Thursday, 6 October 2016

KENDİ KALEMİNDEN : JUDO FEDERASYON BAŞKAN ADAYI HARUN REŞİT GÜZELIMDAG



JUDO FEDERASYON BAŞKAN ADAYI HARUN RESIT GUZELIMDAGJUDO FEDERASYON BAŞKAN ADAYI HARUN RESIT GUZELIMDAG


1966 Yılında Sivas 'da doğdum .İlk öğrenimi İstiklal İlk Okulunda , Orta öğrenimimi Behram Paşa Orta okulunda, Lise öğrenimimi Sivas Sanat ve Endüstri Meslek Lisesi İnşaat Bölümünde ve Yüksek okul eğitimimi de Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İnşaat Meslek Yüksek Okulunda yaptım. Judo'ya 1979 yılında başladım ve ilk defa 1982 yılında Milli oldum. Uzun yıllar milli takımda sporcu olarak görev yaptım. yapmış olduğum derecelerden bir kaçı ;



1983 Türkiye Gençler Şampiyonası 3. oldum 71 kg
1986 Türkiye Gençler Şampiyonası 1. oldum 71 kg
1988 Büyükler Türkiye Şampiyonası 3. oldum 78 kg
1989 Ordulararası Dünya Şampiyonasında 7.oldum 86 kg
1989 IV.Uluslararası Boğaziçi Judo Şampiyonasında 1.oldum 78 kg
1990 Açık Siklet Altın Kemer Judo Turnuvası 3.oldum
1990 yılında Aktif Sporculuk hayatmı bırakarak, Sivas Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünde Judo Antrenörü olarak göreve başladım, Milli takımlarda bir çok defalar Antrenörlük görevinde bulundum. 1991 yılında Ankara 'ya Yerleştim . 1992 yılından 1996 yılına kadar Gençlik ve Spor Genel müdürlüğü Özel Kalem Müdürlüğünde görev yaptım. 1997 Yılından sonra Bilgi İşlem Merkezinde Bilgisayar Teknikeri olarak Görevime devam ederek daha sonraları vekaleten Bilgi işlem Müdürlüğü görevini yürüttüm.


2005 yılında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz bünyesinde açılan görevde yükselme sınavını kazanarak 2005 yılında Malatya Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünde Şube müdürü olarak çalışma hayatıma devam ettim. 2006 yılında Sivas Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne Şube Müdürü olarak geçtim.


2007-2009 yıllarında Judo ve Kuraş Federasyonun da Genel Sekreter Vekili ve Genel Sekreter olarak görev yaptım. 04 Mayıs 2009 yılında Ankara Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak 2 yıl çalıştım, buradan 31 Mayıs 2011 yılında Türkiye Buz hokeyi Federasyonuna geçerek Genel Sekreter olarak çalışmaya devam ettim.


27 Aralık 2011 tarihinden itibaren Ankara Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak tekrar Çalışmaya başladım ve halen aynı iş yerinde çalışmaya devam etmekteyim.

Harun Reşit Güzelimdağ Künyesi

Ankara Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü
Şube Müdürü
Siyah Kuşak 5.Dan
4.Kademe Baş Antrenör
Milli Hakem
harunguzelimdag@gmail.com
0.535.823 67 72

'FETÖ aracılığıyla büyük bir 'beyin hırsızlığı' yaşanmıştır'


'FETÖ aracılığıyla büyük bir 'beyin hırsızlığı' yaşanmıştır'

SÜ Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selvi, "Ülkemizde terör örgütü FETÖ aracılığıyla büyük bir beyin hırsızlığı yaşanmıştır." dedi.

'FETÖ aracılığıyla büyük bir 'beyin hırsızlığı' yaşanmıştır'

KONYA-Metin Bolat
Selçuk Üniversitesi (SÜ) Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim ÜyesiDoç. Dr. Yavuz Selvi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ülkenin çalışkan ve zeki insanlarının belirli bir amaca hizmet için yönlendirilerek beyin hırsızlığının gerçekleştirildiğini, bunun uzun yıllardır devam ettiğini bildirdi. 
İnsanların tek tek beyinlerinin çalınamayacağını vurgulayan Selvi, kendilerine çok önemli görevler vadedilenler üzerinden binlerce kişinin arzu edilen hedeflere yönlendirilmesiyle beyin hırsızlığının gerçekleşebileceğini dile getirdi.
Ülkenin önemli değerleri olan zeki bireylerin, "düşman" diye belirlenen hedeflere karşı mücadele etme görevleri ile farklı fikirlere neredeyse tamamen kapatıldığına işaret eden Selvi, bu anlamda binlerce insanın beyninin bir amaca hizmet ettirildiğinin darbe girişimiyle görüldüğünü kaydetti. 

"Bir fikre ve düşünceye amade olarak yetiştirildi"

Selvi, şunları kaydetti:
"Ülkemizde terör örgütü FETÖ aracılığıyla büyük bir beyin hırsızlığı yaşanmıştır. Ülkenin zeki insanları küçük yaşlardan ya da ilerleyen dönemlerde bir gruba ve amaca yönlendirilerek hizmet ettirilmiştir. Ülkenin enerjisi, değerli, kaliteli insanları bir emrin komutası içerisine dahil edilmişlerdir. Onların bilgisi, zihni belki pek çok insandan daha yüksek seviyedeydi. Zaten pek çok insan bunun için seçildiler. Küçüklükten itibaren bir görüş etrafında birleştirilen, bir gruba ait oldukları hissettirilen, karşı taraftaki insanlar düşman ve değersiz olarak gösterilen bu insanlar bir yere kadar iyi olma vasıflarını devam ettirdiler. Sorgulamadan itaat eden, kararları kendilerine dikte ettirilen zeki beyinler yetiştirildi ve zamanı gelince bu beyinler, çalan kişiler tarafından arzu edilen şekilde kullanıldı. Beyin hırsızlığıyla zeki insanlar küçük yaşlardan itibaren bir fikre ve düşünceye amade olarak yetiştirildi."


FETÖ'nün mistik hezeyanları

FETÖ'nün mistik hezeyanları

Çöküş sürecindeki FETÖ'nün tabanını psikolojik olarak ayakta tutabilmek için çeşitli metafizik yalanlara başvurduğu biliniyor. Fakat örgütteki çözülmenin artışıyla orantılı olarak yalanların seviyesinin de yükseldiği görülüyor.
FETÖ'nün mistik hezeyanları
İSTANBUL - Mahmut Erol Kılıç
Mistik hezeyanlar, bazı halüsinasyonlar, kökeni tamamen biyokimyasal olan bir takım görüntüler veya (havas ilmi/okült ilimlere göre tasnif edecek olursak) tamamen ‘obsesif vakalar’ dediğimiz olayların sık görülüyor olması, dindarlık psikolojisinde zaman zaman karşılaşılan en önemli problemlerden biridir. Bu hem dini bilimler hem de psikoloji disiplini için, zaman zaman örtüşen, zaman zaman da ayrışan ciddi derecede problemli bir alandır. Bu alan aynı zamanda, tarih boyunca din düşmanları veya tanrı-tanımazlar tarafından da, genel manada bütün dindarları tenkit etmekte kullanılan bir konu olagelmiştir. Hususi anlamda ise, dinin içinde bulunduğu halde, manevi tekamülü ve manevi bilgilenme yolunu inkar eden, her şeyin rasyonel düzeyde olup bittiğini, bunun ötesinde bir şey olmadığını iddia eden günümüz modernist/selefi İslamcıları gibi akımlarda bu tür vakalar, daha çok İslâm maneviyatına, hususi adıyla İslâm tasavvufuna vurmak, onu tenkit etmek için sıkça kullanılan bir malzeme olagelmiştir. Şu sıralar ise, 15 Temmuz hadisesinden sonra, özellikle ilahiyat ve diyanet camiasındaki çoğunluk ulema tarafından bu şekilde kullanıldığını görmekteyiz.
Tabiatı itibarıyla bu çok çetrefilli bir konu. Sapla samanın karıştığı alan, sadece siyaset alanı değil. Dine dair konularda da çok şey birbirine girmiş vaziyette. Bu nedenle meselenin doğru bir analizinin yapılması gerekiyor. Anlayabildiğimiz kadarıyla söyleyebileceğimiz şudur: Maneviyat bir ‘vârislik’ meselesidir, ‘ırsiyet’ meselesidir. Tıpkı babadan oğula geçen genler gibi, manevi genlerin de aynı şekilde manevi babadan manevi evlada geçerek intikal ettirildiği bir yoldur, maneviyat ve ilâ yevmi’l-kıyâme (kıyamete kadar da) manevi nesiller bu şekilde devam eder. Sahih gelenek bu şekilde devam eder. Bu bir nebinin getirdiği ilimlerin manevi yönünün intikalinden ibarettir. Bizim bugün şeriat ilimleri dediğimiz şeyler, Hz. Muhammed (sas) efendimizin getirdiği ilimlerin zahiri yönünden müteşekkildir. Manevi yönünün intikali ise vâris-i Muhammedî olanlar eliyle gerçekleşir.
Hakiki vâris-i Muhammedî olanlar, tarihte de gördüğümüz kadarıyla, her ne kadar Hz. Peygamber’e yetişmemiş olsalar da, kendisiyle görüşmelerini veya bazı büyüklerle görüşmelerini ya da bazı manevi hallerini setrederlerdi, üstünü örterlerdi. Bunları asla yaymazlardı. En fazla, o seviyede olduğunu gördükleri bir talebesine, belki bir sebebe binaen anlattıkları olmuştur. Ama bu tür hallerini, umumi anlamda her zaman örterler, hatta kerametlerini dahi göstermezler. Ellerinde olmadan onlardan bir şey sâdır olursa, bundan da hicap duyarlar, çok utanırlardı. Edep bunu gerektiriyordu.
“Biz şöyle gördük”, “biz böyle gördük, “manamızda böyle oldu”, “şöyle emrediyorlar” gibi sözler, ‘evhâm-u hayalât’ dediğimiz kuruntu ve hayallerden meydana gelir. Bu kuruntuların mertebesi ise belki de Freudiyen psikolojinin izah edilebileceği, bastırılmış şuuraltının açığa çıktığı alanlardır. Maneviyat erbabı tarafından elementler âlemi de denilen cinler âlemiyle paralellik arz eden bir âlemdir bu. Dolayısıyla bu tür söylemlere sahip olan kişilerin çoğunun obsesif vakalar olduklarını ve bazı varlıkların tasallutu altında olduklarını söyleyebiliriz. O varlıkların bazıları ise çok muziptirler: “Ben Allah’ım”, “Ben peygamberim” ya da “Ben Hz. Pîr falancayım” diyerek onlara güya bazı bilgiler aktarırlar. Bunlar da hemen onlara inanırlar. Oysa ki onların ehli “Yâ ma’şera’l-cinni ve’l-insi” (ey cinler âlemi, ey insanlar âlemi) ayetinde de buyurulduğu gibi, onlara hitap ederken, bir yandan da (tabir caizse) onları test ederler. Zira onların da bilebileceği ve bilemeyeceği şeyler var ve daha da önemlisi onların yalancıları çoktur. Dolayısıyla onların yalanlarına inanan bazı kimseler, “Ben şunu gördüm! Ben bunu gördüm!” demek suretiyle, öncelikle kendilerini kandırmaktadır ve bu psikopatolojik bir haldir.
Saniyen, bu tür insanlar çevre yapmak, etrafındaki bağlılarını çoğaltmak gibi matematiksel ve kantitatif bir bakışa sahip oldukları için, “Sayısal anlamda ne kadar çok bağlım varsa ben o kadar büyüğüm, ben o kadar üstünüm” gibi kökeni yine egoya dayanan bir yaklaşıma sahip oldukları için, bu halleri çok iyi kullanırlar. Yakınlarına, çevrelerine “Ben şunu gördüm, ben bunu gördüm, manada şöyle oldu” diyerek, kendi evham ve hayallerini hakiki manaymış gibi naklederek, ‘mana satmak’ dediğimiz bir tavırla, etraflarında bir tür karizma oluşturmaya çalışırlar. Safdil, kalbi temiz bazı insanlar da değişik sebeplerle bunlara inanırlar. Bu tür insanları çok fazla suçlamak mümkün değilse de daha dikkatli olunması gerektiği aşikardır. Çünkü maneviyat pazarında malını satmaya çalışan çok sahtekar vardır. Tıpkı madde pazarının sahtekarlarının modern zamanlarda çoğalması gibi, maneviyat pazarının sahtekarı da boldur. Bir madde alacağımız zaman nasıl dikkatli bir şekilde araştırıyorsak, maneviyat âleminin satıcılarını da öyle araştırmamız gerekiyor. Bunlara ‘sahtekar’ derken, gerçekten özel olarak yetiştirilmiş kafir kimseler olduklarını kastetmiyorum. Bunların bazıları cemaat mensupları yahut kendilerini bir şekilde tasavvufa yamamaya çalışan bazı insanlardır. İki, üç esma geçtikten sonra “Ben şunu gördüm, ben bunu gördüm, ben halifeyim, ben vekilim, işte şimdi pir oldum, şimdi mürşid-i kâmilim ve kutb-u a’zamım!” diyerek hezeyan derecelerinde zirveye varan psikopatolojik hallere sahip insanlardır bunlar. Tabii ki bunların gerçek tasavvuf yoluyla hiçbir alakası olmayan nevzuhur insanlar oldukları izahtan varestedir.
Peki, kâmil insanlar nasıl ayırt edilecek ve hangi kıstaslarla tanınacaklar? Manevi hallerde makam sahibi olmak çok önemlidir. Kâmil insanlar makamlarında karar kılmıştır. Onlar hiçbir zaman gelgitler içinde değildir. Henüz bir makama sahip olmamış hal sahipleri, mürşitlik (yani rehberlik) yapamazlar. Onların hali nasıldır? Bir gün ağlar, ertesi gün kahkahayla güler, bir gün Kur’ân’ı fırlatır, ertesi gün başının üstüne koyar... Bunlar psikopatolojik hallerdir. O kişiye Allah yardım etsin. Ama makam sahibi olan kişi artık ‘rengini tutturmuş’, kıvamını elde etmiş, yalpalanmadan, iniş çıkış yapmadan, mütemadiyen o makamdan konuşan kişidir. Onlara ‘sükun ehli’ denir. Çünkü bir sükuna ermiştir.
Kâmil insan, yukarıda bahsettiğimiz gibi, manevi tecrübelerini gizler. Varsa dahi göstermemeye çalışır. Kerametini izhar etmemeye çalışır. Bazı şeyleri belki bilir, bazı şeyleri görür, ama söylemez. Bunların üstünü örter. Mütevazılığı esas alır. Bu noktada belki “Peki, o zaman biz bu insanı nasıl tanıyacağız?” denilecektir. Onlar, kemali kendisine öyle bir sindirmiştir ki, onların bir şey söylemesine dahi gerek duymadan, siz onlardan kaynaklanan kemali hissedersiniz. Bu tıpkı, çayın içine şekerin atılıp da karıştırılmasından sonra görünmemesi gibidir: Maddi olarak şeker görünmez, çünkü eriyip gitmiştir, ama çayın içindedir. O zevk, o hal, o makam, o sır onda sindirilmiştir, ona yedirilmiştir. O insan yolda yürür, sıradan bir insan gibi davranır, ama halinde ve söylemlerinde bir basiret vardır. “Müslümanın ferasetinden korkunuz” hadis-i şerifinde işaret buyurulduğu gibi, onda kanalların açık olduğunu gösteren emareler bulunmaktadır.
Onun için sahih geleneğimizde, Abdülkadir Geylani hazretlerine izafe edilen bir sözde denilmiştir ki: “Baktınız ki bir kâmil gökte uçuyor, hemen ‘Ooo!’ deyip de coşmayınız. Yere inmesini bekleyiniz; yerdeki yürüyüşüne bakınız. Yani, ‘uruc’ halini, o ‘cezbe’ halini değil, yeryüzündeki sıradan halini esas alınız. Oradaki kerametine bakınız”. Sahih gelenek her zaman bunu göstermiştir. Zaten Selçuklu ve Osmanlı’dan geçip günümüze kadar devam eden sahih bir silsileye sahip olmayan, nesli olmayan, güdük, sahih dölleyici bir babaya sahip olmadan maneviyat âlemine dalan kimselere biz, tasavvufi hareketler değil, kült hareketleri diyoruz. Çünkü ‘sulb’, babadan oğula döllenerek devam eder. Manevi bir silsilesi olmadan gelip destursuz bağa giren kimselerde ise, enerji fazlalığını kaldıramamaktan kaynaklanan böyle kaymalar, sıçramalar, hezeyanlar, vehimler olabilmektedir. Çünkü maneviyat âlemi tehlikeli bir alandır.
Dolayısıyla sahih silsileye istinat eden, ona bağlanan, oradan feyz alan geleneklerde böyle psikopatolojik haller pek zuhur etmemiştir. Hatta bilakis o tür hastalıklara sahip insanların tedavi olduğu yerler, ocaklar olmuştur geleneğimiz. Ana cadde olan İslâm tasavvufunda, Cenâb-ı Şeyh-i Ekber Muhyiddin-i İbn-i Arabî ve Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin yolundan yürüyüp Anadolu’yu, Rumeli’ni aydınlatan binlerce arif gelmiştir. Sayılarının dökümünü yapacak olsak binlercedir. Bu binlerin içerisinde istisnai olarak böyle şeylere prim vermiş bir ya da iki örnek ancak vardır. Çünkü onlar da beşerdir ve bu nedenle tabiidir ki hataya düşebilirler. Fakat bu tür hallere sahip olanlar, ana camia tarafından tenkit edilmiş veya dışlanmışlardır. Tasavvuf camiası, irfan camiası onlara tenkidini yöneltmiş, “Doğru gitmiyorsun, sünnet (yani gelenek) bu değil, yanlış yapıyorsun” diye kendilerini uyarmış, ikaz etmiş, hatta bazılarının iddialarını çöpe atmıştır. Örneğin Yiğitbâş-ı Velî Ahmed Şemseddin Marmaravî gibi bir zat gelmiş, İstanbul’da o esnada şeyhlik yapmakta olan üç yüze yakın tekkenin şeyhinden birkaçını manevi bir imtihandan geçirmiş, sonra da “Bunlar şeyh değil” diyerek başlarından tâc-ı şeriflerini almış, Sarayburnu’ndan denize atmıştır. Yani başka bir deyişle, ruhsatlarını iptal etmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, tacı alınan şeyhlerin sayısındaki azlıktır: Üç yüze yakın şeyh içinden birkaç kişidir bunlar ki bu kadar kusur da her alanda, her branşta olabilmektedir.
Velhasılıkelam: Sahih manevi gelenekten gelmeyen kült hareketlerde, bu tür laflar, rüyalar, manalar söylenmek ve bunlar neşredilmek suretiyle cemaat içerisinde mistik bir hava yaratılır. O mistik havayla birlikte, kült liderinin karizması daha da dokunulmaz hale gelir. Maalesef buna benzer oluşumlar ve benzer uygulamalar da tasavvuf düşmanlarının eline epey bir malzeme verir. Onlar da buradan açtıkları kapıdan irfan camiasına vurmaya başlarlar. Bu bir paradokstur, zıtların birbirini vurması halidir. Ama ben, bu iki zıt uç birbirini böyle vurdukça, sarkacın orta yolda, sırat-ı müstakimde karar kılacağı kanaatindeyim. Allah bizi doğru yoldan ayırmasın.

Wednesday, 5 October 2016

Kuzeyimizde bir ülke, Ukrayna yeniden kuruluyor





Kuzeyimizde bir ülke, Ukrayna yeniden kuruluyor, Türk iş dünyası bu fırsatı kaçırmamalı

Burak Pehlivan,http://tuid.org.ua


mezhdunarodnyiy-den-mira



Aşağıdaki yazı Anadolu Ajansı için Ukrayna’daki yatırım ve özelleştirme imkanlarını değerlendirdirmek için yazılmıştır. Kuzey komşumuz adeta yeniden kuruluyor, 1700 kamu işletmesi özelleştirilecek, Türk sermayesi bu süreci yakından takip etmeli ve özelleştirme ihalelerine iştirak etmeli.
1990 yılında, Sovyetler Birliği çökerken, Dünya Bankası’nın istatistiklerine göre Ukrayna’da satın alma gücü paritesine göre kişi başına gelir, Türkiye’nin de, Polonya’nın da, Brezilya’nın da önündeydi. Ancak arada geçen 25 yılda, Ukrayna ne yazık ki bir ülkenin iyi yönetilmemesinin ekonomiye, halkın refah düzeyine, yaşam standartlarına olumsuz etkisinin görülmesi açısından iyi bir örnek oldu. Bugün, bu üç ülkenin vatandaşlarının kişi başına geliri Ukraynalılar’ın 3-4 kat üstünde. Ancak Ukrayna’nın makus talihinin özellikle, 2013 yılının kasım ayında başlayan Avrupa Meydanı olayları neticesinde oluşan yeni düzende değişmeye başladığını gözlemliyoruz.
Ukrayna’da son iki yılda tarihi yapısal reformlar gerçekleştirildi
Son iki yılda Ukrayna ölçeğinde inanılmaz hızda yapısal reform kararları alınıp, uygulanmaya koyuldu ve bu yönelim devam ediyor. Hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi yolunda adımlar atılırken, vergi kalemi ve kontrol organı sayısı azaltılıyor; lisansların alımı kolaylaştırılırken, lisans sayısında ciddi oranda kesintiye gidiliyor. Vergi mevzuatı basitleştiriliyor. Devlet personel kanunu da son olarak değiştirilerek reform sürecinde önemli bir adım daha atıldı. Tüm bunların sonucunda Dünya Bankası iş yapma endeksinde Ukrayna 2012 yılında 157. sıradaki yerinden, 2014 yılında 112. sıraya, 2015’de ise bir yılda 29 basamak yükselerek 83. sıraya yükselmiş durumda. Ukrayna, sıralamada hala gerilerde ama yükseliş eğilimi ve hızı gelecek için büyük bir umut veriyor.

145163

Türkiye’de asgari ücret 450 dolarken, Ukrayna’da yalnızca 60 dolar
Türkiye’nin geleneksel ihracat pazarlarının bir bölümünde, Kuzey Afrika’da, Ortadoğu’da istikrarsızlık hakim, son olarak Rusya ile zaten bir süredir kötü seyreden siyasi ilişkilerin, ekonomik ilişkilere de olumsuz etkilerinin yaşandığı bir döneme girmiştik her ne kadar bu alanda son haftalarda tekrar yumuşama yaşansa da Rusya’nın kendi ekonomik sorunları da ülkedeki alım gücünü düşürmüş durumda. Nitekim Batı’nın ambargoları sonucunda Rusya’nın ticareten yönünü döndüğü Çin ile bile dış ticaret hacmi %40 civarında azaldı. Yeni pazar ve yatırım arayışındaki Türk firmaları için Ukrayna cazip bir seçenek olabilir. Ülkemizde asgari ücret neredeyse 450 doları bulurken, Ukrayna’da ise yalnızca 60 dolar ve kısa vadede işçilik maliyetlerinin yükselmesi mümkün değil. Buna karşılık özellikle mühendislik alanında çok iyi yetişmiş, kalifiye bir iş gücü var Ukrayna’da. Avrupa’da yılda en çok mühendis Ukrayna üniversitelerinden mezun olurken, sertifikalı bilgi  işlem uzmanı sayısında ülke dünyada ilk 5 ülke arasında yer alıyor. Geleneksel olarak Türkiye ve Ukrayna ekonomileri birbirlerini tamamlayan ekonomiler, birbirleriyle rakip değiller. Ukrayna’nın özellikle hafif sanayi konusundaki know-how ve yatırım açığı konusunda Türk firmaları iki ülkenin de çıkarına fırsatlar yakalayabilirler.
Ukrayna Ekonomi Bakanlığı son bir yılda 100’den fazla mevzuat bariyerini kaldırdı. Devlete alımlarının şeffaf bir biçimde gerçekleşmesini sağlayan, elektronik alım sistemini devreye sokarak bu konudaki yolsuzlukların büyük oranda önüne geçilmesi sağlandı. Yapılan reformlar, ve Kamu Iktisadi Teşekküllerindeki yönetici sınıfın profesyonellerden oluşması sağlanarak 2014 yılında 5 milyar dolar olan KİT’lerin zararı bir yıl gibi kısa bir sürede dramatik olarak düşürülerek 2015’te 640 milyon dolara indirildi.


Ukrayna’da 1700 civarında kamu işletmesi önümüzdeki dönemde özelleştirilecek
Ukrayna’da yapılan reformlar sonucunda artık sıra ülkede bulunan 3000’e yakın KİT’in özelleştirmesine geldi. İlk etapta özelleştirilmeye uygun olmayan 1000 kuruluş tasfiye edilecek. Satılabilecek durumdaki geriye kalan 2000 kamu işletmesinin 300’ü ulusal güvenlikle ilgili olması ya da stratejik önemlerinden dolayı özelleştirme kapsamı dışında tutulacak. Bu durumda 1700 civarında işletme özelleştirme sürecine alınacak. Bununla ilgili meclisteki yasal düzenlemeler devam ediyor.
Başta limanlar Ukrayna’daki özelleştirme dalgasında Türk firmaları için büyük fırsatlar var
Mevcut yasalara göre, ülkedeki 13 liman ve bunları bağlı ulaşım şirketleri, bazı enerji firmaları, Aralalarında 300 bin çalışanıyla dev bir işletme olan Ukrayna Demiryolları’nın bulunduğu bazı kamu işletmeleri özelleştirme kapsamının dışında. Aynı şekilde çok sayıda tarım işletmesinin de özelleştirilmesi mümkün değil. Ancak IMF’in de programında yer aldığı gibi limanların, bu enerji firmalarının ve büyük kamu işletmelerinin  özelleştirilmesinin önündeki yasal engeller hızla kaldırılıyor, aynı şekilde tüm tarım işletmeleri de özelleştirme kapsamına alınıyor. Liman işletmeciliğinde deneyimli firmalarımız için Ukrayna’da yeni fırsatlar oluşurken, özellikle cari açığımıza etki eden kalemleri üreten Ukrayna’daki sanayi kuruluşları ve tarım işletmeleri de Türk işadamlarımızın gündeminde olmalı.

25 yıl önce Doğu Avrupa’da kartlar yeniden dağılırken Türkiye hazır değildi ama Türkiye artık eski Türkiye değil ve bölgede önemli bir oyuncu
Demir Perde yıkılıp, Sovyetler Birliği dağılınca, Orta ve Doğu Avrupa’dan, Orta Asya Türk cumhuriyetlerine, Baltık Deniz’inden Vladivostok’a, Balkanlar’dan Kafkaslar’a çok geniş bir coğrafyada bir güç boşluğu oluştu. Baltık devletleri hariç, Rusya Federasyonu eski Sovyetler Birliğini oluşturan cumhuriyetleri Bağımsız Devletler Birliği çatısı altında toplamaya çalışırken, Avrupa Birliği ve ABD, Orta ve Doğu Avrupa’da bu boşluğu ekonomik ve siyasi olarak hızla doldurdu. Ülkemiz bu döneme, sahip olduğu yetersiz finansal kaynakları, görece düşük kalkınmışlık düzeyi, girişimci sınıfının eğitim ve deneyim eksikliğiyle hazırlıksız yakalandı. Avrupa’daki bu büyük değişimde söz sahibi olma şansı ıskalandı. Orta Asya Türk cumhuriyetleri ve Kafkaslar’da ise coğrafi yakınlık, tarihi ve kültürel bağlarla kısmen de olsa bu açıklar kapatıldı ve nispeten olumlu bir pozisyon alınabilindi. Bu arada Ukrayna, bu 25 yıllık sürecin neredeyse tamamında Batı ve Rusya arasında seçim yapmakta zorlandı, ta ki 2014 yılının şubat ayına kadar. Cumhurbaşkanı Yanukoviç’in ülkeyi terk etmesiyle sonuçlanan Avrupa Meydanı olayları sonrasında oluşan hükümetler ve meclisler, artık bir daha geri döndürülmeyecek şekilde tercihlerini Batı’dan yana yaptılar.
1c82eef87e4824e46aa19cd1d32337bd
Türk firmaları Ukrayna’daki bu tarihi fırsatı kaçırmamalı
Kuzey komşusu Ukrayna’da bu büyük dönüşüm yaşanırken, Türkiye 25 yıllık önceki Türkiye değil artık. Son yirmi yıldır AB ile gümrük birliği olan ülkemiz, ekonomisini büyük oranda Avrupa ile bütünleştirmiş durumda. Dış ticarette, kalkınma alanında, bankacılıkta, finansta, özelleştirmede ciddi kurumlar oluştu, birikimler elde edildi. İşadamlarımız artık çok daha bilinçli, eğitimli ve deneyimli. Şirketlerimizin sermaye yapıları güçlü, her yıl yurtdışında milyarlarca dolarlık yatırım yapabilecek hale geldiler. Yabancı dil sorununu çözen Türk profesyonelleri, dünyanın her ülkesinde çokuluslu firmalarda üst düzey yöneticilik görevlerini başarıyla gerçekleştiriyorlar. Dolayısıyla tarihin en iyi ekonomik ve siyasi ilişkilerini yaşadığımız Ukrayna’daki bu büyük değişim ve dönüşümde söz sahibi olabilme, yeni Ukrayna’nın kuruluş sürecinde bu dost ülkeye katkıda bulunabilme adına her türlü imkana bugün sahibiz. Gerek devlet, gerekse özel sektör olarak çok daha fazla sorumluluk alabiliriz. Kuzeyimizde bir ülke yeniden kuruluyor, ticarette, ekonomide öncelikler yeniden belirleniyor. Türk özel sektörü bu tarihi fırsatı kaçırmamalı ve Ukrayna’daki özelleştirme sürecinde yerini almalı.

Burak PEHLİVAN
Uluslararası Türk Ukrayna İşadamları Derneği(TUİD)
Yönetim Kurulu Başkanı



Türkiye Güreş Federasyonu Başkanlığı : "TERÖRÜN KUCAĞINDAN KAÇIP MİLLİ TAKIMA GİRDİLER"



Türkiye Güreş Federasyonu Başkanlığı   :
"TERÖRÜN KUCAĞINDAN KAÇIP MİLLİ TAKIMA GİRDİLER"
"Terör bizim güreşte yıllarımızın kaybolmasına sebep oldu" diyen Üniversite öğrencisi İslam Tarandir ve İmam Hatip Lisesi son sınıf öğrencisi Ramazan Culum'un başarı hikayesi, Cizre'deki diğer çocuklara örnek oldu.
Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde yaşayan İslam Tarandir (19), Ramazan Culum (18), 2010 yılında terörün gölgesinde okullarına devam ederken okuluna atanan Beden Eğitimi Öğretmeni Levent Kaleli ile tanıştılar.
Öğretmeninin yönlendirmesiyle güreşe başlayan Tarandir ve Culum'un adeta hayatı değişti. 
"TERÖR BİZİM YILLARIMIZI KAYBETTİRDİ"
Tarandir, 2016 yılı Karakucak Türkiye Şampiyonasında ikinci olurken, Culum ise Karakucak Türkiye Şampiyonu olarak Milli Takım’a seçildi. Hocalarının yönlendirmesiyle güreşe başladıklarını belirten Tarandir ve Culum, "Son yıllarda Cizre'de terörün artmasıyla birlikte korkudan sokağa çıkamadık. Sürekli gittiğimiz antrenmanlarımıza gidemez olduk. Terör bizim güreşte yıllarımızın kaybolmasına sebep oldu" dedi.
"VARSIN HERŞEYİMİZ GİTSİN YETER Kİ TERÖRDEN KURTULALIM"
Terör kurbanı olan İslam Tarandir ve Ramazan Culum'un başarı hikayesi, Cizre'deki diğer çocuklara örnek oldu. Terör örgütü üyelerinin kendilerini tehdit ettiğini söyleyen Tarandir ve Culum sözlerine şöyle devam etti:
"Yüzü maskeli kişiler sürekli okulumuza geliyor ve bize polisi, askeri protesto etmemiz için sokaklara çağırıyordu. Gitmek istemeyince de; 'Sizi dağa kaçırırız. Bir daha ailenizi göremezsiniz. Sizi öldürürüz' gibi tehdit ediyorlardı. Operasyonlar başladıktan sonra terör örgütü üyeleri mahallemizin sokaklarına mayınlar döşedi. Biz başka şehre göçmek istedik. Fakat bize gelip dediler ki; 'Giderseniz evinizi yıkarız bir daha dönecek ev bulamazsınız' diyorlardı. Mahallemizdeki 3-4 aile toplanıp gizlice Gaziantep'deki akrabalarımızın evine sığındık. Daha sonra asker ve polisimiz operasyonlar yaptıktan sonra Cizre'de terör kalmadı. Bizde evimize döndük. Devletimiz sağolsun bize para verdi, evimizi yaptı ve yeni eşyalar verdi. Aslında bunlar bizim için önemli değildi. Varsın her şeyimiz gitsin yeter ki şu terör belasından kurtulalım istiyorduk. Çok şükür bu beladan kurtulduk. Şimdi kendimi tamamen spora vermek istiyorum."
MİLLİ TAKIM KAMPINA ÇAĞRILDILAR
Terör yüzünden Gaziantep'te üniversite sınavına girebildiğini ifade eden Tarandir, bu yıl Van Yüzüncüyıl Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu'nu kazandığını belirtirken, Culum ise İmam Hatip Lisesi son sınıfında eğitimine devam ettiğini söyledi. Güreşteki başarılarından dolayı Gençler Serbest Güreş Milli Takımı Balkan Şampiyonası hazırlık kampına çağrılan Tarandir ve Culum, bir hafta boyunca Balkan Şampiyonasına hazırlanan takım arkadaşlarıyla birlikte antrenman yaptı.
"BAŞKANIMIZA TEŞEKKÜR EDİYORUZ"
Türkiye Güreş Federasyonu Başkanı Musa Aydın'a da teşekkür eden Tarandir ve Culum, "Bizim güreşi öğrenmek için imkanımız yok. Bizde başkanımızı aradık ve bizi milli kampa almasını istedik. O da sağolsun bizi kırmadı hemen milli kampa çağırdı. Şimdi burada arkadaşlarımızla beraber güreş eğitimi alıyoruz. Biz başkanımıza çok teşekkür ediyoruz. Ayrıca Bakanımız Akif Çağatay Kılıç'tan da Cizre'ye güreş salonu yapmasını istiyoruz" dedi.


Sahibi Türk, bayrağı yabancı



Sahibi Türk, bayrağı yabancı


Sahibi Türk, bayrağı yabancı

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Denizcilik Meclisi verilerine göre, bu yılın ağustos ayı itibarıyla, Türk armatörlerinin kontrolündeki gemilerin toplam tonajı 27 milyon 987 bin 336 olarak hesaplandı. Bunun 8 milyon 102 bin 111 deadweight tonu (DWT) Türk bayrağı, 19 milyon 885 bin DWT'si de yabancı bayrak altında taşıma yaptı. Söz konusu gemilerin tonaja göre bayrak sıralamasında Malta 8 milyon 813 bin 647 DWT ile ilk sırada yer aldı. Bu ülkeyi 8 milyon 102 bin 111 DWT ile Türkiye, 6 milyon 188 bin 390 DWT ile Marshall Adaları, 2 milyon 14 bin DWT ile Panama ve 629 bin 171 DWT ile Liberya izledi. ( Gözde Gültekinler - Anadolu Ajansı )

Orta Vadeli Program açıklandı


Orta Vadeli Program açıklandı

Orta Vadeli Program açıklandı
Büyüme tahmini, 2016 için yüzde 4,5'ten yüzde 3,2'ye, 2017 için yüzde 5'ten yüzde 4,4’e çekilirken, 2018 ve 2019 için de yüzde 5 büyüme öngörüldü. Programda, yüzde 7,5 olan yıl sonu enflasyon hedefinde değişikliğe gidilmedi. Enflasyon tahmini 2017'de yüzde 6'dan yüzde 6,5'e revize edilirken, 2018 ve 2019 yıllarında enflasyonun yüzde 5 olarak gerçekleşeceği tahmin edildi. İşsizlik oranı, bu sene için yüzde 10,2'den yüzde 10,5'e, 2017'de yüzde 9,9'dan yüzde 10,2'ye, 2018'de yüzde 9,6'dan yüzde 10,1'e yükseltilirken, işsizliğin 2019'da yüzde 9,8 olacağı öngörüldü. ( Ahmet Burak Özkan - Anadolu Ajansı http://aa.com.tr/tr/info/infografik/1998

Tuesday, 4 October 2016

KDS FEDERASYONUNDAN DUYURU....






KDS FEDERASYONUNDAN DUYURU....
Federasyonumuz bünyesinde Müsabakalarda görevlendirilmek üzere MEHTERr takımı oluşturulacaktır.
Mersin ilinde ikamet eden,
Mehteran esturmanlarını kullanmada yetenekli,
170 cm boyundan kısa olmayan askerlik görevini yapmış erkek adaylar arasında eleme usulü ile seçim yapılacaktır.
İlgililerin 30 ekim 2016 tarihine kadar
Müracaat etmeleri gerekmektedir.
İlgililere saygıyla duyurulur.
Müracaat federasyon eğitim salonunda şahsen yapılacaktır.
Atatürk mah.31061.sk. Mert ap. Altı vipol halısaha yanı Mezitli- MERSİN
Tlf. 05071491332

BTK'dan yaz saati uygulamasına ilişkin duyuru



BTK'dan yaz saati uygulamasına ilişkin duyuru

BTK, elektronik haberleşme ve posta sektörlerindeki işletmecileri ve hizmet sağlayıcıları, altyapı sistemlerini ulusal saat ayarına uygun hale getirmeleri konusunda uyardı.
BTK'dan yaz saati uygulamasına ilişkin duyuru

ANKARA
 Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'nun (BTK), internet sitesinde yayımlanan duyuruda, şu ifadelere yer verildi:
"Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulunun 20/09/2016 tarihli ve 2016/DK-YED/407 sayılı kararı ile 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu, 6475 Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu 08/09/2016 tarihli ve 29825 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 'Gün Işığından Daha Fazla Yararlanmak Amacıyla Bütün Yurtta Yaz Saati Uygulanması Hakkında Karar' konulu Bakanlar Kurulu kararı ve ilgili diğer mevzuata istinaden Kurumumuzca elektronik haberleşme ve posta sektörlerinde hizmet sunmak üzere yetkilendirilen işletmeci ve hizmet sağlayıcıların altyapılarında kullanılan sistemlerini ulusal saat ayarına uygun hale getirmeleri ve saat farkından kaynaklanan sebeplerle herhangi bir mağduriyete sebep olmamalarını teminen gerekli tedbirleri almaları hususlarında karar alınmıştır."
Muhabir: Ayşenur Sağlam

Etiyopya, Cibuti ve Çin 4 milyar dolarlık gaz projesine başlıyor


Etiyopya, Cibuti ve Çin 4 milyar dolarlık gaz projesine başlıyor

Etiyopya, Cibuti ve Çin ortaklığıyla hayata geçirilmesi beklenen 4 milyar dolarlık doğalgaz projesi ile Etiyopya her yıl Çin'e 10 milyon metreküp LNG ihraç edecek.

Etiyopya, Cibuti ve Çin 4 milyar dolarlık gaz projesine başlıyor

ADDIS ABABA
EtiyopyaCibuti ve Çin ortaklığıyla hayata geçirilmesi beklenen 4 milyar dolarlıkdoğalgaz projesinin çok yakında başlayacağı bildirildi.
Etiyopya Dışişleri Bakanı Tedros Adhanom, Etiyopya ve Cibuti ülkeleri arasında gerçekleştirilen bakanlar düzeyindeki ortak komite toplantısında proje hakkında bilgi verdi.
Toplantıda konuşan Adhanom, projenin Etiyopya ve Cibuti arasındaki çok sayıda iş birliği alanının bir parçası olduğunu söyledi. Tren hattı, otoyol ve enerji ağı projelerinin önemine değinen Adhanom, bu projeyle iki ülke arasındaki ekonomik entegrasyon sürecinin daha iyi ileriye götürüleceğini söyledi.
Cibuti Dışişleri Bakanı Mahmud Ali Yusuf ise projenin gerçekleşmesi için büyük bir zorlukla yüz yüze kalacaklarını belirtirken toplantıların entegrasyon gündemini daha ileriye taşımayı hedeflediğini belirtti.
Proje, Cibuti ve Etiyopya arasında inşa edilecek bir doğalgaz boru hattı, sıvılaştırma tesisi ve Cibuti’nin Damerjog bölgesinde inşa edilecek bir ihraç terminalinden oluşuyor.
Her yıl 12 milyar metreküp doğalgaz taşıyacak olan proje, 700 kilometrelik bir boru hattına sahip olacak. Proje sayesinde Etiyopya her yıl Çin'e 10 milyon metreküp LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) ihraç edecek. 
Üç yıl içinde bitirilmesi planlanan projeyi Çinli firma POLY-GCL Petroleum Group üstlenecek.
Muhabir: Tufan Aktaş

Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts