http://dirilispostasi.com/n-18786-bismillah.html
MUZAFFER ERDOĞAN / FİKRİYAT
Süleyman Çelebi, meşhur 'Mevlid'inde,
"Allah adın zikredelim evvelâ,
Vâcip oldur cümle işde her kula" diyor.
Ben de, Diriliş Postası'ndaki ilk yazıma, Allah'ın adıyla başlıyorum.
Yıllar evvel, Osmanlıca bir kitabın başında, şu ifâdeyi görmüştüm:
"İşte budur, miftah-ı genc-i kadîm,
Bismillahirrahmânirrahîm."
İkinci Abdülhamid Han'ın hükümdarlığı zamanında basılan bir kitaptı.
Cumhuriyet'in ilânıyla birlikte, bu güzel gelenek terk edildi.
Bu terk ediş, hayâtî ehemmiyette başka kıymetlerimizin de terkine yol açtı...
Yukarıdaki ifâde, şu mânâya geliyor:
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle başlayan insan,
ezelî ve ebedî (sonsuz) hazinenin anahtarına sahib olur.
Besmelesiz nesillerin, nasıl bir hazineden mahrum kaldığını düşünelim.
Yüz yıla yakın bir zamandır, insanımızın, cemiyetimizin ve devletimizin,
böyle sonsuz ve muhteşem bir hazineden mahrum bırakılışını düşünelim.
Besmelesiz anne-babaları, Besmelesiz çocukları, Besmelesiz öğrencileri, öğretmenleri, Besmelesiz yöneticileri düşünelim. Besmele, kuru, yavan bir ifâde değil! ("Selâm" da öyle!) Besmele, evimizin, ekmeğimizin, ömrümüzün bereketidir.
Besmele, hayattır. Besmele, kâinattır. Besmele, devlettir. Besmele, medeniyettir.
Besmeleyle işe başlayan, Besmeleyi kuşanan insan,
Allah'ın mutlak kudretini, muazzam ve muhteşem sanatını,
sonsuz derin hikmetlerini düşünür... Kendisi üzerinde tefekküre başlar...
Yeryüzündeki konumunu, sorumluluğunu bilir...
Karıncayı bile incitmemenin ince hesabını yapar. Günümüzde, milyonlarca insan,
Besmele çekiyor ama, çoğumuzun ağzında, bir alışkanlıktan öteye geçmiyor!
Tıpkı, Selâmlaşmalarda olduğu gibi...
Halbuki Besmele'de, mutlak kudret sahibi yaratıcının üç şerefli ve güzel ismi zikrediliyor:
Allah, Rahmân ve Rahîm... "Selâm" da, O'nun güzel isimlerinden biri...
Ezbere olunca, gâfilâne olunca, gönülden söylenmeyince, ruha işlemeyince de, beklenen olmuyor... Bâzıları da, "Besmele"yi, müşteri avlama öksesi olarak, işyerlerinin kapısına yaz(dır)ıyor!
Bâzı gayri müslimler ve bâzı gâfil müslimlerin yaptığı gibi...
İnşaallah, biz "Besmele"yi ve "Selâm"ı telaffuz ederken (b)öylelerinden olmayız.
"Edvâr-ı hayat perde perde,
Allah bilir, ne var ilerde!" diyor, şair...
Ben de, her insan gibi, ileride ne olacağını bil(e)mem.
Yazmaya başladığım bu gazetenin hayırlı ve uzun ömürlü olmasını dilerim.
Faydalı yazılar yazdığım müddetce, devam etmek isterim.
Okumak, yazmak, düşünmek, konuşmak -ve yerinde "susmak" -Allah'ın rızâsı için olursa,
bir kıymet ifâde eder. Yazdıklarımı ve yazacaklarımı,
Allah'ın rızâsı için yazdığımdan ve yazacağımdan kimsenin şüphesi olmasın.
Yazdıklarım, okuyanlardan bâzılarını memnun etmeyebilir, tatmin etmeyebilir.
Bu mümkündür ve tabiidir. Ben bir kulum;
kulluğumun şuurunda olma gayretinde bir kulum.
Hataların olur, olacaktır. Dostca, kardeşce aranarak,
yanlışlarımın düzeltilmesi, beni sevindirir, zenginleştirir.
Yazdıklarım, inandıklarım olacak. İnandıklarımı yazmaya çalışacağım hep.
Yazdıklarımın ilk okuyucusu ben olacağım için, eğer inanmadığım bir şey yazarsam,
ilk önce kendimi aldatmış olacağım, ilk önce kendime ihânet etmiş olacağım ki,
o zaman, aynaya bakamam! Allah, öyle olmaktan korusun.
Yazdıklarımla, her meseleyi çözüme kavuşturmak gibi bir iddiam olmayacak!
Hele de, asla,"her şeyi ben bilirim!" havasında olmayacağım.
Kendime böyle dedim, size de böyle derim.
Bu "siftah" yazısında, okurlarımı sevgiyle, saygıyla Selâmlıyorum.
Üstad Necib Fâzıl'ın şu meşhur 'noktalama'sıyla da,
bu ilk yazıyı noktalıyorum:
Efendim, Kurtarıcım, Müjdecim, Peygamberim,
Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim.