemize giden Slovak turist sayısı 35.446 olarak tespit edilmiş olup, bu sayı 2006 yılında yaklaşık 40.000’e yükselmiştir. 2007 yılında bu sayı 54.000'e, 2008 yılında da 60.000’e ulaşmıştır.

CHP’de Değişim Zarureti ve Bekaroğlu...

Ali Öztürk

CHP’de Değişim Zarureti ve Bekaroğlu...

Ali Öztürk
bilgi@gunebakis.com.tr
 İslamcı düşüncenin köklerinden gelen ve bir dava ve aksiyon adamı olarak bildiğimiz Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu’nun CHP’ye davet edilmesi tüm kesimleri şaşırttı. Bekaroğlu ile dünden bugüne yol arkadaşlığı yapan eski ve yeni dostları şaşkınlıklarını, “CHP’ye gidecek kadar öfkeli mi?” biçiminde dile getirirken CHP çevreleri, “CHP Bekaroğlu’nu sindiremez” tepkisini verdi. Dünden bugüne yol arkadaşları Prof. Dr. Bekaroğlu’nun kendine has özellikleri nedeniyle bulunduğu yerde uyum sorunu yaşadığını bilirler. Sözünü esirgemeyen, zaman ve mekana göre tavır almayı sevmeyen bir düşünce adamı. İnandığını söyleyen, sonuçlarından çekinmeyen ve inandığı gibi davranan bir aksiyon adamı. Bekaroğlu’nu RP zor taşıdı, FP zor taşıdı. SP taşıyamadı. HAS Parti ile kavgalı bitirdi. Tayyip Bey’e ise hep mesafeli ve öfkeli.. Şayet AK Parti’ye katılmış olsaydı orayı en erken terk eden olurdu. Dolayısıyla tanıdığımız Bekaroğlu bir politika adamı değil. Yetişme biçimi, dava anlayışı, kimyası, öfkesi, birikimi O’nun bir siyaset adamından çok düşünce adamlığını besliyor. Doğru, yanlış…. Kendine özgü fikirler üreterek inandığı yolda bir hayat mücadelesi veriyor. CHP’ye davet alması karşısında kendi mahallesi, ”CHP’ye gidecek kadar öfkeli mi?” diyor.
***
CHP’ye davet edilmesine ve davet eden Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu olmasına rağmen CHP kucağını açmış ve “Bekaroğlu neredesin? Gel dönüşümümüze katkı ver!” demiyor. Aksine kendi içinde iktidar mücadelesi veren CHP’de ulusalcı kanat, partinin Bekaroğlu’nu hazmedemeyeceğini ilan ediyor. Gerek CHP içindeki gerek dışındaki ulusalcıların Bekaroğlu’na bakışına iki örnek verelim.
Önce içerdeki ulusalcılar.. Muharrem İnce diyor ki, “Ben Bekaroğlu’nu partime davet etmeyeceğim. CHP büyük bir ırmağa benzer. Sonra çeşitli dereler bu ırmakla birleşir. O büyük ırmağa çeşitli dereler katılabilir. Ama o derelerin amacı ırmağı kirletmek değildir. Irmağın köklerini tartışmak değildir. Irmağın gücüne güç katmak için geliyorlarsa başımızın üstünde yerleri var. Ama ırmağın yönünü değiştirmek ve ırmağı kirletmek için geliyorlarsa kusura bakmasınlar. Geçmişte merkez sağda DYP ve ANAP’takiler bizim partimize geliyorlar. Onları ayrı tutuyorum. Onların kökü zaten CHP ile aynı kökten. 1950 yılında Demokrat Parti ile ayrışmışlar. Şimdi ayrıldıkları ırmağa geliyorlar. Köklerimiz zaten bir” İnce gibi düşünenlere göre Bekaroğlu gibileri CHP’ye gidemez. Onlar kirli derenin temsilcileri!...
Şimdi dışardaki ulusalcılar.. Arslan Bulut önceki günkü Yeniçağ’daki yazısında diyor ki:, “CHP’ye Bekaroğlu tuzağı kurulmuştur. CHP’ye operasyon üstüne operasyon yapılıyor. Atatürk’ün partisine davet edilen Mehmet Bekaroğlu’nun Atatürk’e hakaret eden bir kişi olduğu biliniyor!” (Nereden biliniyorsa ve hakkında bu yönde açılmış bir dava varsa !) Arslan Bulut devam ediyor: “Türkiye’deki Lazlar, çatı kuruluşu olarak Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu başkanlığında Laz Enstitüsü kurdu. Bekaroğlu Lazların taleplerini ’Yer adlarının iadesi, Lazca’nın ana sınıfından lisans üstü eğitime kadar eğitim dili olması’ şeklinde sıraladı. Caddebostan Kültür Merkezi’nde bir araya gelen Lazlara, BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan da destek vererek, ‘Sizi damdan düşenler anlar. Biz de damdan düşenlerdeniz’ dedi” Ev sahibi ile konuk milletvekilini Laz Enstitü’sünde bir araya getiren etnopolitik paydanın şifreleri ikilinin siyasal geçmişlerinde saklı” Arslan Bulut gibi düşünenlere göre Bekaroğlu, Laz Enstitüsü kurup kimliğini aradığı için CHP’li olamaz.
Görülüyor ki ne Sayın Bekaroğlu’nun siyasal kimliği ne CHP’nin içi ve ne de CHP’nin destekleyenleri(!)bu daveti sindirecek gibi gözükmüyor. CHP henüz iktidar kavgası değil, küresel değişim nedeniyle kendi dönüşümünün mücadelesini veriyor. Dönüşüm isteyenler ile dönüşüme direnenlerin kavgasında Bekaroğlu ne yapabilir? Zaten Sayın Bekaroğlu da , “Bırakın ailemi ve çevremi ikna etmeyi kendimi ikna edebilmiş değilim” diyor.
***
Buraya kadar ki değerlendirmemizden sonra şöyle bir soru sorulabilir:
“Bekaroğulları (Bekaroğlu gibiler) CHP’ye ne zaman katılabilir?”
Prof. Dr. Bekaroğlu veya İslamcı gelenekten gelen bir başka düşünce ve siyaset adamı CHP’ye katılamaz mı? Elbette katılabilir. Ancak onların CHP’de bir tabanları olması gerekir. Yani CHP’de bir dönüşümün yaşandığının hissedilmesi gerekir. BDP’li Altan Tan İslamcı gelenekten yetişen önemli bir Kürt aydınıdır. İslamcı cenahta derin saygı gören ve mücadelede büyük katkılar veren bir isimdir. Günlerden bir gün BDP’den yani APO’nun partisinden aday olması ilk anda herkesi şaşırtmıştır. Kendini bu noktaya Tayyip Erdoğan’a öfkesinin sürüklediği bilinir. Yıldızları Erdoğan ile hiç barışmamıştır. İlk başlarda Altan Tan’ı sadece bu derin öfkenin BDP’ye savurduğu zannedilmiştir. Ancak sonradan görülmüştür ki onbinlerce dindar Kürt şıhlarıyla, hocalarıyla, başörtülü kadını, sakallı insanlarıyla BDP’ye oy vermektedir. Altan Tan işte bu tabanın üzerine gitmiştir. Bekaroğlu CHP’ye gitse tavandan tabana giden bir yolu olmayacakki!.. Kimi, kimleri etkileyecek?
***
Bu yazıyla CHP’ye veya Sayın Bekaroğlu’na haddimizi aşarak yön çizmeye kalkışmadık. Böyle bir meselemiz de yok. Sadece 35 yıldır yakından tanıdığımız Sayın Bekaroğlu’na yapılan bir daveti değerlendirdik. Görüşlerimizi yazıya döktük. Sonuç olarak şunu diyebiliriz. Değişim CHP’yi zorluyorsa(ki öyle) buna ne Sayın Kılıçdaroğlu ne Sayın İnce direnebilir. Değişim için hayat ne Bekaroğlu’ndan ne bir başkasından ibarettir. Değişim başlamışsa hedefine varacaktır. Sadece biraz geciktirilebilir, yavaşlatılabilir. Değişime direnmek mümkün değildir.  
 
İslamcı düşüncenin köklerinden gelen ve bir dava ve aksiyon adamı olarak bildiğimiz Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu’nun CHP’ye davet edilmesi tüm kesimleri şaşırttı. Bekaroğlu ile dünden bugüne yol arkadaşlığı yapan eski ve yeni dostları şaşkınlıklarını, “CHP’ye gidecek kadar öfkeli mi?” biçiminde dile getirirken CHP çevreleri, “CHP Bekaroğlu’nu sindiremez” tepkisini verdi. Dünden bugüne yol arkadaşları Prof. Dr. Bekaroğlu’nun kendine has özellikleri nedeniyle bulunduğu yerde uyum sorunu yaşadığını bilirler. Sözünü esirgemeyen, zaman ve mekana göre tavır almayı sevmeyen bir düşünce adamı. İnandığını söyleyen, sonuçlarından çekinmeyen ve inandığı gibi davranan bir aksiyon adamı. Bekaroğlu’nu RP zor taşıdı, FP zor taşıdı. SP taşıyamadı. HAS Parti ile kavgalı bitirdi. Tayyip Bey’e ise hep mesafeli ve öfkeli.. Şayet AK Parti’ye katılmış olsaydı orayı en erken terk eden olurdu. Dolayısıyla tanıdığımız Bekaroğlu bir politika adamı değil. Yetişme biçimi, dava anlayışı, kimyası, öfkesi, birikimi O’nun bir siyaset adamından çok düşünce adamlığını besliyor. Doğru, yanlış…. Kendine özgü fikirler üreterek inandığı yolda bir hayat mücadelesi veriyor. CHP’ye davet alması karşısında kendi mahallesi, ”CHP’ye gidecek kadar öfkeli mi?” diyor.
***
CHP’ye davet edilmesine ve davet eden Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu olmasına rağmen CHP kucağını açmış ve “Bekaroğlu neredesin? Gel dönüşümümüze katkı ver!” demiyor. Aksine kendi içinde iktidar mücadelesi veren CHP’de ulusalcı kanat, partinin Bekaroğlu’nu hazmedemeyeceğini ilan ediyor. Gerek CHP içindeki gerek dışındaki ulusalcıların Bekaroğlu’na bakışına iki örnek verelim.
Önce içerdeki ulusalcılar.. Muharrem İnce diyor ki, “Ben Bekaroğlu’nu partime davet etmeyeceğim. CHP büyük bir ırmağa benzer. Sonra çeşitli dereler bu ırmakla birleşir. O büyük ırmağa çeşitli dereler katılabilir. Ama o derelerin amacı ırmağı kirletmek değildir. Irmağın köklerini tartışmak değildir. Irmağın gücüne güç katmak için geliyorlarsa başımızın üstünde yerleri var. Ama ırmağın yönünü değiştirmek ve ırmağı kirletmek için geliyorlarsa kusura bakmasınlar. Geçmişte merkez sağda DYP ve ANAP’takiler bizim partimize geliyorlar. Onları ayrı tutuyorum. Onların kökü zaten CHP ile aynı kökten. 1950 yılında Demokrat Parti ile ayrışmışlar. Şimdi ayrıldıkları ırmağa geliyorlar. Köklerimiz zaten bir” İnce gibi düşünenlere göre Bekaroğlu gibileri CHP’ye gidemez. Onlar kirli derenin temsilcileri!...
Şimdi dışardaki ulusalcılar.. Arslan Bulut önceki günkü Yeniçağ’daki yazısında diyor ki:, “CHP’ye Bekaroğlu tuzağı kurulmuştur. CHP’ye operasyon üstüne operasyon yapılıyor. Atatürk’ün partisine davet edilen Mehmet Bekaroğlu’nun Atatürk’e hakaret eden bir kişi olduğu biliniyor!” (Nereden biliniyorsa ve hakkında bu yönde açılmış bir dava varsa !) Arslan Bulut devam ediyor: “Türkiye’deki Lazlar, çatı kuruluşu olarak Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu başkanlığında Laz Enstitüsü kurdu. Bekaroğlu Lazların taleplerini ’Yer adlarının iadesi, Lazca’nın ana sınıfından lisans üstü eğitime kadar eğitim dili olması’ şeklinde sıraladı. Caddebostan Kültür Merkezi’nde bir araya gelen Lazlara, BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan da destek vererek, ‘Sizi damdan düşenler anlar. Biz de damdan düşenlerdeniz’ dedi” Ev sahibi ile konuk milletvekilini Laz Enstitü’sünde bir araya getiren etnopolitik paydanın şifreleri ikilinin siyasal geçmişlerinde saklı” Arslan Bulut gibi düşünenlere göre Bekaroğlu, Laz Enstitüsü kurup kimliğini aradığı için CHP’li olamaz.
Görülüyor ki ne Sayın Bekaroğlu’nun siyasal kimliği ne CHP’nin içi ve ne de CHP’nin destekleyenleri(!)bu daveti sindirecek gibi gözükmüyor. CHP henüz iktidar kavgası değil, küresel değişim nedeniyle kendi dönüşümünün mücadelesini veriyor. Dönüşüm isteyenler ile dönüşüme direnenlerin kavgasında Bekaroğlu ne yapabilir? Zaten Sayın Bekaroğlu da , “Bırakın ailemi ve çevremi ikna etmeyi kendimi ikna edebilmiş değilim” diyor.
***
Buraya kadar ki değerlendirmemizden sonra şöyle bir soru sorulabilir:
“Bekaroğulları (Bekaroğlu gibiler) CHP’ye ne zaman katılabilir?”
Prof. Dr. Bekaroğlu veya İslamcı gelenekten gelen bir başka düşünce ve siyaset adamı CHP’ye katılamaz mı? Elbette katılabilir. Ancak onların CHP’de bir tabanları olması gerekir. Yani CHP’de bir dönüşümün yaşandığının hissedilmesi gerekir. BDP’li Altan Tan İslamcı gelenekten yetişen önemli bir Kürt aydınıdır. İslamcı cenahta derin saygı gören ve mücadelede büyük katkılar veren bir isimdir. Günlerden bir gün BDP’den yani APO’nun partisinden aday olması ilk anda herkesi şaşırtmıştır. Kendini bu noktaya Tayyip Erdoğan’a öfkesinin sürüklediği bilinir. Yıldızları Erdoğan ile hiç barışmamıştır. İlk başlarda Altan Tan’ı sadece bu derin öfkenin BDP’ye savurduğu zannedilmiştir. Ancak sonradan görülmüştür ki onbinlerce dindar Kürt şıhlarıyla, hocalarıyla, başörtülü kadını, sakallı insanlarıyla BDP’ye oy vermektedir. Altan Tan işte bu tabanın üzerine gitmiştir. Bekaroğlu CHP’ye gitse tavandan tabana giden bir yolu olmayacakki!.. Kimi, kimleri etkileyecek?
***
Bu yazıyla CHP’ye veya Sayın Bekaroğlu’na haddimizi aşarak yön çizmeye kalkışmadık. Böyle bir meselemiz de yok. Sadece 35 yıldır yakından tanıdığımız Sayın Bekaroğlu’na yapılan bir daveti değerlendirdik. Görüşlerimizi yazıya döktük. Sonuç olarak şunu diyebiliriz. Değişim CHP’yi zorluyorsa(ki öyle) buna ne Sayın Kılıçdaroğlu ne Sayın İnce direnebilir. Değişim için hayat ne Bekaroğlu’ndan ne bir başkasından ibarettir. Değişim başlamışsa hedefine varacaktır. Sadece biraz geciktirilebilir, yavaşlatılabilir. Değişime direnmek mümkün değildir.  
 

Büyükşehir Yasası`nın tarıma ve kırsal alana etkileri

Büyükşehir Yasası`nın tarıma ve kırsal alana etkileri
Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Gülçubuk tarafından verilen “ Yeni Büyükşehir Yasası’nın Tarım ve Kırsal Alana Etkileri” konulu konferans Bergama Belediyesi Meclis Salonu’nda yoğun bir katılımla gerçekleşti.
Konferansa Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç, Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Ferdan Çiftçi, Bergama Ziraat Odası Başkanı Nuri Taşkıranoğulları, belde belediye başkanları, muhtarlar ve çiftçiler ile çok sayıda Bergamalı katıldı.
Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından Bergama Belediyesi işbirliğinde düzenlenen toplantıda, yeni Büyükşehir Yasası’nın tarım ve kırsal alana etkileri ve tarımsal alanlarda yaşanacak değişimler masaya yatırıldı. Büyükşehir Yasası'nın tarım sektörünü, doğal kaynakları,  çiftçiyi, köylüyü ve tüm ülkenin bugününü ve yarınını nasıl etkileyeceği ele alındı. Toplantıda katılımcıların soruları da yanıtlandı.
Belediye Başkanı Mehmet Gönenç, yakın geleceği etkileyecek oldukça önemli bir konuyu paylaşmak için toplandıklarını dile getirerek; “ Herkesin bildiği gibi hayatımıza yeni bir yasa girdi. Yerel yönetimlere kökten değişiklikler getiren, köy tüzel kişiliğini ortadan kaldıran yasa, yeni büyükşehirlerin kurulmasını da beraberinde getiriyor. Hepimizin hayatını ilgilendiren sonuçları olacak yasa özellikle kırsalı ve tarımı etkileyecek. Bergama ise hiç kuşkusuz 114 köyü, 5 beldesi ve toplamda yüz bine yaklaşan nüfusuyla bu yasadan en çok etkilenecek yerlerden biri” dedi.
Gönenç konuşmasını şöyle sürdürdü; “  114 köyünün tüzel kişiliği ortadan kalkacak ve Bergama’nın mahallesi olacak. Bundan böyle köylerde bazı hizmetleri biz ilçe belediyesi olarak yürüteceğiz, bazı hizmetleri ise İzmir Büyükşehir Belediyesi yürütecek. Yasayla farklı bir sisteme geçiliyor. Buna bir anlamda alan yönetimi diyebiliriz. Yasayla, Türkiye’de köklü değişikliklerin olması da muhtemel. İşin siyasi, sosyal ve ekonomik boyutları da var. Özellikle muhtarlarımızın kafalarında soru işaretleri var. Bizler yerel yönetimler olarak yasanın tüm olumsuzluklarına rağmen, elimizden geldiğince köylere ‘nasıl daha iyi hizmet götürebiliriz’  çabası içerisinde olacağız. Tüzel kişiliği ortadan kalkacak köylerin geleceği için neler yapabiliriz, olumsuzlukları nasıl aşabiliriz konularını hep birlikte tartışıp, birlikte hareket etmemiz gerekiyor. Bu olumsuzlukları da bilip aktarma konusunda yükümlüğümüzü yerine getirmek zorundayız. Dolayısıyla çok faydalı olduğuna inandığım bu toplantıda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.”
“Kırsal ve Kırsallık önemli”
Bütünşehir Yasası’nın etkilerine değinen Prof. Dr. Gülçubuk, Büyükşehir Belediye Yasası’nda yapılan değişikliğin kır ve kent arasında yaratacağı kargaşa, köy halkının uğrayacağı zararlar, kır nüfusu, yoğun kentlerde belediyelerin yönetimine giren kırsaldaki tarımsal üretimde yaşanacak olumsuzluklar ve yeni oluşumun olası olumsuz etkileri konularında detaylı bilgiler verdi.  Gülçubuk; “Yeni Bütünşehir Yasası’yla köyler mahalle durumuna gelecek, çiftçilerimiz de bu durumdan olumsuz etkilenecek. Yaklaşık 16 bin köyün tüzel kişiliğinin kaldırılarak mahalleye dönüştürülmesi buralarda yaşayan insanlarımız için bir takım sıkıntıların başlangıcı anlamına geliyor. Üreten, ürettiği ürününü zor şartlarda satarak kıt kanaat geçinen köylümüzü önümüzdeki yıllarda daha zor günler beklemektedir” dedi.
Gülçubuk, tarımsal üretim ve devamlılık ile toprakların sahiplenilmesi ve sürdürülebilir kalkınma için kırsalın önemli olduğunun altını çizdi.

UYUŞTURUCU MÜPTELALARININ MEKANI OLDU GÖLPARK AĞLIYOR

UYUŞTURUCU MÜPTELALARININ MEKANI OLDU GÖLPARK AĞLIYOR



Serdivan Belediyesi’nin büyük paralar harcayarak yaptırdığı Gölpark Tesisleri kaderine terk edildi. Akşamcıların ve uyuşturucu müptelalarının mekânı olan tesislere sahip çıkılması bekleniyor
PARK KADERİNE TERK
Serdivan Belediyesi’nin prestij projeleri arasında yer alan ve büyük paralar harcanarak ilçeye kazandırılan Gölpark Tesisleri kaderine terk edildi. E-5 bağlantılı, Sapanca Gölü kenarında cennetten bir köşeyi andıran tesis, yeterli önlemler alınmadığı için uyuşturucu ve alkol bağımlılarının ve de fuhşun mekânı haline geldi. Öte yandan tesise giriş çıkışların da çok kötü olduğu ve üst geçitten yeterince faydalanılamadığı ileri sürüldü.
TESİSE SAHİP ÇIKILSIN
Tesislerin içler acısı haline isyan eden vatandaşlar, “Bu güzelim tesis bu gidişle çöplük görevi görecek. Özellikle akşam saatlerinde buraya gelmeye çekiniyoruz. Uyuşturucu ve alkol bağımlıları insanları rahatsız ediyor. Hiç de hoş olmayan manzaralara tanıklık ediyoruz. Serdivan ve Büyükşehir Belediyesi’nin bu konuyla ilgilenmesini ve tesislerin profesyonel bir yönetim anlayışıyla halkın istifadesine sunulmasını istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Fenerbahçe - Kardemir Karabükspor Maçının Ardından

Fenerbahçe - Kardemir Karabükspor Maçının Ardından

FENERBAHÇE Teknik Direktörü İsmail Kartal, Kardemir Karabükspor'u 3-2 mağlup ettikleri maçın ardından düzenlenen basın toplantısında, "Ligin en hazır en ve mücadele gücü yüksek bir takımına karşı oynadık"...


Fenerbahçe - Kardemir Karabükspor Maçının Ardından

FENERBAHÇE Teknik Direktörü İsmail Kartal, Kardemir Karabükspor'u 3-2 mağlup ettikleri maçın ardından düzenlenen basın toplantısında, "Ligin en hazır en ve mücadele gücü yüksek bir takımına karşı oynadık" dedi.
Kartal, maçın ilk 15-20 dakikalık bölümünde her şeyin planladıkları gibi gittiğini, daha sonra pas hataları yaptıklarını ve içsel bir geri çekilme yaşadıklarını belirterek, "Bu, dışarıdan verdiğimiz bir talimat değildi. Rakip takım dengeyi buldu ve gol yedik. İkinci yarı devre arasında oyuncularıma, nasıl oynayacağımızı tekrar hatırlatarak, bazı şeyleri daha dikkate alarak, saha içindeki davranışlarımıza dikkat etmemiz gerektiğini anlattım. İyi başladık ve yaptığımız hamleler de karşılığını verdi. 2-1'den sonra kalemizde az pozisyon gördük ama şanssız bir şekilde kendi kalemize gol attık. Demoralize olmadık, bozulmadan normal futbolumuzu oynamaya devam ettik. Karşılığında bir gol daha attık. Kazandığımız için oyuncularımı tebrik ediyorum. Kazanmak için güzel bir irade ortaya koydular. Sezonun ilk haftasına rağmen bu ligin en hazır en mücadele gücü yüksek bir takıma karşı oynadık. 3 gün önce Fransa'da ağır, tempolu bir maç oynadılar. O maça rağmen burada bizimle başa baş mücadele etmesini bildiler. Çok iyi bir takıma karşı aldığımız 3 puan camiamıza hayırlı olsun. Aynı zamanda Trabzonspor maçı öncesi iyi bir moral oldu. Galatasaray ve Beşiktaş'ın sezona galibiyetle başlaması, bizim adımıza mutlak galibiyet hedefini ortaya çıkardı. Geçen sezon kayıpla başlamıştık, bu sezon kazanarak başladık" dedi.

Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts