Monday, 5 December 2016

Endonezya Hakkında Wikipedik Bilgiler


Endonezya (EndonezceIndonesia) ya da resmî adıyla Endonezya Cumhuriyeti (Endonezce: Republik Indonesia), Güneydoğu Asya ve Okyanusya'da yer alan bir ülkedir. Endonezya 17.508 adadan oluşur. 250 milyon civarında nüfusuyla dünyanın en kalabalık dördüncü ülkesi ve aynı zamanda en kalabalık Müslüman ülkesidir. Endonezya halk tarafından seçilmiş meclisi ve devlet başkanı ile bir cumhuriyet'tir. Ülkenin başkenti Cava adasındaki Cakarta şehridir. Sınır komşuları, Papua Yeni Gine,Doğu Timor ve Malezya'dır. Diğer komşu ülkeleri SingapurFilipinlerAvustralyaAndaman ve Nikobar adalarıdır. Endonezya ASEAN'ın kurucu üyelerinden ve G20 üyesi ülkelerdendir.
Endonezya takımadaları yedinci yüzyıldan sonra Srivijaya ve Majapahit'in Çin ve Hindistan'la ticarete başlamasıyla önemli bir ticaret bölgesi haline gelmiştir. Yerel liderler ilk çağlardan beri yabancı kültür, din ve politik sistemleri yavaş yavaş özümsediler ve böylelikle Hindu ve Budistkrallıklar kuruldu. Endonezya tarihi ülkedeki doğal kaynakları elde etmek isteyen yabancı güçlerin etkisinde kalmıştır. Müslüman tüccarlar bölgeye İslamı getirdiler. Avrupalı güçler ise Coğrafi keşifler ile "Baharat Adası" adı verilen Maluku'yu elde edip bölgedeki ticareti tekelleri altına almak için birbirleriyle savaştılar. Endonezya İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle birlikte üç buçuk asır süren Hollandasömürgeliğinden kurtularak bağımsızlığını elde etti. Endonezya tarihi daha sonra doğal afetler, rüşvet, bölünme, Suharto sonrası demokratikleşme süreci ve hızlı ekonomik değişikliklerle çalkantılı geçti. Şu anki Endonezya Cumhuriyeti üniter bir devlet olmakla birlikte otuzüç eyaletten oluşur.
Pek çok irili ufaklı adaya sahip olan Endonezya farklı dil, din ve kültüre sahip etnik gruplardan oluşur. Cavalılar politik güç olarak baskın en büyük etnik gruptur. Endonezya ulusal bir dil, etnik çeşitlilik ve çoğunluğu Müslüman olmak üzere farklı dinlerin bir araya gelmesiyle ortak bir kimlik geliştirmiştir. Endonezya'nın "Çoklukta birlik" anlamına gelen ulusal sloganı "Bhinneka Tunggal Ika" çeşitliliğin ülkeyi şekillendirdiğini ifade eder. Çok büyük nüfusuna rağmen Endonezya, el değmemiş doğa alanlarıyla dünyanın en büyük ikinci biyoçeşitliliğine ev sahipliği yapar. Çok zengin doğal kaynaklarına rağmen günümüz Endonezya'sında fakirlik yaygındır.[2]

Etimoloji[değiştir | kaynağı değiştir]

Endonezya ismi Latince Indus ve Yunanca nesos kelimelerinden türetilmiştir ve "ada" anlamına gelmektedir.[3] Bu isim Endonezya'nın bağımsızlığından çok önceye, 18nci yüzyıla dayanır.[4] 1850'de İngiliz etnolojist George Earl yayınladığı bir eserle, bölgedeki Hint ve Malay takımadalarında yaşayanlar için Indunesians ve Malayunesians isimlerini önerdi.[5] Aynı eserde George Earl'ün öğrencilerinden James Richardson Logan Endonezya ismini Hint Takımadası ile eşanlamda kullandı.[6] Bununla birlikte Hollandalı akademisyenler sömürge döneminde yazdıklari eserlerde Endonezya ismini kullanmaktan imtina ettiler. Bunun yerine Malay TakımadasıHollanda Doğu HindistanıDoğu Hindistan ve Insulinde isimlerini kullandılar.[7]
1900'lerden sonra Endonezya ismi Hollanda dışındaki akademik çevrelerde yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Hollanda sömürgeciliğine karşı Endonezyalı milliyetçi gruplar bu ismi siyasi bir bakış açısını belirtmek üzere kullanmaya başladılar.[8] Berlin Üniversitesi'nden Adolf Bastian yayınladığı Indonesien oder die Inseln des Malayischen Archipels eseriyle Endonezya ismini 1884–1894 yılları arasında yaygınlaştırdı. Endonezya ismini ilk kullanan Endonezyalı eğitimci Hollanda'da 1913 yılında kurduğu basın bürosuna Indonesisch Pers-bureau adını veren Suwardi Suryaningrat (Ki Hajar Dewantara) idi.[9]

Tarihi[değiştir | kaynağı değiştir]

M.S 800'lü yıllarda Borobudurtapınağına işlenmiş bir resim. Endonezyalı gemiciler milattan sonra birinci yüzyılın başlarında Afrika'nın doğu kıyılarına ticaret seferleri düzenlemiş olabilirler.
Endonezya’nın tarihi hakkında bilinen en eski bilgiler, 4-5 bin yıl kadar önce, Malezya’dan halkın gelip yerleştikleri hakkındadır. Eski çağlardan beri ülkenin üzerinde bulunduğu adaların deniz ticaretinde ehemmiyeti çok büyük olmuştur. Bu sebepten, halk genellikle denizci veya tüccardı. Tarih çağlarında ülke, Çin, Hindistan, İran ve Bizans İmparatorluğunun deniz ticâret yolu idi. Hâlen bu özelliğini muhafaza etmektedir. Eski çağlarda ticâret gemileri buraya uğrar, baharat, reçine ve değerli kereste alırlardı. Ticâretteki bu ehemmiyeti sebebiyle, dünyanın çeşitli yerlerinden Endonezya’ya gelip yerleşen insanlar ülkede yeni fikir ve geleneklerin yerleşmesine sebep olmuşlardı. Bu devirlerde ülkede aşîret idâreleri krallık hâline geldi. Öyle ki her ada ayrı bir krallıktı. Yedinci ve on üçüncü asırlara kadar bölgenin en güçlü krallıkları, Sumatra ve Cava krallıkları idi. Güçlü olmalarının bir neticesi olarak da bölge ticâretine hâkimdiler. On ikinci ve on beşinci asırlarda Hindistan ve Malezya’dan ticâret için buraya gelen Müslüman tâcirler İslâmiyetin yayılmasına vesile olmuşlardı. Halk İslâmiyeti hiçbir zorlama olmaksızın kabul edip benimsemişti. Bundan dolayı da İslâmiyet, Endonezya’da süratle yayılmıştır.
Endonezya konumu Avrupa’nın sömürgecilik zihniyeti, Endonezya’yı 1511 senesinde yakaladı. Bu sene Portekiz Malakka’yı işgal etti. Bundan sonra İspanya, Hollanda ve İngilizler ülkeyi istilâ ettiler. Bu devletler Endonezya’yı sömürmenin yanı sıra Hindistan’ı da sömürgelerine katmak için üs olarak kullanmakta idiler. On altıncı asrın sonlarında Hollandalılar, Doğu Hindistan, Cava ve Moluk’da kurdukları şirketlerle bölge ticâretini ele geçirdiler. Bunun yanı sıra Cakarta’ya üs kurmalarıyla Hollanda’nın bölgedeki nüfuzu arttı. Diğer sömürgeci devletlerin anlaşmaları neticesinde 18. asrın sonlarında Hollanda ülkeyi tam mânâsıyla tek başına ve insafsızca kendi menfaatine kullanmaya başladı. 1900’lü senelerin başlarından îtibâren gün geçtikçe anti-emperyalist fikirlerin kuvvetlenmesi sonucu Hollanda sömürgeciliğine karşı, milliyetçilik ve bağımsızlık mücadelesi fiilen başladı. Bu mücâdelenin önde gelen liderlerinden Ahmed Sukarno 1927’de kurulan Milliyetçi Partinin başkanı oldu. Endonezya halkının başlattıkları ve her geçen gün kuvvet kazanan bağımsızlık mücadelesi karşısında Hollanda endişeye düştü. Halk tamamen Hollandalı sömürgecilerin menfaatleri doğrultusunda yönetilmekteydi. Milliyetçilik ve bağımsızlık hareketlerini yatıştırmak ve sömürgeciliğini devam ettirmek için Hollanda siyâsî bir oyun olarak yerli halka idârede kısmen iştirak hakkı tanıdı. Bu oyuna kanmayıp tam bir bağımsızlık isteyen halkın mücâdelesi çok kanlı bir şekilde bastırılmaya çalışıldı. Mücadelenin liderlerinden Ahmed Sukarno ve arkadaşları yakalanarak sürgüne gönderildi. İkinci Dünyâ Savaşında Japonya, Endonezya’yı işgal etti. Siyâsî olarak Japonlar ülke halkının Hollandalılara karşı yaptıkları bağımsızlık mücâdelesini desteklediler. Japonlar, milliyetçilerin hükümet kurmalarına müsaade etti.
Sukarno, Endonezya'nın ilk devlet başkanı.
17 Ağustos 1945’te Japonların teslim olmalarıyla Endonezya’da Ahmed Sukarno başkanlığında bir hükümet kurularak bağımsızlıklarını îlân ettiler. Hollanda, Endonezya’nın bağımsızlığını tanımadı. Endonezya ve Hollanda arasında bu sebepten başlayan mücâdele, Endonezya’nın zaferiyle neticelendi. Hollanda, “Endonezya Birleşik Devletleri”ni resmen tanımak zorunda kaldı. 1950 senesinde devletin adı “Endonezya Cumhuriyeti” olarak değiştirildi. Ülkenin kurulu olduğu adalardan Yeni Gine Hollandalıların elinde kaldı. Endonezya ancak 1962 senesinde adanın batı kısmını Hollandalılardan kurtardı. 1965 Mayıs'ında Çin ve SSCB destekli bir devrim teşebbüsü oldu. Çeşitli birliklerden solcu general ve subayların ve Endonezya Komünist Partisi'nin öncülük ettiği bu girişim ABD gizli servislerinin büyük komploları sonucu ve ülkedeki Marksist kültürün çok yetersiz oluşu sebebiyle bastırıldı. 1.000.000 civârında insanın öldüğü iç savaşta komünistler ve komünist olduğundan şüphelenilenler dünyada eşine az rastlanan bir katliamla ortadan kaldırıldılar.Özellikle Çinli azınlık bertaraf edildi. Devletin kuruluşundan itibaren meydana gelen hâdiselerde oldukça yıpranan Ahmed Sukarno iktidarı, 1967’de General Suharto tarafından yapılan hükümet darbesi ile son buldu. Darbe sonunda başa geçen General Suharto daha sonra yapılan seçimleri de kazandı. 1982’de Sebker seçimleri kazandı. 1983’te Suharto dördüncü defa 10 Mart 1988’de beşinci defa başkan seçildi. Fakat 1998 yılındaki büyük bir ayaklanmayla Suharto ve siyasi rejimi devrildi. Ülke olağan bir parlamenter demokrasiyle idare edilmeye başladı.

Ekonomi ve Eğitim[değiştir | kaynağı değiştir]

Kişi başına düşen milli geliri yıllık 2239 dolardır. Karma ekonominin hüküm sürdüğü Endonezya'da özel sektör ile devlet ekonomide güçlü bir etkisi vardır. Güneydoğu Asya'nın en büyük ekonomisi olup G20 ülkeleri arasındadır.

Fiziki Yapı[değiştir | kaynağı değiştir]

Endonezya’nın üzerinde bulunduğu adalardan büyük olan beş tanesi, Sumatra, Borneo, Cava, Selebes ve Yeni Gine’dir. Yeni Gine Adasının Endonezya’ya âit olan batı kısmına İrian Barat adı verilir. Borneo Adasının Endonezya’ya ait olan kısmına ise Kalimantan adı verilir. Sumatra, Borneo, Cava ve Selebes adalarına Büyük Sunda Adaları; BaliLombok, Sumba, Sumbawa, Flores, Timor vb. gibi orta büyüklükteki adalara Küçük Sonda Adaları; Buru, Ceram, Halmehera vb. adalara ise Moluk Adaları ismi verilir. Adalar arasında çeşitli iç denizler mevcuttur. İç denizlerle beraber yüzölçümü yaklaşık 5.000.000 km² olan Endonezya’nın kara parçalarının toplam yüzölçümü ise 1.919.443 km2dir. İç denizleri, Cava, Sunda, Banda, Flores, Selebes ve Moluk denizleridir. Adaları birbirinden ayıran deniz ve boğazların önemli özellikleri derin olmalarıdır.
Endonezya'nın başkenti Cakarta, Endonezya genel yapı îtibâriyle volkanik adalardan müteşekkildir. Çoğu sönmüş vaziyette yaklaşık 150 civarında volkan bulunmaktadır. Ülke Ekvator çizgisi üzerindedir. Büyük adalardan olan Sumatra ülkenin batısında olup, Malakka Boğazı ile Asya kıtasından, kuzey batı, güney doğu doğrultusunda, güney doğuda Sonda Boğazı ile Cava Adasından ayrılmıştır. Birmanya’daki sıradağların bir uzantısı Sumatra Adasının batı kıyılarında devam eder. Bu sıradağlar sönmüş ve halen faaliyette bulunan pek çok volkandan müteşekkildir. 3000 m’yi aşan yüksekliklere sahip bu dağ silsilesinin kuzeyinde geniş ve verimli vâdiler, büyük göller bulunur. Adanın doğu kesimleri, düz ve basık olan ovalıktır. Bataklıklar doğu sahillerinde oldukça geniş yer kaplar. Büyük ırmaklara sâhiptir. Cava Adası, Sumatra ile Küçük Sonda adalar dizisinin en batısındaki Bali Adası arasında batı doğu istikametinde yer alır. Yaklaşık 1000 km boyunda ve 200 km eninde olan bu adada ekvatora paralel sıradağlar vardır. Bu sıradağlar, güneye daha yakın olup, üzerinde çok sayıda, bazıları hâlen tütmekte olan volkanlar mevcuttur. Adanın kuzeyi düz ovalı olmasına rağmen güney kıyıları yüksektir. Güney de deniz dibi fazla kayalık değildir. Bu da gemilerin adanın güney kıyılarına rahatlıkla yaklaşmalarını sağlamaktadır. Bu sebepten limanlar güneyde kuzey kıyılarına nispeten daha çoktur. Cava Adasının doğusunda yer alan orta büyüklükteki adalar topluluğu olan Küçük Sonda Adaları da fizikî yapı îtibâriyle diğer Sumatra ve Cava Adalarından pek farklı yapıya sâhip değildir. Topluluğu meydana getiren adaların hepsi volkanik olup, kıyıları düz ovalıktır. İrian Barat denilen Yeni Gine’nin Endonezya’ya âit batı kısımları da fizikî yapı olarak pek fazla değişmez. Bradjamusti Sıradağları, bölgenin ortasında batı doğu doğrultusunda yer alır.
Güney kısmı verimli ovalarla kaplı olan bölgenin kuzeyinde orta kesimlerindekine nazaran daha alçak olan sıradağlar, paralel olarak yer alır. Bu iki dağ silsilesi arada yer alan ova ile birbirinden ayrılır. Her iki sıradağlardan inen çok sayıdaki ırmak tarafından sulanan ova oldukça verimlidir. Yeni Gine Adasının batı kısmı olan bu bölgenin ortasındaki Bradjamusti Sıradağlarında yer alan Carstenz Tepesi 5050 m ile ülkenin de en yüksek noktasıdır. Yeni Gine ve Selebes adaları arasında yer alan pek çok ada ve adacıktan müteşekkil olan Moluk Adaları da dağlıktır.
Kıyıları çok girintili çıkıntılı, aynı oranda kayalık olan adalar gemilerin yanaşmasına müsait olmadığı halde bâzı yerler gemiler için iyi bir barınak vazifesi görmektedirler. Selebes Adası, adanın tam ortasındaki dağların dört farklı yöne açılması ile bir ahtapot görünümü arzetmektedir. Dört yarımadanın arasında kalan üç körfez de derin ve oldukça geniştir. Dağların en yüksek noktası 3840 m ile Latimodjang Tepesidir. Selebes Adası yakınlarında pek çok küçük adacıklar mevcuttur. Endonezya’yı meydana getiren adaların en büyüğü Borneo’dur. Bu ada siyasî bakımdan üç bölgedir. Kuzeyde ve kuzey batıda Malezya’ya bağlı Sarawak ve Sabah bölgeleri ve bu iki bölge arasında kalan bağımsız Brunei Devleti ile bu bölgelerin dışında kalan, adanın orta ve güney kısmını teşkil eden Endonezya’ya bağlı Kalimantan adı verilen bölgedir. Güney-batı, kuzey doğu istikametinde, Endonezya, Malezya sınırının bir kısmında dağlar uzanır. Kalan geniş kısımları düz ovalık, kıyı kesimleri ise bataklıktır. Genellikle alçak ve bataklık olan kıyılarında gemilerin yanaşmasına elverişli pek çok körfez vardır.
Önemli akarsuları ülkenin büyük adalarında bulunmaktadır. Sumatra Adasındaki ırmaklar, Musi, Kampar, Rokar ve Hari’dir. İrian Barat bölgesindeki en önemli akarsu ise adanın ortasındaki sıradağlardan çıkıp, kuzeyde Büyük Okyanusa dökülen Mamberamo Irmağıdır. Borneo Adasının Endonezya’ya âit kısmı olan Kalimantan bölgesindeki en önemli akarsuları ise, Kayan, Mahakam, Barito ve Kapuas ırmaklarıdır. Ülkenin en önemli gölleri ise Sumatra Adasının kuzeyinde yer alan Toba Gölü, Selebes Adasındaki Towuti ve Poso gölleri ile Kalimantan bölgesindeki Semajang ve Djempang gölleridir.

Doğal Kaynakları[değiştir | kaynağı değiştir]

Endonezya, Hollanda’nın her ne pahasına olursa olsun, sömürge olarak kullanmaktan vazgeçmek istemediği seviyede bol doğal kaynaklara sahip bir ülkedir. İkliminden dolayı gür, tropik ormanlar ülkenin bitki örtüsünü meydana getirir. Ülkede bol ve çeşitli bitkiler vardır. Bataklıkların çok bulunduğu kıyı bölgelerinde bataklık bitkileri ve mangrovlar hâkim bitki örtüsüdür. Dağ yamaçlarının gür ormanlarla kaplı bulunduğu Sumatra’da bazı bölgelerde kauçuk ormanlarına da rastlanır. Küçük Sonda Adalarında, kerestesi makbul ağaçlarla kaplı ormanlar daha çoktur. Ülkede hemen hemen 2500 m yüksekliklere kadar ekvator bitkilerinin meydana getirdiği ormanlar vardır. Selebes Adasında düzlük olan bölgelerde iri yapraklı bitkiler daha hâkim olurken, yükseklere çıkıldıkça kerestesi mobilyacılıkta çok değerli olan abanoz ve tek ağaçları yaygınlaşır. Borneo Adasının kıyı kesimlerinde bataklıklar yoğun olduğundan bu bölgelerde bataklık bitkileri hâkimdir. Burada da iç kısımlarda ormanlar, değerli tropik ağaçlar barındırırlar. Bambu, ülkenin her yerinde en bol bulunan ağaçtır. Palmiye, muz, hint kirazı ve turunçgillerin yaygın olduğu Endonezya’da, yüksek ve yağışın daha az bulunduğu bölgelerde ormanlar seyrekleşir ve yerlerini savanlara, tik, kazein, okaliptus ağaçlarına bırakır.
Hayvan çeşitleri çok boldur. Dünyâda kuş çeşitlerinin bolluğu ile meşhurdur. Tropik ormanlarda kaplanlar, leoparlar, büyük orangutanlar, maymunlar, her boyda yılanlar, sürüngenler, bataklık bölgelerinde timsahlar ülkenin her bölgesinde bulunan hayvanlardır. Sumatra ve Kalimantan’da Hindistan filleri, Sumatra ve Cava adalarında ise gergedanlar bol olarak bulunur.
Yer altı zenginlikleri bakımından da yer üstü zenginliklerinde olduğu gibidir. Bol ve çok çeşitli madenler mevcuttur. Kalay, petrol, doğalgaz, kömür, boksit, manganez, altın ve gümüş yatakları dünya rezervleri arasında önemli bir yer işgal eder. Ayrıca bunlardan başka nikel, bakır ve iyot ile tuz da zengin yeraltı madenleri arasında yer alır.

Nüfus ve Sosyal Hayat[değiştir | kaynağı değiştir]

2010 nüfus sayımına göre Endonezya nüfusu 237.64 milyondur. 2015 yılında 255.4 milyon olarak tahmin edilmektedir.[10] Nüfusun %58'inin yaşadığı Cava adası, dünyanın en yoğun nüfuslu kalabalık adasıdır.[11][12]
Ülke, en kalabalık İslam nüfusunu barındırır.
Ülkenin en dikkat çekici özelliklerinden biri de nüfus dağılımının çok düzensiz olmasıdır. Cava adası nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu bölgedir. İrian Barat ise yoğunluğun en az olduğu bölgedir. Ülke yüzölçümünün % 7’sini teşkil etmesine rağmen Cava’da nüfus yoğunluğu kilometre kareye 450 kişidir. Yoğunluğun en az olduğu İrian Barat bölgesinde ise kilometre kareye 1,7 kişi düşer. Ülkenin başşehri olan CakartaCava adasında bulunmaktadır. Endonezya’nın önemli şehirleri de buradadır.
Halk genellikle tarımla uğraşır. Buna rağmen nüfusu milyonları aşan pek çok büyük şehirleri vardır. Ülke halkının başlıca besin maddesi pirinçtir.
Halkın % 50'si köylerde yaşar. Kıyı bölgelerinde yaşayan halk ile iç kesimlerde yaşayanlar arasında hayat tarzı ve kültür farklılıkları oldukça fazladır. Halk güzel evler yapmaya düşkünlükleri ile meşhurdur. Yaptıkları evler iklim ve imkânlar icâbı, daha ziyade kazıklar üzerine kurulmuş, çatıları çok dik, genellikle bambudan yapılmıştır. Temel gıda maddeleri pirinç olmasına rağmen, bazı fakir bölgelerde mısır ve manyok bitkilerinin pirinç yerine ikâme olduğu görülmektedir. Erkek ve kadınlar gelenek halinde olan, kain veya sarong adı verilen, vücuda sarılan elbiselere bürünürler. El sanatları, özellikle kumaş dokuma ve işleme yönünde çok yaygındır. Batik denilen egzotik renk ve desenli kumaşlar en fazla işlenen el sanatı ürünleridir.

Din[değiştir | kaynağı değiştir]

Endonezya anayasası seküler bir anlayıştadır. Ancak değişik dini inanışların ülkedeki politik, ekonomik ve kültürel yaşayışa etkisi önemli düzeydedir.[14] 2010 nüfus sayımına göre halkın % 87,18'i Müslümandır. Kalanı ise HristiyanlıkKonfüçyanizmBudizm ve Putperestlik gibi inançlara sahiptirler.[13]

Etnisite[değiştir | kaynağı değiştir]

Ülkede 300 farklı etnik grup bulunmakla[15] birlikte, bunların %95'i yerel Endonezya halklarıdır.[16] Nüfûsun büyük bir kısmını meydana getiren Avustronezyalı halklardan başka PapularBataklarAlaslarKabauslarGojolarAraplarÇinliler ve Hindular da etnik grupları teşkil eder.

Dil[değiştir | kaynağı değiştir]

Ülkede, birbirine çok benzeyen 250’den fazla dil kullanırlar. Bağımsızlıktan sonra yapılan çalışmalarla ülkenin resmî dili olarak, kullanılan farklı lehçelerin ortak kısımlarını ihtiva eden “Bahasia” denilen lisan kabul edilmiştir. Hollandalılar sömürge zamanlarında kendi dillerini okullarda zorunlu tutmuşlardı. Fakat, halk bunu kabul etmemiştir.

Eğitim[değiştir | kaynağı değiştir]

Okuma yazma oranı toplam nüfusa göre % 75’tir. Bu oran bağımsızlıktan önce % 50’nin altındaydı. Hollandalılar, halkın okur yazar olmasını her fırsatta engellediler. Günümüzde 8-14 yaş arası öğretim zorunlu ve parasızdır. 14’ü bağımsızlıktan sonra kurulmuş olmak üzere 17 üniversite vardır.

Siyasi Hayat[değiştir | kaynağı değiştir]

Endonezya’da başkanlık sistemine dayalı, cumhûriyet rejimi vardır. Parlamento, 460 üyeli Millet Meclisi’nden meydana gelmektedir. 1967’ye kadar ülkeyi Achmed Soekarno başkanlığındaki hükümet yönetti, bundan sonra da Soeharto başkanlığa geçti. Ülke idari bakımdan 21 bölgeye ayrılmıştır.
Ülkede uzun yıllar baskın durumda olan ve tek başına iktidar görevini yürüten Golkar partisi, 1999 seçimlerinde oy oranını %74.51'den %22.46'e düşürdü. Ardından 1999 ile 2002 yılları arasındaki anayasal reformlar sonrasında rejimde köklü bir değişim yaşandı. Bunların arasında en çok iki defa beş yıllığına görev yapacak başkan ve başkan yardımcısının doğrudan halk tarafından seçilmesi de bulunuyordu. Daha önce anayasaya göre en yüksek seviyede olan People's Consultative Assembly hem anayasaya bağlı diğer kurumlar düzeyine indirildi, hem de başkanı seçme alındı.[17]
2004 yılında ilk kez başkan ve yardımcısı halk tarafından seçildi ve 2004 ile 2009 yıllarında Demokrat Parti'den Susilo Bambang Yudhoyono başkan seçildi.
20 Ekim 2014 tarihinde Endonezya Demikratik Mücadele Partisi adına aday olan ve mecliste azınlıkta olan partilerin desteklediği Cakartavalisi Joko Widodo, %53,15 oyla başkan seçildi. Böylece 10 yıldır başkanlığı elinde bulunduran Susilo Bambang Yudhoyono'nun dönemi sona erdi.[18] (Oysa Widodo'yu destekleyen partilerin yalnız 6 ay önce 9 Nisan 2014 seçimlerindeki oy oranlarının toplamı %40.88 idi.)

Ekonomi[değiştir | kaynağı değiştir]

Ekonomide tarımın hala kuvvetli bir ağırlığı bulunmaktadır. Fakat bağımsızlığına kavuştuğundan beri sanâyi, mâdencilik ve ticârette çok önemli ilerlemeler kaydedilmiş ve bu ilerlemeler devam etmektedir. Topraklarının sadece %7,5’u ekilebilir durumdadır. Sulanabilen arâzilerde senede iki defa mahsul almak mümkündür. Ülkede en çok ekilen tarım ürünü pirinçtir. Pirincin çok yetiştirilmesine rağmen, halkın temel beslenme maddesi olduğu için ülke ihtiyacını dahi karşılayamamaktadır. Ekilebilir arâzilerinin çoğunluğu Cava, Bali ve Sumatra adalarındadır. Bu durum nüfus dağılımının en etkili faktörüdür. Pirincin yanında çay, baharat, tütün, mısır, yer fıstığı, şekerkamışı, manyok, patates, kahve, soya fasulyesi yetiştirilen önemli ürünlerdir.
Ülkenin üçte ikisinin ormanlık olması ekonomiye orman ürünlerinin katkısını arttırmaktadır. Orman ürünlerinde dünyâ ülkeleri arasında ikinci sırayı almaktadır. Kerestesi değerli olan abanoz ve hint meşesi ağaçları, kauçuk ormanlarından elde edilen kauçuk, kına ağacı kabuklarından elde edilen kinin ülke ekonomisine büyük katkısı bulunan orman ürünleridir. Dünyâ kinin ihtiyacının % 90’ını Endonezya karşılamaktadır. Ormanlar devlet kontrolündedir. Giderek büyüyen dünya ekonomisinin etkisiyle Endonezya da dış ülkelerle olan ticari ve endüstriyel ilişkilerini artırmış ve yıllık 100 milyar doların üzerinde ihracat yapmaya başlamıştır. Bunda en büyük etken olağanüstü bir kalkınma süreci gösteren Doğu Asya ekonomilerinin ülkenin yanıbaşında bulunmasıdır.Özellikle Çin ve Japonya ile ilişkiler Endonezya ekonomisine büyük bir ivme kazandırmaktadır. Madenlerin işletilmesi sömürge devrine göre, ülke için daha faydalı hâle gelmesine rağmen, ekonomi halen dışa bağımlı, dış yatırımlara muhtaçtır. Senelik 50 milyon ton olan petrol üretimi ülke petrol rezervlerinin pek azının değerlendirilmesi ile elde edilir. Petrol rafinerilerinin gelişmesi her geçen gün petrol üretimini artırmaktadır. Petrol en ziyâde Sumatra ve Kalimantan bölgelerinden elde edilmektedir. İhracatının yarısını petrol tutmaktadır. Petrol ve tabiî gaz istihsalinden sonra ülke maden üretiminde ikinci sırayı teşkil eden kalay istihsalinde dünyâ devletleri arasında üçüncü sırayı almaktadır. Sanâyi, ancak bağımsızlıklarına kavuştuktan sonra kurulmaya başlandı. Petrol rafinerileri, demir-çelik sanâyii, lâstik, çimento, kâğıt, kinin, gübre, dokuma fabrikaları her geçen gün çoğalmaktadır. Tuz üretimi devlet tekelinde olup, ülke ihtiyacını karşılayacak seviyededir. Limanları her tonajdaki gemilerin yanaşmasına elverişli, tersaneleri de her geçen gün gelişmekte olmasına rağmen kendi deniz filosu yetersizdir. Ülkenin en çok sıkıntı çektiği husus elektrik enerjisinin yeterli olmamasıdır. Fakat son yıllarda bu konuda kayda değer çalışmalar yapılmaktadır. Makina, elektronik, dokuma ve kimya sanayi gelişme içerisindedir.
Hayvancılık ülke ekonomisinde fazla bir yer tutmaz. Sâdece koyun, keçi ve kümes hayvanları beslenmesi yaygındır. Ülkenin fizikî yapısı icabı balıkçılık ekonomide geniş bir yer tutar. Son zamanlarda senelik balık istihsali iki milyon ton dolaylarına erişmiştir. Genellikle kıyı balıkçılığı olarak yapılan balıkçılık, ülke için ticârî bir vasıf taşımaz. Japonya’nın yardımlarıyla balıkçılık gelişmekte, açık deniz balıkçılığı için çalışmalar yoğunlaşmaktadır. Karayolu ulaşımı önemli olmadığı için fazla gelişmemiştir. Hava ve deniz ulaşımı ülke ihtiyacını karşılayacak seviyededir.

Singapur Hakkında Wikipedik Bilgiler

Singapur Hakkında Wikipedik Bilgiler

Singapur ya da resmî adıyla Singapur CumhuriyetiMalay Yarımadası'nın güney ucunda, ekvatorun 137 kilometre kuzeyinde yer alan bir ada ülkesidir. 

Kuzeyde Malezya'nın Johor eyaleti, güneyde ise Endonezya'nın Riau Adaları ile çevrili, dünyanın az sayıdaki şehir devletlerinden biridir.

Singapore River 05.jpg

Tarihçe[değiştir | kaynağı değiştir]

Singapur'un tarihi 11. yüzyıla dayanmaktadır. 14. yüzyılda Srivijayan Prens Parameswara'nın egemenliği altındayken adanın önemi arttı. 1613 yılında Acehnese akıncıları tarafından yıkılana dek önemli bir liman kenti haline gelmişti. İngiliz Sir Thomas Stamford Raffles'in 1819 yılında İngiliz limanı kurmasıyla Singapur'un modern tarihi başladı. İngiliz sömürgesi altında Hindistan-Çin ticaret merkezi ve Güney Asya antrepo ticaret merkezi olmasıyla önem kazandı. Beş yıl içerisinde nüfus 10.000'i geçti ve liman yılda 3.000'i aşkın ticari işleme ev sahipliği yapmaya başladı.[2] 1824'te imzalanan anlaşmayla bölge, Britanya ve Hollanda egemenliği arasında paylaşıldı ve ada, daimi olarak Britanya'nın eline geçti. Süveyş Kanalı'nın 1869'da açılmasıyla Singapur bir zenginleşme ve gelişme dönemine daha girdi.[3] Doğu-Batı ticaretinin giderek artan trafiğini kontrol edebilmek ve yeni buharlı gemilere yakıt aktarabilmek için liman genişletildi ve Çin'den işçiler getirtildi.
19. yüzyılın sonlarında Malay Yarımadası'nda kurulmuş olan kauçuk ve kalay madenleri geliştirilir. Maden ürünleri Singapur'dan Çinli tüccarlar aracılığıyla endüstri ülkelerine ihraç edilir. Bu yeni gelişme Çin'den yeni bir göçmen dalgasını daha getirir. Malaya Federasyonu'nun 1895'te kurulmasıyla Singapur, Malezya'dan ayrılır ve günümüz bağımsız Singapur'unun temelleri atılmış oldu.
II. Dünya Savaşı sırasında 1942-1945 yılları arasında İngilizlerin her türlü koruma ve yardımdan yoksun bıraktığı Singapur, Japon İmparatorluğu tarafından işgal edildi. Adı Syonan-to (昭南島 Shōnan-tō, Japonca'da "Güney adasının ışığı" anlamında) olarak değiştirilen Singapur, Japonya'nın Büyük Doğu Asya Ortak Refahı Alanı'na dahil edildi.[4] Savaş sona erdiğinde Singapur, kendi öz yönetimini alana kadar İngiliz kontrolü altına girdi. 1946'da Singapur, Malezya'dan bağımsız bir Britanya Kraliyet Kolonisi oldu. 1948'de ise demokrasi yönünde ilk adım sayılabilecek Yasama Konseyi'nin 22 üyesinden dokuzu için ilk seçimler yapıldı. Konseyin geri kalanı da adaylarla tamamlansa da en yüksek otorite hala Britanya'dan atanan valide bulunmaktaydı.
Kolonilerin bağımsızlıklarına kavuştukları bu dönemde Britanya, 1963'te küçük sömürgelerin kendi başlarına varlıklarını sürdüremeyeceklerini öne sürerek Singapur'u Malaya, Sabah (Kuzey Borneo) ve Saravak ile beraber Malezya Federasyonu'na katılması, fiilen atılmış bir geri adım olarak algılandı. Ancak sosyal huzursuzluk ve iktidardaki Singapur Halk Hareketi Partisi ve Malezya İttifak Partisi arasındaki anlaşmazlıkları Malezya ile Singapur'un ayrılığı sonuçlandı. Başbakan Lee Kuan Yew, Singapur'u federasyondan çıkararak 9 Ağustos 1965 tarihinde tam bağımsız bir cumhuriyet statüsüne kavuşturdu.
31 yıl başbakan olarak görev yapan ve Singapur'un bağımsızlığını kazanmasından sonraki 25 yılın deneyimini yaşayan Lee Kuan Yew, 1990'da görevden çekilerek yerini Goh Chok Tong'a bıraktı.

Fiziksel yapı[değiştir | kaynağı değiştir]

Singapur, Endonezya ve Malezya toprakları arasına sıkışmış küçücük bir ada devletidir. Kuzey ve batıdan Johore boğazı ve doğu ve güneyden Singapur Boğazı ile kapalı dikdörtgen şeklinde bir ülke olan Singapur’un kendisine ait 40 kadar adacıkla birlikte yüzölçümü yaklaşık olarak 622 km2 civârındadır. Singapur, Malay Yarımadasına 1200 m uzunlukta olan bir demir ve karayolu ile irtibatlıdır. Singapur Adasının uzunluğu, yaklaşık 43 km ve eni ise 22,5 km’dir. Ülke ekvatorun yaklaşık 130 km kadar kuzeyinde bulunmaktadır. Malezya batı kıyısı ile Sumatra Adası arasındaki bir su yolu olan Malacco Boğazının hemen ağzında yer alır.
Singapur arazisi kıyı bölgelerde alçak ve orta bölgelerde az yüksektir. Bu yükseklik tatlı bir meyil halindedir. Ülkenin en yüksek noktası yaklaşık 177 metrelik Timah Dağıdır. Adada sadece Singapur Nehri bulunmaktadır. Nehir 3 km boyunca akar. Adada herhangi bir göl bulunmamaktadır.

İklim[değiştir | kaynağı değiştir]

Singapur, tropikal iklime sahiptir. Sıcaklık ve nem miktarı yüksektir. Yağışlar çok fazladır. Mevsimlere göre nem, ısı ve yağış değişikliği oldukça azdır. Ekvatorun hemen kuzeyinde yer aldığı ve arazisinin alçak olması sebebiyle hava sıcaklığı, özellikle yaz aylarında çok fazla artmaktadır. Genellikle Ekim-Mayıs ayları arasında yağışlar şiddetlenir. Ekvator'un 135 km kuzeyinde genel olarak 4 mevsim hava güneşlidir. Bununla birlikte Kasım ayından Ocak ayına dek süren kuzeydoğu musonları boyunca oldukça fazla sağanak görülür.

Doğal kaynaklar[değiştir | kaynağı değiştir]

Etrafı Hint Okyanusu'nun suları ile çevrili bu küçük ada devletinin bir zamanlar toprakları tamamen tropikal ormanlarla kaplıydı. Bugün bunların %85'i yok olmuştur. Bu durum hayvan popülasyonlarını da olumsuz etkilemiştir. Doğal kaynakları sınırlı olan ada, dışa bağımlıdır. Singapur'un Hint Okyanusu ile Güney Çin Denizi arasındaki stratejik konumu, hem küçük çapta hem de büyük petrol rafineri merkezlerinde birine ev sahipliği yapmaktadır.

Nüfus ve sosyal yaşam[değiştir | kaynağı değiştir]

2014 yılı Haziran ayı sonu verilerine göre Singapur’un nüfusu 5.469.724 kişidir. Bunun yaklaşık olarak 3.870.739'u Singapur'un yerleşik nüfusunu oluşturur. Aynı tarih itibarıyle 1.598.795 Singapur vatandaşı ülke dışında ikamet etmektedir. Nüfusun % 74'ünü Çin asıllılar, % 13'ünü Malaylar ve % 9’unu Hintler, gerisini de diğer azınlıklar oluşturur. 718 km yüzölçümüne sahip olan ülkede nüfus yoğunluğu yüksek olup, kilometrekareye yaklaşık 7.615 kişi düşer. Yıllık nüfus artış oranı yaklaşık %1.3'tür. Nüfusun çoğu genç ve şehirlidir. Yalnızca %25'lik bir kısmı köylerde ve kırsal bölgede yaşar.
Nüfusun çoğunluğunu teşkil eden Çinliler, beş ana grupta toplanırlar ve beş büyük lehçeyi kullanırlar: Hokkien, Kanton, Teochev, Hainanese ve Hakka. Bunlar genellikle Konfüçyüsçü, Budist veya Taoisttir.
Malaylar ise ikinci büyük grup olup, Malay dilini konuşurlar ve tamamına yakını Müslümandır. Nüfusun %7'lik bir bölümünü meydana getiren Hintlerin ve Pakistanlıların büyük bir kısmı Müslüman, az bir kısmı ise Hindudur. Genellikle Tamil lisanını kullanırlar. Bir miktarda da Avrupalı ve Avrasyalı nüfus vardır. Din bakımından halkın %42,5'i Budist, %14,9'u Müslüman, %14,6'sı Hıristiyan, %4'ü Hindu, %8,5'i ise Taoist ve geri kalan %0,7'si diğer dinleri oluşturur.
Din ve dil farklılıklarının büyük boyutlara ulaşması üzerine Singapur hükümeti, Malay dilini millî dil îlan etti. Diğer Mandarin (Çin lehçelerinden bir kısmı), Tamil ve İngilizceyi de resmî dil olarak kabul etti.
Singapur, diğer Asya ülkelerine nazaran okuma-yazma oranı yüksek olan bir ülkedir. Nüfusun hemen hemen %95.4'ü okur-yazardır. Genç nüfusun %65'i okula devam etmektedir. Birçok sanat okulu ile teknik ve özel okul mevcuttur. Ülkede 5 tane üniversite vardır: National University of Singapore, Nanyang Technological University, SIM UniversitySingapore Management University
Singapurluların sağlık, sosyal ve kültür hayatları oldukça iyidir. Ülkede 17 modern hastane vardır. İnsan ömrü ortalaması 70 yaşın üzerindedir.

Siyaset[değiştir | kaynağı değiştir]

Singapur Cumhuriyeti parlamenter demokrasi sistemine dayanır. Yasama gücü tek meclisli Millet Meclisinin elindedir. Meclis, 94 üyeli olup, üyeler beş senede bir seçilir.
Singapur Parlamentosu, 3 Ocak 1991 tarihinde yaptığı bir Anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanını halkın seçmesini öngören bir yasayı kabul etmiş ve Singapur Cumhuriyeti'ni temsili sistemden ayırarak, veto yetkisine sahip olan bir Başkanlık sistemine geçişi sağlamıştır. Ancak, yetkileri kısıtlı olan cumhurbaşkanının, bütçeyi ve kamu kuruluşlarına yapılan atamaları veto yetkisi bulunmakta, ayrıca, kendisi iç güvenlik yasası ve dinsel uyum alanındaki yasalar çerçevesinde hükümetin uygulamalarını ve yolsuzlukla ilgili konularda yürüttüğü soruşturmaları inceleyebilmektedir. Singapur Anayasası'na göre, Cumhurbaşkanı, adayların Anayasada belirtilen şartları haiz olup olmadığını inceleyen ve buna göre karar veren üç kişilik bir Cumhurbaşkanı Seçim Komisyonu tarafından belirlenmektedir. Cumhurbaşkanı, belirlenen adaylar arasından 6 yıl için halk tarafından seçilmektedir.
Singapur Anayasa sisteminde, hükümetin parlamentodan güvenoyu alma zorunluluğu yoktur. Bu nedenle başbakanın parlamentoya hükümet programı sunması gibi bir gelenek de bulunmamaktadır. Buna karşılık, cumhurbaşkanı, parlamentoyu açış konuşmasında, gelecek çalışma döneminde hükümetin izlemesi gereken sosyal ve ekonomik politikaları belirtmekte, bundan sonraki dört oturumda ise, parlamenterler, Cumhurbaşkanı'nın bu konuşması üzerine görüşlerini açıklamaktadırlar. Bir anlamda hükümet programı cumhurbaşkanı tarafından parlamentoya okunmuş olmaktadır.

Ekonomi[değiştir | kaynağı değiştir]

Singapur ekonomisinin büyük bir kısmı ticarete dayanır. Ayrıca ulaştırma, bankacılık, sigortacılık, haberleşme, tamirat ve depolama gibi hizmetlerden de önemli ölçüde gelir elde edilmektedir. Singapur ekonomisinin dayandığı diğer önemli gelir kaynağı endüstridir. Son zamanlarda mevcut işçi gücünün % 52’sine yakın bir bölümü, endüstri alanında istihdam edilmiştir. İşçi gücünün % 33'lük bir bölümü ticaret ve hizmetlerdeyken, tarım alanında % 2 gibi küçük bir işçi grubu kalmıştır. Singapur'un önde gelen endüstri dalları; gemi yapımcılığı, petrol rafinerileri, elektronik aletler, tekstil, gıda ve kereste endüstrisidir. Turizm ülke için önemli bir gelir kaynağıdır. Balıkçılık da, özellikle son zamanlarda ülke ekonomisine önemli ölçüde gelir sağlamaktadır.

Haşdi Şabi ve Irak devletinde milisleşme tehlikesi


Irak hükümetinin, Şii milis gücü Haşdi Şabi'ye yasal statü kazandırarak meşruiyet tanıması, Irak'ın geleceğine ilişkin belirsizliklere yol açtı: "Yasallaşan Haşdi Şabi mi, yoksa Irak devleti mi milisleşiyor" sorusu tartışılıyor.
Haşdi Şabi ve Irak devletinde milisleşme tehlikesi
İSTANBUL - BİLGAY DUMAN
Irak Parlamentosu 26 Kasım 2016 tarihinde 208 milletvekilinin katıldığı oylamayla, Irak’ta DEAŞ'a karşı yürütülen mücadele ve sonrasına ilişkin sürecin en tartışmalı aktörü olarak ortaya çıkan milis gücü Haşdi Şabi'ye yasal statü verilmesini öngören yasa tasarısını onayladı.
Bu yasayla birlikte Haşdi Şabi’ye hukuki bir meşruiyet kazandırıldı. Haşdi Şabi'nin yasal statüsü ve faaliyet tarzına yönelik düzenlemeler getiren 7 maddelik yasada, söz konusu milis grubun, ordu içinde başbakana bağlı bağımsız bir teşkilat sıfatıyla kendi içerisinde bir komutanlığa ve mekanizmaya sahip olacağı, askeri kanunlara tabi tutulacağı, maaş, rütbe ve terfilerin ordudaki gibi belirleneceği, Haşdi Şabi üyelerinin siyasete giremeyeceği ve siyasi partilerle ilişkisi olmayacağı, son olarak da Haşdi Şabi’nin teşkilat yapısının üç ay içerisinde şekillendirileceği belirtiliyor.
Böylece Irak’taki en büyük Şii dini merci Ayetullah Ali El-Sistani’nin, DEAŞ'ın Haziran 2014’te Musul’u ele geçirmesi sonrası verdiği fetvayla, Irak güvenlik güçlerine destek vermek amacıyla milis gücü yapılanması olarak kurulan Haşdi Şabi, Irak’ın resmi güvenlik gücü haline getirildi. Ancak Haşdi Şabi’ye ilişkin tartışma ve endişeler, kazandırılan hukuki ve resmi statüye rağmen bitmiş değil. Zira Haşdi Şabi’nin hem mevcut yapısı hem niteliği hem de gelecekteki yapılanmasına ilişkin boşluklar doldurulabilmiş değil.

Yasada milis gruplarına dair düzenleme yok

Haşdi Şabi oluşumu oldukça karmaşık ve hatları net olmayan bir yapıya sahip. Haşdi Şabi bünyesinde 60’a yakın silahlı örgütün üyesi bulunuyor. Milis grubuna bağlı, kayıtlı 140 bin kişilik bir güçten bahsediliyor ve 2017 yılının bütçesinden 122 bin Haşdi Şabi üyesine ödenmek üzere maaş bütçesi ayrıldığı biliniyor. Haşdi Şabi’nin resmileştirilmesiyle, bu kişilerin tamamı hükümete bağlı kolluk güçleri haline getirildi. Ancak yasa, milis gruplara ilişkin herhangi bir açıklık getirmiyor. Yani milis grupların üyeleri Haşdi Şabi bünyesinde resmi bir kimlik kazanırken, yasada milis grupların statüsü konusunda hiçbir maddenin yer almamış olması dikkat çekici.
Zira Haşdi Şabi dışında milis gruplara bağlı silahlı güçler de var. Bu nedenle silahlı grupların ve sahip oldukları savaşçıların sayısını tam olarak bilmek mümkün değil. Ayrıca farklı gruplar farklı bölgelerde etkinlik gösteriyor. Bu nedenle gruplar arasındaki etkinlik ve sayı orantısı farklılık gösteriyor. Bu karmaşıklığın giderilmesi ve bu gruplar arasındaki çeteleşmenin önüne geçilmesi amacıyla kazandırılan kurumsal kimlik önemli bir adım olsa da, yasada bu milis gruplara değinilmemiş olması, önümüzdeki dönemde milis güçlerin varlığını koruyup korumayacağını ve nasıl bir pozisyon alınacağını belirsiz bırakıyor.

Haşdi Şabi devlet aygıtını kullanacak

Her şeyden önce Haşdi Şabi’nin üzerinde taşıdığı mezhepsel kimlik, meşruiyeti açısından soru işaretlerine yol açıyor. Zira Haşdi Şabi, Irak’taki Şiilerin en üst mercii Ayetullah Ali El-Sistani’nin cihat fetvasıyla mobilize olan kesimleri temsil ediyor. Bu nedenle Şii kimliği ve Şiilik vurgusunu Haşdi Şabi’de açık bir biçimde görmek mümkün. Nitekim Haşdi Şabi üyelerinin DEAŞ'a karşı yaptığı operasyonlarda Şiiliği simgeleyen bayrak, flama, resim, slogan vb. unsurlar açıkça kullanılıyor. Bu da Haşdi Şabi’nin tüm Irak halkı üzerindeki meşruiyetine gölge düşürüyor. Mevcut durum itibarıyla Haşdi Şabi içerisindeki milis gruplar ile Kürtler ve Sünni Araplar arasında lokal bazı olayların dışında bir çatışma yaşanmazken, yine de taraflar arasındaki gerginliğin geniş çaplı bir çatışmaya dönüşme riski olduğunu görmezden gelmek mümkün değil.
Haşdi Şabi yapısını yasallaştırma çabalarına ve “Haşdi Şabi’nin tüm Irak halkından oluştuğu ve bütün kesimlerden savaşçıları bünyesinde barındırdığı” söylemine rağmen, Sünni ve Kürt halkın Haşdi Şabi ve milis gruplardan tedirgin olduğu açıkça gözleniyor. Hatta Şiiler arasında da Haşdi Şabi ve milis gruplara yönelik rahatsızlık söz konusu. Toplumsal ve kitlesel bir tepki ortaya henüz çıkmamış olsa da, Haşdi Şabi içerisinde yer alan bazı grupların ve kişilerin halkı rahatsız edecek davranışlarda bulunduğu ve bu nedenle Şii halkın bile tepki göstermeye başladığı biliniyor. Ayrıca DEAŞ'a karşı mücadelede çok sayıda Şiinin hayatını kaybetmesi nedeniyle bir tepki oluştuğu ve Haşdi Şabi oluşumunun sorgulanmaya başladığı da görülüyor.
Haşdi Şabi içerisindeki bazı grupların hırsızlık, gasp, adam kaçırma, haraç alma gibi eylemlerde bulunması halkı tedirgin ediyor. Özellikle DEAŞ'tan geri alınan bölgelerde tanık olunan ve Irak'ın hassas toplumsal dengelerine zarar veren bu türden ihlaller, uluslararası medya kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin de dikkatini çekiyor. Nitekim başta Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası kurum ve kuruluşların yaptıkları araştırmalarda, Haşdi Şabi bünyesinde hareket eden bazı grupların karıştıkları hak ihlalleri ve suçlar kanıtlarıyla ortaya konuldu. Irak devlet yapısına entegre edilen Haşdi Şabi’nin, milis algılarıyla hareket etmeye devam etmesi durumunda, baskıcı uygulamalarını bu defa devlet aygıtını da kullanarak daha güçlü bir biçimde sürdürmesi, hatta bu uygulamaların bir devlet politikası haline gelmesi mümkün görünüyor.

Merkezi hükümetin meşruiyeti

Haşdi Şabi'ye ilişkin meşruiyet problemi, bir açıdan merkezi hükümet için de geçerli. Haşdi Şabi’ye yasal statü verilerek bağımlı ve sorumlu bir yapıya kavuşturulsa bile, milis grupların varlığı, Irak hükümetinin meşruiyetini zayıflatıyor. Hükümetin ordu ve polis gibi güvenlik birimlerini güçlendirerek devleti istikrara götürecek dengeli bir yapı kurmak yerine, düzensiz milis gruplardan oluşan bir yapıyla güvenliği ve düzeni sağlamaya çalışması, devletteki işleyiş ve kurumsallaşmaya zarar verecek nitelikte.
Diğer taraftan Haşdi Şabi yapısı içerisinde, bütünlüklü bir tavırla DEAŞ'la mücadele ediliyor izlenimi verilse bile, savaş alanında her grubun kendi bayrağıyla ve kendi liderlerinin direktifiyle hareket ettiği gözleniyor. Irak hükümetinin, bünyesinde 60’a yakın grubun üyelerinin yer aldığı bu yapıyı tam olarak kontrol altına alması zor olmakla birlikte, bu başarılsa dahi, ülkede daha önce tanık olunan örnekler, Haşdi Şabi yapısı içerisinde ayrışmaların yaşanabileceğini gösterir nitelikte. Ayrıca Haşdi Şabi dışındaki milis grupların varlığının devam etmesi nedeniyle, hemen her bölgede aktif olan büyük milis gruplar, küçük gruplar üzerinde baskı yaratmakta ve bu grupları kontrol altına almaya çalışmakta. Bu nedenle gruplar arasında çatışma dinamiklerinin ortaya çıkması da ihtimal dahilinde.

Haşdi Şabi'nin siyasi bağlantıları

Haşdi Şabi’nin Irak güvenlik güçlerine entegrasyonu sağlansa bile, DEAŞ tehdidin ortadan kaldırılmasının ardından, bu milis güçlerin ideolojik ve siyasi olarak grupsal bağlılıklarının devam edeceğini söylemek mümkün.
Bu milis yapılar hükümette yer almasalar bile, hakim ya da etkili oldukları bölgelerde idari yetkilerden pay almak isteyebilir. Bu durum, merkezi hükümetin gevşek bir yapıya dönüşmesine ve yerel aktörlerin devlet otoritesinin aleyhine nüfuzlarını artırmasına yol açabilir.
Ayrıca Irak’ta devlet yapısı içerisinde milisleşme ve kontrol mücadelesi yaşanması olasılığı da güçlü bir biçimde kendini gösteriyor. Irak’ta önceki yıllarda yaşanan tecrübeler, bu ihtimalin yabana atılamayacağının kanıtı. Nitekim mevcut yasal düzenlemede her ne kadar Haşdi Şabi’nin hiçbir siyasi parti ile ilişkisi ve siyasi hedefi olmayacağı söylense de, Haşdi Şabi bünyesindeki milis grupların siyasi uzantılara sahip olduğu bir gerçek. Irak Parlamentosu’ndaki pek çok Şii milletvekilinin Haşdi Şabi içerisindeki gruplarla ilintili olduğu biliniyor. Haşdi Şabi içerisindeki en etkili ve en büyük grup olarak bilinen Bedir Örgütü bunun en açık örneği. 2003 sonrası Irak İslam Yüksek Konseyi’nin silahlı gücü olarak öne çıkan Bedir Örgütü, daha sonraki süreçte Irak İslam Yüksek Konseyi'nden ayrılarak bağımsız bir oluşum halinde ortaya çıktı. Irak Parlamentosu’nda Bedir Örgütü’ne bağlı milletvekilleri bulunuyor. Bu durum Haşdi Şabi’nin siyaset üzerinde bir baskı oluşturmasının önünü açabilir.

İran etkisi

Öte yandan Haşdi Şabi içerisinde yer alan grupların, askeri mühimmat ve lojistik açıdan İran tarafından desteklendiği açık. Haşdi Şabi ile birlikte İran’ın Irak’taki etkisinin de hissedilir derecede arttığı görülüyor. İranlı askeri danışmanların operasyonlarda çok fazla yer almadığı, bunun yerine askeri strateji, operasyonel planlama, eğitim konularında büyük görevler üstlendiği ifade ediliyor. İran etkisi, doğal olarak Haşdi Şabi yapısının inandırıcılığı konusunda soru işaretleri ortaya çıkarıyor.
Öte yandan Haşdi Şabi’nin İran’ın kontrolünde bir güç olarak algılandığı bir ortamda, Irak Parlamentosu’nda kabul edilen yasayla Irak hükümetinin kontrolündeki bir güç olarak resmi bir statü kazanması, milis grubu üzerinde İran’ın kontrolünün sınırlanmasına yönelik bir hamle olarak da yorumlanıyor. Ancak Haşdi Şabi’nin doğrudan Irak devlet yapısına entegre olması, Irak merkezi hükümetinin güçsüz yapısı dikkate alındığında, İran’a daha fazla nüfuz alanı açacağı ihtimali de hatırda tutulmalı.

Yeni krizlere zemin hazırlayabilir

Haşdi Şabi içerisindeki bazı milis grupların Türkiye’ye yönelik olumsuz (yer yer tehditkar) tavırlar içinde oldukları da dikkat çekiyor. Özellikle Başika krizinden sonra, Haşdi Şabi'ye bağlı bazı milis grupların liderleri, Türkiye’yi tehdit eder boyutta açıklamalar yapmıştı. Son dönemde Türkiye ve Irak merkezi hükümeti arasında tansiyonu düşürmeye yönelik karşılıklı adımlar atılsa da, milis gruplar arasında Türkiye’ye yönelik tepkisel yaklaşımın sona erdiğini söylemek mümkün değil. Bu nedenle, Haşdi Şabi’nin Irak güvenlik güçlerinin bir parçası konumunu kullanarak Irak merkezi hükümetine baskı yapması durumunda, Türkiye-Irak ilişkilerinde olumlu yönde adımlar atılması mümkün olmayabilir.
Tüm bunlar bir araya getirildiğinde, bir yasayla hukuki ve resmi bir statü kazanmasına rağmen, Haşdi Şabi konusunda belirsizlik ve tartışmalar devam edecek gibi görünüyor. Haşdi Şabi’nin bir yasayla kontrol altına alınma çabası, Irak hükümeti adına olumlu bir adım olsa da, Haşdi Şabi’ye ilişkin soru işaretlerinin giderilememesi durumunda, farklı çatışma dinamiklerine ve krizlere yol açması işten bile değil.

Friday, 2 December 2016


Başbakan Yıldırım: 80 bin KOBİ'ye mali kaynak sağlanacak

Başbakan Yıldırım, "Yüzde 15 riski bankalar, yüzde 85 riski Kredi Garanti Fonu alacak. Böylece ilk etapta 80 bin KOBİ'mize bir nefes aldıracak, ihtiyacını görecek bir mali kaynak sağlamış oluyoruz." dedi.
Başbakan Yıldırım: 80 bin KOBİ'ye mali kaynak sağlanacak
ANKARA
Başbakan Binali Yıldırım, 'KOBİ'ler İçin Nefes Kredisi' tanıtım toplantısında, "Yüzde 15 riski bankalar, yüzde 85 riski Kredi Garanti Fonu alacak. Böylece ilk etapta 80 bin KOBİ'mize bir nefes aldıracak, ihtiyacını görecek bir mali kaynaksağlamış oluyoruz." dedi.

Bakan Özlü: KOSGEB ile verilecek 1,1 milyar lira desteği teknoloji üreten KOBİ’lere ayıracağız

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Özlü, "2017 bütçesinde KOSGEB ile küçük ve orta ölçekli sanayiciye 1,1 milyar lira destek vereceğiz. Bunun önemli bir kısmını teknoloji üretmek isteyen KOBİ’lere ayıracağız." dedi.
Bakan Özlü: KOSGEB ile verilecek 1,1 milyar lira desteği teknoloji üreten KOBİ’lere ayıracağız
İSTANBUL
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, "2017 bütçesinde KOSGEB ile küçük ve orta ölçekli sanayiciye 1,1 milyar lira destek vereceğiz. Bunun önemli bir kısmını teknoloji üretmek isteyen KOBİ’lere ayıracağız." dedi.
Bakan Özlü, Mimar ve Mühendisler Grubu’nun (MMG) düzenlediği Ar-Ge ve İnovasyon Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafya ve şartlar dolayısıyla ülkede uluslararası ilişkilerle ilgili politik bir gündem olduğunu, ancak inovasyon, teknoloji ve Ar-Ge’nin daha çok konuşulması gerektiğini ifade etti.
Türkiye’nin dış ticaret ve cari açığı olduğunu ancak en büyük açığın teknolojide bulunduğunu belirten Özlü, “Türkiye’nin teknoloji açığı var. Ne zaman ki teknoloji açığını kapatırsak otomatik şekilde Türkiye’nin dış ticaret ve cari açığı kapanacak. Bunda emin olun.” dedi.
2015 yılı Ar-Ge harcaması rakamlarına değinen Özlü, “Geçen yıl 20 milyar 600 milyon lira civarında Ar-Ge harcamamız oldu. Bu Gayri Safi Milli Hasılamızın yüzde 1,06’sına tekabül ediyor. Bu rakam yetersiz olsa da Cumhuriyet tarihimizde bir rekoru ifade ediyor. Dolayısıyla Ar-Ge’ye ciddi bir meblağ harcıyoruz. Bundan sonra da bu yöndeki harcamalarımız devam edecek.” diye konuştu. 

'İnovasyon ruhunu ateşlemek için çalışıyoruz'

Küresel bir araştırmada büyük şirketlerin üst yöneticilerinin (CEO) yüzde 80’inin mevcut ürünlerinin piyasa tarafından üç yıl daha talep göreceğinden emin olmadığını söylediğini aktaran Özlü, dünyadaki en büyük firma ve en değerli marka gibi listelerde teknoloji şirketlerinin ağırlığının her geçen gün arttığını dile getirdi.
Özlü, “Dolayısıyla Türkiye’de yenilikçi firmalarımızın zuhur etmesine, mevcutlarının da korunmasına imkan sağlayacak ortamları oluşturmak durumundayız.” dedi. Bakan Özlü, 2011 yılında “Endüstri 4.0” konseptinin ortaya çıktığını, bunun batılı endüstrilerin doğudaki endüstrilere karşı imalat yöntemlerini geliştirip daha düşük maliyetle rekabetçi olabilmeleri esasına dayandığını ifade etti. 
Bu yılı Meclis’ten çok sayıda yasa çıkardıklarına değinen Özlü, "Ancak bunlar, bir kısmının ikincil mevzuatı yani uygulama esasları henüz yürürlüğe girmediği için sanayicilerimizin istifade etmesi noktasında piyasaya nüfuz etmedi. O bakımdan çıkardığımız yasaların ikincil mevzuatları yani uygulama esasları gündemimizde. Bunları da yayınladığımızda inşallah Ar-Ge yapmak isteyen sanayicilerimize ciddi destekler söz konusu. Bunlardan faydalanılmasını istiyoruz.” diye konuştu. 

'KOBİ’lerimize destek vereceğiz'

2017 bütçesinde KOSGEB ile küçük ve orta ölçekli sanayiciye 1,1 milyar lira destek vereceklerini belirten Özlü, “Bunun önemli bir kısmını teknoloji üretmek isteyen KOBİ’lere ayıracağız. Özellikle yurt dışından ithal ettiğimiz kalemler üzerinde yoğunlaşacağız. Belirli yeteneği olan KOBİ’lerimize destek vereceğiz. Önce ithalin önüne geçmek, bilahare de bu KOBİ’lerimizin ihracatçı olmalarının yolunu açacağız.” ifadelerini kullandı.
İktidara geldikleri 2002 yılında Türkiye’de sadece iki teknopark bulunduğunu, bugün bu sayıyı 64’e çıkardıklarını anlatan Özlü, “Teknoparklarda çok sayıda araştırmacı çalışıyor. Yine Ar-Ge merkezlerini destekliyoruz. Şu anda 289 Ar-Ge merkezi var. Önümüzdeki dönemde bu sayının ilk aşamada 500’e, ikinci aşamada da bine ulaşmasını hedefliyoruz. Devletin Ar-Ge merkezleri ve teknoparklara destekleri var. Bu desteklerden faydalanılmasını arzu ediyoruz.” şeklinde konuştu.
Muhabir: Mücahid Eker

'İngiliz vatandaşlarına AB vatandaşlığı satılsın' önerisi


'İngiliz vatandaşlarına AB vatandaşlığı satılsın' önerisi

Avrupa Parlamentosu Liberal Demokratlar Grubu üyesi Goerens, İngilizlere, Brexit sonrası Avrupa Birliği vatandaşlığının satılması önerisinde bulundu.
'İngiliz vatandaşlarına AB vatandaşlığı satılsın' önerisi
LONDRA - Aslı Aral
İngilizlere AB'den çıkış (Brexit) sonrası Avrupa Birliği (AB) vatandaşlığının satılması önerisinde bulunan Avrupa Parlamentosu (AP) Liberal Demokratlar Grubu üyesi Charles Goerens, tartışmalara neden olan önerisinin Brexit'ten endişe duyan İngiliz vatandaşları için "tatmin edici bir çözüm olacağını" söyledi.
AP üst düzey yetkilileri, İngilizlere Brexit sonrası AB vatandaşlığı satılması önerisinde bulunurken, Brexit yanlısı İngiliz siyasetçiler "Brüksel'in İngiltere'nin AB'den ayrılmaması için tüm numaraları yapacağını" ifade ederek Avrupalı mevkidaşlarını eleştiriyor.
Avrupa Parlamentosu Liberal Demokratlar Grubu üyesi Charles Goerens geçen hafta, İngiltere 28 üyeli birlikten çıktıktan sonra İngiliz vatandaşlarının Avrupa'da yaşayıp, çalışabilmeleri için AB vatandaşlığı satın alabilmeleri önerisinde bulundu.
Goerens'in "ortaklık vatandaşlığı" adı altındaki önerisiyle, AB'den çıkacak İngiliz vatandaşlarına yıllık ödeyecekleri bir meblağ karşılığında AB vatandaşlığı sunulacak ve belirlenecek miktarı ödeyen İngiliz vatandaşları AB ülkelerinde serbestçe dolaşabilecek ve yaşayabilecek.

"Tatmin edici bir çözüm olacak"

Goerens, AA muhabirine yaptığı açıklamada, önerisinin AB ile yakın ilişkileri korumak isteyen İngiliz vatandaşları için "tatmin edici bir çözüm olacağını" savunarak, "Avrupa değerlerine bağlı, Avrupa projesinin parçası olmaya devam etmek isteyenlerin bu isteklerini gözardı edemeyiz. Bu görüşleri paylaşan çok fazla İngiliz vatandaşı var. Şimdiye kadar referandum sonrası endişelerini dile getiren İngilizlerden bin 200'den fazla e-posta aldım." dedi.
Goerens, önerdiği "ortaklık vatandaşlığıyla" doğrudan AB bütçesine katkı sağlayacak yıllık bir üyelik bedeli alacaklarını kaydederek, önerisinin İngiltere ile AB arasındaki müzakere süreci başladığında İngiliz hükümetini serbest dolaşımın sağlanması, ortak pazar ve garantiler gibi konularda ikna etmeye yarayacağını da düşündüğü dile getirdi.

Verhofstadt'tan destek

Charles Goerens'in teklifine en büyük destek AP'de üyesi olduğu grubun başkanından geldi. Avrupa Parlamentosunda Brexit'le ilgili müzakereleri yürütmek için eylül ayında görevlendirilen Guy Verhofstadt geçen hafta sonu İngiliz basınına yaptığı açıklamada, bu öneriyi prensipte kabul ettiğini ifade ederek, "AB'de kalmak isteyen İngiliz vatandaşlarının yüzde 48'inin hakları için mücadele vereceğini" kaydetti.
Liberal Demokratlar Grubu Başkanı ve eski Belçika Başbakanı Verhofstadt, "Birçok kişi, AB ile bağların kopartılmasını istemiyor. Prensipte ortaya konulan öneriyi beğendim." diye konuştu.

"Gerçeklikten uzak"

Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) Başkanı Sinan Ülgen ise AA'ya yaptığı açıklamada, Goerens'in önerisinin "siyaseten gerçeklikten uzak olduğu" değerlendirmesinde bulundu.
Ülgen, "Avrupa başkentlerinde şu anda tam aksi bir hava var. Avrupa'da, İngiltere'ye başka ülkelerin de AB'den çıkmalarını teşvik edecek nitelikte bir çıkış paketi sağlamamak yönünde bir irade var. Dolayısıyla İngiltere'nin çıkış şartlarını zorlaştırmak yönünde bir tutum var. O nedenle daha müzakerenin niteliği belli olmadan, İngilizlere adeta hoş bir hediye vermeyi siyaseten çok gerçekçi bulmuyorum." diye konuştu.

AB rüyası Hollanda'da bitebilir


AB rüyası Hollanda'da bitebilir

Hollanda'da herhangi bir yasal düzenlemeyle ilgili 300 bin imza toplanması durumunda referandumu zorunlu kılan yasa maddesi, AB'nin yasama faaliyetlerine bloke etme şansı doğurdu.
AB rüyası Hollanda'da bitebilir
İSTANBUL - Prof. Dr. Özcan Hıdır
Brexit referandumunun ardından başlıca kurumları, temel siyasi yönelimleri ve giderek kurucu ilkeleriyle bütün varlığını yeniden tanımlama zaruretiyle yüz yüze kalan Avrupa Birliği, bu yöndeki arayışlara paralel olarak 'tükenişini' hazırlayacak süreçleri de bünyesinde taşıyor.
Sonu gelmeyen mali krizler ve aşılamayan mülteci sorununun 'birleşik' ve 'sınırsız' Avrupa ideali yolundaki en önemli kazanımlar olan Avro ve Schengen'i tartışılır hale getirmesiyle sarsılan Avrupa Birliği, Brexit'le birlikte ilk kez üyelerden biri tarafından terk edilen yapıya dönüştü. Yeni 'Brexit'lerin önünü almaya çalışan Brüksel'in, her alanda daha sıkı federalist politikalar izleyerek AB'yi hayatta tutmaya çalışacağı anlaşılıyor. Ancak bu eğilim, kıta genelinde, farklı siyasi ve toplumsal dinamiklerin etkisiyle giderek güçlenen “yeni nesil aşırı sağ” denebilecek yabancı düşmanı, sağcı, popülist ve entegrasyon karşıtı eğilimlerin güç kazanmasıyla akamete uğrayabilir.
Nitekim Brexit'in ardından Atlantik'in diğer yakasında, ABD'de yapılan başkanlık seçimini, hemen hiç siyasi deneyimi olmayan, bütün şöhretini bir televizyon programına, dünyanın dört bir yanındaki plazalarına borçlu milyarder işadamı Donald Trump'ın kazanması, sadece AB'nin değil, bir bütün olarak Batı'da İkinci Dünya Savaşı'nın ardından inşa edilen düzenin temelinden sarsılabileceği ihtimalini güçlü biçimde hissettirdi.

'AB nasıl çökecek' kehanetleri

Trump sonrası ABD’deki bazı eyaletlerin 'ayrılma' ihtimalini yüksek sesle dillendirmeleri ve dolayısıyla ABD’nin yüz yüze kalacağı muhtemel siyasi krizlere dair senaryolar bir yana, AB projesinin bir çıkmaza sürüklendiğine ilişkin kayda değer diğer bir gösterge ise 'AB'nin nasıl çökeceğine' ilişkin senaryolara tahsis edilen zihinsel mesai. 1980 ve 90'lı yıllarda, birleşik Avrupa idealinin başlıca unsurlarıyla nasıl hayata geçirileceğine odaklanan akademi ve düşünce kuruluşlarının, Yugoslavya ve Sovyetler Birliği örneklerinden hareketle, benzer federal örgütlenme modeliyle inşa edilen AB için de 'yolun sonu'nu tasvire çalıştıkları, alternatif ittifak zeminleri üzerinde kafa yordukları dikkat çekiyor.
Bu yöndeki arayışlara bir örnek teşkil etmesi bakımından son olarak ABD'nin itibarlı dış politika dergilerinden Foreign Affairs'de ‘Avrupa'nın Ulus Devletlerinin Dönüşü’ başlıklı makaleye işaret edilebilir. Makalede, içeride terör, mülteciler, kimlik tartışmaları, Avro krizi ve aşırı sağın yükselişi gbi faktörlerle bütünlüğü bozulan AB'nin, küresel stratejik koşullar bağlamında da yetersiz kaldığı, dayatmacı bir entegrasyon politikasında ısrar etmektense, yerini, Vişegard Dörtlüsü örneğinde görüldüğü üzere kendi aralarında sahici zeminlerde ittifak eksenleri tesis edebilecek ulus-devletlere bırakmasının daha isabetli olacağı değerlendirmesi yapılıyor.
Avrupa Birliği projesinin en can alıcı unsurlarından ortak para biriminin istikbali de parlak görünmüyor. Piyasa beklentilerine ilişkin araştırmalar yapan Sentix'in anketi, Avro Bölgesi'nin 12 ay içinde dağılma ihtimalinin arttığını gösteriyor. Bu çerçevede İtalya'nın yanı sıra Fransa ve Hollanda, para birliğinden ayrılması en muhtemel ülkeler arasında gösteriliyor.

"Öldürücü darbe Hollanda'dan gelecek"

Brexit'in AB'de yol açacağı sarsıntı, diğer ülkeler için tercih edilebilir ya da uzak durulması gereken bir model sunup sunmayacağı, müzakere süreci henüz başlamadığı için şimdiden tayin edilemiyor. Ancak üzerinde yeterince durulmasa da birliğin bir bakıma 'tedricen' ölümüne yol açacak en önemli süreç Hollanda'da gelişiyor. Öyle ki, Wall Street Journal'daki bir değerlendirmeye göre "Avrupa rüyası bir gün sona erecekse, öldürücü darbe Hollanda'dan gelecek."
Sanıldığının aksine AB rüyasının sona erme riski, kamuoyu yoklamalarında Mart 2017 genel seçimlerinin galibi olarak görünen -ki 150 milletvekilinin yaklaşık 30’unu alıyor- ırkçı, İslam ve AB karşıtı Geert Wilders’in partisiyle (PVV) ilgili değil. Bu risk, seçimler sonrasında iyice parçalı hal alacak ve Wilders’in partisi ile koalisyon kurmak istemeyen diğer merkez sağ veya merkez sol partilerin oluşturacağı 4 veya 5 partili koalisyon hükümetinden de gelmeyecek.
Bu konudaki esas risk, Hollanda’da gittikçe yükselen ve AB’ye şüpheyle yaklaşan göçmen karşıtı, egemenlik yanlısı olup AB’nin dağılması/yıkılması için çabalayan ve aşırı sağ partilerle AB karşıtlığında buluşan, yer yer de 'yeni aşırı sağ akım' olarak nitelenen yeni kuşaktan gelecek. Bu kuşağın öncüsü olarak öne çıkan Thierry Baudet ve Jan Roos’un İngiltere’deki Brexit yanlıları başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerindeki AB karşıtı aşırı sağ kesimlerle de yakın ilişkide oldukları görülüyor.
Bu rüyalarını gerçekleştirmede onların en önemli umut ve başarıları, Hollanda Parlamentosu’nda kabul edilen ve 1 Temmuz 2015 itibarıyla yürürlüğe giren bir yasa oldu. Bu yasaya göre bir kanuni düzenlemeyle ilgili altı hafta içinde 300 bin imza toplanacak olursa hükümet o konuda referanduma gitmek zorunda. Nitekim bu yasa gereği AB karşıtları veya ‘AB septikleri-şüphecileri’ ilk zaferlerini, AB’nin Ukrayna ile yürürlüğe soktuğu serbest ticaret anlaşması konusunda elde ettiler.
Zira Bürüksel’in son derece önem verdiği bu anlaşma, toplanan imzalar sonucunda yasa gereği 6 Nisan 2016’da referanduma sunulmuş, neticede yüzde 64 oranında hayır oyu çıkmıştı.

Yeni nesil aşırı sağ, AB karşıtlığı ve “Nexit”

Ukrayna referandumu neticesinde, öteden beri AB’ye karşı olan ve Avrupa’daki aşırı sağ partilerin öncülerinden Wilders’in Özgürlükler Partisi ile ‘Hollanda’nın yeni aşırı sağ partileri’ olarak nitelenen ve referandumda ‘hayır’ kampanyasının en önemli aktörleri durumundaki ‘Forum voor Democratie/Demokrasi Forumu)’ lideri Thierry Baudet ve ‘VoorNederland (VNL)/Hollanda İçin’ lideri Jan Roos’un başını çektiği AB karşıtları ile bazı sol partiler AB’ye karşı zafer elde etmiş oldular.
Bu 'başarı'yı da AB’nin Hollanda’nın egemenliğini ihlal etmesine Hollanda halkının demokratik müdahalesi olarak takdim etmeleri dikkat çekici oldu. Zira AB’nin üye ülkelerin egemenlik haklarına giderek artan müdahale olarak algılanan kararlar alması, üye ülkelerde AB karşıtlığının yükselmesi ve dolayısıyla AB karşıtı popülist partilerin güçlenmesindeki en önemli nedenlerden biri. Tabiatıyla mesele sadece bununla açıklanamayacak başka siyasi, sosyolojik, psikolojik ve dini-kültürel yönlere de sahip.
Öte yandan AB karşıtı bu popülist partilerin, Müslümanlar başta olmak üzere Hollanda’daki göçmenlere, bu çerçevede Suriyelilerin Hollanda’ya kabulüne şiddetle karşı çıkmaları, İslamofobik pek çok söyleme sahip olmalarının yanı sıra, belirtildiği üzere, Hollanda’nın AB’den çıkması (Nexit) konusunda yeni kuşakları etkileyen ve etkisi gün geçtikçe artan aktif bir kampanya yürütmeleri özellikle not edilmeli. Nitekim 2015 referandum yasası ve bu doğrultuda yapılan Ukrayna referandumunun 6 Nisan 2016’daki reddi, Hollanda’nın AB’den çıkışı için önemli bir prova özelliği taşıyor. Esasen başta Geert Wilders’in partisi PVV tarafından olmak üzere, Nexit uzun süredir Hollanda’da sürekli dillendirilmekteyse de Ukrayna referandumu ile Nexit kampına Baudet ve Roos’un yeni aşırı sağ partileri de aktif olarak katılmış oldu. Bu partiler küçük olsa da, popülist söylemlerle etkili bir kampanyaya sahipler. Ayrıca “Brexit”in de onlar için bir diğer umut ışığı olduğu belirtilmeli.
Aynı çevrelerin, Avrupa Birliği ile Kanada arasında imzalanan serbest ticaret anlaşmasını (CETA) referanduma götürmek için kampanya yaptıkları ve gereken imza sayısına ulaşma yolunda önemli mesafe aldıkları da biliniyor. CETA konusunda da referanduma gidilmesi ve Ukrayna ile benzer bir sonuç alınması, AB'nin yasama faaliyetlerinin fiilen felç edilmesi anlamına gelecek. Hollanda'da mevcut yasal mevzuat, daha önce imzalanan anlaşmalarla ilgili referanduma gidilmesini engelliyor ancak AB karşıtı koalisyonun bu anlaşmaları da referanduma taşıma kararlılığı içinde oldukları hatırda tutulmalı.

Uzlaşma kültürü giderek aşınıyor

Tabiatıyla bütün bunlar, AB için alarm zillerinin çalması anlamına geliyor. Zira Hollanda’nın AB’den çıkışı, AB için Brexit’ten çok daha ağır sonuçlara yol açabilir ve belki de AB rüyası için sonun başlangıcı olabilir.
Nitekim gerek Hollandalı politikacılar gerekse Bürüksel bu riskin alabildiğine farkında. Ancak şu aşamada elleri de bağlı durumda. Zira Baudet ve Roos, yasal sınırlar içinde Ukrayna, Türkiye gibi ülkelere yönelik AB’nin alacağı önemli adımları bloke etme mekanizmasına sahipler. Yine onlar aynı blokajı, AB’nin Yunanistan, İtalya ve Portekiz gibi, birliğin mali istikrarı konusunda riskli ülkelere yönelik alınacak yardım kararları için de devreye sokabilirler. Nitekim Ukrayna konusundaki referandum sonucu, gerek Hollanda gerekse diğer Avrupa ülkelerindeki AB karşıtları ve septiklerinin gücünü test ettikleri bir sınavdı ve gelecekte bu tür referandumlarda etkili sonuç alabilecekleri konusunda bir 'umut ışığı' olarak görülmüştü.
Son aşamada AB'nin kaderini belirleme potansiyeline sahip diğer bir gelişme ise İtalya'da. Hükümetin kritik anayasa reformlarının oylanacağı 4 Aralık’taki referandumdan ‘evet’ sonucu çıkarsa, parlamentonun üst kanadı olan senatonun yetkileri azaltılacak ve merkezi hükümetin otoritesi güçlendirilecek. Referandum, İtalya’nın AB’de kalıp kalmamasını belirleyecek dolaylı etki gücüne sahip bir konu. Merkez sol eğilimli Başbakan Renzi referandumdan ‘hayır’ çıkması halinde istifa edeceğini açıkladı. Renzi’nin istifasının ardından erken genel seçimde komedyen Beppe Grillo liderliğindeki AB karşıtı ‘5 Yıldız Hareketi’ iktidar alternatifi ve bu partinin, iktidara gelmesi halinde İtalya’nın AB’den çıkması için referanduma gideceği biliniyor. Yani İtalya için de AB’den çıkış çanları çalıyor.
Öte yandan Brüksel ve AB üyesi diğer ülkeler açısından bakılacak olursa, Mart 2017’deki Hollanda seçimlerinin en önemli meselesi, Hollanda’daki ana akım-merkez partilerin, bu krizi çözme konusunda bir yol bulup bulamayacakları da olacak. Dolayısıyla Brüksel, seçimlere gidilen süreçte Hollanda’daki gelişmeleri yakından ve dikkatle takip ediyor.
Esasen uzlaşma kültürüne sahip en önemli ülkelerden olan ve birbirine zıt partilerin koalisyonlarına alışık olan Hollanda bu sınavla başedebilecek mekanzimalara sahipse de, mevcut koşullarda bu hiç de kolay görünmüyor. Wilders’in partisinin oylarını daha da arttırması ve yeni nesil AB karşıtlarının sürekli güçlenmesi bunu zorlaştırıcı unsurlar olarak öne çıkıyor.

AB’nin çözüm çabaları

Öte yandan AB yönetimi Hollanda hükümeti ile irtibat halinde, AB’nin geleceğine doğrudan etkisi olacak bu krize çözüm bulmak için yoğun mesai harcıyor. Ancak bu çıkış yolu, AB karşıtlarının eline yeni koz verecek olan Ukrayna referandumunu doğrudan görmezden gelme, devre dışı bırakma, tanımama şeklinde olmayacak. Nitekim Hollanda, AB yöneticileri ve Ukrayna yakın zamanda bir araya gelerek sorunu çözmede bir orta yol bulmaya çalışacaklar. Basına yansıyan bilgilere göre bu çözüm yolu, Ukrayna’ya askeri yardım içermeyen ve Ukrayna’nın AB üyesi olmasının önünü açmayan, çerçevesi açıkca belirlenmiş bir anlaşma olacak.
Bununla beraber Başbakan Rutte yine de Hollanda Senatosu’nda olan referandum sonucunun nihai onayına engel olamayabilir. Zira Rutte’nin başbakanı olduğu koalisyon hükümeti Senato çoğunluğuna sahip değil. Burada Hıristiyan partilerin ve özellikle de Hıristiyan Demokrat Parti’nin (CDA) desteğine muhtaç. Ne var ki Parlamento’da Ukrayna referandumuna muhalefet eden CDA’nın Senato’da hükümete bu desteği vermesi seçimlere gidilen süreçte kolay görünmüyor.
Son dönemlerde AB’nin Türkiye karşıtı olan ve alabildiğine ‘Türkfobik-Erdoğanfobik’ tonlar barındıran söylemlerinde de aslında üye ülkelerde AB’nin genişlemesini öne sürerek AB karşıtlığını politika haline getirenleri frenleme amacı seziliyor. AB üst yönetimi Türkiye üzerinden söylem ve eylemleriyle, başta Hollanda olmak üzere birliğin kaderini etkileyebilecek seçimlere hazırlanan üye ükelerdeki AB karşıtlığını tolere edilebilir sınırlara çekme amacı güdüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunu gördüğü için AB’ye anladığı dilden cevap verip yüzlerine ayna tutuyor.
Bununla beraber ‘Hollanda referandum yasası’ ve şayet Senato’da onaylanırsa Ukrayna referandumu sonuçları, ülkedeki AB karşıtı aşırı sağ partilerin elinde, AB’nin çöküşünü hızlandırabilecek, AB rüyasını sonlandıracak adeta pimi çekilmiş bir bomba olarak ortada duruyor olacak.
Prof. Dr. Özcan Hıdır. Rotterdam İslam Üniversitesi ve İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde öğretim üyesidir
* “Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.


Thursday, 1 December 2016

Şifreli Kanal Çözen Uydu Alıcıları

Şifreli Kanal Çözen Uydu Alıcıları

Şifreli kanalları çözen uydu alıcıları vardır. Bu yazımızda size bu cihazlardan, nasıl temin edeceğinizden ve nasıl kullanacağınızdan bahsedeceğim. Öncelikle şifreli yayınların neden kapalı olduklarından bahsedelim. Televizyon yayıncıları program aralarında reklam vererek para kazanır. Bunun dışında bir de kanallarını şifreli frekanslara geçirerek aboneleriden de ekstra gelir elde etmektedirler. Bunu sadece açgözlülük ile bağdaştırmamız doğru olmaz çünkü fazla gelir elde edilen tv kanallarından devasa prodüksüyonlar çıktığınıda defalarca gördük. Şimdi gelelim asıl konuya hangi uydu alıcıları şifrelleri çözme yani kırma yeteneğine sahiptir ?
şifreli kanalları çözen uydu alıcıları
Şifreli Kanalları Çözen Uydu Alıcıları Hangileri ?
Şifreleri çözecek olan uydu alıcıları linux işletim sistemine sahip olan uydu alıcılarıdır. Bu uydu alıcıları linux sayesinde bünyelerinde programlar çalıştırarak tıpkı bir bilgisayar gibi hesaplamalar ve işlemler yapabilirler. Linux işletim sistemine sahip olanlar arasında en meşhur olan ve hakkında tonlarca bilgiye ulaşabileceğiniz cihazlar Dreambox marka olanlardır. Sıradan biz izleyici olarak yapmanız gereken tek şey bir Dreambox ve bir server üyeliği almanız.
Şifreli Kanalları Çözen Uydu Alıcıları Neden Server’a İhtiyaç Duyar ?
Dreambox cihazınıza herhangi bir tv paketinin kartını takabilir o kanalların şifresini kaldırabilirsiniz. Peki tüm dünyadaki yayınları izlemek isterseniz 100 tane kartı nereye takacaksınız ? Hatta maç,sinema,yetişkin, belgesel, çocuk derken bütün kartlara ne kadar para ödeyebilirsiniz ? Her ay yaklaşık 5000 TL televizyona verebilir misiniz ? İşte bu dertleri çözmek için server hizmetleri başladı. Server hizmeti satan kişiler her ay yaklaşık 5000 Tl kart parası ödüyor bilgisayar sistemlerine bu kartı tanıtıyor ve size yaklaış 100 TL gibi bir ücretler server hizmeti satıyor. İşte bu hizmetin adı CCCAM server. Gördüğünüz gibi insanlar bu aşırı fiyat farkından dolayı şifre çözen uydu alıcılarını tercih etmekte ve server hizmeti almaktadır.
Basitce Şifreli Kanalları Çözen Uydu Alıcıları Nasıl Kullanılır ?
Üstünüze düşen çok şey yok, bir dreambox bir de server hizmeti satın alacaksınız. Server hizmetini dreambox satın aldığınız yerden temin edebilir veya yardım alabilirsiniz. Dreamboxunuzu aldığınız zaman satıcı sizin için server ayarlarını yapıp öyle teslim ediyor. Size düzen evinize gidip dreambox’a elektrik, internet ve görüntü kablosunutakmak. Hepsi bu. Artık binlerce kanalı şifresiz ve sınırsız izleyebilirsiniz.

Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts