Sunday, 7 December 2014
Saturday, 6 December 2014
Friday, 5 December 2014
KAPAK TOPLAMANIN ALTINDAKİ GERÇEK.................
KAPAK TOPLAMANIN ALTINDAKİ GERÇEK.................
KAPAK..
Doğa ve insanlara çok zararlı olan pet şişeler toplanmıyor da, neden kapakları toplanıyordu. Bu mavi kapaklar çok mu kıymetli idi. Hayır. Pet şişe üreticileri, ürettikleri bu zararlı maddeyi toplamak ve dönüştürmekle yükümlü idiler. Ama bunları toplamak, biriktirmek ve dönüştürmek hem masraflı hem de zordu. Bu kadar zahmete girmektense, bürokrat ve politikacılarla kol kola girdiler ve bir çare buldular. Pet şişe kapağını toplayan, aynı miktar şişeyi toplamış sayılacaktı. Öyle ya, ellerinde kapak olduğuna göre, elbette şişesi de vardı !. Peki bu kapaklar kime toplatılacaktı. Burada ikinci bir oyun devreye girdi. 500 kilo kapak getirilmesi halinde, özürlülere bir adet tekerlekli iskemle verilecekti. Böylece hayırsever halkımız, kandırılarak çöpçü gibi kullanıldı. Tekerlekli iskemlede payımız olsun diye düşünen insanlar; ceplerine, çantalarına, ev ve iş yerlerine doldurdukları mavi kapakları, daha büyük toplama ünitelerine attılar. Kapaklar buradan üreticiye gitti. Üretici bu kapakları “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na” göstererek, aynı miktar pet şişe topladığını beyan etti. Hem cezadan kurtuldu, hem de teşekkür aldı. Oysa tek bir şişe bile toplanmamıştı. Denizler, göller, akarsular, yollar, parklar, bahçeler pet şişeler ile dolmuştu ama ağızlarında tek bir kapak yoktu. Üretici, fabrikatör-akıllı iş adamı, çakma piyasadan aldığı en ucuz ve sağlık için zararlı birkaç tekerlekli iskemleyi, basın huzurunda vererek bir övgü de buradan aldı. Bu yazımız ardından çok yorum aldık: Pek çok kişi, kullanıldıkları için üzgündü. Üstelik bu kullanılmaya özürlüler de alet edildikleri için iki defa üzgündüler. Bu şekilde bir kullanılmaya araç olarak kullanılan bürokrat ve siyasiler hakkında hiçbir işlem yapılmadığı için bir kez daha üzgündüler. Kimbilir, nerede ve kaç defa daha kullanıldıklarını, aldatıldıklarını düşündükleri için de kızgındılar. Ama bir kesim daha vardı ki, yazılanları ciddiye almıyor, inanmıyor ve eski görüşlerinde direniyorlardı. Bu kişiler ya çok “iyi niyetli” ya da “niyetsiz”diler. İşte bu yazı onlar için yazıldı; Eski yönetmelik yürürlükten kaldırılarak, 24.8.2011 gün 28035 sayılı Resmi Gazete’de bir yönetmelik yayınlandı. Adı “Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği” idi. Yeni yönetmeliğin 4. maddesinde “nelerin ambalaj ve nelerin ambalaj atığı” olduğunun “Ek.1 sayılı cetvelde” gösterileceği yazılı idi. “Ambalaj Tanımına İlişkin Örnekler” başlıklı Ek:1 sayılı cetvelin, 1. maddesinde “Ambalaj ve atık olarak kabul edilen maddeler” sayılmıştı. Bunların arasında aynen şu madde vardı : “Su, maden suyu, meyve suyu, şampuan, deterjan ve benzeri ambalajların kapakları” Yani yalnızca “kapak” ibaresi vardı, kapağın ucunda olduğu şişelerin ismi geçmiyordu, yönetmelikten çıkarılmıştı. ve “kapak toplamak” yeterli idi. Halkı kandırmak ve dümenini yürütmek bu kadar kolaydı. İşte böyle yönetiliyor, böyle kandırılıyorduk. Bu yazımız da hala ayılmayanlara “kapak olsun!”
Prof. Dr. B. Gültekin Çetiner
Doğa ve insanlara çok zararlı olan pet şişeler toplanmıyor da, neden kapakları toplanıyordu. Bu mavi kapaklar çok mu kıymetli idi. Hayır. Pet şişe üreticileri, ürettikleri bu zararlı maddeyi toplamak ve dönüştürmekle yükümlü idiler. Ama bunları toplamak, biriktirmek ve dönüştürmek hem masraflı hem de zordu. Bu kadar zahmete girmektense, bürokrat ve politikacılarla kol kola girdiler ve bir çare buldular. Pet şişe kapağını toplayan, aynı miktar şişeyi toplamış sayılacaktı. Öyle ya, ellerinde kapak olduğuna göre, elbette şişesi de vardı !. Peki bu kapaklar kime toplatılacaktı. Burada ikinci bir oyun devreye girdi. 500 kilo kapak getirilmesi halinde, özürlülere bir adet tekerlekli iskemle verilecekti. Böylece hayırsever halkımız, kandırılarak çöpçü gibi kullanıldı. Tekerlekli iskemlede payımız olsun diye düşünen insanlar; ceplerine, çantalarına, ev ve iş yerlerine doldurdukları mavi kapakları, daha büyük toplama ünitelerine attılar. Kapaklar buradan üreticiye gitti. Üretici bu kapakları “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na” göstererek, aynı miktar pet şişe topladığını beyan etti. Hem cezadan kurtuldu, hem de teşekkür aldı. Oysa tek bir şişe bile toplanmamıştı. Denizler, göller, akarsular, yollar, parklar, bahçeler pet şişeler ile dolmuştu ama ağızlarında tek bir kapak yoktu. Üretici, fabrikatör-akıllı iş adamı, çakma piyasadan aldığı en ucuz ve sağlık için zararlı birkaç tekerlekli iskemleyi, basın huzurunda vererek bir övgü de buradan aldı. Bu yazımız ardından çok yorum aldık: Pek çok kişi, kullanıldıkları için üzgündü. Üstelik bu kullanılmaya özürlüler de alet edildikleri için iki defa üzgündüler. Bu şekilde bir kullanılmaya araç olarak kullanılan bürokrat ve siyasiler hakkında hiçbir işlem yapılmadığı için bir kez daha üzgündüler. Kimbilir, nerede ve kaç defa daha kullanıldıklarını, aldatıldıklarını düşündükleri için de kızgındılar. Ama bir kesim daha vardı ki, yazılanları ciddiye almıyor, inanmıyor ve eski görüşlerinde direniyorlardı. Bu kişiler ya çok “iyi niyetli” ya da “niyetsiz”diler. İşte bu yazı onlar için yazıldı; Eski yönetmelik yürürlükten kaldırılarak, 24.8.2011 gün 28035 sayılı Resmi Gazete’de bir yönetmelik yayınlandı. Adı “Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği” idi. Yeni yönetmeliğin 4. maddesinde “nelerin ambalaj ve nelerin ambalaj atığı” olduğunun “Ek.1 sayılı cetvelde” gösterileceği yazılı idi. “Ambalaj Tanımına İlişkin Örnekler” başlıklı Ek:1 sayılı cetvelin, 1. maddesinde “Ambalaj ve atık olarak kabul edilen maddeler” sayılmıştı. Bunların arasında aynen şu madde vardı : “Su, maden suyu, meyve suyu, şampuan, deterjan ve benzeri ambalajların kapakları” Yani yalnızca “kapak” ibaresi vardı, kapağın ucunda olduğu şişelerin ismi geçmiyordu, yönetmelikten çıkarılmıştı. ve “kapak toplamak” yeterli idi. Halkı kandırmak ve dümenini yürütmek bu kadar kolaydı. İşte böyle yönetiliyor, böyle kandırılıyorduk. Bu yazımız da hala ayılmayanlara “kapak olsun!”
Prof. Dr. B. Gültekin Çetiner
TÜRK DİLİNİN DÜNÜ-BUGÜNÜ VE GELECEĞİ
TÜRK DİLİNİN DÜNÜ-BUGÜNÜ VE GELECEĞİ
ŞUANDA KONUŞUP YAZDIĞIMIZ DİL LATİNCE ALBABE İLE İSTANBUL ŞİVESİ. LAKİN BURADA KAST EDİLEN OSMANLICA 17.-18 VE DAHA ÖNCE YY. LARDA KULLNILAN KARMA DİL.
YANİ BİZ ASLEN ( ŞUANDA) TÜRKÇE Yİ LATİN HARFLERİ İLE YAZARAK BU DİLİN İSTANBUL ŞİVESİYLE KONUŞULMASINDAN İBARET OLAN BİR DİL VE KÜLTÜR İŞGALİ YAŞIYORUZ. HEMDE 1920 Lİ YILLARDAN BUYANA. BİZİM İSE ŞUANDA YAPMAMIZ GEREKEN ORTAASYADAKİ KARDEŞLERİMİZİ RUSÇANIN HEGAMONYASINDAN KURTARMAK VE OĞUZ TÜRKÇESİNİ YERLEŞTİRMEK .^
"Osmanlı Türkçesi zorunlu olsun" önerisi, 19. Milli Eğitim Şurası'nda, komisyon Osmanlı Türkçesi'nin liselerde zorunlu ders olarak okutulmasını önerdi.
ANTALYA' da Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından düzenlenen "19. Milli Eğitim Şurası" 3. gün çalışmalarını tamamladı. Öğretim programları ve haftalık ders çizelgelerinin görüşüldüğü komisyonda, Osmanlı Türkçesi'nin zorunlu ders olarak bütün liselerin öğretim programlarında yer alması benimsendi.
Antalya'da düzenlenen şurada, "Öğretim Programları ve Haftalık Ders Çizelgeleri", "Öğretmen Niteliğinin Arttırılması", "Eğitim Yöneticilerinin Niteliğinin Arttırılması" ve "Okul Güvenliği" konularının ele alındığı komisyonlar, 3. gün çalışmalarını sonlandırdı.
Öğretim programları ve haftalık ders çizelgelerinin görüşüldüğü komisyonun, öğleden sonraki oturumunda, lise kademesine ilişkin öneriler ele alındı.
Öğrencinin bir haftada aldığı toplam ders sayısının çeşit olarak azaltılması amacıyla derslerin bir kısmının dönemlik olarak uygulanması; dil ve anlatım dersi ile Türk edebiyatı dersleri birleştirilerek, "Türk dili ve edebiyatı" dersi olarak verilmesi; gerekli yasal düzenlemeler yapılmak suretiyle sağlık bilgisi dersi ile trafik ve ilk yardım derslerinin içeriklerin sadeleştirilerek ilgili derslere dağıtılması; bütün ortaöğretim kurumlarında haftalık ders saatinin azaltılması önerileri benimsendi.
Osmanlı Türkçesi zorunlu ders olsun önerisi
Osmanlı Türkçesi'nin liselerde zorunlu ders olarak bütün liselerin öğretim programlarında yer alması önerisi oy çokluğuyla kabul edildi.
Önerinin görüşülmesi sırasında bazı katılımcılar, Türk halkının kendi dedesinin mezar taşını okuyamayan tek millet olduğunu ve toplumda Osmanlı Türkçesi'ne bir talep bulunduğunu ifade etti. Aleyhte söz alan katılımcılar ise tarihi metinlerin okunmasında sorunlar yaşandığını, ancak tarihe merakı olan öğrencilerin bu dersi seçmeli olarak alması gerektiğini söyledi.
Komisyonda, genel ortaöğretim kurumları (Anadolu lisesi, fen lisesi, sosyal bilimler lisesi) tek bir okul çatısı altında birleştirilip farklı program türlerinin uygulanabilmesi konusunda tartışmalar yaşandı. Bazı katılımcıların, genel liselerin Anadolu Liselerine dönüştürüldüğü hatırlatarak, bu dönüşümden verim alınamadığını ifade etmesi üzerine öneri oy çokluğuyla reddedildi. Katılımcılar önerinin kabul edilmemesini alkışladı.
Liselerde hazırlık sınıfı uygulamasına son verilmesi önerisi de oy çokluğuyla reddedildi. Din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde "Alevilik" konusunun ele alınması önerisi de daha önce bu konunun görüşüldüğünün belirtilmesi üzerine, gündeme alınmadı.
Okul bütçeleri oluşturulması önerisi kabul edildi
Eğitim yöneticilerinin niteliğinin arttırılması komisyonunda ise okul müdürlerinin ve müdür yardımcılarının seçimi, atanması, eğitimi gibi konular üzerinde üyelerin müzakereleri sürdürüldü.
Genel bütçeden pay ayrılarak okul veya kurum bütçesi oluşturulması, okul veya kurum yönetimince bunun etkili kullanımını sağlayacak, bütün gelir ve harcamaların yasal güvence altına alınması; lisansüstü programlarda okul kademelerine özgü programlar açılması (Özel eğitimin yönetimi, mesleki teknik eğitimin yönetimi, ilköğretim yönetimi, ortaöğretim yönetimi, yükseköğretimin yönetimi gibi). Tezsiz yüksek lisans programında olduğu gibi uygulamacılara yönelik olarak eğitim doktorası programı açılması önerileri benimsendi. Ayrıca, lisansüstü eğitim yapan yöneticilerin bu eğitimlerinin karşılığı, lisansüstü eğitim tazminatı olarak iyileştirme sağlanması, yönetici atamalarının eğitim öğretime başlamadan bitirilmesi önerilerinde görüş birliğine varıldı.
Öğretmenlerin niteliğinin artırılması komisyonunda ücretler gündeme geldi
Öğretmen niteliğinin arttırılması komisyonunda da öğretmenlere ödenen ücretler de gündeme geldi. Öğretmenlere, emekli olduktan sonra maaşlarının çok düşmesi sebebiyle ek gösterge verilmesi yönündeki görüşler de komisyon üyeleri tarafından tartışıldı.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde görev yapan öğretmenlere de ek ücret ödenmesi yönündeki görüşler de komisyonda ele alındı.
Komisyonda ayrıca MEB'in üzerinde bir çalışma yürüttüğü rotasyona ilişkin görüşler de dile getirildi. Bu görüşler arasında öğretmenlerin teşvik edilerek isteğe bağlı olarak rotasyona özendirilmeleri yönündeki görüş öne çıktı.
Eğitim fakültelerine öğrenci alımı
Eğitim fakültelerine öğrenci alımında, aralarında uzmanların, akademisyenlerin ve sendika temsilcilerinin de yer aldığı geniş katılımlı komisyon üyeleri tarafından "mülakat" yapılması yönündeki görüşler de dile getirildi.
Öğrencilerin, öğrenimleri süresince öğretmenlik mesleğine uygun olmadıkları yönünde bir tespitin olması halinde de bu öğrencilerin üniversitelerin başka bölümlerine yatay ve dikey geçişlerinin kolaylaştırılması konusu da üyelerce ele alındı. Komisyon üyelerinden bazıları ise mülakatın yanında tezli yüksek lisansını tamamlayanlar arasından öğretmenlerin seçiminin yapılması yönünde görüş bildirirken, bazıları ise mülakatla seçime karşı görüş bildirdi.
Stajyer öğretmenlerin alanında tecrübeli bir öğretmen rehberliğinde görev yapması ve birden fazla okul türlerinde de stajlarının sağlanması yönünde görüşler bildirildi.
Komisyonda, öğretmenlerin performanslarını da dikkate alan yazılı sınava da yer verilen kariyer basamakları uygulaması da gündeme geldi.
Komisyonda, öğretmenlik mesleğine ilişkin mevzuatları birleştiren ve öğretmenlik mesleğinin uzmanlık statüsünü geliştirecek "Öğretmenlik Meslek Kanunu" çıkarılması teklifi de komisyon üyelerince tartışıldı, ancak oylama bugüne bırakıldı.
Komisyonda, tartışılan tüm görüş ve öneriler bugün üyelerin oylarına sunulacak.
Önerilerin alınması bugün de sürecek
"Okul Güvenliği", "Öğretmen Niteliğinin Arttırılması", "Eğitim Yöneticilerinin Niteliğinin Arttırılması" komisyonlarında da önerilerin görüşülmesine bugünde devam edilecek. Müzakereler, neticesinde oy birliğine varılan maddeler, genel kurula sunulmak üzere hazırlanan rapora eklenecek.
Raporlar, Cumartesi günü genel kurulda oylanacak ve kabul edilen öneriler tavsiye kararlarına dönüşecek.
Anadolu Ajansı Muhabirleri: Yıldız Aktaş, Selma Kasap
Türkiye ve Rusya Suriye konusunda iş birliği yapabilirler mi?
Türkiye ve Rusya Suriye konusunda iş birliği yapabilirler mi?
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Türkiye-Rusya Üst Düzey İşbirliği Konseyi’nin toplantısına katılmak üzere 1 Aralık’ta Türkiye’ye geliyor. Ziyaretin ana konularını enerjiden sanayiye, turizmden ticarete, Türkiye ile Rusya arasındaki ekonomik ilişkilerin geleceği oluşturuyor. Putin’in bu ziyareti sırasında yapılacak ikili görüşmelerde Ukrayna’daki son durum ve Suriye gelişmelerinin gündeme gelmemesi sürpriz olur. Nitekim Putin, Türkiye’ye gelmeden önce Anadolu Ajansı’na verdiği mülakatta ülkesinin Ukrayna ve Suriye hakkındaki tutumunu bir kez daha özetleyerek, bu konular gündeme geldiğinde sergileyeceği tutum hakkında Türk kamuoyunu peşinen bilgilendirmiş oldu.
Suriye krizinin ilk günlerinden beri Türkiye ve Rusya çok farklı tavırlar takındılar. Türkiye özellikle 2011’in sonundan itibaren Suriye rejimini gayrimeşru bulduğunu ilan ederken, Rusya Beşar Esad’la kurmuş olduğu ilişkiyi daha da sıkılaştırdı. Türkiye, Suriye Ulusal Konseyi özelinde muhalifleri ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) desteklerken, Rusya muhalifleri “ayrılıkçı” ve “terörist” olarak gören Şam’ın yaklaşımına arka çıktı. Türkiye, temsil edildiği tüm uluslararası platformlarda Baas’a karşı daha etkili önlemler alınmasını savunurken, Rusya BM’de Esad’ın devrilmesine zemin hazırlayacak, sonuç alıcı girişimleri ısrarlı biçimde engelledi. Dahası Moskova yönetimi Baas’a gemiler dolusu silah ve mühimmat gönderdi; Suriye limanlarındaki Rus savaş gemilerinin sayısını artırdı.
Bu kısacık liste bile Ankara ve Moskova’nın soruna çok farklı pencerelerden baktıklarını gösteriyor. Ama 2011’den bu yana köprünün altından çok sular aktığını ve Suriye konusunun yapısal bir dönüşüm geçirdiğini de unutmamalıyız.
Evvela, Suriye’de siyasal ve silahlı muhalefetin dağınıklığı bir türlü giderilemedi. Koordinasyonsuzluk ÖSO’yu kat’i bir mağlubiyetin eşiğine kadar getirdi. Bugün -Ankara dahil- hiçbir Batı başkentinde, ÖSO’nun zaferiyle ulaşılacak Baassız Suriye hesabı yapılamıyor.
İkincisi, IŞİD’in hızla büyümesi ve Irak’tan Suriye’ye uzanan geniş bir bölgeyi denetimi altına alması dengeleri altüst etti. IŞİD, hem Türkmenleri ve Kürtleri de içerecek bir şekilde bölgedeki farklı etnik gruplar üzerinde büyük bir baskı oluşturdu hem de Suriye denklemine “uluslararası terörizm” boyutunu kattı. IŞİD’in varlığı daha önce Baas rejiminin mutlaka devrilmesi gerektiğini ifade eden ABD’yi Şam’a karşı daha temkinli olmaya itti. İlginçtir, ABD, İsrail, İran, Rusya ve Irak “IŞİD tehdidi” ortak paydası etrafında adı konulmamış bir örtülü iş birliği mekanizması geliştirdiler.
Üçüncüsü, Türkiye’ye gelen sığınmacıların sayısının 2 milyonu ve bunların maliyetinin 5 milyar doları geçmesi, Türkiye’nin “açık kapı” politikasının sürdürülebilirliğini tehlikeye düşürdü. Halep’in el değiştirmesi halinde yaklaşık 1 milyon insanın daha Türkiye’ye kaçması ihtimali Ankara’nın ek önlemler almasını gerektiriyor.
Söz konusu dramatik değişiklikler ve başlangıçtaki hesaplara uymayan gelişmeler Türkiye’nin Suriye politikasını gözden geçirmesine elbette sebep olabilir. Ankara, Baas karşısındaki ilkesel tutumundan taviz vermeden, sorunun artık daha da büyümesini engelleyecek “güncellenmiş” bir öncelikler listesi hazırlamaya koyulabilir.
İşte bu yeniden inşa sürecinde Rusya ile istişare ve “politika uyumlaştırma” girişimleri hayati bir önem taşıyor. Bu işin başından itibaren aynı şeyi söyleyip, yazan biri olarak tekrarda beis görmüyorum: Türkiye ve Rusya, Suriye konusunda birlikte hareket etmeyi başarabilselerdi, kriz bu kadar derinleşmez ve bölgesel bir kangren haline gelmezdi.
Putin’in ziyareti bu anlamda bir dönüm noktası oluşturabilir. İki ülke arasında Suriye konusunda iş birliği yapılabilmesinin en az 4 ön şartı bulunuyor:
1-Rusya, Suriye yönetimini silahlandırmayı kesmeli ve siviller üzerinde güç kullanmasını engellemeli.
2-Türkiye Suriye muhalefetini tamamen siyasi alana çekmeli, silahlı mücadelenin artık sona ermesini sağlamalı.
3-Bölgenin IŞİD’den tamamen temizlenmesi için iki ülke ortak bir strateji üzerinde mutabık kalmalı. En azından müşterek kararlılıklarını vurgulamalı.
4-Sığınmacıların ülkelerine sağlıklı biçimde geri dönüşlerinin önünü açacak, Türkiye-Rusya ekseninde bir garanti mekanizması oluşturulup uygulamaya sokulmalı.
Belki Putin’in ziyareti esnasında bu hususların hiçbirinde bir görüş birliği sağlanamayacak. Fakat önümüzdeki dönemde Ankara ve Moskova Suriye konusunda dayanışma içinde olmaya kendilerini daha fazla mecbur hissedecekler. Bu yola girildiğinde de, sadece Suriye’de değil, tüm Doğu Akdeniz bölgesindeki dengeler köklü biçimde değişmeye başlayacak...
GENÇLİK VE SPOR BAKANI ÇAĞATAY KILIÇ'IN 24/1/2014 TARİHLİ AÇIKLAMALARI : Sözleşmeli Antrenör Alım Şartları
GENÇLİK VE SPOR BAKANI ÇAĞATAY KILIÇ'IN 24/1/2014 TARİHLİ AÇIKLAMALARI:
Bakanlığımıza bağlı Spor Genel Müdürlüğü Spor Eğitimi Dairesi Başkanlığı ve Spor Federasyonu Başkanlıklarının koordinesinde; atıcılık, bilardo, briç, buz pateni, buz hokeyi, dans sporları, gelişmekte olan spor dalları, güreş, görme engelliler, hokey, halter, hentbol, karate, kano, kızak, modem pentatlon, oryantring, su topu ve triatlon branşlarında antrenör yetiştirme kursları açılmaktadır.
Bunların dışındaki spor dallarında açılan kurslar ise "Bağımsız Spor Federasyonlarının Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik"in 14'üncü maddesinin 14'üncü bendinde geçen "Federasyonlar, Genel Müdürlük ile uluslararası federasyonların belirlediği eğitim kriterlerine uygun olarak işbirliği içerisinde antrenör, hakem ve benzeri diğer spor elemanlarını yetiştirir." hükmü doğrultusunda ilgili fedarasyonlarca açılmaktadır.
Spor Eğitimi Dairesi Başkanlığı tarafından açılan kurslarda, kursların temel eğitim programları, (teorik) üniversitelerden görevlendirilen öğretim elemanlarınca, teknik-taktik (uygulama), oyun kuralları ve özel antrenman bilgisi dersleri ise ilgili federasyonda görevli kişilerce verilmektedir.
Derslerin özelliklerine göre; yazılı, test, sözlü, uygulamalı veya hem yazılı hem de sözlü yapılan sınavlar, ilgili dersin öğretim elemanı tarafından değerlendirilmektedir. Eğitim programlarına ait derslerin sınav sonuçları 100 puan üzerinden değerlendirilmekte ve başarılı olunabilmesi için özel ve temel eğitim programında yer alan derslerden en az 60 puan alınması zorunlu tutulmaktadır.
Antrenör Eğitim Yönetmeliği'ne uygun olarak verilmeyen belgelerle ilgili olarak gerekli inceleme ve soruşturmalar yapılmakta, usulsüz verilen belgeler iptal edilmekte ve sorumlular cezalandırılmaktadır. Antrenör olmayan kişileri, yurt dışı kafilelerde Milli Takım Antrenörü olarak görevlendiren federasyon başkanları hakkında da gerekli soruşturmalar yapılmaktadır.
Üç defa milli olanların sözleşmeli antrenör olarak atanabilmesi için BESYO mezunu olması, lise mezunu olanların ise 3 yıl fiilen antrenörlük yapması, Olimpiyat, Dünya ve Avrupa Şampiyonalarında ilk üçe girmesi veya en az 25 defa milli sporcu olması niteliklerinden biri aranmaktadır.
http://www.memurlar.net/haber/454158/
http://www.memurlar.net/haber/454158/
Nasıl sözleşmeli antrenör olunur?
HADİ ORDAN AHMAKLAR
muhitttin çiftçi
HADİ ORDAN AHMAKLAR
KISKANÇLIKTAN HIRS YAPIYORSUNUZ. ESKİ KÖŞK TE BAŞBAKANLIK RESMİ KONUTU OLR BİTER ARKADAŞ. ŞİŞMDİKİ BAŞBAKANLIK BİNASI VE RESMİ KONUTUNUDA KİRADA OLAN BİR BAKANLIĞA ÇALIŞMA BİNASI OLARAK VERİRSİN ALSANA TASARRUF. SİZ BİLİYORMUSUNUZ Kİ BİR BAKANLIK BİNASININ NEKADAR KİRA VERDİĞİNİ, ANCA CUMHURBAŞKANLIĞI SARAYINI ELEŞTİRMEK İÇİN KULLANMAYIN AKLINIZI BU MEMLEKT ZATEN AKLI FESATLIKTAN BAŞKA ŞEYE ERMEYENLERİN YÜZÜNDEN 1 ADIM BİLE İLERLEYEMİYOR.
http://sosyal.hurriyet.com.tr/Profil/muhitttin-ciftci_1003919
Thursday, 4 December 2014
Kırım Tatar Sivil Toplum Kuruluşları: Putin ile Erdoğan: "Çıkmaz sokak"ta yoldaşlık...
Türkiye’nin Rusya’ya ihracatı 5,5 milyar dolar. İthalatı ise büyük ölçüde enerji olmak üzere 22 milyar dolar. İhracatta yıl içinde azalma var. Ukrayna gerginliği ve bunun yol açtığı AB ambargosu ve buna eklenen petrol fiyatlarındaki düşüş, Rusya’da rublenin dolar karşısında değer kaybetmesini beraberinde getirdi.
Türkiye’nin ihracatçıları mallarını Rusya’ya rubleyle satıyorlar. Sonradan dolara çevrilince, kayıp daha da fazla oluyor. Ayrıca, Rusya yüksek gümrük vergisi uyguluyor. Putin ziyareti bunlara dair net sonuçlar vermedi. Türkiye’nin Rusya’ya enerji bağımlılığını arttırdı.
Şu da var; Putin, Erdoğan’a Başşar’ın kellesini vaad etmeden, Rus doğalgazında 3 milyar metreküp artış ve yüzde 6’lık fiyat indirimi vaadiyle, Rusya’nın AB karşısındaki kaybını bir nebze giderecek şekilde, Türkiye’yi enerjide kendisine daha da fazla bağlayacak taahhütlere girdi.
Erdoğan’ın “verimli geçti” dediği Putin ziyaretinin can alıcı noktası buralarda.
Rusya’nın Putin’le Ukrayna politikası nedeniyle zaten içine “çıkmaz”a sürükleniyordu. Buna, “Shale Oil Revolution” ya da “Şist Petrolü Devrimi” olarak nitelendiren, bir kaya türünden yeni teknolojiyle sağlanan ABD petrol üretiminin muazzam artışının sonuçları da ekleniyor.
ABD, yatay sondaj ve hidrolik parçalama (fracturing) teknolojisi uygulamasıyla petrol üretiminde S. Arabistan’a, doğalgazda Rusya’ya yetişmiş durumda. Ortadoğu petrolüne bağımlılığı sıfır. Yakında Avrupa’ya Rusya’nın yerini rahatlıkla alacak doğalgaz da sevkedebilir.
ABD’deki bu “Şist Kayası Petrol Devrimi”, petrol fiyatlarında birdenbire ulaşılan düşüşün en önemli nedenleri arasında. O kadar ki, Wall Street Journal’de dün bu konuda “Yeni Petrol Düzeni” başlıklı çok önemli bir makale yayımlandı.
Dünya, “Yeni Petrol Düzeni”ne geçiyor. Haziran ayında varil başına 116 dolar düzeyinde seyreden petrol fiyatları şu sıra 70 dolara kadar düştü. OPEC’in geçen perşembe günkü toplantısında ise, S. Arabistan üretim düzeyini düşürmeyi kabullenmediği için fiyatlar düşük kalmayı sürdürdü.
Bu da en başta Rusya’yı, Venezuela’yı, İran’ı, Cezayir’i, Irak’ı vuruyor. Bütçe dengesi sağlayabilmeleri için, bu ülkelerden örneğin, İran, petrolünü 135, Irak 124 dolardan satmak zorunda.
Hafta sonunda, Irak’ın yeni petrol bakanı, benim 40 yıllık çok özel ve yakın arkadaşım Adil Abdülmehdi ile beraberdim. Viyana’daki OPEC toplantısından Bağdat’a dönüyordu. Bir ara, kendisini Bağdat’ta eski dışişleri, yeni maliye bakanı Hoşyar Zebari ile çok önemli bir toplantının beklediğinden söz etti. “Niçin, çok önemli” diye sorduğumda, “Bütçenin neredeyse yarı yarıya kesilmesi gerekebilecek” cevabını verdi. Petrol fiyatlarındaki düşüşün, bazı ülkelere nasıl muazzam bir etki yapabileceğine basit bir örnek.
WSJ’nin yukarıda sözü edilen “Yeni Petrol Düzeni” başlıklı yazısının şu paragrafını, Putin’in Ankara ziyaretinin ardından özellikle bizlerin dikkate alması gerekli:
“Düşük fiyatlar dünyanın en kötü diktatörleri, özellikle Vladimir Putin üzerindeki ekonomik baskıyı arttıracak. Rusya OPEC üyesi değil ama kartelin üretim seviyesini kontrol ederek fiyatları yüksek tutmasından yararlanmıştı. AB ve ABD yaptırımlarının zaten baskısı altındayken, Putin’in iç siyasi desteği satın alma şansı da petrol fiyatlarıyla birlikte düşecek.”
Petrol fiyatları düşük kaldıkça, Putin, Ukrayna politikasından geri basmayıp, Batı yaptırımlarına muhatap oldukça, Rusya’nın ekonomik dayanma gücü de azalacak.
Bu haldeki “otoriter” Putin, Türkiye’deki “otoriter yoldaşı” Tayyip Erdoğan’a el uzatıyor. Her gün Batı aleyhtarı söylevler vermekte olan Tayyip Erdoğan ise “koltuk değneği” olarak Putin’i seçmişe benziyor.
Oysa, Putin, giderek “kendisi muhtac-ı himmet dede” durumuna sürüklenecek.
Yani, Putin-Erdoğan yakınlığından, Türkiye için “stratejik yarar” çıkmaz. Çünkü, bunlardan en az birinin yolu “çıkmaz sokak”tan geçiyor.
Putin ile Erdoğan: "Çıkmaz sokak"ta yoldaşlık...
QHA.COM.UA
Çin'de 50 milyar dolarlık birleşme
Çin'de 50 milyar dolarlık birleşme
Çin'in iki dev tren şirketi CSR ile CNR'nin birleştiği bildirildi.
Share on facebookShare on twitterShare on google_plusone_shareShare on pinterest_shareMore Sharing Services0
Şinhua ajansının haberinde, ülkenin iki büyük tren üretici firması CSR ve CNR'nin, birleşme kapsamındaki ilk taslak planının tamamlandığı belirtildi. Çin Kamu Varlıkları, Denetim ve Yönetim Komisyonu'ndan bir yetkili, CSR ve CNR şirketlerinin birleşme taslak planının devlet konseyine sunulduğunu açıkladı.
Çin hükümetinin talebi doğrultusunda birleşmenin gerçekleştiği ifade edilirken, CSR şirketinin CNR'nin tüm hisselerini satın alacağı kaydedildi.
Öte yandan, birleşmeyle oluşacak yeni tren üretim şirketinin ''Çin Demiryolu Araçları Şirketi'' adını alacağı ve toplam değerinin 300 milyar yüen (yaklaşık 50 milyar dolar) olması beklendiği belirtildi.
İki şirket arasındaki planlanan anlaşmanın, Çin'in yüksek hızlı demiryolu ağını kolaylaştıracağı ve şirkeler arasındaki rekabeti kaldıracağı ifade edildi.
Bu yılın başında demiryolu inşasına 800 milyar yüen yatırım yapılacağı, 7 bin kilometrelik demiryolunun hizmete açılacağı ve 64 yeni projenin yapımına başlanacağı açıklamıştı. Çin'de bu yıl 64 yeni projeden 46'sı onaylandı, 14 yeni demiryolu hattı hizmete açıldı.
Subscribe to:
Posts (Atom)
Featured post
Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads
ISTANBUL, JULY 2025 — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...
Popular Posts
-
Ege Denizi'nde son dönemde artan sismik aktiviteler, bölgedeki deprem riskini ve olası arama kurtarma operasyonlarının önemini yeniden ...
-
1️⃣ YOU ARE BEING DECEIVED! Dear Istanbulites! 2️⃣ We would like to share with you a visual showing how our citizens in need benefited from ...
-
Zehirli Yalova'da amatör balıkçılık yapan Burak Ulusoy, oltasına takılan zehirli trakonya balığına temas ettiği için hastanede tedavi e...