Thursday, 11 February 2016

Genç Bayanlar Güreş Türkiye Şampiyonası 13-14 Şubat 2016 Tarihinde Tekirdağ'da


Genç Bayanlar Güreş Türkiye Şampiyonası 13-14 Şubat 2016 Tarihinde Tekirdağ SüleymanPaşa İsmet İnönü Spor Salonunda saat 10:00'da başlıyor....

Bordo Berelilerden sınır ötesinde müthiş operasyon; 'Terzi' kod adlı PKK'lı terörist teslim alındı


ABD ve terör örgütü PYD arasındaki silah alışverişi ortaya çıktı, ortalık karıştı. ABD ordusunun verdiği silahları 'Terzi' kod adlı PKK'lı teröristin teslim aldığı tespit edildi. Silahların bir kısmını PYD'ye, kalanını PKK'ya gönderen Terzi, Musul'da Bordo Bereliler'in operasyonuyla paketlendi.


Bordo Berelilerden sınır ötesinde müthiş operasyon
Amerikan terzisi ABD ve PKK arasındaki kirli işbirliği gün yüzüne çıktı. Türkiye bu kanlı oyunu bozmak için müthiş bir operasyona imza attı. Başkan Barack Obama'nın danışmalığını yapan, Beyaz Saray'ın terörle mücadele uzmanı Brett McGurk geçtiğimiz günlerde Kobani'ye giderek kendisini Rojava Ordusu Komutanı olarak tanıtan PKK'lı terörist Polat Can ile poz vermişti. Teröristin elinden plaket bile alan McGurk'un PYD ve PKK'ya gönderilen silahları organize ettiği anlaşıldı. Daha sonra Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada ise "PYD terör örgütü değildir, bizim müttefikimizdir" denildi.
HAYALET YAKAYI ELE VERDİ
Takvim gazetesinin elde ettiği bilgilere göre ise ABD, Haseke'de zirai uçaklar için kullanılan bir pisti genişletip kargo uçaklarının inişini sağladığı havalimanı üzerinden silah teslimatına devam etti. Geçen hafta 7 kargo uçağı bu piste inerken silahların birçoğunun PKK'ya gittiği anlaşıldı. Sur ve Cizre'de öldürülen PKK'lıların üzerinden ABD yapımı silahlar çıkarken bu silah teslimatını "Terzi" kod adlı bir teröristin gerçekleştirdiği bilgisine ulaşıldı. İstihbarat kaynaklarına göre McGurk ile görüşen teröristlerin takibi sonucu 'Hayalet' olarak da bilinen "Terzi" kod adlı teröriste ulaşıldı. Takvim gazetesinin elde ettiği bilgilere göre McGurk organizasyonunda Haseke'ye inen kargo uçaklarından silahları Terzi teslim alıyordu. Terzi daha sonra bu silahların bir kısmını Polat Can'ın da bulunduğu PYD'ye iletirken silahların geri kalanı doğrudan PKK'ya gönderiliyordu. ABD-PKK arasındaki silah alışverişinin anahtar ismi Terzi'nin yakalanması için düğmeye basıldı. Bir grup Bordo Bereli, Musul'da olduğu belirlenen Terzi'yi almak için sızma yaptı. Musul'da nefes kesen bir operasyonla Terzi paketlendi. Azılı teröristin sorguya alındığı belirtilirken PYD ve PKK'nın bu operasyon üzerine şoke olduğu öğrenildi.
ABD SİLAHLARI 'TERZİ'YE VERDİ
Beyaz Saray'ın terör uzmanı Brett McGurk organizasyonunda, ABD silahları Suriye'ye gönderildi.
PKK'YA ULAŞTIRDI
Terzi kod isimli PKK'lı terörist ABD'den gelen silahların bir kısmının PYD'ye, kalanının ise PKK'ya götürülmesini sağladı.
MCGURK ÖDÜLÜ KAPTI
ABD'nin terör örgütüne yaptığı katkılardan dolayı PKK'lı terörist Polat Can, McGurk'e plaket verdi. (Takvim)

Wednesday, 10 February 2016

ERKHABER ERZURUM ‏: DÜNYACA ÜNLÜ KAYAKÇI MARCO BUECHEL GENÇ SPORCULARA TECRÜBELERİNİ ANLATTI





Gömülü resim için kalıcı bağlantı

Firas Sancaktar : İran’da Kürt Devrimi mi Başlıyor?

İran’da Kürt Devrimi mi Başlıyor?

14 Mayıs 2015 http://seslimakale.com/videodetay/firas-sancaktar--iranda-kurt-devrimi-mi-basliyor-7285
Gündemimize gölgesi dahi düşmeyen İran’ın yanıp tutuşan halk ayaklanmasından bahsedelim istedim, İran’da yıllardır farklı ölçekli halk ayaklanmaları başlamıştı, Fakat İran Hükümetinin baskıcı politikalarından dolayı kulağımız bir türlü o haykırışları işitmedi ama görülen o ki bu kez durum biraz farklı ve ciddi.

İran’ın sınırları farklı etnik grupların yani Farisi olmayan toplumların hakim olduğu bölgelerdir, Kuzeydoğuda Türkmenler,  Kuzeybatıda Azeriler, Batıda Kürtler, Güneybatıda Araplar ve Güneydoğuda Hint asıllı Beluçlar. Suriye, Irak ve Yemen’nin iç savaşlarında etkin rol alan ve nükleer müzakereleriyle meşgul olan İran Hükümeti, baskıcı politikalarına rağmen gelişmiş iletişim araçlarıyla beslenen ayaklanmaların yayılmasına karşı engel olmakta zorluk çekiyor.

Hemen hemen tüm bu bölgelerde yıllar boyunca farklı ölçekli ayaklanma düzenleniyor, İran Hükümeti farklı ırkları ve mezhepleri yok sayarcasına bu bölgelere hizmet götürmemekle kalmıyor, bu ırklardan olanları hor görüyor ve mutlak vatandaşlık haklarından mahrum ediyor.

Bir yazıda bütün bu bölgelerin şartlarını, özelliklerini ve ayaklanmaların nedenlerini açıklamak ve sınırlamak zor. Bu yüzden bu yazıyı güncel olan ve İran’nın batısında Irakla sınır bölgesinde bulunan Kürt çoğunluğa sahip Mahabad kentinde meydana gelen ayaklanmalara ve protestolara ayırmak istiyorum.

Mahabad Ayaklanması

Geçen Perşembe günü gerçekleşen bir hadisede 26 yaşındaki Frenaz Horsoani adlı Kürt asıllı İranlı bir genç kız, çalıştığı otelde İran Güvenlik Güçlerine mensup bir sorumlu tarafından tecavüz girişimine uğradı, bunun üzerine balkondan atlayarak intihar etti. Bu olay, Hükümetten yeterli ilgi görmeyen ve mutlak haklara sahip olmayan Mahabad Halkının sokaklara dökülmesine neden oldu, Güvenlik Güçleri tarafından göstericilere ateş açması sonrasında 50 kişi hayatını kaybetti.

Kısa sürede kentin her yerine yayılan gösteriler, hadiseye sahne olan otel ve tecavüz girişiminde bulunan Güvenlik Güçlerine mensup sorumlunun görevli olduğu polis merkezi, göstericiler tarafından ateşe verildi, İran’ın dini lideri Humeyni’nin posterleri yakıldı.

İran’nın Kürtleri

Kürtler İran’ın %7 oranını teşkil ediyor, Yani İran’ın 66 Milyonluk nüfusunun 4 buçuk Milyonu Kürt, İran’ın çeşitli bölgelerinde bulunuyorlar ve Mahabad kenti bunlardan biri ve Kürt İranlılar için sembolik bir önemi arz ediyor.

1979-1988 Yılları arasında Silahlı Kürt Gruplar, İranlı Demokratik Kürdistan Partisi adı altında İran Hükümetiyle silahlı mücadelede bulunmuştu, bunun üzerine Hükümetin Kürtlere karşı toplu idamlar ve tutuklamalar düzenlediği söyleniyor. 2004 yılındaysa 6 Kürt parlamenter, Kürt halkına yetirince ilgi verilmemesine karşı istifa ederek hükümetin politikalarını protesto etmişti.

            İran Kürtleri ve Bağımsızlık

İran’da Kürtlerin jeopolitik konumunu göz önünde bulundurursak, İran için bir tehdit oluşturması
mümkün görülebilir, özellikle Irak Kürdistanı olarak bilenen Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile sınır bölgesinde bulunmaları çok önemli bir faktör. Ayrıca Ortadoğu bölgesinde ve Irak’daki istikrasızlık Kürtlere bağımsızlık istemek için çok verimli bir zemin hazırlıyor. İran’ın gerilemekte olan ekonomisini ve Kürt halkın sürekli haksızlığa uğramasını da göz ardı etmemek gerek.

Yanı sıra, İran’da Kürtlerin önde gelen isimlerinin yıllardır hükümet tarafından karşılık bulmayan bağımsızlık için referandum isteklerine rağmen, Kürt Halkının bağımsızlığa sıcak gözle bakmadığı görülüyor. Bunun nedeni de Farisilerin ve Kürtlerin dilleri ve kültürlerinin birbirine yakın olmasından kaynaklanıyor. Ama kesin olan şu ki bu ve bu gibi meseleler İran hükümetini uzun bir süre zorlayacak.

Seslimakale.com

Abdurrahman Dilipak : Bu gidişle nereye kadar..

Abdurrahman Dilipak : Bu gidişle nereye kadar..

CHP Kemalizm’den uzaklaşıyor. HDP, PKK Marksistleşiyor.. Yeni PKK biraz Marksist, biraz Alevi, Biraz Şebbiha, biraz Ezidi, biraz Katoliğinden, Protestanına, Ermenisinden Süryanisine, Ortodoks Hristiyan ve biraz Siyonist..
CHP’li İlgezdi, CHP’den çok HDP’ye yakın aslında. Ertuğrul Kürkçü’nün HDP’deki yeri, karşılığı ne? Kürkçü, bildiğim kadarı ile Kürtçü olmaktan çok Marksist’tir. Bazıları Kürtçülüğü ideolojisi için kullanır, bazıları ise Marksizmi Kürtçülük için kullanır. Kürkçü’nün ideolojik yani ağır basar.
HDP’nin her iki eş başkanı da aslında parti ve örgüt içinde ağırlığı olan birileri değil. Figen Yüksekdağ kifayetsiz bir Marksist. Parti ve örgüt içinde Kürtçünün özgül ağırlığının her ikisinden de fazla olduğunu düşünüyorum. Kürkçü dağda savaşmayı da bilir, düz ovada siyaset yapmayı da. O siyaset yapar gibi görünmeyi seçti. Yoksa örgüt ve partinin Marksist kanadının özgül ağırlığı yüksek abisi rolünde. Geçmişi var, Sosyalist enternasyonalin kripto isimleri ile geçmişten gelen iyi ilişkileri olduğu söylenir. Örgüt içindeki bir takım yabancı unsurların seyrisefaini konusunda bilgisi olmaması çok mümkün değil. Ama bunu yapıyorsa da maşa varken elini ateşe uzatmayacak kadar akıllıdır.
Selahaddin Demirtaş partinin halkla ilişkiler danışmanı gibi. Adamın yüzünü eskittiler. Çok kullandılar. Demokrat oldu, solcu oldu, milliyetçi oldu, dindar bir çevreden geliyor. Gırtlağına kadar oportünizme gömüldü. Bin bir suratı ile bugün artık tanınmayacak halde.
HDP, PKK’nın Truva atıdır aslında. Adaylar oradan atanıyor, temel politikaları Kandil belirliyor.. KCK da öyle, PYD de.. Örgüt Demokrasi ile değil Memokrasi ile yönetiliyor.. Siz buna ister Memo yönetimi deyin, ister Memorandum demokrasisi deyin. (‘Memorandum’ veya kısaca ‘Memo’ bir anlaşma, sözleşme ya da uzlaşmanın resmi bir özeti ve belgesidir.) PKK önce İsrail ve batının, ABD’nin bilgisi altında bir Memorandum çerçevesinde örgütlendi. Sonra örgüt devletin kontrolünden çıktı ve başka Memolar devreye girdi. Apo teslim edildikten sonra çoklu memorandumlar devreye girdi, yerli ve yabancı, Marksistler, Aleviler, İslamcılar gibi bir çok, dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik farklı kişiler ve kuruluşlarla, duruma göre bazen spontane ve bazen süreklilik arzeden bir platform, bir çatı oluşturulmaya çalışıldı.
HDP’de güçlü bir liderlik profili yok. Sosyolojik tabanı, ideolojik derinliği olmayan, itiraz edemeyecek isimler öne çıkartılır ki, derin, kripto, gizli yapılar tarafından daha kolay manipüle edilebilsin..
Son zamanlarda örgüt sanki Apo’dan da kurtulmak istiyor. Kendi içlerinde 40 parçaya bölündüler.
Bu tür yapılarda işler yolunda gittiğinde, zafere yaklaştıklarında liderlik sorunu yaşanır. Güçlüler zayıfları yutar. Bütün başarı, kazanımlar belli kişilere aitmiş gibi gösterilir. Birileri birilerini liderleştirerek onun peşinden kendisi de bir yerlere gelmek ister.. Ya da işler ters giderse, herkes suçu bir başkasına atar.. Rakibini suçlar. Kendini aklamaya çalışır. Birilerinin bu işin faturasını kendisine çıkartmasından korkar.. Birbirlerini ajanlıkla, ihanetle, gafletle suçlar. Para hesapları, karı-kız hikâyeleri devreye girer. Bu işler her zaman ve her yerde, herkes için böyledir..
Mesela başarıya ulaşsınlar, devrim önce kendi evlatlarının başını yer.. Bugünkü ittifaklar bir anda sona erer. Önce rakip, sonra düşman olurlar.. Birileri sadakatlerini ispatlamak için kahramanlık gösterisi yapar gibi vahşice işler yapar.
Zaten öyle bir durum olduğunda, en yakınlarındaki, her dediklerini yapan, her konuda her turlu ilişkiyi kurup, destek sağlayan, kapıları açan, silahsa silah, uyuşturucu ise uyuşturucu, para ise para, istihbaratsa istihbarat, medya desteği, siyasi destek, STK desteği, hepsini sağlayan o gizli dost, bir anda maskesini çıkartır ve sizi buyurgan ifadelerle tehdit eder, itiraz ederseniz, onun seçtiği adam sizin yerinize oturur, size gelince, eğer başınıza bir iş gelmemişse, her şeyinizi bilen dostunuz sizi toplum önüne çıkamayacak hale getirmeyi bilir.. Hem ihbar eder, hem de kaçmanız için size yardımcı olabilir. Zaten, artık ondan sonra onun azad olmaz kölesi olursunuz.
Bu işler dün böyle idi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak.. Şeytan bu kan kokan hileli oyununu bilmem kaçıncı kez, onu, milliyetçilik duyguları, hamasi hikâyeler, ideolojik, politik, kahramanlık destanları ile süsleyerek tekrar tekrar oynamaya devam edecek. Her zaman, her çevreden, dini, mezhebi, ideolojik ve politik fanatizm batmış çevrelerden beklediğinden fazla figüran bulduktan sonra niye yapmasın ki.
Yığınlar kör bir şekilde kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşuyorlar. “Onlara yeryüzünde bozgunculuk yapmayın” dediğinizde “biz ancak ıslah edicileriz” diyorlar. İyi bilin ki onlar bozguncuların ta kendileridir.. Onların gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar..
Birileri tanrılarını bir şeylere zorluyorlar, birileri Allah’a isyan edip yaptıkları Savaş-Terör tanrısı da arz-ı ihlas ediyor sanki. Şeytan bizi Allah’la aldatmasın. Unutmayalım ki her insanın derin bir yanı vardır. Her insan düşmanını, terbiye etmezseniz şeytanın ajanı olmaya meyyal olan nefsini kendi içinde taşır. Sakin ola bilmediğimiz şeyin peşine düşmeyelim ve aklımızı kiraya vermeyelim. Din büyüklerimizi, ideolojik önderlerimizi, liderlerimizi İlah ve Rab edinmeyelim. Selam ve dua ile..

YeniAkit
9 Şubat 2015

Bave Kurdan, "Kürtlerin Babası";Sultan Abdülhamid Han

Bave Kurdan, "Kürtlerin Babası";Sultan Abdülhamid Han

Gelecekte ülkesini parçalayacak İngiltere Krallığı'nın ayak oyunlarını sezmiş gibi babasını ziyarete gelen İngilizlerin ellerini öpmeyi reddetmişti küçük çocuk. Ne sarayın ne de kendisinin, gelecekte Osmanlı İmparatorluğu'nun başına geçeceğinden ümidi yoktu. Eğitimini tamamladığında ticaretle uğraştı. Ama öyle bir an geldi ki; intihar süsü verilmiş bir cinayete kurban giden amcası Sultan Abdülaziz'in ardından Osmanlı İmparatorluğu'nun başına geçmek ona düştü…

Tahta geçtiğinde borç yükünden ezilmiş bir imparatorluk, cehalet ve sosyal adaletsizlik içinde kıvranan bir halk ve tüm yetkilerini kullanması vacip olmayan bir hükümdarlık devraldı. Onun gelecekteki tüm yönetim anlayışını etkileyecek 93 Harbi, İngiltere Prensi'nin 'Rusya ile savaşa girerseniz sizi desteklemeyiz' nağmesini dinlettiği ordu paşalarına inat kucağına düşüvermişti… 

Yeşilköy'e kadar gelen Rus kuvvetleri ve savaşın ardından imzalanan anlaşmalardan en az yara almak için kullandığı diplomasi trafiği, kendisine büyük tecrübe oldu. Balkanlardan akın akın gelen yetimlere kucak açtığında, yabancı basın soykırıma uğrayan halkını cani barbarlar olarak gazetelerinde gösteriyordu…

Sultan Abdülhamid, 93 Harbi sonuçlarına istinaden denge politikası, Anadolu'yu kalkındırma hamleleri ve güçlü istihbaratı ile ülkesini parçalamak isteyenlere karşı dik durdu. Rusya'nın Ermeni çeteleriyle birlikte uyguladığı tahrik savaşında, coğrafyasındaki Kürtlerle birlikte omuz omuza yer aldı. 

21 Eylül 1892'de Aşiret Mektebi'ni kurarak Kürt, Arap ve Arnavut aşiret çocuklarının tarihten edebiyata, askeri eğitimden fen bilimlerine kadar tarihte görülmemiş bir eğitim görmelerini sağladı. 

Sultan Abdülhamid'in hayali, farklı etnik kimlikleri barındıran Saray bakanları arasına Kürtleri de katmaktı. Şöyle diyordu: “Kürt ağalarının bazılarının çocuklarını, İstanbul'a getirip memuriyete yerleştirdiğim için tenkit edildiğimi biliyorum. Senelerdir Hıristiyan, Ermeniler nazır mevkilerini işgal etmişlerdir. Bundan sonra da kendi dinimizden olan Kürtleri kendimize yaklaştırmakta ne gibi bir zarar olabilir?”

Aşiret Mektebi'nden mezun olan çocuklar Kürt, Arap ve Türkmenlerden oluşan Hamidiye Alaylarında görev aldılar. Hamidiye Alayları, Sultan Abdülhamid'e olan bağlılıklarını ve şükranlarını imparatorluk sınırlarını koruyarak gösterdiler. Sultan Abdülhamid, Hamidiye Alayları komutanlarını Yıldız Sarayı'nda ağırladı, onlara nişan ve hediyeler takdim etti. Kısa bir süre sonra sayısı 60'ı geçen Hamidiye Alayları ve Aşiret Mektebi Avrupa'yı derinden sarstı…

Alman, İtalyan ve Avusturya gazetelerinde Hamidiye Orduları ve Aşiret Mektebi hakkında uyduruk haberler yayınlandı. Batı'nın imparatorluğun doğusunda bir Ermenistan devleti kuramamasının hayal kırıklığını anlayan Sultan Abdülhamid bu haberlere şöyle cevap verdi: “Muhabirler, Kürdistan'daki vaziyeti, Beyoğlu'nda oturdukları rahat köşelerini terk etmeksizin, ancak Ermenilerin görüş zaviyesine göre mütalaa ediyorlar.”

Kürt halkı “Kellemi veririm Doğu Anadolu'yu vermem” sözlerine karşılık Sultan Abdülhamid Han'a “Bave Kurdan”, “Kürtlerin Babası” diyordu. 

O'nun Nisan 1908'te tahttan indirilişine en büyük tepkiyi veren ve isyan çıkartanlar arasında Kürtler yer aldı. Süleymaniyeli Şeyh Said Berzenci ayaklanma çıkardı, Hamidiye Alayı komutanı İbrahim Paşa 1500 kişilik birliğiyle Şam'a yürüdü. Hatta Şeyh Said ayaklanmasının sebeplerinden biri; Abdülhamid'in büyük oğlu Mehmed Selim Efendi'yi Halife ve Sultan olarak ilan etmesi olarak öne sürülmektedir.

10 Şubat 1918'de Sultan Abdülhamid vefat ettiğinde Kürt aşiretlerinde ağıtlar yakıldı, uzun süre yas tutuldu. Gıyabi cenaze namazları kılınıp onun adına mevlitler okutuldu. 

10 Şubat 2016, Sultan Abdülhamid'in aramızdan ayrılışının bir asra 2 kala vakti…

Bugün Suriye'de Esed'e karşı savaşan Sultan Abdülhamid Han Tugayları, dünün Hamidiye Alaylarının torunları; PKK'ya lanet okuyan, evlerinin önüne hendek kazılıp göçe sürüklenen halk Sultan Abdülhamid'in Aşiret Mekteplerinde okuttuğu evlatlarının çocuklarıdır.

Tarih tekerrürden ibarettir. Sultan Abdülhamid Han dönemindeki ayak oyunları 100 yıldır bu topraklarda ısıtılıp ısıtılıp önümüze konulmaktadır. Bugün; tüm yabancı güçler Sultan Abdülhamid Han döneminde olduğu gibi, Kürtlerin Türklerle birlikte yüzyıllardır kardeşçe birlikte yaşamasına tahammül edememektedir. Hendek siyaseti ve PKK terörü Kürt halkının değil, dış güçlerin taşeron filmidir.

Bu coğrafya etnik kimliklerini düşmanlara yem etmedikçe bin yıl olduğu gibi gelecekte de kardeşçe yaşamaya devam edecek, Sultan Abdülhamid'i anlayanlar, onun izinden giderek bu toprakları hiçbir güce karşı peşkeş çektirmeyecektir.

Ne demiş Sezai Karakoç: “Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak, halbuki biz sussak tarih susmayacak, tarih sussa, hakikat susmayacak.”
http://seslimakale.com/videodetay/elvan-alkaya--bave-kurdan-(kurtlerin-babasi)-sultan-abdulhamid-13893
Yenişafak
8 Şubat 2016

Abdülhamid Hân'ın titreten duası


Sultan II. Abdülhamid Hân'ın Necip Fazıl Kısakürek'in hazırlamış olduğu "Ulu Hakan II. Abdülhamid Han" adlı kitabında geçen meşhur duasına A Haber ekranlarında yayınlanan "İmparatorluğa Darbe 31 Mart" programında da yer verildi.

http://m.yeniakit.com.tr/30 Mart 2015 Pazartesi 17:12
Zalimlere beddua millete dua! İşte Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han'ın Duası:

Allahım helal etmiyorum!

Şahsımı değil, milletimi bu hale getirenlere, hakkımı helal etmiyorum!

Beni, benim için lif lif yolsalar, cımbız cımbız zerrelerimi koparsalar, sarayımı yaksalar, hanümanımı, hanedanımı söndürseler, çoluğumu gözümün önünde parçalasalar helal ederdim de Sevgili'nin (SalAllahu Aleyhi ve Sellem) yolunda yürüdüğüm için beni bu hale getiren ve milletimi ateşe atan insanlara hakkımı helal etmem!

Allahım! Mukaddes isimlerine kurban olduğum Allahım!

Ya Âdil!

Bana "Kızıl Sultan" adını takan ve devrilmem için ellerinden geleni yapan Ermenileri, şimdi beni devirenlere parçalatıyorsun!

Bu cellatları da, kim bilir, kimlere parçalatacaksın?..

Fakat yâ Rahman!..

Adaletinle tecelli edersen hepimiz kül oluruz!

Bize acı!

Resûlünün, Sevgilinin, Kainatın Efendisinin nurunu kaydeder gibi olduğu için bu hale gelen millete, rahmetinle, fazlınla, lütfunla tecelli et!

 Yâ Kâdir!

Kundaktaki yavruyu gagasına almış, kaçıran leş kuşunu düşürüp çocuğu kurtarmak ancak senin kudretine sığabilir. Leş kuşlarının gagasında kundak çocuğuna dönen milletimi kurtar Allahım!


Ya Ma'bud !..

Ömrümde tek vakit farz namazı kaçırdığımı hatırlamıyorum!

Ama tek vakit namazım olduğunu iddiaya da nefsimde kuvvet bulamıyorum!..

Huzurunda eğileceğime kaskatı kalıyorum ve duada ruh teslim edeceğime yatağımda kıvranıyorum! Sana kulluk gösteremeyen bu kulunu affet Allahım!Eğer, yılları tesbih dizisince süren hükümdarlığımda Seni bir kere anabildim, Resûlüne bir an bağlanabildimse, duamı, o bir kere ve bir an yüzü suyu hürmetine kabul et!

Yâ Sübhan!

Şu titrek elleri, Kıyamet gününde sana "Ümmetim, ümmetim!" diye yalvaracak olan Habibinin eteğinde, şimdi "Milletim, milletim!"diye dilenen bu ihtiyarın duasını geri çevirme! Milletimi evvelâ "Ba'sü ba'de'l-mevtsiz" bir ölümle yok etmeye götüren sahte kurtarıcılar ve sahte kurtuluşlardan kurtar; ve ona bir gün gelecek kurtarıcıları, gerçek kurtuluşu nasib eyle!..

Benim artık bu dünya gözüyle görebileceğim hiçbir saadet ümidim kalmadı.

Bari felâketi olsun bana daha fazla gösterme Allahım!

Ayakta duramaz, haldeyim!

Vadem ne gün dolacak Allahım?..

Kamuda Sosyal Medya Kulllanımı


azmi-kelesoglu 
Yazının icadından günümüze kadar insanoglu pek çok icada imza atmıştır. Sayısız yenilik insanların hayatını kolaylaştırmış, insanlığa fayda getirmiştir.
1990ların tek taraflı iletişiminden 2000lerin çok yönlü iletişimine hızlı bir geçiş sağlanmış ve 2016 yılında önü alınamayan sosyal medya dünyasına adım atmış bulunmaktayız. Sosyal medya her platformda olduğu gibi kamuda da dikkat çekmiş ve bu konuda birçok proje ortaya konulmuştur.
Kamuda sosyal medya kullanımında dikkat çeken yerlerden biri de belediyelerdir. Belediyelerde özellikle halkla ilişkiler ve basın yayın müdürlüklerine bağlı olarak çalışan sosyal medya ekipleri vatandaş ve belediye arasında bir bağ oluşturmakta, vatandaşların şikayet ve taleplerine çözüm getirmektedir. Çözümlerden belediyelerin bazı verilerini vatandaşla paylaşarak şeffaf olmak zorunda olduğunu belirtmemiz gerekir. Sadece seçim dönemlerinde değil her dönemde belediyelerin bu şeffaflığı göstermesi konunun bir diğer yönünü işaret etmektedir.
Belediye yöneticileri sosyal medya kullanımında iletişim planlarını yaparken vatandaşların sosyal medyada konuşmayı, paylaşmayı ve katkıda bulunmayı sevdiklerini unutmamalıdırlar. Her koşulda ve zamanda geçerli olan kuralları gözden geçirmeli ve soru sormalıdırlar. Sorular karşısında doğru cevaplara ulaşabilmek için belediye binalarından çıkılmalı ve insanlara yakın olacakları platformlarda bulunmanın yolunu aramalıdırlar. Belediye yönetimleri her platformda vatandaşların sesine kulak vermeli. Klasik halk günlerinde değil sosyal medyada da vatandaşların neler söyledikleri dikkate alınmalı ve ona göre projeler hazırlanmalı. Vatandaşların sesine kulak vermeyen belediye yönetimleri ne kadar kendilerini başarılı adetseler de gerçekte bu alanda başarılı olamazlar.
İçinde bulunduğumuz çağ, insanların daha fazla talepkar olduğu bir çağdır. Bu çağda her bireyi her insanı kendi konumunda değerlendirmek ve ona göre sosyal medya politikaları üretmek en akıllıca yol olarak gözükmektedir.
“ İyi hikaye anlatanlar her zaman iyi işler çıkarırlar” diyen ünlü pazarlama gurusuna göre belediyelerin sosyal medya yönetimleri de iyi hikaye anlatmaları ve seçmenlerini bu hikayelerle ellerinde tutmaları gerekir.   Vatandaş tabakasının kaygan olduğu bir zeminde bu nokta çok önemli bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.
Günümüzün en popüler sosyal medya araçları Facebook, Twitter, İnstagram vb. uygulamaları belediyeler bünyelerinde çok sık kullanmaktadır. Bu sosyal medya araçlarından biri olan mikroblog sitesi Twitter her geçen gün popülaritesini artırmaktadır. Twitter siyasi, ekonomik olarak toplumu etkilemektedir. Belediyeler de bu etkilenmeden payını almaktadır.
Belediye resmi Twitter hesaplarından paylaşılan Twitter belediye yönetiminin resmi görüşünü yansıtmakta ve vatandaşlar bu resmi hesaplardan bilgilendirilmektedir.
Twitter kullanımın önemi her geçen gün artmaktadır. 230 milyon aktif kullanıcısı olan Twitter’i doğru ve etkin bir şekilde kullanan belediyeler bu sosyal medya aracılığıyla vatandaşlara daha kolay ulaşmakta, vatandaş-belediye iletişimi daha sağlıklı gerçekleşmektedir.
Kamu yönetiminde özellikle belediyelerde sosyal medya birimlerinin kullandığı bir diğer sosyal medya aracı olan 800 milyon aktif kullanıcısı olan Youtube’de videoların etkileşimli olarak kullanılması incelenmesi gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Twitter’dan sonra insanların en fazla kullandığı bir diğer sosyal medya kanalı olan Youtube’da yayınlanan videolar kurumların özellikle de belediyelerin kendilerini ciddi olarak anlattıkları bir mecra olarak önemini her gün artırmaktadır. “Video” nun altın devrini yaşadığı, ülkemizde okumanın çok az olduğu ancak izlemenin üst düzeyde olduğu bir ortamda Youtube, Vimeo, Dailymotion gibi video paylaşım siteleri belediyelerin dikkate alması gereken konulardandır.
Hayatın her geçen gün büyük bir hızla değiştiği günümzde sosyal medya da kendi dinamiğinde değişmekte, gelişmektedir. Bu değişim içinde belediyeler de kendi ürettiklerini sosyal medya araçlarıyla vatandaşlara ulaştırmalı, onların isteklerini, taleplerini dikkate almalı. Artık klasik marketing teknikleri vatandaşların isteklerini karşılamamaktadır.
Sosyal medya hesaplarını yöneten kamu personellerinin çağın gelişmelerini takip etmeleri için eğitim almaları, Marmara Belediyeler Birliği Yerel Yönetim Akademisi ile Dijital Hayat Akademisi’nin ortaklaşa düzenledikleri “Dijital Hayat” gibi eğitimlere katılmaları hem belediye hem de belediye personeline fayda sağlayacaktır.
Sosyal medyanın büyük bir hızla büyüdüğü, gelişme gösterdiği bir ortamda kamunun sosyal medyaya gerekli hassasiyeti göstermesi, gelişmeleri takip etmesi ve kendilerini geliştirmeleri gerekmektedir. Sosyal medyada varlık gösteremeyenler vatandaş-kamu iletişimini sağlayamayacaklardır.

Tuesday, 9 February 2016

Ar-Ge bütçesi ve ararştırmacı sayısındaki artış dikkat çekici

Türkiye de GSYH içinde Ar-Ge bütçesi %0.53 ten %1.01 e ve ararştırmacı sayısı da 28.964 den 115.444 e yükselirken bu arada özel sektörde ise Ar-Ge bütçesi %15 ten %49.8 ve 5918 den 61945 e yükseldi.

Gömülü resim için kalıcı bağlantı


Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts