Friday, 6 January 2017

Osmanlı toplumunda açlık hem ayıp hem de günahtı!



Aziz ÜSTEL
austel@stargazete.com

Osmanlı toplumunda açlık hem ayıp hem de günahtı!

06 Ocak 2017 Cuma
İmaretlerin toplumsal kurumların en önde geleni ve en hayırlısı olduğunu söylemeye gerek var mı? Sizin için olmayabilir de Kemal ağabeyim bilmiyordur belki, ona anlatalım izin verirseniz. Hani Osmanlı’da Meşrutiyet’e kadar hiçbir şey yoktu, halk açtı, perişandı demişti ya?
Medrese öğrencileriyle yoksul halka her gün sabah, öğlen ve akşam “etlisiyle sütlüsüyle, pilavıyla zerdesiyle yemek vermek için kurulan” yüzlerce imaretlerden en büyüğü ve önemlileri İstanbul’da Fatih camiinin yanındaki imarethaneyle Amasya, Edirne ve gene İstanbul’da II. Bayezid, Sultan Selim ve Sultan Süleyman, Şehzade imaretleri, Karapınar, Konya ve Şam’da biri Sultan Süleyman diğeri Sultan Selim’e ait imaretlerle, Üsküdar’da Mihrimah, Manisa’da Sultan Süleyman’ın validesine ait imaretler ve daha nice, sayısı yüzleri geçen binleri zorlayan imaretler ülkedeki öğrencileri, yoksulları, gelip geçerken uğrayan yolcuları doyuruyordu.
İmaretlerin boyutları onları kuranların servetlerine göre değişirdi. Elbette bir padişah imaretiyle vezir imareti arasında fark olduğu gibi imaretlerin kent, kasaba ve geçit yerlerinde yapımlarına göre “çalışanların sayısı ve bu kurumlara ödenen paranın miktarı değişirdi.”
Fatih Sultan Mehmet’in kurduğu çok geniş kapsamlı ve zengin imaret örgütü yüz yıllar boyunca sayısız öğrenciyi ve yoksulu doyurdu. Fatih İmarethanesi’nin katip, vekilharç, iki süpürücü, bir kandilcisiyle birlikte altı aşçısı, altı ekmekçisi, buhurdan temizleyicisi, iki bulaşıkçı, bir et hamalı, bir odun hamalı, çeşitli, hademelerle birlikte 37 çalışanı vardı.
İmarethanede sabah ve akşam olmak üzere iki kez yemek pişirilecekti. Sabah yemeği bolca yapılacak öğlen de isteyenlere verilecekti. Cuma geceleri dışında sabah/öğlen pirinç çorbası akşamları buğday aşı (yağsız, helmeli, suluca pişmiş buğday olup için de tuz yoktur. İçine tuz konursa çorba gibi içilir, şeker konursa da aşure gibi yenir); Cuma geceleri sabah buğday aşı ve akşam tane, zerde ve zırva pişirilirdi. (Zırva nişasta, şeker, kuru üzüm ve incirden olşan bir tatlı) Her sabah/öğlen ve akşam yemekleri için 320 okka koyun eti alınacaktı. Her gün pişecek buğday aşına yedi kile buğday, pirinç çorbasına da yedi buçuk kile pirinç verilecekti. Yine her gün altı yüz okka undan 3 bin 300 adet bir tür pide olan fodla yapılırdı. Her gün en az 40 sofra kurulur ve her sofraya bir lenger pilav, iki lenger et ve bol miktarda fodla dağıtılırdı.
Fatih imarethanesinde her gün bin beş yüz kişi yemek yerdi. Patlıcan, salatalık, üzüm ve soğan turşuları da eksik edilmezdi. Kabak zamanında kırk gün kabak tatlısı verilmesi de vakfiyede yazılıdır. (Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi Cilt II)
Bu imaretler gibi binlercesi vardı İmparatorlukta ve kimsenin aç yatıp aç kalkmasına izin verilmezdi.
Ya işte Kemal ağabey o pek bir şeye benzetemediğiniz Osmanlı’dan küçük bir kesit size. Padişahı da veziri de zengini de orta hallisi de yoksulu düşünür, ya imaret kurar ya da onlara yardım ederdi. Çünkü Osmanlı’da açlık hem ayıp hem de günahtı!

Thursday, 5 January 2017

Amberin Zaman'ın basın kartı iptal edildi.



Amberin Zaman'ın basın kartı iptal edildi.

TÜRKİYE DÜŞMANI AMBERİN ZAMAN'A ŞOK

http://www.ahaber.com.tr/gundem/2017/01/05/amberin-zamanin-basin-karti-iptal-edildi-1483617863

BYEGM, "'ın, Milli Güvenlik Kurulunca milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara sempatisi ve desteğinin tespit edilmesi nedeniyle basın kartı iptal edildi." dedi.

Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce (BYEGM), 'ın, milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara sempatisi ve desteğinin tespit edilmesi nedeniyle milli güvenlik politikası gereği basın kartı iptal edildi. 

Sen YPG ve SDG'ile devlet iş tutsun diyorsan  ya akıl tutulmasına kapılmışsındır yada hainsindir,terör örgütünün sözvcüsüsündür.

BYEGM'den yapılan yazılı açıklamada, Zaman'ın yurt dışında çeşitli mecralarda her fırsatta Türkiye aleyhine yazılar kaleme aldığı, yazılarıyla halkı kin ve düşmanlığa sevk ederek kutuplaşmaya neden olduğu belirtildi.
Açıklamada, Zaman'ın, Ortaköy'deki terör saldırısı sonrası da sosyal medyadan "IŞİD karşısındaki en etkili güç, Suriyeli Kürtler. İster hain diyebilirsiniz ne isterseniz diyebilirsiniz ama gerçek bu. YPG ve SDG, IŞİD'e karşı en etkin güç olduğu için ABD işbirliğini onlarla yapıyor ama bunu söyleyince hain sayılıyorsun. IŞİD'e karşı en etkin güç olan YPG ve SDG'ye saldırmaya devam edilecek mi acaba?" paylaşımıyla terör örgütüne yönelik sempatisini açıkça ortaya koyduğu ifade edildi.
Amberin Zaman'ın, gerçek dışı değerlendirmelerde bulunarak Türkiye aleyhtarı propaganda yaptığı belirtilen açıklamada, "Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara sempatisi ve desteğinin tespit edilmesi nedeniyle milli güvenlik politikası gereği basın kartı iptal edilmiştir." denildi.

AA



İbrahim Kalın: 'İncirlik'i kapatıyoruz' deme hakkımız var.



İbrahim Kalın: 'İncirlik'i kapatıyoruz' deme hakkımız var.

'İNCİRLİK'İ KAPATIYORUZ' DEME HAKKIMIZ VAR!

http://www.ahaber.com.tr/gundem/2017/01/05/ibrahim-kalin-incirliki-kapatiyoruz-deme-hakkimiz-var

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü  İbrahim Kalın, gündeme ilişkin çok önemli değerlendirmelerde bulundu. Kalın, "İncirlik Üssü'nün pozisyonu her zaman değerlendirilir. 'İncirlik'i kapatıyoruz' deme hakkımız var" dedi.

Kalın, 24 TV'de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve soruları yanıtladı.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, "Bölücü terör örgütü orada özellikle DEAŞ'la mücadele kapsamında Yezidileri de bahane olarak kullanarak kendine konum elde etmeye çalışıyor. Buna Irak makamlarının müsaade etmemesi gerektiğini söyledik. Sincar'ın ikinci bir Kandil olmasına asla müsaade etmeyiz." dedi.
Başbakan Binali Yıldırım'ın Irak ziyareti ile ilgili soru üzerine Kalın, ziyaretin cumartesi ve pazar günlerinde Bağdat ve Erbil'i kapsayacak şekilde planlandığını söyledi. Türkiye'nin Irak'la kapsamlı ilişkileri bulunduğuna dikkati çeken Kalın, bu ülkede son 10 yıldır devam eden kaosa vurgu yaptı.
Irak'ın Kandil ve diğer bölgelerdeki terör örgütlenmelerine karşı etkin bir mücadele verilemediğinin görüldüğünü söyleyen Kalın, Başika Kampı dolayısıyla bu ülke ile yine hararetli bir ihtilafın yaşandığını anımsatarak, "Bizim Başika Kampını oraya kurmamızın amacı da, süreci de, kimlerle görüşülerek kurulduğu da belliydi. Bu konuyu da kapsayacak şekilde iki ilişkiler, terörle mücadele, bölücü terör örgütü, Irak'ın istikrarı, Musul operasyonu sonrası genel manada da DEAŞ sonrası Musul'u, Telafer'in, Sincar'ın ve diğer yerlerin yeniden inşası noktasında birçok konuyu görüşmek üzere Sayın Başbakanımız gidiyor." diye konuştu.
Irak Başbakanı Haydar İbadi'nin, "Herhangi bir terör örgütünün Irak topraklarını kullanarak Türkiye'ye saldırmasına izin vermeyeceğiz" açıklamasının önemli olduğunu ancak bunun ziyaret öncesi yapılmasının tesadüf olmadığının altını çizen Kalın, açıklamadan iki gün önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İbadi ile görüştüğüne işaret etti.

TÜRKİYE'NİN BEKLENTİLERİ

Türkiye'nin beklentilerini, "Bağdat ya da Erbil Irak makamlarının daha net, kesin, sonuç alıcı tedbirler alması" olduğunu belirten Kalın, "Çünkü terör örgütünün oradaki örgütlenmesini herkes biliyor. Bugüne kadar Irak topraklarından bizim ülkemize böyle tehditler, saldırılar olmasına rağmen Türkiye topraklarından Irak'a dönük ne tehdit olmuştur ne de saldırı olmuştur. Bizim buna müsaade etmemiz mümkün değil, söz konusu da değil" ifadelerini kullandı.
Kalın, Sincar ile ilgili olarak da "Bölücü terör örgütü orada özellikle DEAŞ'la mücadele kapsamında Yezidileri de bahane olarak kullanarak kendine konum elde etmeye çalışıyor. Buna Irak makamlarının müsaade etmemesi gerektiğini söyledik. Sincar'ın ikinci bir Kandil olmasına asla müsaade etmeyiz." dedi.
"Irak yönetiminin de iş birliği ile sınır ötesi harekat olabilir mi?" sorusuna Kalın, "Suriye ve Irak'ın durumları farklı. Irak'ta bütün bütün zorluklara rağmen bir merkezi hükümet var, bir federal bölge var, orayla yürüttüğümüz yakın temaslar var. Onların neticelerini bakarak, istişareler neticesinde biz oradaki güvenlik durumunu dikkatli şekilde izlemeye devam edeceğiz. Zaten, PKK'ya karşı Kandil ve civarında hava harekatı anlamında bizim operasyonlarımız devam ediyor." karşılığını verdi.
Terör örgütü PKK'nın, "Türkiye Kürtlere savaş açtı, Kürtlerin kazanımlarından rahatsız" gibi propaganda yaptığını aktaran Kalın, "Türkiye asla ve asla Kürtlere karşı değildir, ne Suriye'de ne Irak'ta ne de başka yerde. Tam tersi terör örgütlerine, başta PKK ve onun uzantıları PYD, YPG gibi terör örgütlerine karşı açık ve net tavır almaktır. Bizim de beklentimiz müttefiklerimizin de aynı tutumu göstermeleridir." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin Başika Kampı'ndaki asker sayısını artırıp artırmayacağına ilişkin olarak da Kalın, "İhtiyaca binaen bu değerlendirilir. Mevcut sayısıyla askerlerimiz orada eğitim veriyorlar hem peşmerge hem de 'Ninonova Gönüllüleri' olarak bilinen oradaki Sünni grupların yaklaşık 4 bin kişiye Başika Kampı'nda eğitim verildi." diye konuştu.

"BAŞİKA KAMPI'NIN STATÜSÜ GÖRÜŞÜLECEK"

Kalın, Başika Kampı'nın statüsünün de Başbakan Yıldırım'ın ziyaretinde konuşulacağını belirterek, "Bizim orada amacımız tamamen Irak'ın toprak bütünlüğünün sağlanmasına ve terörle mücadelede Irak'a destek verilmesine yönelik bir mevcudiyet." dedi.
"Irak merkezi yönetimi, Irak bölgesel yönetimi ve Türkiye, birlikte bölücü terör örgütüne yönelik ortak bir operasyon düzenleyebilir mi?" sorusuna Kalın, "Bunlar spekülatif değerlendirmeler olur. Bir görelim, Başbakanımızın ziyareti gerçekleşsin ondan sonra değerlendiririz" cevabını verdi.
ABD'nin, "Türkiye PYD'ye dokunmama güvencesi verirse biz de El-Bab'da gereken yardımı yaparız" yönünde açıklaması olduğuna ilişkin iddianın sorulması üzerine Kalın, tamamen yerli ve milli imkanlarla başlatılan Fırat Kalkanı Harekatı'na ilişkin müttefikleri ve koalisyon unsurlarının bilgilendirildiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"DEAŞ'la mücadele ediyorsak, dünya gündemindeki en önemli konulardan biri de buysa, müttefiklerimizin bu El-Bab ya da Fırat Kalkanı Harekatı'na destek vermesini beklemek bizim en doğal hakkımızdır. Biz orada DEAŞ'a karşı mücadele ediyoruz. Ama zaman zaman özellikle geçtiğimiz bir- bir buçuk ay içerisinde bu desteğin yeterli ve etkin düzeyde verilmediğini tespit ettik ve gördük. Bunu da ilettik Amerikalılara."

"ASLA MÜSAADE ETMEYİZ"

İbrahim Kalın, Amerika'nın, "Suriye'de, 20 kilometrenin altında uçmayalım" şeklinde bir argüman geliştirdiğine dikkati çekerek, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bence tablo çok açık. 20 kilometrenin daha aşağısına 30-35 kilometreye indiğiniz zaman aşağıda Afrin'le Mümbiç arasında bir PYD koridoru oluşturulması ya da onun korunması hedefleniyor. Biz böyle bir koridorun kurulmasına, bir terör koridorunun oluşturulmasına asla müsaade etmeyiz. Terör örgütü olan PYD ve YPG'nin Afrin'den Mümbiç'e doğru aşağıdan böyle bir koridor kurması kabul edilebilir bir şey değil. Bu hem bizim milli güvenliğimiz ve çıkarlarımız açısından hem de DEAŞ'la mücadele açısından da kabul edilemez. Çünkü El-Bab'da şimdi DEAŞ var, biz DEAŞ'la mücadele ediyoruz. Ne yapacağız yani, orada 20 kilometreyle sınırlayarak 18 kilometrede DEAŞ hedefi oluyor da 30. kilometrede DEAŞ hedefi olmuyor mu? Bunun hiçbir mantığı yok ve bunu açıkça da ifade ettik. Bu tereddüt ya da direncin arkasında bu var, o koridoru bir şekilde muhafaza etmek. Fiilen bir koridor da yok çünkü biz aşağı inmek suretiyle o bağlantı yolunu da kesmiş olduk ama mutasavver (düşünülmüş) olarak 'Harita üzerinde aşağıda böyle bir koridor kalsın' diye bir gayret içerisindeler. Biz bunu kabul etmeyeceğimizi ifade ettik."

"Amerika PYD'yi kara gücü olarak mı kullanıyor?" sorusu üzerine Kalın, "Bir anlamda öyle denebilir, 'DEAŞ'la etkin mücadelede en etkin, güvenilir grup YPG, PYD' diye bir argümanla ortaya çıktılar. Bunun zeminini oluşturdular ve bunun üzerinden yürüyorlar. Biz bunun doğru bir strateji olmadığını hem söyledik hem de gördük sahada. Neden? Bir terör örgütüyle bir başka terör örgütünü kullanarak mücadele edemezsiniz bu bir. İki, 'Suriye sahasında DEAŞ'la etkin mücadele eden tek grup YPG'dir' efsanesi zaten Fırat Kalkanı Harekatı'yla çökmüş durumda. Biz orada Hür Suriye Ordusu'nun doğru bir şekilde desteklendiği, koordine edildiği zaman bu misyonu başarılı bir şekilde yapabileceğini gördük ve bütün dünyaya da gösterdik." diye konuştu.
Kalın, Amerikan yönetiminin Suriye muhalefetine verdiği sözü tutmadığının altını çizdi.

PKK'NIN SİNCAN'DAN ÇIKARILMASI GEREKİYOR

Irak'ta son 10 yıldır büyük bir kaos ortamı var. Özellikle PKK'ya karşı Kandil ve civarında hava harekatını anlamında operasyonlarımız devam ediyor. PKK'nın Sincar'dan çıkması gerekiyor. İbadi'nin açıklamaları dışında sahada sonuç istiyoruz.

Terör örgütü Türk - Kürt savaşı çıkarmaya çalışıyor. Başika'daki asker sayısı ihtiyaca göre artırılabilir.

DEAŞ İLE MÜCADELE

ABD, Suriye muhalefetine verdiği sözleri tutsaydı, Halep'te yaşananlar yaşanmazdı. Bölgede terör koridoru oluşturulmasına asla izin vermeyeceğiz. DEAŞ'la mücadele müttefiklerimiz de destek vermeli.

"İNCİRLİK'İ KAPATIYORUZ DEME HAKKIMIZ VAR!"

İncirlik Üssü'nün pozisyonu her zaman değerlendirilir. "İncirlik'i kapatıyoruz" deme hakkımız var.

SURİYE'DE ATEŞKES SÜRECİ

Astana sürecine kadar ateşkes korunur ihlaller yapılmazsa Astana süreci daha başarılı olur.
.

Türkiye karşıtı manevraların kısa tarihi



Türkiye karşıtı manevraların kısa tarihi

Türkiye, yakın tarihi boyunca, iktisadi gelişim kaydettiği, kaynaklarını çeşitlendirdiği ve bölgedeki hadiselerle ilgili olarak söz sahibi olma arzusunda olduğu her durumda terör saldırılarının hedefi oldu.
Türkiye karşıtı manevraların kısa tarihi

İSTANBUL - FATİH ERBAŞ
1830 yılında Osmanlı Devleti ile Amerika Birleşik Devletleri arasında bir ticaret anlaşması imzalandı. Bu anlaşma sadece bildiğimiz manada ticaretle ilgili değildi. Silah ve gemi inşa sanayii ile ilgili de işbirliğini öngörüyordu. Bunun neticesi olarak 1832’den itibaren ABD’li mühendisler Eckford ve Rhodes, II. Mahmut tarafından Aynalıkavak’ta kendilerine tahsis edilen tersanede birçok gemi inşa etmiş, Osmanlı Devleti’ne teknoloji transferi yapmışlardı. Bu mühendislerin başarılı olmasında II. Mahmut’un ve onun kaptanpaşası Çengeloğlu Tahir Paşa’nın rolü büyük olmuştur.
Osmanlı Devleti 18. Yüzyılın son döneminden itibaren yabancı danışmanlar marifeti ile bazı işlerini yapmaya başladı. İlk danışmanlar İsveç, Belçika, Fransa ve İngiltere’dendi; yani Avrupa’dan. Türkiye’nin ABD ile teknolojik işbirliğine dayanan ve harp sanayiini de içine alan bir anlaşma yapması rahatsızlık uyandırmıştı.

İngiltere-ABD rekabeti

Nitekim bu işbirliği çok uzun sürmedi. II. Mahmut’un vefatından sonra, önce ABD’lilerin etkisi ve rolü azaldı, bilahare İngiltere’den hazır yapılmış gemi alma dönemi başladı. Öteki alanlarda da Amerika, o zaman müesses nizamı temsil eden İngiltere tarafından devre dışı bırakıldı. Osmanlı Devleti’nde de ABD ile işbirliğini arzu eden yöneticiler, yerlerini İngilizlerle işbirliğini arzulayan yöneticilere bıraktı. Tanzimat Fermanı’nın mimarı Mustafa Reşit Paşa bunların en ünlüleridir.
Sultan Abdülaziz döneminde de Osmanlı Devleti’nin hakim güçlerin kontrolünden çıkma gayretleri söz konusu olmuştu. Bütün yokluk ve baskıya rağmen, donanmanın geliştirilmesi ve devletin (Uzak Asya Müslüman Türkleri dahil) dış Türkler ve Müslümanlar ile ilgileniyor olması, Sultan Abdülaziz’in hizmet süresini etkileyen amiller olmuş ve Abdülaziz, intihar süsü verilerek öldürülmek suretiyle tahttan uzaklaştırılmıştır.
II. Abdülhamid de Batı ile güç mücadelesine giren Türk yöneticilerindendir. Sultan Hamid’in Yahudilerin Filistin üzerindeki emellerine mani olması, eğitim ve teknoloji hamleleri, Ortadoğu’da İngiliz hamlelerine karşı mücadele etmesi ve son olarak yaklaşmakta olan dünya savaşına girmeyeceğine dair bir algının oluşması, onun sonunu hazırlamış, önce ‘Kızıl Sultan’ ilan edilmiş ve bilahare iktidardan uzaklaştırılmıştır.

Batı'ya alternatif arayışlarının bedeli

Batı’nın Türkiye içi müdahalelerinden nasibini alan bir başka Türk lideri de 1950-60 arası Başbakanlık yapan Adnan Menderes oldu. O da ‘yoldan çıkmanın’ bedelini önce iktidarı, sonra canını kaybederek ödedi. Adnan Menderes’in canından olmasının birbiriyle ilgi iki büyük sebebi vardı: Birincisi devlet idaresinde kurulu düzeni değiştirmesi ve ikincisi, belki de daha önemlisi Türkiye’nin sadece Amerika ve onun Avrupalı müttefiklerine bağlı bir ülke olmaması için gayret göstermesiydi. Başlangıçta her şey yolundaydı. Türkiye Kore’de ABD ve müttefiklerine açık destek verdi. Daha sonra NATO’ya dahil oldu. Ancak Menderes iktidarının son döneminde SSCB (Rusya) ile de işbirliğine yönelik çalışmalar içinde olunca bu durum hoş karşılanmadı. Menderes’in Türkiye’yi bir sanayi ülkesi yapmak üzere SSCB ile işbirliği yapma gayretleri akim kaldı.
Sonraki dönemde Süleyman Demirel de önceleri Batı ile işbirliği içinde giderken SSCB ile teknolojik işbirliği geliştirmeye kalkışmasıyla iktidarını kaybetti. Türkiye istikrarsızlığa savruldu. Demirel’i diğer liderlerden ayıran en önemli özellik, siyasi hayatındaki savrulmaları takiben tekrar Batı’nın yörüngesine dönmesidir.
Türkiye’de değişim ve dönüşüm sağlama yolundaki gayretlerinin önüne engel çıkarılan liderlerden biri de Turgut Özal’dır. Özal’ın siyasette, ekonomide ve dış politikada Türkiye için alternatifler oluşturma gayretleri, şaibeli bir ölümle son bulmuştu.

Türkiye'yi 'yola getirme' gayreti

2000’li yıllar Türkiye için yeni bir dönem oldu. Türkiye’nin IMF ile irtibatı kalmadı. Türkiye birkaç ülkeye ve birkaç ülkeden ticaret yapan bir ülke olmaktan çıktı, dış ticaret kanalları çeşitlendirildi. Milli gelirde sıçrama sağlandı. Alt yapı yatırımları arttı. Türkiye bölgede bir cazibe merkezi haline geldi. Bölgedeki hadiselerle ilgili olarak söz sahibi olma arzusunu ortaya koydu. Böyle olunca, bundan öncekilerde olduğu gibi, Türkiye’de farklı olaylar yaşanmaya başladı.
2013’ten itibaren gelişen olaylara ilave olarak, PKK terörünün artması, Rus uçağının düşürülmesi, 15 Temmuz 2016 ihaneti, bu girişimin başarısızlığa uğramasını takiben Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde farklı hedeflere yönelik farklı kisvelerle yapılan terör saldırılarının artması, hep Türkiye’yi yola getirmeye yönelik gayretler olarak görülmektedir.
Bu hadiselerin sebebi olarak, zayıf bir ihtimal olmakla birlikte, bu tür olayların Türkiye ile Rusya’yı yakınlaştırmasından hareketle, terör olaylarına Rusya’nın veya bu cepheyi destekleyenlerin sebep olduğunu da düşünmek mümkün. Ancak tarihi tecrübemiz bu ihtimali düşük kılıyor.
Terör, hedefine ulaşamayacak
Bundan sonra, Türkiye’yi yaşanmaz bir ülke ve hükümetini de hükümet edemez hale getirmeye çalışanların yapmak isteyecekleri şeyler aşikardır. Bugüne kadar farklı örgüt kisvesiyle yapılan Atatürk Havalimanı saldırısı, polislere çeşitli yerlerde yapılan saldırılar, eğlence yerlerine, düğünlere, toplu taşıma araçlarına yapılan saldırılar, bundan sonra da neler yapabileceklerine dair büyük ipuçları vermektedir. Ülkede kaos, güvensizlik ortamı, iktisadi hayatta sıkıntıların sürmesi, başka ülkelerle ilişkilerin bozulmasına yönelik oyunlar ve benzeri gayretlere karşı müteyakkız bulunulmalıdır.
Bu gayretlerin akim bırakılması için, korku bilmeden ve inadına birleşerek ve çoğalarak mücadele etmek gerekecektir. Bu saldırılar bizi birbirimize daha da yaklaştıracaktır. Başlangıçta iktidarın zarar göreceği hesabı ile sessiz kalan veya olanları hep iktidardan bilen grupların dahi, söz konusu istiklalimiz olunca kenetleneceği kesindir. Bu saldırılar Türkiye’nin toparlanmasına, ayrılıkların azalmasına ve ilerlemede büyük bir ivme kazanmasına yol açacaktır.

Obama'nın Ortadoğu mirası: 8 yıllık hatalar silsilesi



Obama'nın Ortadoğu mirası: 8 yıllık hatalar silsilesi

Bahsini İran'ın üstüne oynayarak Obama, bölgedeki mezhep dengesini Tahran'ın lehine iyice bozdu ve böylece Suriye ve Lübnan gibi ülkelerin de istikrarlarını kaybetmesine sebep oldu.
Obama'nın Ortadoğu mirası: 8 yıllık hatalar silsilesi
WASHINGTON - HÜSEYİN ABDÜL-HÜSEYİN
ABD Başkanı Barack Obama, efsanevi Ronald Reagan'dan daha yüksek onay oranlarıyla görevini bırakacak. Bir prensip olarak, eski başkanların popülerlik oranları yükselir. George W. Bush dahi, görevi 10'lu rakamlarda bir onay oranıyla bırakmasına rağmen, emeklilik döneminde popülerlik seviyesinin arttığına şahit oldu. Obama'nın, Amerika'nın en sevilen eski başkanlarından birisi olması da kesin gibi. 
Fakat Amerika'nın en iyi başkanlarından biri, nasıl olur da dış politika konusunda, özellikle de Ortadoğu'da bu kadar hatalı olabilir? Obama Irak ve Afganistan'da yaşanan iki savaş devraldığını ve bu iki savaşı yavaş yavaş bitirme işinin kolay geçmediğini savunuyor. Oysa dış politika konularını takip edenler, Obama'nın Irak ve Afganistan'a yönelik ABD politikasını etkilemek için pek bir şey yapmadığını biliyorlar. Obama bu iki ülkeye müdahil olduğunda ise işler daha da sarpa sardı.
İkinci döneminin sonuna iyice yaklaştığı bu günlerde Obama, bizzat kendi eksikliklerinden dolayı bir hayal kırıklığı yaşıyor gibi. En son yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında, Amerika'nın Ortadoğu'da, anlayamadığı "binlerce yıllık çatışmalara" karışmak gibi bir ilgisinin olmadığını söyledi. Halbuki Amerika'daki birçok kişi Ortadoğu'dan gayet iyi anlıyor. Bir tek Obama ve ekibi bu anlayışa sahip değil.

Bush'un politikaları

Obama seçilmesine giden süreci, "Irak'taki savaşı bitirme ve seçildikten sonraki altı ay içinde bütün ABD askerlerini bölgeden çekme" söylemiyle yürütmüştü. Bu vaadi hiçbir zaman gerçekleşmedi. Adaylar, ancak başkan olduklarında gerçekleştirmenin mümkün olmadığını gördükleri zaman, önceden söz vermiş oldukları bazı konularda geri adım atarlar. Örneğin Irak'ta ve Ortadoğu'nun büyük bir bölümünde Obama, Bush'un politikalarının sonuna kadar kendi seyrinde ilerlemesine izin verdi. Amerika Irak'tan, Obama'nın dediği gibi 2009'un ortalarında değil, 2011'in sonunda, yani Bush'un takvimine göre çekildi.
Irak ve Ortadoğu'nun geri kalanındaki istikrar, Obama, Bush'un politikasının kendi seyri içinde ilerlemesine izin verdiği müddetçe umut verici görünüyordu. Obama 2011 itibarıyla, kendi dış politika başarılarıyla iftihar ettiğini söylediği konuşmalar yaptı. El-Kaide de dahil olmak üzere, terör örgütlerinin artık geri çekilme sürecine girdiğini tekrar tekrar söyledi. Irak'taki şiddet, 2003 öncesi seviyelere gerilemişti. Yemen hükümeti, teröristlerle mücadelesinde üstünlüğü ele geçirmişti.
Obama çok ciddi hatalar yapmaya başlayana kadar, Ortadoğu doğru bir istikamette gidiyordu. ABD başkanı, Irak ve Yemen gibi ülkelere, hangi unsurların istikrar kazandırdığını fark etmemişti. Washington'ın, 2003 senesinde paramparça ettiği Arap-İran dengesini tekrar yerine oturtmadan, Irak'taki tabloyu düzeltmesi mümkün değildi. Washington Türkiye ve Suudi Arabistan gibi bölgesel güçlerin yardımını arkasına alarak, İran yanlısı grupların yükselişinden bezmiş olan Iraklı Kürtler ve Sünni kesimle yeniden temasa geçti. Amerika farklı milis gruplarını da finanse etti ve Bağdat'daki Sünni ve Kürt siyasetçiler için diplomatik koruma sağladı.

Irak'ta ölümcül hatalar

ABD askerlerini geri çektikten sonra, Sünni ve Kürt müttefikleriyle bağını kopardı ve onlara ödediği maaşları da kesti. Obama, mezhep temelli yönelimi olan Irak hükümetine yegane egemen muhatap olarak davranmaya başladı ve artık bunun ölümcül bir hata olduğu ortaya çıktı. İran'dan bağımsız bir Iraklı Şii liderlik inşa etme gayreti içinde olan eski Irak Başbakanı Nuri Kemal el-Maliki, kendi kimliğini parlatmak için Iraklı Sünnileri ve Kürtleri adeta kum torbası olarak kullandı. Amerika ise eski Sünni ve Kürt müttefiklerini, Maliki'nin giderek artan otokrasisinden kurtarmaya gelmedi. Irak'taki dengeler 2012 yılında yeniden paramparça oldu. Irak'ta Sünni kesimin, radikal unsurları artık kontrol edemeyecek kadar zayıf düşmesi an meselesiydi.
Irak'taki bu hatasını tamir edebilmek için, Obama daha da büyük bir hata yaptı. Obama'nın hesabına göre İran, Amerika'nın mırıldandığı dostluk havalarına olumlu tepki verecek ve bölgeyi istikrara kavuşturmada Washington'la ortalık yapacak derecede pragmatik liderleri olan kadim bir medeniyetti. Bahsini İran'ın üstüne oynayarak Obama, bölgedeki mezhep dengesini Tahran'ın lehine iyice bozdu ve böylece Suriye ve Lübnan gibi etrafta bulunan ülkelerin de istikrarlarını kaybetmesine sebep oldu. Obama'nın İran'a ve Suriye devlet başkanı Beşşar Esed'e, Suriye'deki barışçıl devrimi güç kullanarak yok etme izin vermesinin akabinde bir kaos ortaya çıktı ve bu kaos, terörist grupların Irak-Suriye sınırında örgütlenebilmeleri için daha büyük bir boşluk oluşturdu.

Mezhep eksenli gerilimler

Obama'nın hataları bunlarla da kalmadı. Irak'ta güç kazanmakta olan terörist örgütlerle savaşabilmek için, İran'ın Maliki'yi devirme komplosuna onay verdi ve böyle yapmakla, Amerika'nın Irak'ta kalan sözüm ona tek 'dostunu' da devirmiş oldu. İran Maliki'nin yerine, Tahran'a çok daha yakın bir isim olan Haydar el-İbadi'yi getirdi. İbadi mücadele içindeki tüm tarafların arasını bulabilmek amacıyla bir 'ulusal birlik hükümeti' oluşturmak yerine, hükümetin gelirlerini İran yanlısı Iraklı milisleri fonlamak için kullandı. Böylece Irak'taki çatışmanın, bütün vatandaşlarının hayrına olacak şekilde Irak devletini restore etmeye yönelik olmaktan çok, mezhep eksenli bir mücadele mahiyeti taşıdığını iyice tescillemiş oldu.
Mezhepçi bir zeminde hareket etmesine rağmen Maliki, Obama'nın (tabir caizse) 'hareket halindeki otobüsün altına savurduğu' tek Amerika dostu değildi. Amerika Beyrut'ta da, İran yanlısı milis grubu olan Hizbullah tarafından altı oyulmuş devlet egemenliğini restore etmeye çalışan bir koalisyonu yüzüstü bıraktı. Yemen'de CIA, İran yanlısı Husilerle temas kurdu ve böylece onlara Sana'yı işgal edip hükümeti devirecek bir güç kazandırmış oldu.

Müttefiklerle ilişkiler bozuldu

Obama ekibi zaman zaman kendisini İran'ın ve Suriye'nin otokrasileriyle rahat hissetti, ama Türkiye ve Suudi Arabistan dahil, Amerika'nın uzun zamandır dostu ve geleneksel müttefiki olan ülkelerle iletişim kurmada sorun yaşar oldu. Aynı şekilde Amerika, Washington'ın da terörist olarak sınıflandırdığı İran yanlısı örgütlere göz yumdu ve İran'ın bu örgütleri bütün Ortadoğu'da (Irak'ta, Suriye'de, Lübnan'da ve Yemen'de) finanse edip kullanmasına müsaade etti. Ancak iş, İran karşıtı olan ve bazıları Amerika'nın terörist listesinde bulunan Sünni gruplara gelince, Amerika bir güç gösterisine girişerek bu grupları bitirmenin peşine düştü.
Obama, kendisini Suriye'nin kuzeyinde terör örgütleriyle bir mücadele içinde bulan Türkiye gibi ülkelere yönelik taraflı politikalarında ısrar etti, ama bu örgütleri durdurmak için hemen hiçbir şey yapmadı. Çünkü Amerika bu gruplardan bazılarına, Irak'ın içindeki kara gücü olarak bel bağlamakta. Obama, Bağdat ve Şam'daki İran müttefiklerinin kendi halklarına karşı başlattığı acımasız, kanlı bir bastırma hareketinin neticesi olarak terörün, hem Irak'ta hem de Suriye'de yayılmış olduğu gerçeğine de kayıtsız kalmış göründü. Irak ve Suriye'de halka yönelik acımasız operasyonlar uzadıkça, terör örgütlerinin yeni üyeler ve fon bulması, böylece büyümesi daha kolay hale geldi.

Türkiye'nin çağrıları karşılıksız kaldı

İbadi ve Esed'i frenlemeleri için Tahran ve Moskova'ya daha büyük baskı uygulamasına yönelik Ankara'nın defaatle yaptığı çağrılara rağmen, Obama her iki ülkenin de kontrolden çıkmasına müsaade etti. Esed güçlerinin ateşiyle bir Türk F-16'sının düşürülmesi hakkında Obama hiçbir yorum yapmadı. Ama Türkiye kendi hava sahasının savunması sırasında bir Rus savaş uçağını düşürdüğünde, Obama Türkiye'nin bu hamlesiyle ilgili duyduğu büyük hayal kırıklığını ifade etti ve Ankara'nın egemenliğine yönelik yabancı saldırılar durumunda NATO'nun yardıma gelmesini şart koşan maddesini işletmeyi reddetti.
Obama'nın 'mantrası', Rusya ve İran gibi güçlerin, Amerika'nın geçtiğimiz on sene boyunca Irak'ta çektiği çileye benzer şekilde, Suriye ve Irak'taki bataklıklara saplanmasına zemin oluşturmayı öngörüyordu. Ancak Rusya da İran da uzaktan savaşmayı akıl edecek kadar önsezili çıktı: Yerel müttefiklerini silahlandırıp fonlarken, bir yandan da hava saldırıları gerçekleştirip danışmanlarını bölgeye gönderdiler ki bu, Obama'nın ısrarla karşı koymayı reddettiği bir taktikti. Obama bu reddedişi yüzünden de Ankara gibi bir dostu, sınırlarını korumak ve Türkiye'nin içinde bir terör dalgası oluşturan teröristleri yakalamak için ordusunu Suriye'ye sokarak 'kendi başının çaresine bakmaya' mecbur etti.
Yüksek ahlaki meziyetlerine ve ülkedeki popülerliğine rağmen Barack Obama, dış politikada gereksiz derecede ihtiyat gösterdi ve bu ihtiyatlı tutumu ABD dış politikasını bir çok zaman felç etti. Bu davranış ise Amerika'nın dostlarını ve müttefiklerini yüzüstü bıraktı ve onları kendilerine Washington'dan uzaklarda dostlar aramaya mecbur etti. İşte Obama'nın bırakacağı miras böyle bir mirastır.
Mütercim: Ömer Çolakoğlu
[Hüseyin Abdül-Hüseyin Ortadoğu uzmanı siyasi analisttir]
* “Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

TRT HABER HD - Canlı İzle - TRT:Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ülkemize yönelik tehditleri kaynağında yok etmek zorundayız

TRT HABER HD - Canlı İzle - TRT: TRT HABER HD kanalını canlı izleyin. KEÇİÖREN METROSU AÇILIYOR! TRT:Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ülkemize yönelik tehditleri kaynağında yok etmek zorundayız

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ülkemize yönelik tehditleri kaynağında yok etmek zorundayız. Türkiye'nin güvenliği Gaziantep'te değil Halep'te, Hatay'da değil İdlib'de, Mersin'de değil Kıbrıs'ta, Kars'ta değil Nahçıvan'da başlar, bunu böyle bilelim. Keçiören metrosunda yolcu ücreti 2 buçuk lira olarak belirlendi."  dedi. 
Ulaştırma Denizcilik Ve Haberleşme Bakanı Ahmet ARSLAN: "Talimatlarımız çerçevesinde bu metro sisteminin, havalimanına kadar uzatılması vardı ki Kuyubaşı'ndan, havalimanı, Yıldırım Beyazıt Üniversitesine kadar olan proje bitmek üzere. Bu yılın ilk yarısında ihalesine gidiyoruz. Talimatınızla metro hattının Çubuk'a kadar uzatılması projesini hazırlıyoruz. Onun da bu sene içinde projesini bitirip, Yıldırım Beyazıt Üniversitesinin devamı olarak ihalesine çıkıp, yapacağız."



Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ülkemize yönelik tehditleri kaynağında yok etmek zorundayız
ANKARA
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ErdoğanKeçiören Metrosu açılış törenine katıldı.
Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, Türkiye'nin karşısına çıkamayanların, terör örgütleri aracılığıyla can yakıp arkadan hançerlemenin hesabı içinde olduğunu söyledi.
Türkiye'nin, yoluna devam edeceğini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bizi bir dönem 'DEAŞ'le mücadele etmiyor' diye uluslararası alanda sıkıştıranların, ahlaksızca itham edenlerin, bu örgütün tepesine bindiğimizde bir anda karşımıza geçip, 'daha ileriye gitmeyin' demeleri boşuna değildir; '20 kilometreyi geçmeyin' demeleri boşuna değildir. Onlar ne derse desin, biz kendi göbeğimizi kendimiz kestik ve yola devam ediyoruz."

"Oyunları Türkiye'nin sahaya inmesiyle bozulmuştur"

Türkiye'nin DEAŞ'a karşı mücadelesinin süreceğine dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"DEAŞ'a karşı başka bir terör örgütünü destekleyenlerin oyunları ve bahaneleri, Türkiye'nin sahaya inmesiyle bozulmuştur, boşa çıkmıştır. Görüldü ki bunların derdi, bölgeyi DEAŞ'ten ve diğer terör örgütlerinden temizlemek değil, tam tersine bölgenin, bitip tükenmeyen bir kan ve ateş denizine dönüştürülmesidir."

"Hiç birbirlerinden farkı yok"

Terör örgütlerinin, birbirlerinden hiçbir farkı bulunmadığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
"DEAŞ, PKK, PYD, YPG, DHKP-C ve ilave ediyorum FETÖ, hiç birbirlerinden farkı yok. Bu niyetlerini hiçbir zaman gizleme gereğini zaten duymadılar. Suriye'deki, Irak'taki Arap, Kürt, Türkmen, diğer gruplar, onların oyununda kolayca feda edilecek piyonlar olabilir. Bizim için bu insanlar, bin yıllık kaderdaşlığımız, akrabalığımız, soydaşlığımız olan, kendimizden ayrı görmediğimiz kardeşlerimizdir."

"Aklımızdan çıkarmamalıyız"

Türkiye'ye yönelik tehditlerin kaynağında yok edilmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ülkemize yönelik tehditleri kaynağında yok etmek zorundayız. Şunu bir an olsun aklımızdan çıkarmamalıyız; Türkiye'nin güvenliği Gaziantep'te değil Halep'te, Hatay'da değil İdlib'de, Mersin'de değil Kıbrıs'ta, Kars'ta değil Nahçıvan'da, Artvin'de değil Batum'da, Trakya'da değil Balkanlar'da başlar, bunu böyle bilelim." 

Ücretsiz hizmet müjdesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan, açılışı yapılan Keçiören Metrosu'nun yolcu ücretinin 2,5 lira olarak belirlendiğini, metronun 15 Ocak'a kadar ücretsiz hizmet vereceğini bildirdi. 


SAATTE 8000, GÜNDE 50000,AYDA 150000 VE YILLIK 800000 YOLCU TAŞIMA KAPASİTELİ VE 1 MİLYAR TL MALİYETLİ BU METRO HATTIYLA BERABER; ANKARA ŞEHİR İÇİ METRO HATTI, 64 KM METRO HATTI VE 54 İSTASYONA ULAŞTI. ANKARA DÜNYANIN ÖNEMLİ BAŞKENTLERİNDEN BİRİDİR. KÜLTÜREL ZENGİNLİĞİ BOL OLAN ANKARA KEÇİÖREN E METRO HATTI'DA ULAŞMIŞ OLDU.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım'ın katıldığı törenle Keçiören Metrosu hizmete açıldı.
Yıldırım, Keçiören Belediyesi önünde düzenlenen metro açılış töreninde yaptığı konuşmada, nüfusu 1 milyonu bulan Keçiören'in heyecanla beklediği bir hizmetin açılışını gerçekleştirdikleri için çok mutlu olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde Ankara'nın üç metro hattının yapımının Büyükşehir Belediyesinden Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına devredilmesi yönünde bir talebin bulunduğunu anımsatan Yıldırım, "Ulaştırma Bakanlığının şehir içi raylı sistemiyle ilgili bir görevi yoktu. Cumhurbaşkanımızın talimatı üzerine bunları devraldık ve bunun için de kanun çıkardık. Ulaştırma Bakanlığının şehir içi raylı sistemleri yapabileceğine dair bir hüküm getirdik ve ondan sonra bu çalışmalar başladı. Şimdi de Keçiören hattını açıyoruz." diye konuştu.
Başbakan Yıldırım, 9 kilometrenin üzerinde bir hattan bahsettiklerini, hattın 9 durağı olduğunu, sinyal sisteminin, sefer aralıkları 1,5 dakika olacak şekilde dizayn edildiğini aktardı.
Başbakan Keçiören Metrosu'nun açılışında konuştu: Gençler, yeni bir slogan bulun.

Yapımı 12 yıl sürdüğü için sosyal medyada gençlerin "Aşkımız Keçiören Metrosu gibi olsun, hiç bitmesin" esprisine neden olan Keçiören Metrosu hizmet vermeye başlıyor. Açılış töreninde konuşan Başbakan Yıldırım, "Gençlere yeni bir tavsiyem var, kendinize yeni bir slogan bulun. Keçiören metrosu bitti." dedi.

9 kilometrenin üzerinde bir hatta sahip olan Ankaralıların beklediği Keçiören metrosu açılıyor. 9 bin 220 metre uzunluğunda olan ve 9 istasyonu içeren hat ile Ankaralılar Şehitler İstasyonu'ndan başlayarak Atatürk Kültür Merkezi'ne (AKM) kadar 9 istasyon kesintisiz gidebilecek, AKM'de de Yenimahalle'den gelen raylı sistemle entegre olacak şekilde Kızılay'a kadar taşınacak.
"KENDİNİZE YENİ BİR SLOGAN BULUN, KEÇİÖREN METROSU BİTTİ"
Açılış töreninde konuşan Başbakan , "Bu hattın test sürüşüne geldiğimizde, bir genç bana şunu dedi: Aşkımız Keçiörenmetrosu gibi olsun, hiç bitmesin. Gençlere yeni bir tavsiyem var, kendinize yeni bir slogan bulun. Keçiören metrosu bitti" dedi.
http://www.ahaber.com.tr/webtv/gundem/basbakan-kecioren-metrosunun-acilisinda-konustu-gencler-yeni-bir-slogan-bulun
Başbakan Binali Yıldırım, konuşmasında şunları kaydetti:
Bu hattın açılmasıyla raylı sistem Ankara'da 65 kilometreye durak sayısıda 55'e yükseliyor. 1 milyara malolan bu metro Ankara'ya helal, hoş olsun. Ankaralılar bunu hak ediyor. Geçtiğimiz 15 yılda Allaha şükür yolları donattık. Türkiye'nin 14 büyükşehri başkent ile hızlı tren ağlarıyla birleşmiş olacak. Sayın Cumhurbaşkanım her şehrimiz bizim gözbebeğimizdir. Ankaralılar artık dünyanın önemli başkentinden birinde yaşadığını artık daha iyi anlıyorlar. Ankara bu projelerle dünya şehirleri arasında hakettiği yeri alacaktır. Tarihimiz güçlü, potansiyelimiz büyük. Vatandaşlarımız ve ülkemiz her şeyin en iyisini hakediyor. Bu yıl içerisinde en büyük değişimi Ak Parti iktidarında gerçekleştireceğiz. Anayasa değişikliği ile vesayet rejimi tarihin derinliklerinde kaybolup gidecek. Yeter! Artık söz milletindir. Keçiören metrosu bitti ama millete hizmet aşkımız hiç bitmeyecek.

Keçiören Metrosu'nun gençler arasında önemli bir söyleme dönüştüğüne dikkati çeken Yıldırım, "Gençler, 'Aşkımız Keçiören Metrosu gibi olsun, hiç bitmesin' diyor. Bundan doğrusu çok etkilendim ama gençler için de yeni bir tavsiyem var. Gençler, siz yeni bir slogan bulun. Aşkınız bitmesin, devam etsin ama Keçiören Metrosu bitti. Hayırlı uğurlu olsun." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatlarının yanı sıra çok sayıda kurumun katkısıyla Keçiören Metrosu'nun hizmete alındığını bildiren Yıldırım, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve katkısı bulunanlara teşekkür etti.
Yıldırım, "Muhalefete, bu hizmetlerin bir bir tamamlanıp hizmete girmesinden dolayı verdiğimiz rahatsızlık da var, onlara da teşekkür ediyorum. Yeter ki milletimiz mutlu olsun, Keçiören Metrosu bitti ama millete hizmet aşkımız asla bitmeyecek." diye konuştu.

7 dakika aralığıyla hizmet verilecek

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, törende yaptığı konuşmada, Ankara'da Keçiören metrosunun Atatürk Kültür Merkezi'ne (AKM) kadar gelip, Batıkent raylı sistemiyle entegre olmasının önemli olduğunu ancak Kızılay'a kadar kesintisiz hizmet etmesinin çok daha büyük önem teşkil ettiğini vurguladı. 
Bu yılın ilk çeyreğinde AKM'den Kızılay'a kadar olan 3,5 kilometrelik yerin ihalesini yaparak, iki sene içinde bitirip Keçörenlilerin, Kızılay'a kadar kesintisiz gitmesini sağlayacaklarını belirten Arslan, şunları kaydetti:
"Talimatlarımız çerçevesinde bu metro sisteminin, havalimanına kadar uzatılması vardı ki Kuyubaşı'ndan, havalimanı, Yıldırım Beyazıt Üniversitesine kadar olan proje bitmek üzere. Bu yılın ilk yarısında ihalesine gidiyoruz. Talimatınızla metro hattının Çubuk'a kadar uzatılması projesini hazırlıyoruz. Onun da bu sene içinde projesini bitirip, Yıldırım Beyazıt Üniversitesinin devamı olarak ihalesine çıkıp, yapacağız."
Hizmete açılan Keçiören Metrosu, ilçenin trafiğine ve toplu taşıma sistemine büyük kolaylık sağlayacak.
AKM-Keçiören arasındaki seyahat süresini 17 dakikaya indirecek metro hattında, başlangıçta 6 set (3’lü dizi) vagonlarla, 7 dakika aralığıyla hizmet verilecek. İhtiyaca göre servis aralığı daha da kısalacak Keçiören Metrosu’ndan, AKM istasyonunda Batıkent Metrosu’na aktarma sağlanacak. 9 bin 200 metre uzunluğundaki Keçiören Metrosu, Şehitler (Gazino), Dutluk, Kuyubaşı, Mecidiye, Belediye, Meteoroloji, Dışkapı, ASKİ ve AKM istasyonlarından oluşuyor.
Ankara Büyükşehir Belediyesi, 15 Temmuz 2003'te öz kaynaklarıyla yapımına başladığı metro hattının bina ve inşaat yapım çalışmalarına 306 milyon 410 bin lira harcayarak inşaatı yüzde 43,19 seviyelerine getirmiş, 25 Mart 2011'de hattın yapımını Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına devretmişti.

Toplam 9 istasyonu var

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de Keçiören-Tandoğan metro hattının, Ankara trafiğini rahatlatacağını, yeni trenlerin katılmasıyla sefer sayılarının artacağını kaydetti.
Keçiören metrosunun Kızılay hattına bağlanacağını anlatan Gökçek, Ankaray-Metro hatlarında günlük yaklaşık 300 bin yolcu taşıdığını vurgulayarak, şunları söyledi:
"Keçiören metrosunun uzunluğu 9 bin 220 metre. Toplam 9 istasyonu var. İlk istasyonu Şehitler İstasyonu, son istasyonu AKM İstasyonu. İki istasyon arası süre yaklaşık 18 dakika. Şimdi üçlü setler halinde 6 sette, 7 dakikada bir sefer yapılacak. Önümüzdeki süreçte yeni trenler gelince sefer sayısı artırılacak. Tren sayıları tamamlanınca 2,5 dakikada bir sefer yapılacak. Her seferde bin 500 yolcu taşınacak. Dolayısıyla 1 saatte tek yönde 40 sefer yapılacak olup tek yönde 36 bin yolcu taşınabilecek."ERDOĞAN: KEÇİÖREN METROSU 15 OCAK'A KADAR ÜCRETSİZ
Giriş Tarihi: 05.01.2017 Güncelleme Tarihi: 05.01.2017 

Cumhurbaşkanı , Keçiören Metrosu'nun açılışında metronun Ocak ayının 15'ine kadar ücretsiz olacağını, daha sonra iki buçuk lira ücret alınacağını duyurdu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip , Ankara'da Keçiören Metrosu'nun açılışında konuştu. Erdoğan konuşmasında " Hem biraz geç ve güç olan bu projenin bitirilmesini sevinçle karşıladım. Bütün Keçiörenli hemşehrim haklarını helal etsin." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
Açılışını yaptığımız Keçiören Metrosu hattının ülkemize, şehrimize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Bu metro hattının başkentimize kazandırılmasında emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.
1 milyar lira yatırım bedeli olan, 9 istasyona sahip bu metro ile Keçiören ilçemizde yaşanan trafik sıkıntısının çözüme kavuşacağına inanıyorum.
11 yıl Keçiören'de ikamet etmiş kardeşiniz olarak, metronun inşası sırasında yaşadığınız sıkıntıları gayet iyi biliyorum. Bu projenin bitirilmiş olmasını sizler kadar sevinçle karşıladığımı belirtmek istiyorum. Bu projenin tamamlayacısı niteliğindeki AKM-GAR-Kızılay hattının da en kısa sürede tamamlanmasını diliyorum.
Cumhurebaşkanı Erdoğan müjdeyi verdi! izlemek için tıklayın
ARTIK KEÇİÖREN'DE YAŞAMAK ÇOK DAHA BÜYÜK AYRICALIK
Keçiören'in hikayesi bir yönüyle de Ankara'nın, Türkiye'nin hikayesidir. Ankara'ya göç edenlerin en çok rağbet ettikleri yerlerin başında Keçiören geliyordu. Plansız, programsız, altyapısız şehirleşme Keçiören'i de vurdu. Bugün Keçiören hem modern konutlara sahip, hem de geleneksel mahalle hayatının devam ettiği ender ilçelerdendir. Artık Keçiören'de yaşamak çok daha büyük ayrıcalık haline gelecektir.
MİLLETİMİZİ BİRBİRİNE DÜŞÜREMEYECEKLER
15 Temmuz Keçiören'in dik duruşunun en önemli özelliğidir. Keçiören şehitler verdi, Keçiören gaziler verdi. Burada Keçiören'de Yozgat'tan, Çorum'dan, Kırşehir'den, Karadeniz'den, Ankara'nın ilçelerinden gelmiş vatandaşlarımız yaşıyor. Burada herkes insandır, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır, komşudur, dosttur, kardeştir. Milletimizi birbirine düşüremeyecekler, kardeşliğimizi bozamayacaklar, birlik ve beraberliğimizi zedeleyemeyecekler.
BU MİLLETİ TANIMAYANLAR İSTİKLAL HARBİMİZE BAKSIN
Yıllardır Kürt deyip, Kürt vatandaşlarımızın hayatlarını çukurla, hendekle, bombayla zehir edenleri milletimiz çok iyi gördü, görüyor. Alevi deyip, bu meşrebe mensup vatandaşlarımızı da görüyor. Hayat tarzı tartışması üzerinden, toplumu tahrik etmek isteyenler yine ortada kaldılar. Türkiye terör örgütlerinin ortak saldırısı altındadır ve diz çöktürülmeye çalışılmaktadır. Bu milleti tanımayanlar açsınlar Çanakkale'ye, İstiklal Harbimize baksınlar. Malazgirt'ten başlayarak 1000 yıldır bu toprakları nasıl vatan kıldığımıza baksınlar. Bu millet er meydanından hiçbir zaman kaçmamıştır.
KENDİ GÖBEĞİMİZİ KENDİMİZ KESTİK
Bizi DEAŞ'la mücadele etmiyor diye uluslararası arenada sıkıştıranların, 'Daha ileri gitmeyin' demeleri boşuna değildir. Biz kendi göbeğimiz kendimiz kestik. DEAŞ'a karşı başka terör örgütünü destekleyenlerin oyunları boşa çıkmıştır. Bunların derdi bölgeyi DEAŞ'tan ve diğer örgütlerden temizlemek değil, bölgenin kan ve ateş denize dönüştürülmesidir.
TEHDİTLER KAYNAĞINDA YOK EDİLECEK
Suriye'deki Irak'taki, Arap, Kürt, Türkmen diğer gruplar, onların oyunlarında piyon olabilir, bizim için 1000 yıllık akrabalığımız olan, kendimizden ayrı görmediğimiz kardeşlerimizdir. Biz bu tehditleri oralarda karşılamazsak, kendi evimizde mutlu ve müreffeh yaşama imkanını da bulamayız. Tehditleri kaynağında yok etme zorundayız. Türkiye'nin güvenliği Gaziantep'te değil Halep'te başlar.
KEÇİÖREN METROSU 15 OCAK'A KADAR ÜCRETSİZ
Keçiören Metrosu bugünden itibaren, fiyatı 2,5 lira olarak belirlendi ayın 15'ine kadar ücretsiz olarak hizmet verecek.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN VATMAN KOLTUĞUNDA
Konuşmaların ardından metro ile ilk yolculuk yapıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vatman koltuğuna geçmesiyle temsili ilk sefer; makinist bölümünde Başbakan Yıldırım, Ulaştırma Bakanı Arslan ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek ile gerçekleştirildi.


SEYAHAT SÜRESİ 17 DAKİKAYA İNİYOR
Atatürk Kültür Merkezi (AKM)-Keçiören arasındaki seyahat süresini 17 dakikaya indirecek Keçiören Metro hattında, başlangıçta 6 set vagonlarla 7 dakika aralığıyla hizmet verilecek. İhtiyaca göre, servis aralığı daha da kısalacak 9 bin 200 metre uzunluğundaki Keçiören Metrosu'ndan, AKM istasyonunda Batıkent Metrosu'na aktarma sağlanacak.
.
Muhabir: Arife Yıldız Ünal, Mümin Altaş,Kemal Karadağ,Sefa Şahin


http://aa.com.tr/tr/gunun-basliklari/cumhurbaskani-erdogan-ulkemize-yonelik-tehditleri-kaynaginda-yok-etmek-zorundayiz/720916


Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts