Sunday, 13 November 2016

Türkiye Bocce Bowling ve Dart Federasyonunda Yeni Dönem



Federasyonda Yeni Dönem

http://www.tbbdf.gov.tr/federasyonda-yeni-donem
Türkiye Bocce Bowling ve Dart Federasyonu 13 Kasım 2016 tarihinde yapılan 4. Olağan Seçimli Genel Kurul toplantısı birlik içerisinde geçti ve Ahmet Recep TEKCAN tek liste ile girdiği genel kurulda tekrar başkanlığa seçildi.
Federasyonumuzun 13 Kasım 2016 tarihinde yapılan 4. Olağan Seçimli Genel Kurul Toplantısı birlik içerisinde geçti ve Dr. Ahmet Recep TEKCAN tek liste ile girdiği genel kurulda tekrar başkanlığa seçildi.

Genel Kurul toplantısı Başkan Vekili Doç. Dr. Mutlu TÜRKMEN'in açılış konuşması ile başladı. Ardından Divan Kurulu oluşturuldu. Kurul başkanlığa seçilen Mustafa TORUNTAY yönetimindeki Divan Kurulu gündemdeki maddelerin tartışılmasını ve ibrasını genel kurul onayına sundu. 2017-2018 bütçe önerisinin 2 kat artırılarak onaylanmasının ardından seçimlere geçildi.

Başkan adayı Hamit HAMİDANOĞLU, adaylıktan çekildiğine dair dilekçesini Divan Kuruluna sunarken, Başkan Ahmet Recep TEKCAN yaptığı adaylık konuşmasını HAMİDANOĞLU'nu yanına alarak tamamladı.

Gündemin sonunda seçim maddesine geçildi. Genel Kurula katılan delegelerden 81'i oy kullanırken, 1 oy geçersiz sayıldı. Geçerli 80 oyun tamamını alan TEKCAN, böylelikle tekrar seçilmiş oldu. 

Friday, 11 November 2016

Büyük Heyecan Yaklaşıyor: FIBA Heyeti Çırağan Sarayı’nı Gezdi


Büyük Heyecan Yaklaşıyor: FIBA Heyeti Çırağan Sarayı’nı Gezdi

Kas 11, 2016

FIBA ve TBF yetkilileri, Eurobasket 2017 kura çekiminin gerçekleştirileceği Çırağan Sarayı’nda incelemelerde bulundu. 
FIBA ve TBF yetkilileri, Eurobasket 2017 kura çekiminin gerçekleştirileceği Çırağan Sarayı’nda incelemelerde bulundu.

31 Ağustos – 17 Eylül 2017 tarihleri arasında ülkemizin bir grup aşamasına ve finallere ev sahipliği yapacağı, Avrupa’nın en önemli basketbol organizasyonlarından biri olarak kabul edilen Eurobasket 2017’nin kura çekimi, 22 Kasım Salı günü Çırağan Sarayı Balo Salonu’nda gerçekleştirilecek.

Kura çekimi öncesinde yapılan hazırlıkları yerinde incelemek üzere İstanbul’a gelen ve Monika Puncher, Lena Lisiecki, Sakis Kontos ile Anji Fisher’den oluşan FIBA heyetine, Pazarlama ve İletişim Direktörü Firuze Çekiç, Can Duraslan, Esat Yılmaer, Beril Kefeli, Rutkay Özlü, Bertan Kaya, Selin Erdoğan ve Hande Aydın’dan oluşan Türkiye Basketbol Federasyonu heyeti eşlik etti.
Yapılan incelemeler ve toplantılarda, kura çekim günü değerli katılımcılara güzel bir gün yaşatmak ve basketbola heyecanlı bir gün daha eklemek için çok özel çalışmalar gerçekleştirildi.

Basketbolseverlerin 22 Kasım Salı günü saat 16.00’dan itibaren Ntvspor’dan da canlı takip edebilecekleri bu özel günde basketbol camiasının değerli isimleri ve efsaneleri bir arada olacaklar. Ayrıca kura gününe özel sürprizler de basketbolseverleri bekliyor olacak.
Şampiyonaya bizi bir adım daha yaklaştıracak kura çekimine sayılı günler kala turnuvanın biletlerine avantajlı erişim de sürüyor. Basketbolseverler, Biletix.com’dan satışa çıkan indirimli şampiyona biletlerine daha ilk günden büyük ilgi gösteriyorlar.

12 Dev Adam’ın şampiyonluk hedefiyle yer alacağı bu büyük turnuvada Avrupa Basketbolu’nun ünlü yıldızlarını da İstanbul’da yakından izleme olanağının bulunması olaya ayrı bir heyecan katıyor. 31 Ağustos 2017 günü açılış maçıyla start alacak olan şampiyonaya yurt dışından da çok büyük bir ilginin ve katılımın olması bekleniyor.
fiba-kura-incilime-20161111-1fiba-kura-incilime-20161111-2fiba-kura-incilime-20161111-3fiba-kura-incilime-20161111-5fiba-kura-incilime-20161111-4

TBF Başkanı Hidayet Türkoğlu, A Klasmanı Hakemlerle Yemekte Buluştu


TBF Başkanı Hidayet Türkoğlu, A Klasmanı Hakemlerle Yemekte Buluştu

Kas 11, 2016

Türkiye Basketbol Federasyonu Hidayet Türkoğlu, Spor Toto Basketbol Ligi’nde görev yapan A Klasmanı hakemlerle akşam yemeğinde buluştu.

Florya Beyti Restoran’da düzenlenen yemekte TBF Başkanı Türkoğlu’nun yanı sıra TBF Genel Koordinatörü Ömer Onan ile Merkez Hakem Kurulu Başkanı ve Hakem Direktörü Recep Ankaralı da yer aldı.

Keyifli bir ortamda gerçekleşen akşam yemeği, toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.

http://www.tbf.org.tr/detay/2016/11/11/tbf-ba%C5%9Fkan%C4%B1-hidayet-t%C3%BCrko%C4%9Flu-a-klasman%C4%B1-hakemlerle-yemekte-bulu%C5%9Ftu

Yemek-20161111-KAPAK-1
Yemek-20161111-7Yemek-20161111-1

TENİS VE GENETİK


TENİS VE GENETİK

POSTED ON 
Tenis
Tenis ani patlayıcı güç/sürat, kuvvette devamlılık, hızlı hücumlar ve dayanıklılık gibi birçok performans özelliklerinin tümünü kapsayan ve fizyolojik gereksinimleri çok yönlü olan olimpik bir spor branşıdır.
Tenis de yüksek aerobik kapasite ile birlikte güç, çeviklik ve sürat gibi anaerobik özelliklerde gerekmektedir. Bu özellikleriyle aerobik ya da anaerobik enerji sistemlerinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Elit seviyede Tenis oyuncularının güç ve süratlerinin sürekli gelişmesi ve buna bağlı olarak vuruşlardaki hızın artmasına neden olmaktadır. Buna ayak sağlayacak ve kendini güç ve sürat özelliklerini geliştirebilirken aynı zamanda gerekli dayanıklılığı muhafaza edecek genetik yapıda sporcular tenis sporunda büyük avantaj elde ederler. Bu durum Elit Tenis sporcularının genetik olarak universal ve mix kas sistemi ve kardiyovasküler kapasiteye sahip olmalarının avantaj olarak ortaya çıktığını göstermektedir.

Thursday, 10 November 2016

At narkozu nedir? Etkileri nedir?

At Narkozuhayvanlar uzerinde kullanılan ilac. insanlarda kullanılınca kafa yapar. halusinasyona sebep olur.hayvan ameliyatlarında, anestezide kullanılan "Özel k" denen madde, "ketamine hydrochloride" dir.. Özel k adındaki bu uyuşturucu, ketaminin ocak üstünde ısıtılarak sıvıdan toza dönüştürülmesi ile elde edilmektedir. Çok güçlü halusinasyona yol açar.. etkisi yarım saat ile iki saat arasındadır.. " rave" denilen kalabalık partilerde Özel k olarak gündeme gelmiştir.. 

at narkozu. sıvı olan bu kimyasalı insanlar bir kaşığın icerisinde partekül haline gelinceye kadar ısıtıp, onu bir jilet yardımıyla ezdikten sonra burna çekerek uyuşturucu mahiyetinde kullanırlar. halusinasyon etkisinin haricinde kişiye vücudunun bir kısmında ciddi bir hissizlik uyandırır.. * lsd ve meskalin kadar olmasa da halusinasyon yaratma gücü yüksek uyuşturucu madde placebo'nun special k isimli şarkısına ismini veren maddedir aynı zamanda. kedi ve köpeklerde ksilazin'le kombine olarak kullanılabilen anestezik. 1-3 mg/kg ketamin, 11-15 mg/kg ksilazin bomba gibi bir gevşeme yapar. ketamin hissizlik, ksilazin ise uyku sağlar. ketamin yüzünden artan üst solunum yolundaki salgılama da öncesinde kullanılabilecek atropin ile engellenir. ayrıca dolaşım sistemi üzerine de uyarıcı etkisi vardır. arteriyel kan basıncı ve kalp atım hızını yüzde otuza kadar arttırır. ki bu etkisi de atropin'le kullanıldığında ortadan kalkar.

insanlarda ise uyuşturucu amaçla tek başına kullanıldığında talamokortikal ve limbik sistemin fonksiyonel ve elektrofizyolojik olarak ayrılmasına neden olur. kişi normal uyku hali olmaksızın çevre ile ilişkisini kesmiş tipik kataleptik durumdadır. bok gibi yığılır kalır yani. beyin damarlarında gevşemeye sebep olarak beyin kan akımını yüzde 60'a kadar arttırır, bu sebepten ki beyin içi basınç da artar. şişersiniz tabiri caizse. göz bebekleriniz büyür ve tükrük salgınız artar. japon balığı gibi etrafa bakar durursunuz. görsel ve duyusal fonksiyonlarınız baskılandığı için çevrenizdeki şeyleri yorumlamakta güçlük çeker ve çeşitli halusünasyonlar görürsünüz. hissizlik sebebiyle boşlukta dolaştığınızı, uçtuğunuzu falan düşünüp gördüğünüz şekilsiz şeyleri de cennetten görüntüler sayıp melek olursunuz. etki süresi pek uzun değildir. burun yoluyla alınırsa 5-6 dk içinde, damar içi ise 5-10 sn içinde etki gösterip, 20 dakika etkisini devam ettirir. uyanırsınız, göt gibi hissedersiniz tahminim. yapılan araştırmalar kronik ketamin kullanımının, ketamini yıkan enzimlerde artışa neden olduğu, bunun da analjezik etkisini azalttığını söylüyormuş. 

ortalama 70 kiloluk bir insanda başlangıçta bu tip bi uyuşturucunun 35 mg düzeyinde kullanıldığını varsaymak ve bunun için bi şekilde satın alınan flakon. flakon ketamin'in önce kurutulup, tozunun çıkartılıp sonra burundan çekildiğini farzetmek ya da gözü karartıp kaba tarafından kas içi alındığını düşünmek pek de akla yatkın değil. her seferinde arttırılcak doz ve artan tükrük salgısına karşı bir şey yapamamak, üstüne şişen bir beyin ve güçlü kalp çarpıntısı bu uyuşturucuyu sadece bir kere kullanılacak ardından da "aman şöyle oldum, böyle oldum. manyaktı. uçtum, gömdüm, gayboldum. vuaah" düzeyinde bir şey yapar. o ona söyler bu buna falan feşman. düşünmeyiniz bile efenim kullanmayı. yoga falan yapın daha iyi. insanın bu maddeyi alarak ölmesi durumunda morgda yapılan tetkiklerde ölüm sebebinin ortaya çıkarılamadığı iddia edilmektedir. *

At Narkozu huzur bırakmadı


At Narkozu huzur bırakmadı

SABAH Ankara'nın daha önce de gündeme getirdiği uyuşturucu madde "At Narkozu" nedeniyle huzurlarının kalmadığını belirten Keçiören sakinleri, isyan ederek yetkililerden yardım istedi

Ankara'nın en büyük ilçelerinden Keçiören, uyuşturucu madde "At Narkozu" nedeniyle huzursuz. İlçe sakinleri, 13 yaşındaki erkek ve kız çocuklarının dahi kullanmaya başladığı bu uyuşturucudan gençlerin kurtarılması için yetkililerden yardım istiyor. Hırsızlık olaylarının da ilçede artış gösterdiğini belirten 53 yaşındaki şehit babası Nurettin Köksal, "Bu maddeleri gençlere ilk olarak bedava verip alıştırıyorlar. Gençler para bulamayınca her tarafa saldırıyor. Son zamanlarda mahallede soyulmayan ev kalmadı. Milleti gasp etmeye bile başladılar. Devletin bir an önce duruma el atıp bu çocukları koruma altına alması gerekmektedir" dedi.

"BU BELADAN KURTARSINLAR" 
2 torununun da At Narkozu kullandığını söyleyen 62 yaşındaki Hasan Köse ise "Benim 2 torunum var. İkisi de At Narkozu kullanıyor. Artık evimizde huzur kalmadı. Bu yaşta işi gücü bıraktım onların peşinde koşuyorum. Ceplerindeki telefonları uyuşturucu alabilmek için satmışlar. Artık bizi bu beladan kurtarsınlar" diye konuştu. Keçiören'de esnaflık yapan Ferhat Karakaş da "13 yaşındaki kız çocuklarına varana kadar herkes içiyor. Elimizden gelen her şeyi yapmamıza rağmen önüne geçemiyoruz. Bu gençler acilen devletin kliniklerinde aileler ile iş birliği yapılarak tekrar topluma kazandırılmasını istiyoruz" şeklinde konuştu. 
ACİL ÖNLEM ALINMALI 
Uyuşturucu maddeyi kullanan gençler, başlangıçta içtikleri şeyin ne olduğu konusunda bilgi sahibi olmadıklarını, hevesle başladıklarını ve daha sonra bağımlı olduklarını anlattı. Bağımlı gençler, Ankara genelinde uyuşturucunun her türü için acil önlem alınması gerektiğini vurgulayarak, "Mahallemizde bulamayınca taksiye binip satılan diğer mahallelerden almak zorunda kalacağız" diye konuştu.

Uyuşturucu için annelerini bile dövüyorlar
"At Narkozu alabilmek için para bulamayan bazı arkadaşlar annelerini dövmeye başladı" diyen gençler, "Bir arkadaşımız uyuşturucu alabilmek için para bulamayınca evindeki buzdolabını sattı. Annesi bu duruma karşı çıkınca annesini dövdü. Hırsızlık ve gasp yapan arkadaşlar var. İnanın bu mahallede sabıkası olan arkadaşımız yoktu. Ancak bu illete bulaştıktan sonra pis işleri yapmaya başladılar" ifadelerini kullandı. Emniyete destek olabileceklerini de belirten bağımlı gençler, sözlerini şöyle sürdürdü: "Biz bu torbacıların evlerine gidip uyuşturucu alıyoruz. Evleri güvenlik kameraları ile korunuyor. Polis geldiğinde hemen önlem alıyorlar. Altlarında en lüks otomobillerle geziyorlar. Biz bu maddeyi kullanan gençler olarak emniyete yardım etmek istiyoruz. Biz bitmeden onlar bitmeli." At Narkozu kullanan gençlerin genellikle Şehit Kubilay Mahallesi'nin metruk binaları ve parklarını kullandıklarını anlatan mahalleli de "Bu gençler öyle bir duruma geldi ki Allah'ın evi olan camiyi bile kullanıyor. Bu çocuklar topluma kazandırılmalı" dedi.

ABD'li Müslümanlar Trump'tan saygı bekliyor


ABD'li Müslümanlar Trump'tan saygı bekliyor

Amerikan-İslam Konseyi Direktörü Awad, "Amerikalı Müslümanlar burada olmaya devam edecek. Hiçbir yere gitmiyoruz, susturulup dışlanmayacağız" dedi.
ABD'li Müslümanlar Trump'tan saygı bekliyor
WASHINGTON 
http://aa.com.tr/tr/dunya/abdli-muslumanlar-trumptan-saygi-bekliyor/682470
ABD'nin en büyük Müslüman sivil toplum kuruluşu Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi (CAIR), ülkenin yeni başkanı seçilen Donald Trump'ın, aralarında Müslümanların da olduğu tüm Amerikalıların haklarına saygı göstermesi çağrısında bulundu.
ABD'de Müslümanları temsil eden en etkin kuruluş olan CAIR'ın başkent Washington'daki merkezinde 8 Kasım seçimlerinin sonuçlarına ilişkin basın toplantısı yapıldı.
CAIR Direktörü Nihad Awad, toplantıda yaptığı konuşmada, seçimlerden zaferle çıkan Donald Trump'ı tebrik etti.
Seçim kampanyası döneminde Trump'ın Müslümanlara yönelik tavrını hatırlatan Awad, yeni başkanın Müslümanlar dahil tüm Amerikalıların haklarına saygı göstermesini istedi.
Awad, şunları söyledi:
"Seçimi kimin kazandığına veya kaybettiğine bakılmaksızın, Amerikalı Müslümanlar burada olmaya devam edecek. Hiçbir yere gitmiyoruz, susturulup dışlanmayacağız. Amerikan Müslüman toplumu bağnazlıkla mücadeleye etmeye, kanunlara uymaya ve tüm Amerikalıların haklarını ve özgürlüklerini korumaya devam edecek. CAIR, milletimize kimin liderlik ettiğine bakmaksızın Müslüman toplumunun korkusuz ve ilkeli savunucu olmayı sürdürecek."
Nihad Awad, ABD'de yaşayan ancak gelecek endişesi taşıyan Müslümanlara da seslendi. ABD'nin onların da memleketi olduğunu vurgulayan Awad, "Sizler de diğer tüm Amerikalılar gibi aynı hak ve sorumluluklara sahipsiniz." dedi.
Ülkenin 45'inci başkanı seçilen Donald Trump, seçim kampanyası süresince birçok kez Müslümanları hedef alan açıklamalarda bulunmuştu. Müslümanların ABD'ye girişinin durdurulmasını isteyen Trump, ülkedeki camilerin de kapatılması çağrısı yapmıştı.
Muhabir: Erkan Avcı


ABD'nin Yeşil Kart'lı First Lady'si Melania Trump


ABD'nin yeni başkanı Trump

ABD'de başkanlık seçimlerini Cumhuriyetçi Parti başkan adayı Donald Trump kazandı.
ABD'nin yeni başkanı Trump

WASHINGTON
ABD'de başkanlık seçimlerini Cumhuriyetçi Parti başkan adayı iş adamı Donald Trump kazandı.
Trump, 2016 başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti adayı Hillary Clinton’a karşı yarışı önde tamamladı.
Trump, son olarak Wisconsin eyaletinde kazandığı 10 delegeyle başkanlığı elde etmesi için gerekli olan 270 seçici kurul delege sayısını aştı. 

ABD’nin 45. başkanı

ABD'de yapılan 58. başkanlık seçimlerini kazanan Donald Trump, önemli bir sürprize imza atarak ABD’nin 45. başkanı oldu.
ABD’de 1 Şubat 2016’da Iowa’daki ön seçimlerle başlayan 58. başkanlık seçim süreci, dün ülkenin 50 eyaletinde ve başkent Washington DC’de yapılan seçimlerle sonuçlandı.
Deneyimli rakibi eski dışişleri bakanı Demokrat Hillary Clinton’ı geride bırakarak Beyaz Saray’a çıkmaya hak kazanan Trump, ABD'de 60 yıl aradan sonra siyasi kariyeri olmadan koltuğa oturan ilk başkan oldu ve önemli bir sürprize imza attı.
70 yaşında başkanlık koltuğuna oturacak Trump, ABD tarihinin en yaşlı başkanı unvanını da alacak.

Donald Trump kimdir?

New York’ta 14 Haziran 1946 tarihinde Frederick ve Mary MacLeod Trump'ın beş çocuğunun dördüncüsü olarak dünyaya gelen Trump, Alman asıllı Amerikalı iş adamı Frederick Trump'ın torunudur.
Emlakçı olan babasının da teşvikiyle gençlik yıllarından itibaren emlak dünyasına merak saldı. 1968'de Pennsylvania Üniversitesi Ekonomi bölümünden mezun olan Trump, 1971'de babasının şirketinin kontrolünü aldı ve şirkete "Trump Organizasyon" adını verdi.
Şirketin merkezini Manhattan bölgesine taşıyan Trump, yaptığı otellerle kısa sürede adını duyurdu. 2004 yılında Amerikan NBC kanalında “Çırak” (The Apprentice) adlı programı yapmaya başlayan Trump, şov dünyasında şöhretini biraz daha artırdı.

Varlığı 3,6 milyar dolar

Forbes dergisi tarafından 2016'da "Dünyanın En Zengin 400 İnsanı" listesinde yer alan Trump'ın 3,6 milyar dolar civarında varlığı olduğu tahmin ediliyor.
Seçim kampanyası süresince eski vergileri sıkça tartışma konusu olan Trump'ın son 18 yıldır vergilerini ödemediği iddia edildi.

Nobel Barış Ödülüne aday oldu

ABD'de İslamofobik söylemleri nedeniyle eleştirilen Trump, 2016 yılında "güç ideolojisiyle sağladığı barış tezinin; radikal İslam, DEAŞ, nükleer güç sahibi İran ve komünist Çin’e karşı caydırıcı silah olarak kullanılması’’ nedeniyle Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi, ancak ödülü kazanamadı.
Trump'ın başkan yardımcısı adayı Mike Pence ise Indiana Valisi olarak görev yapıyordu.
Daha önce iki evlilik yapan ve 2005 yılından beri Melania Trump ile evli olan Trump'ın 5 çocuğu bulunuyor.
ABD'nin 45. başkanı olmaya hak kazanan Trump, 20 Ocak 2017'de yapılacak törenle mevcut başkan Barack Obama'dan görevi devralacak.

Putin, Trump'ı tebrik etti

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD Başkanı seçilen Donald Trump'a tebrik mesajı gönderdi.
Kremlin'in resmi internet sitesinde yayımlanan tebrik mesajında Putin, Rusya-ABD ilişkilerinin krizden çıkartılması, uluslararası gündemdeki konuların çözümü ve küresel güvenlik tehditlerine cevap aranması konularında birlikte çalışmayı umut ettiğini belirtti.
Putin, Moskova ve Washington arasında eşitlik, karşılıklı saygı ve birbirinin pozisyonunu göz önünde bulundurma prensiplerine dayanan yapıcı bir diyalog oluşturulmasının iki ülke halkı ve tüm dünyanın çıkarlarına cevap vereceğine vurgu yaptı. 
Rusya lideri Putin, ABD Başkanı seçilen Trump'a yeni görevinde başarılar diledi.
Muhabir: Erkan Avcı, Hakan Çopur, Hakan Ceyhan Aydoğan

'Yeşil Kart'lı First Lady Melania Trump

ABD başkanlığına seçilen ve göçmen karşıtı sert tutumuyla bilinen Donald Trump’ın eşi, ABD’deki yaşamına "Yeşil Kart"la tutundu.
'Yeşil Kart'lı First Lady Melania Trump

ANKARA
ABD'de başkanlık seçimlerini kazanan ve göçmenlere karşı olumsuz söylemler kullanan Donald Trump'ın Slovenya kökenli eşi Melania Trump, 10 yıl önce aldığı vatandaşlık umudunu "Yeşil Kart"la yakaladı.
ABD'ye Ekim 1996'da turist vizesiyle gelen, 2001'de kalıcı oturum için "sıra dışı nitelikli" göçmen statüsünde "Yeşil Kart" almaya hak kazanan Melania Trump, 1970 yılında Slovenya'nın Sevnica kentinde, eski Yugoslavya’da komünist bir ailede doğdu.
Araba ve motosiklet galerisi sahibi babası Viktor Knavs aynı zamanda Slovenya Komünist Partisi üyelerindendi. Annesi Amalija Knavs ise çocuk kıyafeti tasarımı yapıyordu.
Mankenlik kariyerine 16 yaşında başlayan Melania, 18 yaşında İtalya’nın Milano kentindeki bir modellik firmasıyla ilk anlaşmasını imzaladı.
Slovenya’nın başkenti Ljubljana’daki üniversitede tasarım ve mimarlık eğitimini tamamladıktan sonra moda sektörüyle daha yakından ilgilenmeye başladı.
Modellik kariyeri dışında kendi tasarımlarını da geliştiren Trump, kendi adını taşıyan takı ve cilt bakım koleksiyonunu oluşturdu.
Birçok ünlü magazin dergisinin kapağına poz veren Melania’nın, Ines isminde bir kız kardeşi ile hiç tanışmadığı üvey bir erkek kardeşi bulunuyor.
İngilizcenin yanı sıra Slovence, Sırpça, Fransızca ve Almanca konuşan 46 yaşındaki Trump, 1825-1829 yılları arasında ABD'nin Altınca Başkanı John Quincy Adams’ın İngiltere doğumlu eşi Lousia Adams’tan sonra Beyaz Saray’a girecek ülke dışında doğan ikinci First Lady oldu.

Trump'ların düğününe Clinton çifti de katılmıştı

ABD başkanlığına seçilen Donald Trump’la ilk olarak Eylül 1998’de New York’taki bir moda partisinde tanışan Melania Trump, 2004 yılında Donald Trump ile nişanlandıktan bir yıl sonra Florida’da evlendi.
Trump’a ait Mar-a-Lago malikanesinde 2005 yılında yapılan evlilik törenine Hillary ve Bill Clinton da katıldı.
ABD'de kalma hakkı elde etmek için 2001 yılında "Yeşil Kart" almaya hak kazanan Melania, evliliğinden bir yıl sonra 2006 yılında ABD vatandaşlığına kabul edildi.
Çiftin tek çocuğu olan Barron, 2006 yılının mart ayında dünyaya geldi.
Eşinin seçim kampanyası boyunca yanından hiç ayrılmayan Melania, Donald Trump hakkında, "Donald, bu ülkeye çok önem veriyor. İstifini bozmadan oturup Amerikalıların işlerini kaybetmelerine ve halkın gitgide güvensiz olmasına daha fazla göz yumamazdı. Fırsat verildiği takdirde Donald, Amerika'yı yeniden mükemmel hale getirecek." ifadelerini kullanmıştı.
Melania Trump, eşinin başkan seçilmesi halinde kendisinin de "First Lady" olarak sosyal medyada bazı kesimlere yönelik aşağılamayı sona erdirmeye odaklanacağını ve kadınların günlük hayatlarını iyileştirmek için çabalayacağını söylemişti.
Muhabir: Murat Karadağ

15 Temmuz kalkışması ve devlette reform


15 Temmuz kalkışması ve devlette reform

Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki Gülenci unsurlar tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişiminden beri, bu kalkışmanın Türk devlet kurumları üstündeki muhtemel etkileri hakkında sorular ortaya atıldı.
15 Temmuz kalkışması ve devlette reform
ISTANBUL - Adam McConnel
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) içindeki Gülenci unsurlar tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişiminden beri, bu kalkışmanın Türk devlet kurumları üstündeki muhtemel etkileri hakkında sorular ortaya atıldı.
Sadece Gülen taraftarı olduğundan şüphelenilen kişilerin tasfiyesinden etkilenen askeri birimlerle ilgili değil, polis ve istihbarat birimleri gibi diğer devlet kurumlarıyla da ilgili çok şiddetli uyarılar yapıldı. Ortada dolaşan hikayeye göre, hem başarısız darbenin hem de yapılan tasfiyelerin etkileri, Türk güvenlik güçlerini, Türk devletinin ve toplumunun mevcut dönemeçte yüz yüze kaldığı çeşitli tehditlerle etkin bir şekilde mücadele etmekten aciz bırakacaktı. Bu tür uyarılar, olumsuz beklentileri ve korkuları körükleme ve Türkiye'de daha fazla şiddet ve toplumsal kargaşa beklentilerini yayma maksadı güdüyor.
Bu korku tellallığına verilecek en basit cevap, uluslararası basının Türkiye'deki 15 Temmuz sonrası olayları haberleştirirken göz ardı ettiği gerçeklere işaret etmek. Gerçek, devlet bünyesinde çalışan toplam memur sayısının 3 milyon olmasına rağmen, muhtelif kurumlarda görevlerinden azledilenlerin sayısının yaklaşık 100 bin olduğudur. Yani yaklaşık yüzde üç-dört civarında küçük bir orandan bahsediyoruz ki bu da Türk devlet kurumlarının gündelik işleyişinde neden hiçbir büyük sorunla karşılaşılmadığını hemen ortaya koyuyor. Bu durum, yabancı basında çıkan haberlerin, rakamları verirken yüzdeleri ve genel bağlamı hangi sebeple vermediğini de ortaya koyuyor aynı zamanda.
Dahası, adaletsizliklerin asgaride tutulması için, görevlerinden alınmış kişiler her bir vakanın tek tek incelendiği bir soruşturmaya tabi tutuluyor. Bu gerçek, bakanlar tarafından da sıklıkla ifade edilmesine rağmen, yabancı basında çıkan haberler hâlâ genel olarak Türk hükümet yetkililerinin kamuya yaptığı günlük açıklamaları görmezden geliyor. Soruşturmalar neticesinde şimdiden binlerce memurun görevine iade edilmiş olması, Gülen kültüyle olan ilişkilerinin ya görmezden gelinecek seviyede olduğunu ya da bir tehdit veya suç teşkil etmediğini gösteriyor. Başarısız darbe girişimiyle veya Gülen kültüyle olan bağlantısından dolayı tutuklanan ve/veya hapse atılan kişiler ise görevden alınanların sadece bir kısmı.
Bu çoğu memurla ilgili olan mevcut durum. Peki, güvenlik güçleriyle ilgili durum ne? Güvenlik konusuyla ilgili, kaç kişinin görevinden alındığı sorusundan başka ve daha önemli bir husus var.
15 Temmuz ve takip eden günde, yaşanan şiddetin şokunu üstümden atmaya çalışırken, belli-başlı birkaç soru zihnimi meşgul etti. Türk devlet kurumlarıyla ilgili mesele, PKK-TAK, DHKP-C veya DEAŞ gibi örgütlerin, daha fazla saldırı gerçekleştirmek için kalkışmadan faydalanmaya çalışıp çalışmayacağı idi. Ya da, daha doğrusu, bunu yapacak 'güç'lerinin olup olmayacağıydı.
Yabancı okurlar 'güç' sorgulamasını garip bulabilirler. Ne de olsa Türkiye'de, kalkışmadan önceki sene boyunca bir dizi büyük saldırı gerçekleşmiş, en yıkıcı ve öldürücü saldırılardan birkaçı, Türkiye'nin büyük şehirleri olan İstanbul ve başkent Ankara'yı vurmuştu. Bu şiddet yanlısı militan örgütler, 15 Temmuz sonrası durumdan yararlanma konusunda acaba neden güçlük yaşıyordu?
Ancak çoğu yabancı analistin ciddiye almamış göründüğü bir mesele, bu aşırılıkçıların saldırı gerçekleştirme gücüne odaklanmamın sebebi oldu. Basitçe ifade edecek olursak, hiç kimse, Fetullah Gülen'in bağlılarının Türk güvenlik güçlerinin aşırılıkçı şiddeti engelleme gücünü tam olarak ne denli zayıflatmış olduğunu bilmiyordu.
15 Temmuz'u takip eden ilk birkaç günde PKK garip bir sessizliğe büründü. Tam dört gün boyunca Türk silahlı kuvvetlerine yönelik hiçbir saldırı gerçekleştirilmedi ve en sonunda düzenlenen saldırı da uzun menzilli silahlarla yapıldı. PKK Türk güvenlik güçlerini el yapımı patlayıcılar (EYP) ile yeniden hedef almaya başlayana kadar tam bir hafta geçti.
Aynı zamanda Türkiye'nin Suriye'yle sınır bölgelerinin dışındaki şehir merkezlerinde gerçekleşen DEAŞ ve PKK/TAK saldırıları da bıçak gibi kesildi. Neyse ki Türk güvenlik güçleri, resmi açıklamalara göre, Türk şehirlerine yönelik onlarca saldırı girişimini engellediği için başka da bir saldırı olmadı. Hepimiz, Türk güvenlik güçlerinin bu başarıyla devam edeceğini umuyoruz; aynı zamanda, halkını muhafaza edebilmek için sağlıklarını veya canlarını feda eden Türk güvenlik güçlerinin mensuplarıyla ilgili olarak büyük bir üzüntü hissediyor, taziyelerimizi sunuyoruz.
Türk ordusu, bütün dünyanın da bildiği gibi, bu sıralar Suriye'nin kuzeyinde güvenli bir bölge oluşturmakla meşgul. Eldeki tüm verilere göre, Türk ordusu yüksek bir performans gösterdi ve DEAŞ sadece Türkiye sınırına yakın bölgelerden değil, daha güneydeki bölgelerden de püskürtüldü. Cerablus hızlı bir şekilde DEAŞ unsurlarından temizlendi ve şu an itibariyle, yaklaşık dört ay sonra, on binlerce Suriyeli huzur ve emniyet içinde hayatlarını yeniden inşa etmek için şehirlerine dönmüş bulunuyorlar.
DEAŞ ideolojisi açısından önem arz eden bir şehir olan Dabık, Türk ordusunun lojistik ve hatta ateş gücü desteğiyle, Suriye muhalefet güçleri tarafından nispeten kolaylıkla ele geçirildi. Türk ordusunun son yıllardaki performansı zaten iyiye gitmekteyken, kalkışma sonrası durum çok daha çarpıcı bir hali ifade ediyor. Sanki Türk ordusunun el ve ayak bileklerinde bulunan prangalar ve zincirler eriyip gitmiş durumda.
Peki, Washington'daki düşünce kuruluşlarından ve uluslararası medyadan gelen mızıldanmaların sebebi ne? Hiç şüphe yok ki bu sızlanmaların belli bir kısmı sadece kötü niyetten kaynaklanıyor. Uluslararası gözlemciler, gazeteciler ve analistlerin son beş senedir Türkiye'nin demokratik yollardan seçilmiş siyasi liderliğine gösterdiği kötü niyet, dudak uçuklatan cinsten. Ancak bu, Türkiye'nin güvenlik güçleriyle ilgili kalkışma sonrası yapılan isabetsiz tahlillerin sadece yüzeysel bir nedenini oluşturuyor.
Temel faktör, güvenlik güçlerinin içindeki Gülenci nüfuza yeteri kadar uyanmamışlık yahut bu gerçekliğin ciddiye alınamaması gibi görünüyor. Muhtemelen uluslararası yorumcular kafayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bozdukları için, gerçek hikayeyi ıskaladılar. Asıl mesele, Türk devlet kurumları üzerinde kimin daha fazla nüfuz sahibi olacağı yarışının hikayesiydi. Devlet kurumlarıyla ilgili bu durumu görebilenler ise çoğu durumda bir aktörün, yani Türk vatandaşlarının seçilmiş temsilcilerinin, devlet kurumlarıyla ilgili kararlar alabilmek konusunda meşru hukuki hakkı bulunmasına rağmen, diğer aktör olan mesihçi bir kültün siyasi kararlar alma hakkı bulunmadığını gözden kaçırdılar.
Böylece kalkışma sonrası günler haftalara, sonra da aylara döndü ve fakat bu sürede İstanbul ve Ankara'da büyük bir saldırı yaşanmadığı gibi, Türk askeri operasyon gücünde bir zayıflama görülmemesiyle de mesele netleşti. 6 Ekim'de Yenibosna semtinde bir motosiklete yüklenen bombanın patlatılmasıyla yaşanan küçük bir saldırı, gerçekten de güvenlik güçlerinin etkinliğini ortaya koymuş oldu: Bu tarz şiddet olayları için araç bulmak, bir aracı bu maksatla İstanbul'a getirmek, yahut İstanbul'da böyle bir mekanizma hazırlamak artık çok zor hale geldiği için, saldırganlar motosiklet kullanmak zorunda kaldılar. Motosikleti Yenibosna'ya getiren PKK militanı güvenlik güçlerince 24 saat içinde, Kuzey Irak'a geri giderken yolda yakalandı.
Bu durumda önümüzdeki kaçınılmaz sonuç şu: Gülen'in polisteki, istihbarat birimlerindeki ve askeriyedeki bağlıları, doğrudan PKK ve DEAŞ ile birlikte çalışmıyor olsalar bile, bu örgütlerin şiddet eylemleri gerçekleştirmesine örtülü bir şekilde müsaade ediyorlardı. Bu da geçen sene yaşanan korkunç şiddetin temel sebebi olabilir. Aslında Türkiye'nin kent merkezlerinde gerçekleştirilen ve yüzlerce ölüme neden olan menfur bombalamaları, darbelerine karşı çıkmak için sokaklarda toplanan vatandaşların üstüne ağır silahlarla ateş açmalarıyla neticelenen süreçte, Gülen kültünün ilk şiddetli darbeleri olarak anlamamız gerekiyor; velev ki sadece bu saldırıları kolaylaştırıcı bir rol oynamış olsunlar. Meclis binasının, üstelik milletvekilleri içerideyken bombalanması ise Gülen'in Türk demokrasisine yönelik geniş çaplı saldırısının sembolü olarak kalacaktır.
Yabacı analistlerin artık iyice özümsemesi gereken ders, Türk devlet kurumlarının, yakın bir geçmişe kadar, gerçekten zayıf, yolsuzluklar ve profesyonel olmayan davranışlar yüzünden topallayan ve şeffaf olmayan bir yapıda olduğuydu.
Türk ordusunun siyasi süreci sürekli kesintiye uğratmasının Türk vatandaşları tarafından şiddetle ve kesin bir şekilde reddedilmesiyle birlikte AK Parti, 10 sene önce Türk devlet kurumlarını ıslah etme çabasına girişti. Türk siyasetçilerinin geçtiğimiz on yılı, devlet kurumlarını yeniden yapılandırmak, güçlendirmek, daha verimli ve şeffaf kılmak ve organize suç gibi sosyal sorunların üstüne gitmek için harcayabilmiş olması gerekiyordu.
Fakat bunun yerine, Türk devlet kurumlarının eski zafiyetinden yararlanan bir unsur, yani Gülen kültü, kendisini içinde bulduğu tarihi ve siyasi süreci kabul etmedi ve anlayamadı. Gülen kültünün, bu kabul etmeyiş ve anlamayışla, demokrasi dışı gücünü büyütmeye ve korumaya çalışması yüzünden, Türkiye neredeyse bütün bir 10 yıl boyunca siyasi istikrarsızlık yaşadı. Türk toplumunun yaşadığı kayıp ve travma gerçekten sarsıcı oldu.
Fakat Türk devleti ve toplumu artık ileriye yürüyor. Gülen bağlılarının devlet kurumlardan kökü kazınıyor. Çok uzun zamandır gecikmiş olan bu reform hareketi şimdi uygulamada ve yakın bir gelecekte de sürecek. Yabancı gözlemcilerin, Türk hükümetinin bu gayretinde desteklenmesi gerektiğini artık teslim etmesi gerekiyor. Elbette ki iyi niyetli eleştiriler dile getirilmeli, fakat Türk devlet kurumlarında yaşanmakta olan sürece dair doğru bilgiler, yapılacak herhangi bir eleştirinin temelini oluşturmalıdır.
Mütercim: Ömer Çolakoğlu
* “Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Wednesday, 9 November 2016

Rakka operasyonu: Aktörler ve hedefler


Rakka operasyonu: Aktörler ve hedefler

ABD, Rakka operasyonuyla kısa vadede kuzey, doğu ve batı kırsalının DEAŞ’tan temizlenmesini ve Rakka şehir merkezinin kuşatılmasını amaçlıyor.
Rakka operasyonu: Aktörler ve hedefler
İSTANBUL
ABD'li yetkililer Musul operasyonunun başlamasını takiben Rakka operasyonun da haftalar içinde başlayacağını açıklıyordu. Gerekçe olarak “DEAŞ’ın Batı başkentlerinde terör eylemlerine girişeceği, bunun planlamalarının Rakka’da yapıldığı ve bu nedenle şehrin kısa vadede en azından kuşatılması gerekliliği” dile getiriliyordu. Bu açıklamaları takiben 6 Kasım 2016 tarihinde ABD’nin DEAŞ ile mücadeledeki yerel ortağı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından Rakka operasyonunun başladığı açıklandı.
ABD’li yetkililer Rakka operasyonunu kısa ve uzun vadeli aşamalar olarak ikiye ayırıyor. ABD planlamasına göre kısa vadeli hedef Rakka vilayetinin kuzey, doğu ve batı kırsalının DEAŞ’tan temizlenmesi ve Rakka şehir merkezinin kuşatılması. Uzun vadeli hedef ise Rakka şehir merkezinin DEAŞ’tan kurtarılması. Dolayısıyla 6 Kasım'da başlayan askeri harekatı Rakka’nın DEAŞ’tan temizlenmesinden ziyade şehrin kuşatılma çabası olarak okumak mümkün. Rakka merkezine operasyondan bahsetmek için aylar geçmesi gerekebilir.

ABD ve YPG’nin hedefleri

ABD’nin ciddi bir hazırlık olmadan bu operasyona girişmesi birkaç nedenle açıklanabilir: Birincisi Demokrat Parti iktidarı ABD seçimleri öncesinde adayları Clinton’ın elini güçlendirecek bir hamle peşindeydi. İkinci olarak Musul operasyonunun başarısı DEAŞ’ı Rakka’da da baskı altına almaktan geçiyor. Zira DEAŞ’e karşı başarı için Irak ve Suriye’yi kapsayan bir stratejinin uygulanması gerektiği hep savunuluyordu. Örgüt sınır aşan yapısı ile stratejik derinlik kazanıyor ve taktiksel geri çekilme, kaynaklarını baskı altında olduğu yere kanalize etme imkanına kavuşuyordu. Musul ve Rakka operasyonlarının paralel yürütülmesi bu imkanı sınırlayacaktı.
Son olarak Türkiye’nin Fırat Kalkanı operasyonunda sağladığı ilerlemenin doğuya doğru genişlemesi olasılığı ABD’yi Fırat’ın doğusunda ilk inisiyatifi almaya itmiş olabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan yakın zaman önce yaptığı açıklamada “Türkiye’nin Fırat Kalkanı’nda ilk hedefinin el-Bab sonrasında Münbiç ve son olarak Rakka olacağını” ifade etmişti. ABD ve SDG de Rakka operasyonuna “Fırat’ın Gazabı” ismini verdiler. Türkiye’nin YPG/PKK ile mücadele için başlattığı “Fırat Kalkanı” operasyonuna karşılık Rakka operasyonuna bu ismin verilmiş olması Türkiye’nin bölgesel hedeflerine yönelik bir meydan okuma anlamı taşıyor gibi. Dolayısıyla Rakka operasyonunun amacının DEAŞ’ı Rakka kırsalından temizlemekten ziyade YPG’nin Fırat’ın doğusundaki konumunu güçlendirme, kontrol alanlarını genişletme amacı taşıdığı izlenimi doğuyor.

YPG Fırat'ın doğusunda ABD koruması talep edebilir

Rakka operasyonunu ABD desteği altında SDG yürütüyor. SDG, içinde Kürtlerin yanı sıra Arap, Türkmen ve Hıristiyan unsurların yer aldığı çatı örgüt olarak gösterilmeye çalışılıyor. Ancak SDG’nin ana bileşeninin YPG/PKK olduğu biliniyor. Rakka operasyonuna yaklaşık 30 bin kişilik bir güç katılıyor ve bunun 20 bini YPG’lilerden oluşuyor. Daha da önemlisi komuta tamamen YPG’lilerin elinde. Rakka esasen PYD/YPG’nin stratejik hedefleri içinde yer almıyor. Rakka büyük bir Arap şehri ve YPG, şehri ele geçirmek kadar elde tutmanın da zor olduğunun farkında. Buna rağmen YPG’nin Rakka operasyonuna katılma isteği birkaç nedenle açıklanabilir:
YPG/PYD gelecekte federal bir devlete dönmesini umduğu toprakların dar bir ince hattan ziyade derinlik kazanmasını ve savunulabilir bir bölge olmasını, bu nedenle sınırların olabildiğince güneye doğru genişlemesini istiyor. Bunun yanı sıra Rakka kuzey kırsalı Haseke ile Ayn el-Arap (Kobani) arasında coğrafi bağlantı oluşturuyor. Ancak Arap nüfusun yoğun olduğu bu bölgelerde YPG kendini güvende hissetmiyor. Rakka kırsalında varlığını güçlendiren, kontrol alanlarını genişleten YPG Kobani ve Haseke arasındaki bağlantıyı da garanti altına alacağını düşünecek. Tam da bu nedenle PYD lideri Salih Müslüm verdiği bir röportajda “Rakka bizim için önemli değil ama bizim bölgelerimizin güvenliği için DEAŞ’ın Rakka’dan temizlenmesi gerekiyor" ifadesini kullanmıştı. YPG/PKK’yı Rakka operasyonuna yönlendirecek son faktör ABD’den farklı alanlar/konularda aldığı garantiler olabilir. YPG/PKK ABD’nin Rakka’daki hedeflerine hizmet etmenin karşılığında Münbiç ve Fırat’ın doğusunda ABD koruması talep edebilir.

Rakka operasyonuna Türkiye’nin bakışı

Türkiye’nin Rakka operasyonuna bakışını belirleyen faktör ise şehrin DEAŞ’tan temizlenmesinden doğacak boşluğun PKK’nın Suriye kolu YPG tarafından dolduruluyor oluşu. Türkiye aynen Musul’da olduğu üzere DEAŞ’a karşı mücadelenin yerel unsurlarca yapılmasını ve DEAŞ sonrasında yönetimin bu gruplara bırakılmasını savunuyor. Aksi takdirde DEAŞ yenilgiye uğratılsa dahi uzun vadeli istikrarsızlıkların tohumlarının atılacağı görüşünde. Rakkalılar açısından DEAŞ işgali ile YPG/PKK işgali arasında fark görülmüyor. Hatta YPG’nin yerel halkı zorunlu göçe maruz bırakarak Arap ve Türkmen kimliği ağır basan Rakka’da nüfus yapısı ile oynadığı görülüyor. Rakka halkı DEAŞ’tan kurtulmayı istese de Rakkalılar DEAŞ’ın yerini YPG’nin alacağını görürse DEAŞ’ın eli güçlenebilir. Türkiye buradan hareketle yerel muhalif unsurların kullanılması konusunda ısrarcı.
Bu noktada Rakka’yı kurtarmak için yeterli kapasiteye sahip yerel unsurların olup olmadığı sorusu öne çıkıyor. ABD’nin tezi “DEAŞ’a karşı mücadelede YPG dışında alternatif bulunmadığı ve sadece YPG’nin DEAŞ’a karşı başarı sağlayabildiği.” Türkiye ise “DEAŞ’a karşı mücadelede sadece YPG/PKK ile başarı sağlanabildiği” tezinin Fırat Kalkanı operasyonu ile çöktüğünü savunuyor. Türkiye destekli Arap muhalifler kısa sürede Azaz-Cerablus hattında geniş bir bölgeyi DEAŞ’tan temizleyerek yeterli askeri destek verildiğinde DEAŞ’a karşı başarı sağlanabileceğini gösterdi. Rakka operasyonu için de böyle bir gücün teşkil edilmesi mümkün görünüyor.

Yerel unsurlar yeni pozisyon alabilir

DEAŞ öncesinde Rakka’yı kontrol eden yerel muhalif unsurların önemli bir kısmı İdlib ve Azez bölgelerine çekildi. Bunun yanı sıra YPG/PKK’nın baskısı nedeniyle çok sayıda Rakkalı Türkiye tarafına geçmek durumunda kaldı. Rakka operasyonunun gündeme gelmesi durumunda bu unsurların organize edilmesi mümkün. Hatta Türk ordusunun Suriye sınırına yakın bölgelerde bin 500 civarında Rakkalı savaşçıyı eğittiği bilgisi de Türk basınına yansıdı.
Son olarak Türkiye ve yerel muhaliflerin askeri ilerleyişi durumunda hem DEAŞ hem de YPG’ye karşı pozisyon almayı bekleyen Rakkalı Arap aşiretleri harekete geçebilir. Bu toplumsal kesimler sadece DEAŞ ve YPG’ye karşı güçlü bir alternatif görmeyi ve ortada bırakılmayacakları garantisi istiyor. Fırat Kalkanı örneğinde olduğu üzere SDG içindeki Arap unsuların dahi değişen güç dengesine göre pozisyonlarını yenilemesi söz konusu olabilir.
Türkiye’nin Rakka’ya askeri müdahalede bulunabilmesi için önünde iki seçenek bulunuyor: Birincisi Fırat Kalkanı operasyonunun Münbiç’in güneyinden doğuya ilerleyerek Rakka sınırlarına dayanması. Ancak bu mümkün olsa bile çok uzun bir süre gerektiriyor. Ayrıca Fırat Kalkanı’nın bu bölgelere doğru genişlemesi dış aktörlerin itirazlarını yükseltecektir. İkinci olasılık Türk ordusunun Akçakale-Tel Abyad üzerinden bir müdahalede bulunması. Ancak ABD Özel Kuvvetleri’nin doğrudan içinde yer aldığı bir askeri operasyon sırasında Türkiye’nin müdahil olması zor görünüyor. Öte yandan hem YPG hem ABD’nin böyle bir olasılığa ilişkin kaygı duyduğu söylenebilir. ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Joseph Dunford’un Rakka operasyonu başladığı sırada Ankara’da mevkidaşı Hulusi Akar ile 4,5 saatlik görüşmesi diğer birçok nedenin yanı sıra Rakka operasyonuna Türkiye tepkisini ölçmek ve önlemek amacı taşıyor olabilir.

Rakka şehir merkezine müdahale

ABD Savunma Bakanı Carter "DEAŞ’ın Rakka’dan temizlenmesi operasyonlarının nihai aşamasında Türkiye’nin rolünün ne olacağı ile ilgili görüşmelerin sürdüğünü” açıkladı. Yani ABD Türkiye’nin rolünün uzun vadede gündeme gelmesini istiyor. Buradan hareketle ABD’nin Rakka şehrini kuşatma operasyonunu YPG ile tamamlayarak vilayet kırsalını YPG’ye teslim etmek, çok daha zor olan ve büyük kayıplar verilmesi beklenen Rakka şehir merkezine operasyon sırasında ise Türkiye ile birlikte hareket etmek istediği anlaşılıyor.
ABD Rakka şehir merkezine YPG’den ziyade Araplardan oluşturacağı bir güç ile müdahale etmeyi planlıyor. Zira ABD de DEAŞ sonrasında Rakka’da YPG üzerinden bir düzen kurmasının mümkün olmadığını biliyor olmalı. Bu nedenle süreç içinde olabildiğince daha fazla Arap unsuru Rakka operasyonuna dahil etmek ve sonrasında şehir merkezine sokmak isteyecektir.

DEAŞ sonrasına hazırlık yok

ABD şimdilik askeri zafere odaklanmış durumda ancak Rakka DEAŞ’tan temizlense bile sonrasında şehri hangi güçlerin kontrol edeceği, nasıl bir yönetim modeli oluşturulacağı konusunda hazırlıkların olmadığı görülüyor.
ABD ve YPG tarafından yapılan “ele geçirilen yerler DEAŞ’tan kurtarıldıktan sonra yönetim yerel unsurlara bırakılacak” söylemi de inandırıcı değil. YPG tarafından ele geçirilen her karış toprağın gelecekte YPG/PKK kontrolünde devletimsi yapının sınırları olacağı konusunda şüphe yok. Zira herkesin aklına, YPG'nin ele geçirdiği, Arap kimliği ile öne çıkan Münbiç ve Tel Abyad’daki uygulamalar geliyor. Münbiç operasyonu öncesi ve sonrasında da YPG’nin geri çekileceği ifade edilmişti ancak örgüt Münbiç’teki varlığını sürdürüyor. Hatta YPG, Fırat Kalkanı gerçekleşmeseydi Türkiye sınırına doğru ilerlemeyi düşünüyordu.
Tel Abyad başta olmak üzere Rakka kırsalındaki YPG uygulamaları ise daha çarpıcı bir örnek. Burada yaşayan halk uluslararası kuruluşların raporlarına göre zorunlu göçe maruz bırakıldı ve tüm Arap ve Türkmen yerleşimlerde YPG kontrolü devam ediyor. Bazı yerleşimler ise “güvenlik” gerekçesi ile ortadan kaldırıldı. Daha da önemlisi bu bölgeler YPG/PKK tarafından kuruluşu ilan edilen “Kuzey Suriye ve Rojava Federasyonu”na dahil edilmiş durumda. Benzer bir durum, yeni gerilimlerin de zeminini oluşturacak şekilde, mevcut Rakka operasyonu sonrasında YPG kontrolüne geçen bölgelerde de yaşanacak gibi görünüyor.

Featured post

Istanbul Mayor Ekrem İmamoğlu Sentenced to 20 Months for Insulting Prosecutor

  ISTANBUL, [16/07/2025]  – Istanbul’s opposition Mayor Ekrem İmamoğlu has been sentenced to 1 year and 8 months imprisonment for "insu...

Popular Posts