Thursday, 9 July 2015

Rahmi Koç: Oruçla ilgili o sorulara hayret ediyorum

Rahmi Koç: Oruçla ilgili o sorulara hayret ediyorum

09 Temmuz 2015 10:55/http://finans.mynet.com/

Rahmi Koç: Oruçla ilgili o sorulara hayret ediyorum








Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç, Ramazan anılarını anlattı.

Ramazan ayını, tüm huzuru ve güzellikleriyle çocukluğundan itibaren yaşamaya başladığını anlatan Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç, 60 yıl oruç tuttuğunu söyledi. Koç, "Şimdi alınan ilaçlar ve tedaviler nedeniyle oruç dahi tutamıyoruz ama ben memlekette olduğum sürede 15 yaşımdan 75 yaşıma kadar oruç tuttum" dedi.

Oruç tutmayı 'nefis disiplini' olarak tanımlayan Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç, gençliğindeki Ramazan aylarıyla ilgili anılarını paylaştı. "İnsan kafasına koyunca ne yemeği, ne ekmeği, ne de suyu düşünmüyor" diyen Koç, "Ben memlekette olduğum sürede 15 yaşımdan 75 yaşıma kadar oruç tuttum. Tabi seneler geçince insan yaşlanıyor, bırakın oturarak namaz kılmayı, bazılarımız yürümeyi bile yardımsız yapamıyor. Alınan ilaçlar, görülen tedaviler nedeniyle oruç dahi tutamıyoruz." dedi.

"EV HALKININ HEPSİ ORUÇ TUTARDI, KADİR GECELERİ ÇOK ÖNEMLİYDİ"


Gençlik yıllarındaki Ramazan aylarını hasretle anan Rahmi Koç, eski Ramazan ve bayramlara dair hatırasında kalanları Koç Holding'in 'Bizden Haberler Dergisi'ne anlattı. "Ev halkının hemen hemen hepsi oruç tutardı" diyen Koç, şöyle konuştu: "Erkekler muhakkak teravih namazına giderlerdi. Kadir geceleri ise çok önemliydi ve mutlaka evlerde tanıdığımız, bildiğimiz, sevdiğimiz hocaların arkasında namaz kılınırdı. Kadir gecelerinde ise Peygamber efendimizin Sakal-ı Şerif'ine gider hepimiz sıraya girer, onu öperdik. Ramazanda fakirlere para verilir, imkânı dar yoksullara da erzak gönderilirdi."

"SON ORUCU ULUDAĞ'DA AÇAR, ERTESİ GÜN KAYAĞA ÇIKARDIK"


Eski ramazanlara dair özlemlerini anlatan koç, şunları dile getirdi: "Hayatımda Ramazan'ın kış mevsimine denk geldiğine üç defa şahit oldum. Gençliğimizde Ramazan kışa geldiği zaman son orucu Uludağ'da açardık. Ertesi gün de kayağa çıkardık, o günler de geride kaldı. Ağustosun sıcağında, yaz tatilinde teknede oruç tuttuğumuzu da hatırlıyorum. O günlerin en güzel tarafı da serinlikte, güvertede sahur yapmaktı. Sabah geç kalkılır, yüzülür, öğleyin iyi bir uyku çekilir ve oruç açmadan önce de bir akşam yüzmesi insanı zinde tutuyordu. İstanbul'da camilere asılan mahyalar, dükkanlarda müşterilere sunulan çeşitli yiyecek maddeleri, basın ve yayında din ve Ramazan ile ilgili yayınlar, televizyonda yine bununla ilgili programlar oruç tutanları başka türlü bir havaya sokuyordu.

"ORUÇLA İLGİLİ O SORULARA HAYRET EDİYORUM"

Başka güzel bir tarafı ise eski ramazanlarda bekçi düdükleri ve davulcularla sahura kalkmak, sonra da zamanın geldiğini ezan sesinden duymak hafızamda kalan güzel hatıralardır. O zamanlarda oruç tutanlar ve tutmayanlar bir arada mesut ve bahtiyar olarak Ramazanı geçirirlerdi. Şimdi televizyonlarda ulemaya veya hocalara oruçla ilgili öyle sualler soruyorlar ki, buna da hayret ediyorum. Mesela; 'Yemek pişirirken yanlışlıkla yemeğin tadına bakarsam orucum bozulur mu?', 'Dişimi fırçalarsam orucum bozulur mu?', 'Kan verirsem oruç bozulur mu?' gibi... Bizim zamanımızda mamafih televizyon yoktu ama basında böyle sorular sorulmazdı."

"ORUÇ NEFİS DİSİPLİNİDİR"

Ramazan ayının tüm Müslüman alemi için özel ve anlamlı bir ay olduğunu belirten Koç, "Ramazan güzel bir aydır. Oruç tutmak halk arasında umumiyetle fakir fukaranın çektiğini çekmek gibi anlatılsa da bence oruç tutmak daha çok nefis disiplinidir ve psikolojik yönü de önemlidi" dedi.

"O ZAMANLAR GÖSTERİŞLİ İFTARLAR YOKTU"
KOÇ Ailesi'nin Ramazan ayını tüm gelenekleriyle dolu dolu yaşayan bir aile olduğunu belirten Koç, ailesinin iftar ve sahur sofralarıyla ilgili şu bilgileri verdi:

"O zamanlar akraba-i taallukat (akrabalar) birer iftar verirdi. Bir hafta, bilemediniz 10 günde bu biterdi. İftariyeler umumiyetle evden yapılırdı. Sadece pastırma ve peynir dışarıdan alınırdı. Hatta çoğu zaman pide dahi evde pişirilirdi. Öyle şaşalı ve gösterişli iftarlar yoktu. Belediyenin devasa çadırlar kurarak iftar verdiklerini hiç hatırlamıyorum. Vehbi Bey, daha Ankara'da iken, cami hocalarına evinde küçük bir iftar verirdi. İstanbul'a taşınıp da sayı artınca, Diyanet İşleri Başkanı dahil olmak üzere bütün din adamlarının, profesörlerin ve talebelerin katıldığı, İlahiyat Fakültesi iftarları düzenlenmeye başlandı. Aile genişledikçe, eş dost çoğaldıkça ev iftarlarına da sığmaz olduk ve bunun yerine otellerde ağırlanmaya başlandı. Bu şekilde bütün tanıdıklar da bir seferde davet edilebiliyordu. Önceleri çalışanlarımıza iftar veriyorduk, şirketler, fabrikalar çoğalınca her iş yerinden temsilciler gelmeye başladı. Bu şekilde dahi davetli sayımız 500 kişiyi aşıyor."

"BAYRAMDA MENDİL İÇİNDE 2,5 LİRA VERİRLERDİ"


Çocukluğundaki bayramları da özlediğini anlatan Rahmi Koç, şöyle devam etti: "Bayram namazı için evdeki bütün seccadeleri koltuğumuzun altına dürerek, babamızın arkasından evin tüm erkekleri camiye giderdik. Geç kaldığımız için umumiyetle dışarıda ya toprak, ya taş, ya da beton üzerinde kılardık. Bazı camilerde hasır seriliyordu, onun üzerine seccademizi koyardık. Namaz biter bitmez önce camide, sonra evde bayramlaşılırdı. Daha sonra evde bir saat kestirmek en büyük zevk olurdu. Öğleden sonra da aile büyükleri ziyaret edilirdi. Ankara'da kimi Keçiören'de, kimi Kale'de, kimi Yenişehir'de, kimi Çankaya'da, İstanbul'da da kimi Kadıköy'de, kimi Beyazıt'ta, kimi de Büyükdere'de, otururdu. Bu ziyaretler hemen hemen 2-3 gün sürerdi. Küçükken mendil içine 2.5 lira para konur, onu bize verirlerdi. Bazı büyüklerimiz de sadece çikolata ikram ederdi. Sonra sonra zaman o kadar kıymetli olmaya başladı ki, önceleri rahmetli Vehbi Koç, bayramın birinci günü öğleden sonra 16.00 ile 18.00 arasında evinde bayram ziyaretçilerini kabul ederdi. Bunların adedi artınca Divan Oteli'nde 16.00 ile 19.00 arası bayramlaşmaya başladık. Umumiyetle bizler bayramda ya yeni elbise, ya yeni ayakkabı, ya yeni gömlek giyer ve yeni kravat takardık. Bayram ziyaretlerine spor kıyafetlerle gitmek düşünülmezdi bile."

Su Altında Çilek Üreten Sıradışı Deneysel Tarım

Su Altında Çilek Üreten Sıradışı Deneysel Tarım

Nemo’s Garden (Nemo'nun Bahçesi) isimli bu sıradışı projede, İtalya'nın açıklarında su altına deneysel seralar kuruluyor.
Su Altında Çilek Üreten Sıradışı Deneysel Tarım
Sıradışı bir tarıma hazır mısınız?
Nemo’s Garden (Nemo'nun Bahçesi) isimli bu sıradışı projede, İtalya'nın açıklarında su altına deneysel seralar kuruluyor.

Su altındaki bu seralarda, çilek, fasulye ve marul gibi az sayıda çeşitlilikte bitki var. Bu seralar; denizin sabit sıcaklığının ve yüksek karbondioksit yoğunluğunun avantajını kullanıyor.

Bu bitkilerin optimum büyüme koşullarında olmasını sağlamak için küreler su yüzeyinin 6 metre altında sabitlenmiş olup 26 derece sıcaklıkta ve % 83 nemlilik seviyesinde tutuluyor.

Şu an kullanımının 4. yılında olan Nemo's Garden; Ocean Reef Group isimli aile şirketinin bir çevresel araştırma projesi.

Ocean Reef Group'un başkanı Sergio Gamberini bu yenilikçi projenin fikir babası. Bu fikir aklına İtalya'da tatil yaptığı sırada gelmiş. Gamberini şöyle konuşuyor:

"Biraz farklı bir proje yapmak istedim hem de aynı zamanda okyanusun güzelliğini göstermek istedim. Genç insanlar için bir şeyler yapmayı ve yeni hayallere ilham kaynağı olmayı umuyorum."

Birçok deneyin sonucunda, şirketin şu an su altındaki alanında bir biyosferi ve içinde büyüyen bitkileri var.

Nemo's Garden'ı livestream'den izleyebilir ve kürelerdeki gerçek zamanlı oksijen ve karbondioksit seviyelerini görebilirsiniz.
www.iflscience.com 

Wednesday, 8 July 2015

'Yerli otomobilde 4 prototip olacak'

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık yaptığı açıklamada, yerli otomobilde Ağustos sonuna kadar dört tane prototip olacak elimizde.
08 Temmuz 2015 Çarşamba 23:03/http://www.trthaber.com/
Yerli otomobilde 4 prototip olacak
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, tekrar seçime gidilmeden yeni hükümetin kurulmasını temenni ettiğini belirterek, "Milli irade tecelli etmiş. 'Ben beğenmiyorum, oynamıyorum, yerimi beğenmedim' deme şansımız yok. Mesajı her partinin kendisi açısından çok iyi alması ve ona göre hükümet oluşumunu bir an önce gerçekleştirmesi gerekiyor" dedi.

Işık, NTV'de katıldığı programda, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Bugün açıklanan sanayi üretim endeksi verilerini değerlendiren Işık, ortaya çıkan tablonun geleceğe dair olumlu izlenimler verdiğini söyledi.

Söz konusu verinin genelde yıllık bazda değerlendirildiğini, çünkü yıllık mukayesenin daha doğru olduğunu dile getiren Işık, takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretiminin, Mayıs'ta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 2,4 artığını ifade etti. Bölgedeki konjonktür dikkate alındığında, bunun iyi bir rakam olduğunu vurgulayan Işık, şunları kaydetti:

"Beklentilerin üzerinde bir rakam, ben olumlu buluyorum. Türkiye'nin büyümeye devam ettiğini, sanayisinde çarkların tıkır tıkır işlediğini gösteriyor. Şu anda dünya avronun dolara karşı değer kaybetmesinden dolayı ciddi bir zorluk yaşıyor. Bu, bölgemizdeki çatışmaların da getirdiği zorluklarla birleşince ihracatta değer bazında azalma var ama bu durum, çok şükür sanayide miktar bazında azalmayı işaret etmiyor. İhracatı değer bazında değerlendiriyoruz, işte şu kadar dolar ya da avro gibi ama üretimi miktar bazında değerlendiriyoruz. Sanayi üretiminin miktar bazında artıyor olması aslında Türkiye'de hem iç tüketimin hem de ihracatın artmaya devam ettiğini gösteriyor. Yani üretimin devam ettiğini, çarkların döndüğünü gösteriyor. Otomotiv grevleri rakamlara bir miktar yansıdı. Olmasa daha yüksek bir oranı görebilirdik."

"Yunanistan'ın sıkıntılarını gidermesini isteriz"

Yunanistan'daki gelişmelerin sorulması üzerine de Işık, Türkiye'nin arzusunun, Yunanistan'ın iyileşmesi olduğunu söyledi.

Bakan Işık, Yunanistan'ın kötü durumda olmasının Türkiye için de iyi olmayacağını belirterek, "Yunanistan iyi olursa Türkiye rahat eder. Komşu halkın, içinde bulunduğu kötü durumdan çıkması arzumuzdur. Türkiye imkanları ölçüsünde gereken her türlü desteği verir. Bu sadece para olarak değil, ticari olabilir" dedi.

"Temennim tekrar seçime gitmeden yeni hükümetin kurulması"

Siyasi gündemi de değerlendiren Işık, hükümet kurma çalışmalarına ilişkin gecikme iddialarına katılmadığını dile getirdi.

Anayasada her şeyin yazılı olduğunun altını çizen Işık, şöyle konuştu:

"Süreç, Meclis başkanlık divanından sonra başlıyor. Kaldı ki partilerin kendi aralarında görüşmeye başlaması için Sayın Cumhurbaşkanı'nın görev vermesi de beklenmez. 4 parti kendi aralarında görüşebilir, konuşabilir. İlla resmi görevlendirme yapılmasını beklemek gerekli değil. Başkanlık divanının oluşması, yeni hükümet için resmi süreci başlatıyor. Temennim tekrar seçime gitmeden yeni hükümetin kurulması. Dünyanın içinden geçtiği ekonomik konjonktür ve bölgemizdeki siyasi olaylar yeni bir seçim için riskler barındırıyor ama bu şu demek değil, 'seçime girersek Türkiye yanar, biter' gibi bir anlayışımız da yok. Birinci önceliğimiz, oluşan tabloya göre bir hükümetin çıkması, bunu denemek, zorlamak zorundayız.

Burada bir hükümetin çıkması için her parti kendi üzerine düşeni yapmak durumunda. Milli irade tecelli etmiş. 'Ben beğenmiyorum, oynamıyorum, yerimi beğenmedim' deme şansımız yok. Mesajı her partinin kendisi açısından çok iyi alması ve ona göre hükümet oluşumunu bir an önce gerçekleştirmesi gerekiyor. Demokrasiye, milli iradeye olan inanç bunu gerektiriyor. Türkiye'nin şu anda seçimi konuşması bence doğru değil. AK Parti'siz bir koalisyon mümkün değil, AK Parti'nin kuracağı koalisyonda kimin ağırlık kazanacağı da son dakikaya kadar netleşmez. Sebebi de partilerin önceliklerini, kırmızı çizgilerini masaya koyması; ama 7 Haziran kırmızı çizgileri ortadan kaldırdı, uzlaşı mesajı verdi."

 "(Yerli otomobil) Ağustos sonunda elimizde dört tane prototip olacak"

Bakan Fikri Işık, yerli otomobil çalışmalarının sorulması üzerine de Mayıs ayında birinci faz çalışmalarının bittiğini açıkladıklarını hatırlattı. En kritik fazın da bu olduğunu belirten Işık, söz konusu ayda Türkiye'de bir otomobilin üretilmesiyle ilgili atılması gereken en önemli adımı attıklarını bildirdi.

Konuya ilişkin TÜBİTAK'ın öncülüğündeki çalışmaların belirli bir aşamaya geldiğini ve şu anda ikinci fazda olunduğunu anlatan Işık, şöyle devam etti:

"İkinci faz, Ağustos sonuna kadar dört tane prototip otomobilin üretilmiş olması. Burada esas olan menzili uzatılmış elektrikli araç olmak üzere, sadece elektrikli aracın da alternatif olarak içten yanmalı motora sahip aracın da test edileceği her türlü iklim ve mevsim koşulunda test edileceği bir noktaya doğru geliyoruz. Ağustos sonunda, inşallah bir aksilik olmazsa şu anda normal takvim işliyor, bir problem yok, dört tane prototip olacak elimizde. 2016 yılında da 30-40 arası bir filo üretmeyi hedefliyoruz. O filoyla da her türlü arazi koşulunda, her türlü mevsim ve iklim koşulunda çok zorlu testleri yapmayı hedefliyoruz ama daha önce ilk başta ortaya koyduğumuz hedef doğrultusunda, yani 2020'den önce bir yerli Türk markasının Türkiye ve dünya yollarına çıkmasıyla ilgili çalışmalarımız sürüyor. Şu ana kadar bizim oluşturduğumuz takvimde bir aksama, bir gecikme yok. İnşallah Türkiye bu noktada ben de varım diyecek."

"Kodlama dersi için Milli Eğitim Bakanlığı'na resmen başvurduk"

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Işık'a, daha önce açıkladığı, milli eğitim müfredatına kodlama dersi konulması önerisi de soruldu. Yazılımın ilk aşamasının kodlama olduğuna işaret eden Işık, öğrencinin kod yazması, basit programlardan başlamasının önemine işaret etti.

Bunun küçük yaşlarda başlaması gerektiğini belirten Işık, "Yurt dışı seyahatlerde dünya örneklerine baktık. Milli Eğitim Bakanlığı'na, bunun müfredata girmesi talebimizi resmen ilettik. Bakanlık olumlu bakıyor. İlk ve orta okullarda seçmeli olması, yeteneği olanların bu dersi alması, kişisel altyapının hazırlanması ve liselerde zorunlu olmasını istiyoruz" dedi.

İso 13. Sanayi Kongresi’Nde Finlandiya Modeli



İso 13. Sanayi Kongresi’Nde Finlandiya Modeli 

Güncelleme : 08 Temmuz 2015 11:05
İstanbul
İso 13. Sanayi Kongresi’Nde Finlandiya Modeli (2)
İstanbul, 8 Temmuz (DHA) - İstanbul Sanayi Odası (İSO), bu yılki 13. Sanayi Kongresi’nde ilk kez Anadolu’dan çok sayıda sanayi ve ticaret odalarının işbirliğiyle interaktif bir platforma dönüştürecek.
"Birlikte yaratmak" ve "işbirliği" kavramlarının damga vuracağı yeni nesil sanayi kongresinde, İSO’nun her platformda dikkat çektiği “Bütünsel Kalkınma”nın dünyanın en iyi örneklerinden biri sayılan Finlandiya modeli ele alınacak.
İstanbul Sanayi Odası (İSO), geleneksel Sanayi Kongresi’nde bu yıl “birlikte yaratmak” ve “işbirliği” kavramları damgasını vuracak. İSO, 8 Ekim’de Haliç Kongre Merkezi’nde düzenleyeceği 13. Sanayi Kongresi’ni tarihinde ilk kez Anadolu’dan çok sayıda sanayi ve ticaret odalarının işbirliğiyle interaktif bir platforma dönüştürecek.
İSO, bu yılki kongreyi “Vasatlıktan Çıkış için İnsan ve Kültür – Geleceği Birlikte Kuralım” teması üzerine kurdu.
İSO, bu kapsamda her platformda dile getirdiği “Bütünsel Kalkınma” kavramında dünyanın en iyi örneklerinden biri olan Finlandiya modelini kongrenin en önemli konularından biri yapacak. Kongreye, Finlandiya’nın bütünsel kalkınma pratiğini hayata geçiren siyasetçi, akademisyen ve iş insanları konuşmacı olarak katılacak.
Yeniden üretim ekonomisi çalıştaylarda ele alınacak
13. Sanayi Kongresi’nde dünyada ve Türkiye’de önemi giderek artan yeniden üretim ekonomisi konusu, “Nasıl Üretim?”, “Nasıl İnsan?”, “Nasıl İşbirliği?” ve “Nasıl Sürdürülebilirlik?” başlıkları altında dört ayrı çalıştayda ele alınacak. Çalıştaylara, “birlikte yaratmak” ve “işbirliği” kavramlarından hareketle Anadolu’nun sanayi ve ticaret odalarının katkıları ile çok sayıda sanayici, gençler, kadın girişimciler, melek yatırımcılar ve kanaat önderleri katılacak.
Ali Nesin’den “Matematik Hayattır” oturumu
İSO 13. Sanayi Kongresi’nde üç özgün etkinliğe de yer verilecek. Bu kapsamda “Matematik: Matematik Hayattır” buluşmasında Ali Nesin, “Yeni Teknoloji Trendleri: “Gelecek Neler Getirecek” buluşmasında Emin Çapa katılımcılarla bir araya gelecek. Kongrede ayrıca “Bazen Olmaz: Başarının Yolu Kaybetmekten Geçer” oturumu da düzenlenecek.
"Sonuç Belgesi"ne sosyal medya katkısı
Yeni nesil kongrede sosyal medyayı da etkin bir şekilde kullanacak olan İSO, 13. Sanayi Kongresi Sonuç Belgesi’ni katılımcılarla birlikte binlerce sosyal medya kullanıcısının da katkılarıyla oluşturacak. 

Doğan Haber Ajansı


Kent Figürleri Başkent’e Estetik Kazandırıyor


Kent Figürleri Başkent’e Estetik Kazandırıyor

Güncelleme : 08 Temmuz 2015 10:43
Ankara Büyükşehir Belediyesi, yerleşim alanlarını güzelleştirmek, estetik ve simgesel anlam kazandırmak amacıyla “kent figürleri” ile donatıyor.Büyükşehir Belediyesi, daha önce Kuğulu Park önüne “kuğu”, Anayasa Mahkemesi önüne “aslan”, Milli Kütüphane önüne “kitap”, Ankara Ticaret Borsası önüne “boğa”, Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi önüne de “anne-çocuk” figürleri yerleştirmişti. Büyükşehir Belediyesi, şimdi de Ankara Valiliği, Altınpark, Konya yolu Samanyolu AlışverişMerkezi önüne “at” figürleri, Göksu Park’a “balık”, Gazi okullar bölgesine “kitap” ve 100. Yıl Mahallesi’ne de “100” figürleri yerleştirdi.Büyükşehir Belediyesi, Ankaralılar’ın büyük sempatisini kazanan Ankara’ya özgü hayvan türlerinden biri olan “Ankara kedisi”ni yaşatmak amacıyla çeşitli etkinliklerde ve görsel tasarımlarda sıkça kullanmıştı. Kedi figürleri, Büyükşehir Belediyesi’nin Hipodrom Caddesi üzerinde bulunan ana hizmet binası ile Kızılay’daki Basın-Yayın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı binası önünde Ankaralılar’ın beğenisine sunulmuştu.İLÇELER DE UNUTULMUYOR30 Mart Yerel Seçimleri’nden sonra İl Özel İdaresi’nin görev alanlarının da sorumluluğunu alan Büyükşehir Belediyesi, Ankara’nın tüm ilçelerinde gerek altyapı, gerekse ekonomik kalkınma amaçlı yatırımlar atağı başlatmıştı. Ankara Büyükşehir Belediyesi, bir taraftan da ilçelerin görsel açıdan zenginleştirilmesi çalışmalarını yürütüyor. İlçeleri havuzlarla, çiçekli vazolarla donatan Büyükşehir Belediyesi, ilçelere de figürler kazandırıyor. Ayaş’ın adıyla birlikte anılan dünyaca ünlü domatesi Ayaş’ın girişine yerleştirilirken, Nallıhan ilçe meydanına da şaha kalkmış at figürleri konuldu.
İhlas Haber Ajansı
http://yurthaber.mynet.com/

Asya Pasifik Uzay Ve Havacılık Derneğine İlk Türk Başkan


Asya Pasifik Uzay Ve Havacılık Derneğine İlk Türk Başkan

Güncelleme : 08 Temmuz 2015 10:22
Asya Pasifik Uzay Ve Havacılık Derneğine İlk Türk Başkan
Asya Pasifik Uzay ve Havacılık Derneği başkanlık seçimini Gazi Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mahir Dursun kazandı. Dursun’un başkan seçilmesiyle beraber Asya Pasifik Uzay ve Havacılık Derneği ilk kez bir Türk tarafından yönetilecek.Derneğin faaliyetleri hakkında bilgi veren Doç. Dr. Dursun, Asya-Pasifik bölgesinde faaliyet gösteren Asya Pasifik Uzay ve Havacılık Derneği’nin (Asian-Pacific Conference on Aerospace Technology and Science) ilk olarak Çin’de kurulduğunu belirterek, “Bu dernek 1993’te Çin’de kurulmuş. Kurulduktan iki yıl sonra ise Japon ve Kore bilim adamları ile irtibata geçilerek uluslararası bir organizasyon haline gelmiş” dedi.Dursun, bölge ülkelerinden Pakistan’ın, Hindistan’ın, Malezya’nın, Tayland’ın ve Avusturalya’nın da derneğe dahil olmasıyla derneğin uzay ve havacılık alanında güçlü bir organizasyon haline geldiğini söyledi. Dernekle ilk temasının 2013 yılında derneğin başkanlığını yapan Prof. Dr. Changduk Kong ile tanışmasıyla başladığını belirten Doç. Dr. Mahir Dursun, “Changduk Kong ile 2014 yılında Antalya’da düzenleyeceğim konferansta buluşmak üzere sözleştik. Bu süreçte ikili ilişkilerimiz iyice ilerledi ve dostluk boyutuna ulaştı. Bu dostluk ilişkileri sayesinde teklif edilen dernek üyeliğini tereddütsüz olarak kabul ettim” diye konuştu.Doç. Dr. Mahir Dursun, başkanlık süreciyle ilgili olarak şunları söyledi: “Birlikte çalıştığımız araştırma görevlimiz ve danışmanı olduğum doktora öğrencilerimizle yolladığımız bildirinin değerlendirme aşamasında beğenilmesi üzerine APCATS2015 konferansında “Keynote Speaker” olarak konuşma yaptım. Ardından bana Ocak 2015’te milli komite üyeliği teklif edildi. Ben de kabul ettim. Konferansın hemen ardından yapılan başkanlık seçiminde çok önceden adaylığını açıklayan Hindistanlı milli komite üyesi ile müzakere yapılırken eski başkan Prof. Dr. Changduk Kong’un teklifinin yanı sıra Güney Kore ve Japon delegelerin tamamının teveccüh göstermesi ile Çin delegelerinin de Türkiye’yi desteklemeleri ve Hindistanlı adayın da Türkiye lehine adaylıktan vazgeçmesi üzerine, oy birliği ile yeni başkan olarak ben seçildim. Böylece Asya Pasifik Uzay ve Havacılık Derneği bünyesinde bir ilki gerçekleştirerek bir Türk’ü dernek başkanı seçti. Ardından gelecek konferansın benim belirleyeceğim yerde ve tarihte düzenlenmesine karar verildi. Ben de tereddütsüz olarak konferansın 2017 Nisan ayında İstanbul’da yapılmasına karar verdim. Bu karar tüm delegelere ve katılımcılara anında duyuruldu. Böylece hem üyelik hem de başkanlık süreciyle birlikte Türkiye’ye de önemli bir konferansı kazandırmış olduk.”Böyle bir başarıya imza atmasını doğru zamanda; prensipli, düzenli ve iyi ilişkiler kurmasına bağlayan Dursun, “Keynote Speaker”lik ve milli komite üyeliği bu ilişkilerin sonucudur. Ancak bu aşamadan sonra kişisel becerilerin tam olarak yetmediği, arkasında tarihi ve kültürel ilişkilerin daha öne çıkmaya başladığını tecrübe edinerek öğrendim” dedi.Bu derneğe bir Türk’ün başkan olarak seçilmesini Türkiye ve Gazi Üniversitesi adına onur verici olduğunu belirten Dursun, 2017 yılında İstanbul’da yapılacak kongre ile işbirliklerinin gelişeceğini, ayrıca karşılıklı olarak öğrenci ve akademik personel değişiminin veya doktora ve yüksek lisans amacıyla öğrenci gönderiminin kolaylaşacağını vurguladı.Dursun, İstanbul’da gerçekleştirilecek konferansla hem konusunda uzman ve dünyaca sayılı bilim insanlarının Türkiye’de ağırlanacağını hem de Türkiye turizmine olumlu bir katkıda bulunacağını anlattı. Mahir Dursun, ayrıca bu tür bilimsel organizasyonların Türkiye’nin ve Gazi Üniversitesi’nin tanınırlığının artması açısından da önemli olduğunu kaydetti.

Tuesday, 7 July 2015

Uygur Türklerinin Var Olma Mücadelesi



Uygur Türklerinin Var Olma Mücadelesi

Sürgündeki Doğu Türkistan Hükümetinin Başbakanı Cengiz: “Olayların temel sebebi, Doğu Türkistan’ın zengin bir bölge olması”
ERKAN AVCI - Çin’in kuzeybatısında, petrol ve mineral zenginliği dolayısıyla Pekin yönetiminin ilgi odaklarından biri olan Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki UygurTürkleri var olma mücadelesi veriyor.
Türkiye haricinde, Türk soydaşların yoğun olarak yaşadığı bölgelerin başında Hazar Denizi‘nin doğusu geliyor. Yüzyıllardır Uygur Türklerine ev sahipliği yapan SincanUygur Özerk Bölgesi, dünyada Doğu Türkistan olarak biliniyor. Kökleri Göktürkdevletine dayanan Uygur Türkleri, tarih içerisinde farklı devletlerin egemenliğinde kalsa da genelde Çin hakimiyeti altında yaşam sürdü. Ruslarla bu bölgede büyük bir yarış içerisinde olan Çin İmparatorluğu, Rusya‘dan topraklarına kattığı bu bölgede 1884′te Sincan eyaletini kurdu. 1930′da bağımsızlık hareketini başlatan UygurTürkleri, üç yıl sonra Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’ni kursa da bu devletin ömrü kısa sürdü, topraklar Çinliler tarafından yeniden ele geçirildi. Sovyetler Birliği‘nin desteğiyle 1944′te ikinci bir devlet kuran Uygur Türkleri, bu kez beş yıl sonra Çin‘in işgaline maruz kaldı. Yıllardır Çin Halk Cumhuriyeti‘nden bağımsızlık talebinde bulunan Uygur Türkleri, son dönemde Çin‘in başka bölgelerine göçe zorlanmalarıyla ve topraklarına Han Çinlilerinin yerleştirilmesiyle gündeme geliyor. Bu da bölgede çatışmaların çıkmasına neden oluyor.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin merkezi Urumçi’de 2009′de çıkan çatışmada 200 kişi hayatını kaybetmişti. Yer yer çatışmaların yaşandığı bölgede, bu yılın nisan ayında da şiddet olayları alevlenmiş, onlarca kişi yaşamını yitirmişti. Uygur Türkleri ile Han Çinlileri arasındaki tansiyon 27 kişinin hayatını kaybettiği dünkü saldırıyla yeniden yükseldi.
Bölgedeki değerli doğal kaynaklar
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Batı’ya açılan kapısı da olan Sincan Uygur Özerk Bölgesi, birçok mineral zenginliğinin yanı sıra önemli petrol, doğalgaz ve uranyum kaynaklarına sahip. Nüfusun yarısına yakınını Uygur Türklerinin oluşturduğu bölgede son yıllarda çatışma çıkmasının ardında, bu zenginliklerin yattığı sık sık dile getiriliyor.
“Olayların temel sebebi, Doğu Türkistan‘ın zengin bir bölge olması” diyen Sürgündeki Doğu Türkistan Hükümetinin Başbakanı İsmail Cengiz, bölgede petrol, doğalgaz ve nükleer denemelerde kullanılan tungsten gibi stratejik madenlerin bulunduğu bilgisini verdi.
Doğu Türkistan’ın gelecek yüzyılın en zengin bölgelerinden biri olacağını belirten Cengiz, bölgede, açılmamış petrol yataklarıyla Çin‘in tümünü besleyebilecek kapasitede yeraltı zenginliklerinin bulunduğuna dikkati çekti. ABD‘nin karşısında küresel liderliğe oynayan Çin‘in, bölgeye tamamen hakim olmak istediğini öne süren Cengiz, Pekin yönetiminin bu bölgedeki Uygur ve Kazakları Cengiz, şöyle konuştu:
“Çin, öncelikle buradaki Han Çinlisi olmayan etnik unsurlara yönelik asimilasyon politikası güdüyor. Türk etnik unsurunun yaşadığı köy, kasaba, şehirleri abluka altına alarak sindirme politikası uyguluyor, Çinli göçmenleri bu topraklara yerleştiriyor. Genç kızlarımızı ailelerinden alıp Çin‘in içlerine götürüyorlar, beyinlerini yıkayarak yeniden topluma kazandırma çalışması yapıyorlar. Kızlarımızı Çinlilerle Çinkültürü içinde yaşamaya mecbur bırakarak, onları kendi örf adetlerinden uzak bir yaşam sürdürmeye çalışıyorlar.”
Çin’in küresel güç olması için mutlaka bölgeye sahip olması gerektiği görüşünü savunan Cengiz, “Doğu Türkistan, Sincan Uygur Özerk Bölgesi adıyla Çin‘in beş özerk bölgesinden biri. Çin‘in buraya tamamen hakim olabilmesi için halkı sindirmesi gerekiyor. Çünkü asimile etmeden o bölgede ayakta kalması mümkün değil. Çin‘in Batı’ya açılan tek kapısı da Doğu Türkistan. Siz Doğu Türkistan‘ı üs yapıp Batı’ya açıldığınızda, geride sağlam bir cephe bırakmanız gerekiyor. Onun için de aşırı uç olarak gördüğü Müslüman toplumunu mutlaka asimile etmesi gerekiyor. Yaşananların nedeni bunlar” dedi.
Cengiz, Çin‘in küresel güç olmasını engellemek isteyenlerin de olduğuna işaret eder, bunların başında ABD‘nin geldiğini söyledi. Cengiz, “Çin’in yumuşak karnıDoğu Türkistan ve Tibet. Tibet’i denediler ama çok fazla bir toplumsal reaksiyon göremediler. Ancak Müslüman bir halk olarak Doğu Türkistan halkını kaşıyabileceklerini, Çin devletine karşı kışkırtabileceklerini gördüler. 5 Temmuz 2009′da, 200 kişinin hayatını kaybettiği olayların perde arkasında da yurt dışı güçlerin parmağı olduğuna inanıyorum” ifadesini kullandı.
Tek haber kaynağı
Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşananların Çin‘in resmi haber ajansı Şinhua tarafından aktarıldığına işaret eden Cengiz, tek taraflı yayın yapıldığını savundu. 10 yıl öncesine kadar Uygur Türklerinin yaşadığı dramları ancak bir hafta sonra öğrenebildiklerini söyleyen Cengiz, internetin gelişmesiyle yaşananlardan daha çabuk haber “Çinlilerin sayısının bu kadar yükselmesi rahatsız edici”
Doğu Türkistan Maarif Derneği Başkanı Hidayet Oğuzhan da Çinli yoğunluğunun bölgede hissedilmeye başladığını kaydetti. Oğuzhan, şöyle konuştu:
“Çinlilerin oradaki sayısı yüzde 40′
Lara gidiyor. Bizimle aralarında yüzde 5′lik bir fark kaldı. 1949′da burada asker ve memurlardan oluşan 300 bin Çinli vardı. O zaman bizim sayımız 6 milyon civarındaydı. 64 yıllık sürede Çinlilerin sayısının bu kadar yükselmesi bile rahatsız edici bir şey. Onun için Çinlilerin yoğun bir şekilde, bizi azınlık hale getirmek için yaptığı uygulamalar var. Şimdi de dini baskılar çok yoğunlaştı. Ramazan ayı geliyor, geçen ramazanda teravihleri yasakladılar, öğrencileri, insanları oruçlarını bozmaya zorladılar. İnsanların yaşam tarzına müdahaleler vardı. Bu da gençlerde öfke üretti. Bundan dolayı çatışmalar çok yoğun hal aldı.” – Ankara
Anadolu Ajansı

Karakash Abdülcelil :"İŞGALCI KOMÜNİST ÇİN NEDEN ÇARK ETTİ?"



Karakash Abdülcelil :"İŞGALCI KOMÜNİST ÇİN NEDEN ÇARK ETTİ?"
M.E.Hazret
Mehmet emin HAZRET
Son bir hafta içinde,Çin’in Doğu Türkistan’da kutsal Ramazar ayını bahane ederek, İslam’a yönelik saldırılarında biraz gevşeme ve bu saldırılarına ara verme gibi sukunet ve değişim gözleniyor. Her sene Ramazan ayında Uygur Türklerine yönelik başlatılan “İslami zayıflatma” harekatı,bu sene de işgalcı Çin’in büyük bir kin ile ve nefret dolu aşağılık saldırgan propagandası ile başlamıştı.Urumçi’den Doğu Türkistan’ın en ücra köşelerine kadar Uygurları oruç tutturmamak için mübarek İslam dinini aşağılayıcı ve Müslümanları isyana kışkırtmaya yönelik, zorbalığa dayanan ateist faaliyetler son bir haftadır birden durur gibi oldu. Bu engel,yasaklama ve kışkırtmalara ait, haber, resim,genelgeler ve diğer uygulamaya ait resmi söylem ve belgeler internet sitelerinden kaldırıldı. Urumçi TV lerinde Komünist Uygur yetkililer tarafından sektörler bazında iftar yemeği verilmekte olduğu görüntüleri servis edilmeye başlandı.
Durum, ” Dünyada Ramazan, Doğu Türkistan’da Ahir zaman” bir hal almışken, Çin neden telaş içinde çark etti? Bunun nedeni Türkiye’de ortaya çıkan öfke patlamasıdır. Türk kamuoyu, Doğu Türkistan’daki Ramazan ayında Çin devletinin Müslümanların orucunu bozmaya yönelik tedbirlere ve bu baskıcı uygulamalara karşı gelen Uygur Türklerine yönelik katliamlara suskun kalmadı. Ankara, İstanbul başta olmak üzere tüm Türkiye,Doğu Türkistan’daki zulme karşı ayağa kalktı.Türk kamuoyun baskısı Ankara’yı harekete geçirdi.Dış işleri bakanlığı Çin büyük elçisini çağırarak gereğini yaptı.Bunun üzerine Pekin, Urumçinin ipini çekmeye mecbur kaldı.Sonuçta İşgalcı Çin ;Doğu Türkistan’da İslam’a karşı saldırılarına ve Müslümanlar özerindeki dayanılmaz baskı ve yasaklarına bir az olsa da ara vermek zorunda kaldı.
Zulum ve baskı’ya duyarsız kalmak, zulme davet çıkartmaktır. duyarlılık ve tepki ise, zulme zırh olmaktır. Anadolu’dan yükselen haykırışlar ve Allahuekber sedaları,Türkistan üzerinde dolaşan kara dumanları bir az olsa da dağıtmaya kafi geldi. Ancak,Pekin’in Türkiye’deki uzantıları bazı sol gruplar ve onlara ait bazı medya,Çin ağzı ile Doğu Türkistan gerçeğini yalanlamaya çalıştı.Yalanlamaya aciz kaldığı zaman,Türkiye’deki gök bayraklı toplumsal olayların Doğu Türkistan Türklerine zarar vereceği tezini öne sürerek Çin’i savunmaya çalıştılar. Ancak, sonuç onların bekelediği ve umudukları gibi olmadı.
Türkiye’den Urumçi’ye davet edilen bazı Türk yetkililer,millet vekilleri,din görevlileri,iş adamları,bilhassa Çin yanlısı gazeteciler,Urumçide durumun Türkiye’de duyulduğu gibi olmadığını,Uygurların dinini rahat yaşadığını yerinde gördüklerini iddia eden beyanlarda bulundular. Halbuki, Onların gördüğü şeyler,onlar için göstermelik ve bir kaç saatlık göz boyamak ve onları aldatamak için hazırlanan vitrindeki şeylerdir. Çin,Uygurlar ait neyi gösterip,neyi göstermeyeceklerini çok iyi bilirler.Urumçi’de “Şinjiang İslam Enstitüsü” diye bir kolej vardır.Burada din öğreten Uygur hocalar,din öğrenen birkaç yüz Uygur öğrenci vardır. Hocalar kuranı çok iyi okuyabilen komünist mollalardır.Öğrenciler ise her bölgedeki Çine sadık din görevlilerinin çocukları içinden seçilen,kuran ezberleyen, ancak Çin komünist partiye sarsılmaz sadakati testten geçirilen insanlardan oluşmaktadır.
Urumçi’deki “İslam Enstitüsü” Çin’in Doğu Türkistan’da İslam’a yönelik sonu gelmez saldırıları, Müslümanlığı ortadan kaldırmak için akıl almaz baskı ve zulmü örtmek için kullandıkları bir örtüden başka bir şey değildir. Mezbahayı gizleye ve örte bilirsin,ancak pis koku çevreye yayılmaya ve insanları rahatsız etmeye devem eder.
Türkiye’de yaşayan kardeşlerimizin Doğu Türkistanlı kardeşlerinin cerahatini sarmaya, acılarını, izstiraplarını ve göz yaşlarını dindirmeye yönelik duyarlı kitlesel eylemleri, biz Uygur Türklerini çok, ama çok duygulandırmıştır. Biz,dünyada hala soykırıma uğramakta olan Müslüman topluluğa sahip çıkabilecek özgür ve duyarlı bir Müslüman toplumun var olduğunu görmekten bahtiyar olduk. Bu tepkiler üzerine yükselen moralimiz acılarımıza şifa oldu. İnsan duygulandığında söyleyecek söz bulamıyor. Anadolu insanından, ebedi Kardeşlerimizden Allah razı olsun,demekten başka bir söz gelmedi aklıma.
Şunu da unutmamak lazım; Çin’in bir az çark etmiş gibi gözükmesi, onun şok geçirdikten sonraki bir anlık duraksamasıdır. Yılan deri değiştirir, ancak, huyunu değiştirmez. Fırsatı yakaladığında ısırmaya ve zehirlemeye devam eder, Bunu aklımızdan çıkarmayalım lütfen.

Lüks tatilin boyutları değişiyor; işte yeni trendler


Lüks tatilin boyutları değişiyor; işte yeni trendler

06.07.2015 / 17:10:49/http://www.turizmdebusabah.com/
Lüks tatilin boyutları değişiyor; işte yeni trendler

Lüks tatil pazarı her geçen gün tüketicilere yeni ürünler sunuyor. Tatilde lüksü önemseyenler için sanatsal etkinlikler ve yemekler yine ön planda. Havalı turlar için helikopterden vazgeçmeyenler de lükse göz kırpıyor. Ama son yıllarda sağlık odaklı tatil isteyenlerin yanında yavaş gidip manzaranın keyfini çıkaranlar da var.


TurizmdeBuSabah

New York merkezli Hawkins Uluslararası Halkla İlişkiler şirketi, 2015 yılının yaz ayında geçerli olan lüks seyahat trendlerini belirledi. Şirket, bu konuyla ilgili hazırladığı listede, dünyadan oteller, tatil köyleri, yürüyüş yolları ve doğayla baş başa sessiz-sakin rotalara yer verdi. Listenin ayrıntılarını merak ediyorsanız buyrun okuyun!

1. Toplantılar sanatla tanışmaya dönüşüyor: Oteller artık toplantıları katılımcılar için sanatla tanışmaya dönüşen etkinliklere çeviriyor. Orlando'daki B Resort & Spa, Baterbys Sanat Galerisi ile Wine & Paint gibi yerel ortaklarla işbirliği halinde, katılımcılara, profesyonel boyama-resim yapma sınıfları sunuyor. Portland'taki The Nines, misafirlerine concierge'ları eşliğinde sanat galerilerinden topladıkları iddialı 419 parça sanat eserini ücretsiz gösteriyor. Bermuda'daki Fairmont Managed Hotel bünyesindeki Hamilton Princess & Beach Club, misafirlerini; Andy Warhol, Nelson Mandela ve diğer sanatçıların eserlerinden oluşan koleksiyonu rehber eşliğinde gezdiriyor.

2. Sanat sınıfları ve sanal turlar: Londra'daki sanat temalı otel 45 Park Lane, misafirlerine; başında Sigmund Freud'un büyük torunu Jane McAdam Freud ve ünlü yerel sanatçıların bulunduğu Grup Sanatı Sınıfları'nı sunuyor. Teknolojiden yararlanan Zürih'teki The Dolder Grand, tesisinde aralarında Henry Moore ve Salvador Dali'nin eserlerinin de bulunduğu 124 parçalık koleksiyonu iPad'ler aracılığıyla sanal turlarda gezdiriyor.

3. Tatil Fotoğrafçıları: Artık, seyahat endüstrisinde de selfilerin (öz çekim) farkındayız. Bazı yer ve konumlarda selfie yasağı olmasına karşın, birçok yolcu profesyonel fotoğrafçılığını kanıtlamak için selfie çekmeye devam ediyor. Öyle ki, seyahat fotoğrafçılık hizmeti sunan Flytographer, dünyada 140 dünya destinasyon ve 230'u aşkın fotoğrafçının gönderilerini beş günde içinde koordine eden bir ağ'a dönüştü. Tatil fotoğrafçılarına Floransa'daki Lungarno Collection Portresi Firenze, Utah'taki Montage Geyik Vadisi, Pasifik Rüya Photography'le ortak çalışmalar yapan Maui ve Montaj Kapalua Bay gibi kuruluşlar da, ücretsiz olarak; kendilerine yollanan fotoları iki gün içinde edit edip yayınlıyor.

4. Baştan çıkaran (decoy) yemekler: Yemek sunumu artık mutfak sürecin önemli bir parçası haline geldi. Günümüzün şefleri tamamen farklı tatlara sahip, sürpriz yemekler sunmaktan hala bir adım uzakta bulunuyor. San Antonio'nun Eilan Otel'de Sustenio misafirlerine "Sahte Gras" adıyla jöle tabakasıyla kaplanmış gerçek tavuk karaciğeri sunuyor. Otel Vermont Juniper Bar misafirleri "Şampiyonların Breakfast" adıyla Vermont Spirits Beyaz Votka ve Boyden Valley Spirits Apple Krem karışımı imitasyon sütle yapılan bir kokteyle karşılıyor. Madeline Otel ve Telluride Residences'in 'Black Iron Kitchen & Bar'ına gidip bir "BLT" ısmarlayanların masasına, yanında organik somon bulunan, geleneksel malzemelerle hazırlanmış farklı mönüleri içenen baştan çıkarıcı içecekler geliyor.

5. Yeni sağlık seçenekleri: Sağlık ve wellness alanındaki yeniliklere baktığımızda hizmetlerin çeşitlendiğini görüyoruz. Zürih'teki Dolder Grand, Miami'deki Carillon Hotel & Spa ve Orlando'daki B Resort & Spa, baleden esinlenmiş egzersiz odaları sunuyor.

6. Faaliyet odaklı hizmetler: Golden Arrow Lakeside Resort, eylül ayı ve yılın tümünde gerçekleştirilen koşu ve benzer etkinlikleri içeren paket turlar sunuyor. Doonbeg'teki Trump International Golf Links & Hotel ve Boston'daki XV Beacon'da, antrenörlerin kontrolünde hizmet veren buz banyoları bulunuyor. Kendine ait bir sağlık hizmet ve ekibi bulunan Miami'deki The Carillon Hotel & Spa ile Zürih'teki Dolder Grand misafirlerine tatildeyken uzman doktorların denetiminde yaşam tarzlarını değiştirmeye yardımcı olan, özel estetik ve sağlık hizmetlerini sunuyor.

7. Züppeler yüksekten uçar: Bazı 'züppe' gezginler 'yüksekten' uçup 'havalı' turları seviyor. Trump International Golf Links & Hotel, Doonbeg Burren Milli Parkı ve Cliffs of Moher üzerinde günlük helikopter gezileri sunuyor. Telluride Madeline Hotel & Residences konuklarına Umcompahgre Vadisi ile San Juan Dağları üzerinde, sıcak hava balonu veya yamaç paraşütüyle manzara eşliğinde süzülme fırsatı sunuyor. Roma ve Paris'teki bazı lüks oteller konuklarına şehir üzerinde VIP uçuşlar düzenliyor. Montage Geyik Vadisinde (Deer Valley) Moab Adventures'ın parçası olarak, yolculara havada özel uçakla bir tur attırılıyor.

8. Yavaş gidelim, manzaranın keyfini çıkaralım: Bazen hayatı yavaşlatmak gerekiyor. At binmeye ve maceraya düşkün gezginlere, Kuzey Moğolistan'daki Hovsglov Gölü çevresindeki görkemli orman ve çayırlarda doğanın keyfini çıkarabilecekleri atlı turlar düzenleniyor. Zimbabve'deki Wilderness Safari kampında kalan misafirlere Hwange Milli Parkı'nda fil sırtında safari ve yürüyüş turları yaptırılıyor. Machu Picchu'da sessiz, kalabalıklardan uzak tur arayanlara, Peru Lares Adventure Mountain Lodges programı kapsamındaki Lares Trail macera tırmanışı öneriliyor. Machu Picchu'daki Urubamba Vadisindeki tura katılanları, lüksten uzak, otantik deneyimleri içeren maceralar bekliyor. (Derleyen: Kerem Köfteoğlu)


YASAL UYARI: TurizmdeBuSabah.com haber portalında yayınlanan köşe yazısı/haber/fotoğraf/video'nun tüm hakları Boyut Yayın Grubu'na aittir. İzin alınmadan ve kaynak gösterilmeden köşe yazısı/haber/fotoğraf/video'nun bir kısmı veya tamamı kullanılamaz. Tüm yasal hakları saklıdır.

Filistin ile İsrail imar konusunda anlaştı



Gazze Şeridi'ne inşaat malzemesi geçişi konusunda Filistin ile İsrail arasında anlaşmaya varıldı.
Güncelleme:  07 Temmuz 2015 Salı 08:09
Filistin ile İsrail imar konusunda anlaştı
Hasayine, yaptığı yazılı açıklamada, Birleşmiş Milletler Proje Hizmetleri Ofisi (UNOPS) gözetiminde Filistinli ve İsrailli yöneticilerin Gazze'ye inşaat malzemesi girdirilmesi konusunda anlaşmaya vardığını belirtti.
 
İsrail'in 7 Temmuz'da Gazze'ye başlattığı ve 51 gün devam eden saldırılarında çoğu kadın ve çocuk 2 bin 157 kişi hayatını kaybetmiş, 11 binden fazla kişi yaralanmıştı. Saldırılarda ayrıca 17 bin 200 ev, 73 cami ve 24 okul tamamen yıkılmış, binlerce bina hasar görmüştü. BM istatistiklerine göre, yaklaşık 500 bin kişi okullara sığınmak zorunda kaldı.
 
İsrail tarafında ise 66 asker, 4 sivil ve bir yabancı uyruklu işçi olmak üzere 71 kişinin yaşamını yitirdiği açıklanmıştı.
 
(AA)

Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts