Monday, 4 December 2017

12 Maddede Dünyanın En Küçük Korsan Ülkesi Sealand


12 Maddede Dünyanın En Küçük Korsan Ülkesi Sealand

February 25, 2015

Dünyanın birçok yerinde bağımsızlığını ilan eden çok sayıda mikro ülke bulunuyor. Ancak bir tanesi -her ne kadar mikro ülke olarak sayılsa da- diğer mikro ülkelerden biraz daha farklı. Bu ülke, zamanında bağımsızlığı uğruna İngiliz donanmasına -uyarı amaçlı da olsa- ateş açma cesaretini göstermiş olan Sealand…

1. Radyo istasyonundan prensliğe uzanan yol…

sealand atlas
II. Dünya Savaşı’nda İngiliz hükümeti, Nazi savaş uçakları ve gemilerine karşı devasa platformlardan oluşan bir savunma hattı oluşturdu. Ancak savaşın bitmesi ile bu platformlar zamanla unutuldu.
1960’larda, BBC’nin radyo yayıncılığı tekelinden sıkılan ve buna isyan eden bir hareket olan “korsan radyolar” akımı ortaya çıktı. Zamanla popülerleşen ve artık BBC’nin kendi radyosunun itibarını zedelemeye başlayan bu akım, zamanın hükümeti tarafından daha sert önlemler alınmasına neden oldu.
Ülke sınırları içinde radyo yayınlarının yapılamaması; yayıncıların İngiltere’ye yakın uluslararası sularda, gemilerde radyo yayıncılığı yapmasına neden oldu. Savaş zamanında binbaşı olan Roy Bates de bu isyancı radyoculardan biriydi. Ancak Bates diğer radyocuların aksine bir gemiyi değil savaş zamanından kalma terk edilmiş bir platformu işgal ederek yayınına başlamayı planladı.
Terk edilen platformlardan birini işgal eden Bates, “Radyo Essex” ismini verdiği radyoyu kursa da bu kanal hiç yayına giremedi. Çünkü Bates’in başka planları vardı… Avukat arkadaşlarına danıştıktan sonra Bates, platformu İngiltere’den bağımsız bir prenslik olarak adlandırdı ve 1967 yılında bağımsızlığını ilan etti.

2. Sealand Kurtuluş Savaşı

sealand savas donanma
Ülkenin kurulmasından hemen 1 sene sonra -1968 yılında- İngiliz hükümeti olası bir diplomatik kaosu önlemek amacıyla, bu bölgedeki tüm platformları yok etmek için bir operasyon düzenledi. Sıra Prens Bates ve ailesinin yaşadığı Sealand prensliğine gelince kriz patlak verdi.
Bates, platformdan bir İngiliz gemisine uyarı ateşi açınca olay İngiliz Anayasa Mahkemesi’ne taşındı ve platformun, İngiliz karasuları dışında olmasından dolayı İngiliz içişlerinin görev alanı dışında olduğuna karar verildi. Bu karar ile İngiltere gayri resmi olarak da olsa Sealand’i tanımış oldu.

3. Turbo milli kimlik arayışları

sealand bayrak
Diğer ülkelerin aksine Sealand’ın milli uyanışı çok hızlı bir şekilde gelişti ve hemen İngiltere savaşı sonrası Prensliğin gerek duyduğu tüm milli semboller yaratıldı. Bugün prensliğin kendi arması, bayrağı ve Amerikan Doları ile eşdeğer Sealand Doları var. Bayrağı ise kırmızı, beyaz ve siyah renklerden oluşuyor.

4. Siber ekonomi

sealand para
İnternet üzerinden sunduğu hosting hizmeti, Prenslik ekonomisinin en önemli gelir kaynaklarının başında geliyor. Hatta bir ara dünyaca bilinen HavenCo’ya ev sahipliği yapmışlığı da var. Ancak 2000 yılında kurulan bu firma, sekiz yıl sonra herhangi bir gerekçe belirtilmeden kapatıldı.

5. FIFA engeline takılan dostluk maçlarının takımı

sealand futbol
Sealand’ın bir de milli futbol takımı bulunuyor. Ancak ülkenin hiçbir ülke tarafından resmi olarak tanınmaması mikro ülkenin futbolunu da etkilemiş. Çünkü Sealand milli futbol takımı ne UEFA ne de FIFA tarafından tanınıyor.
Durum böyle olunca da takım ancak gayriresmi dostluk maçları oynayabiliyor. Sealand; tarihinin en ağır yenilgilerinden birini tanıdık bir ülkeden, K.K.T.C.’den almış. Rakiplerine acımayan Kuzey Kıbrıslılar maçı 6-1 kazanmış.

6. Soylular ülkesi Sealand

sealand soylular
Sealand, dünyanın en çok soylu vatandaş yüzdesine sahip. Zira vatandaşlarının hemen hemen hepsi ya şövalye ya lord/leydi ya da baron/barones konumunda. Bunun sebebi ise bu unvanların internet üzerinden satın alınabilmesi. Evet, Sealand kendi resmi web sitesi üzerinden, belirli bir ücret karşılığında, resmi imzalı ve mühürlü olarak soyluluk mertebeleri satıyor.
Ayrıca, isteyenler ülkenin kimlik kartına da sahip olabiliyor. İnternetten satışının yapılıyor olması kimseyi şaşırtmasın, zira Sealandlılar bu konuda oldukça titiz çalışıyor ve size gelen belgeler gerçekten Sealand hükümetinin mührü ve imzası ile geliyor. Soyluluk unvanı satışları, Sealand’ın en önemli gelir kaynaklarından bir diğeri. Sealand’ın izlediği bu politika sayesinde bugün dünyanın birçok ülkesinde Sealand vatandaşları bulunuyor.

7. Çare Roy Bates

roy bates sealand
Askerlikten ayrıldıktan sonra 60’larda moda olan illegal korsan radyo yayıncılığına yönelen, ülkenin kurucusu Roy Bates; İngiliz bir gazetecinin “Sealand’ı neden kurdunuz?” sorusuna şu cevabı verdi: “Tüm ülkelerde bir ton bürokrasi var. Her şey çok komplike ve hiçbir ülke maalesef tam bağımsız değil. Ben de buna tepki olarak, bürokrasinin neredeyse hiç olmadığı ve tam anlamıyla bağımsız olan Sealand’ı kurdum.”

8. Denizden Gelen Özgürlük

sealand arma
Uluslararası sularda kurulmuş olan bu minik ülke, varlığını sürdürülebilmesini bu sulardaki konumuna borçlu. Bunun bilincinde olan Sealandlı Bates Ailesi, sulara olan bu borçlarını ülkenin parolası ile göstermiş. Sealand’ın armasında da bulunan bu parolada Latince “E Mare Libertas” (Denizden Gelen Özgürlük) yazıyor.

9. “Geleceğin Sealand’i için çalışıyoruz”

sealand deniz
Her hükümet gibi Sealand hükümeti de ülkelerini daha iyi yerlere getirmek için daha çok para kazanmanın yollarını arıyor. Sealandlılar, merkezi platformda kurulacak bir uluslararası internet gazinosu kurmayı hedefliyor. Böylece devlet bütçelerini katlamayı planlıyorlar. Ancak proje henüz hayata geçirilmiş değil.

10. Küçük ülkenin ses getiren darbesi

sealand darbe
1978 yılında kendini Sealand başbakanı olarak ilan eden Alman Alexander Achenbach, Hollandalı ve Alman birkaç paralı asker ile Prens Roy Bates ve karısının İngiltere’de bulunduğu gün -ki bu ülke nüfusunu oldukça etkileyen bir durum- Sealand’a girdi ve platformda bulunan Prens Michael Bates’i de esir aldı.
Roy Bates tarafından darbe girişimi olarak kabul edilen bu hareket, Bates ve birkaç arkadaşının yaptığı operasyon ile bastırıldı. Operasyon sırasında bir de Alman vatandaşı esir alındı. Bu durum Almanya ile İngiltere arasında diplomatik bir gerginlik yarattı. Sealand pasaportu taşıyan Achenbach, vatana ihanet ile suçlanarak Sealand hükümeti tarafından hapse atıldı.
İngiltere’yi suçlayan Alman hükümeti, bu durumun son bulması için İngiltere’nin bir adım atmasını beklese de; İngiliz hükümeti, karasularının dışında bulunan bu ülkenin kendi içişlerinin dışında olduğu yanıtı verdi. Bu durumda, Almanya yolladığı bir diplomat ile Achenbach’hın 35.00 poundluk kefaretini ödeyerek onun serbest bırakılmasını sağladı. Roy Bates’e göre bu olay, Almanya’nın Sealand’ı -gayriresmi olarak da olsa- tanıması demekti.

11. Bonus: Sealand Milli Marşı “E Mare Libertas”


Sealand milli marşı Slovak besteci Basil Simonenko tarafından bestelendi. Ancak marşın herhangi bir sözü bulunmuyor. Sealand milli marşının ismi ise aynı zamanda ülkenin parolası olan “E Mare Libertas”. Marş ilk defa 2005 yılında Slovak Senfoni Orkestra Radyosu’nda kaydedildi.

12. Bonus: Bir hip-hop kliple Sealand turu


Ülke tanıtımına oldukça önem veren Sealand’ın en son başarısı, Alman hip-hop grubu Fettes Brot’u klip çekimleri için ülkeye getirmeleri oldu. Klipte platform içinde bulunan küçük kilise, spor salonu, mutfak gibi yerleri de görmek mümkün. Buyrun sizi Fettes Brot eşliğinde bir Sealand turuna çıkaralım.







Hangi Ülkede Kaç Türk Vatandaşı Yaşıyor?

Ülkemiz vatandaşları dünyanın dört bir yanında yaşamlarını sürdürmeye devam ediyor. Birleşmiş Milletler Göçmen Stoku tarafından verilen rapora göre yurt dışında hangi ülkelerde kaç Türk vatandaşı var bildirildi. 185 ülkede 2 milyon 851 bin 889 Türk vatandaşı göçmen statüsüne sahip olarak yaşamlarını sürdürmekte.

Türk vatandaşının en yoğun olarak görüldüğü ülke tahmin edebileceğiniz gibi Almanya. Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında çalışacak işçi bulamayan Almanya ülkemizden çok sayıda genç işçiyi aldı. Uzun yıllar süren bu göç ile ülkede yoğun bir şekilde Türk nüfusunun meydana gelmesine neden oldu. Son rapora göre Almanya’da yaşayan Türk sayısı 1 milyon 789 bin 877 olarak belirtildi. Yurt dışında yaşayan Türk nüfusunun çok ciddi bir bölümü Almanya’da bulunmakta.
Almanya’dan sonra Türk vatandaşlarının en çok bulunduğu ülke ise Fransa. Fransa’da 241 bin 148 Türk vatandaşı yaşamını sürdürmekte. Almanya kadar olmasa da Fransa’da yaşayan Türk sayısı da oldukça ciddi rakamlara ulaştı. 3. sırada ise Hollanda var. Hollanda’da 138 bin 504 Türk göçmen statüsünde yaşamaktadır. Türk vatandaşının en çok bulunduğu ilk 3 ülke bunlardı. Diğer ülkeleri ise aşağıdaki listeden inceleyebilirsiniz.
  1. Almanya 1.789.877
  2. Fransa 241.148
  3. Hollanda 138.504
  4. Avusturya 88.108
  5. Belçika 79.872
  6. Suudi Arabistan 70.700
  7. ABD 63.464
  8. İsviçre 57.726
  9. Makedonya 49.871
  10. İsveç 32.595
  11. İsrail 31.010
  12. Avustralya 26.930
  13. İngiltere 26.324
  14. Yunanistan 22.946
  15. Kazakistan 19.692
  16. Danimarka 19.436
  17. Rusya 13.032
  18. Kanada 12.149
  19. Kuveyt 11.815
  20. Birleşik Arap Emirlikleri 9.959
  21. İtalya 7.575
  22. Norveç 5.034
  23. Katar 2.756
  24. Özbekistan 2.528
  25. Arjantin 2.498
  26. Kıbrıs 2.427
  27. Libya 2.137
  28. Ermenistan 1.905
  29. Bahreyn 1.291
  30. Brezilya 1.031
  31. Irak 938
  32. Kırgızistan 828
  33. Mısır 821
  34. Lihtenştayn 820
  35. Bulgaristan 669
  36. Finlandiya 568
  37. Polonya 564
  38. Tacikistan 561
  39. Slovenya 560
  40. Cezayir 511
  41. Azerbaycan 475
  42. Gürcistan 452
  43. Lübnan 437
  44. Moldova 428
  45. Bhutan 415
  46. Türkmenistan 403
  47. Uruguay 347
  48. Hindistan 345
  49. Macaristan 327
  50. Güney Afrika 324
  51. Çek Cumhuriyeti 296
  52. İran 294
  53. Meksika 292
  54. Tunus 178
  55. Şili 178
  56. Romanya 125
  57. Moğolistan 117
  58. Aruba 115
  59. Venezuela 115
  60. Lüksemburg 114
  61. İspanya 96
  62. Yeni Zelanda 82
  63. Monako 78
  64. Dominik Cumhuriyeti 73
  65. Kolombiya 73
  66. Slovakya  63
  67. Portekiz 55
  68. Porto Riko 43
  69. Peru 42
  70. Litvanya 40
  71. Küba 36
  72. Sırbistan 33
  73. Panama 31
  74. Bosna Hersek 19
  75. İzlanda 18
  76. Guatemala 16
  77. Belarus 11
  78. Bahama Adaları 9
  79. Ekvador 7
  80. Kosta Rika 6
  81. Honduras 6
  82. Bermuda 6
  83. Bolivya 4
  84. Faroe Adaları 3
  85. Paraguay 3
  86. El Salvador 2

Friday, 1 December 2017

Cezayir'de öğrendiği iş hayatını değiştirdi



Cezayir'de öğrendiği iş hayatını değiştirdi

01 Aralık 2017 12:25

Cezayir'de öğrendiği iş hayatını değiştirdi

Samsun'da 63 yaşındaki inşaat işçisi Mustafa Parlak'ın, çalışmak için gittiği Cezayir'de inşaat atıklarından yaptığı sepet ile hayatı değişti.






İki yıl önce inşaatta çalışmak için Cezayir'e giden Mustafa Parlak, çalıştığı esnada aklına; inşaat malzemelerinin sarıldığı plastik kayışlardan sepet yapma fikri geldi. İnşaatta atık plastik kayışları toplayan Parlak, ilk sepetini yaptı. Sepeti gören Cezayirli bir vatandaş yaklaşık 20 TL karşılığında sepeti satın aldı. Sepetin satıldığını gören Parlak, başka sepetler yapmaya başladı. Gündüz inşaatlarda çalışan, gece sepet ören Parlak, inşaat firmasının kapanmasıyla bir yıl önce Türkiye'ye döndü.
 
 
 
Memleketi Samsun Çarşamba'da sepet örme işine devam eden Parlak, bir yılda binden fazla sepet sattı. Toptan satışlara yetişemediğini belirten Parlak, Türkiye'nin çeşitli illerinden sipariş aldığını belirtti. Sepetin büyüklüğüne göre bir günde yaptığı sepet sayısı değişen Parlak, gündüzleri dükkanında, akşamları ise eşi, çocukları ve torunları ile sepet örmeye devam ettiğini belirtti. Dünyada bu yöntemle sadece kendisinin sepet ördüğünü ifade eden Parlak, inşaat artıklarından geri dönüşüm sağlayarak böyle bir meslek kazandığı için çok mutlu olduğunu dile getirdi. 
 
 
 
"İnsanlar sepet almak için kuyruğa girdi"
 
İnşaatta işinde kalıpçı olarak çalıştığını belirten Parlak, "Çalışmak için Cezayir'e gitmiştim. Orada inşaattan arta kalan zamanlarımda el işi bazı şeyler yapıyordum. Arkadaşlarım bana, inşaat malzemelerinin sarıldığı plastik şeritlerden de bir şeyler yapabileceğimi söylediler. Aklıma bu şeritlerden sepet yapma fikri geldi. Bir tane yaptım. Cezayirli biri sepeti almak istedi. Bin dinar(20 TL) karşılığında sepeti ona sattım. Tekrar yapmaya başladım. Çok talep gördü. İnsanlar sepet almak için kuyruğa girdi. Gündüzleri inşaatta çalıştım, geceleri sepet yaptım. Sepet yapmaya başladıktan 3 ay sonra Türkiye'ye döndüm. Bir yıldan beri sepet örme işini burada devam ediyorum" dedi.
 
 
 "Keşke bu işi daha önce öğrenmiş olsaydım"
 
Cezayir'den döndükten sonra işine Samsun'da devam ettiğini belirten Parlak, "Burada da insanların yoğun talebi oldu. Geçen yıldan beri bin tane sepet sattım. İnşaat işini bıraktım. Buna nazaran inşaat işi daha zor. İnşaatlarda atılan bu sert plastik malzemeyle sepetleri yapıyorum. İnsanlar yeni malzemelerden yapmamı söylüyor. Yeniler zaten lazım oluyor. Bunlar atılıyor. Önemli olan bunları değerlendirmek. Çok sağlam malzeme. Bu malzemeden yaptığım sepetler çürümez, eskimez. Bir tek ateşten korumak lazım. Altın gibi bir şey. Bir kez alan bir daha almaz çünkü dayanıklı. Torununun torununa kalır. Keşke bu işi daha önce öğrenmiş olsaydım. Bu iş hayatımı değiştirdi diyebilirim. İnşaat işini bıraktım. Farklı insanlarla tanıştım. Üç tane çırağım var. Kendileri için öğreniyorlar. Ama onlar sürekli yapmıyor. Ben sürekli yapıyorum bu işi. Türkiye'de değil dünyada benim gibi bu işi yapan yok. Çanta falan yapan var ama benim gibi yapan yok. Mersin, İstanbul, Ankara'ya bile gönderdim. Bodrum'dan ve başka yerlerden isteyenler oluyor ama toptan satışa yetiştiremiyorum. Ancak perakende yetiştirebiliyorum. Akşamları da evde sepet yapmaya devam ediyoruz. Hanım, çocuklar ve torunlar da bana yardımcı oluyor. Bunu ilk ben yapmam ve bunu Çarşamba'ya kazandırmaktan çok mutluyum. İşimi severek yapıyorum" diye konuştu. İHA,Finans.mynet.com/haber/detay/ekonomi/cezayirde-ogrendigi-is-hayatini-degistirdi/143215/

Monday, 13 November 2017

Haşhaş hasadından bunalan makine ustası 'Haşhaş Biçerdöveri' yaptı


Haşhaş hasadından bunalan makine ustası 'Haşhaş Biçerdöveri' yaptı

Afyonkarahisar’ın Sandıklı ilçesinde yaz sıcağında tarlada haşhaş hasadı yapmakta zorlanan bir makine ustası, 'haşhaş ile arpa, buğday, nohut, mercimek ve anason” hasatları yapabilen 2 farklı biçerdöver tasarladı. Biçerdöverler bir tarım makinası üreten fabrikada modernize edilerek tamamen yerli bir şekilde seri üretime geçecek.

Sandıklı ilçesinde yaşayan Mustafa Yüksel isimli makine ustası kendisine ait haşhaş tarlasında hasat zamanında sıcaktan ve iş yükünden bunalınca afyonkarahisar ile birlikte Türkiye tarımı adına müthiş bir buluşa imza atarak “haşhaş kırma” biçerdöverini geliştirdi. Haşhaş ile yetinmeyen Yüksel, ayrıca buğday, arpa, mercimek, nohut ve anason gibi 5 ürünün hasadını aynı anda yapabilen bir başka biçerdöver daha geliştirdi. Yüksel, haşhaş biçerdöverinin öyküsünü ise şu sözlerle anlattı:
 
“Tarlaya diktiğimiz haşhaşı çocuklar ile kırmaya gittik. Ama bizim buralarda çok sıcak bir ortamda, Temmuz ayının 15’i gibi oluyor bizim bu bölgede hasat zamanı. Kırması çok zor binlerce haşhaş kafası oluyor. Onun için biz de böyle bir makine olmaz ise olmaz dedik ve bu işe öyle başladık. Biz bu makinayı önce 8-9 ay gibi bir çalışma ile şekil olarak ortaya çıkmasını sağladık ve deneme yanılma yöntemi ile 7-8 sene sürdü.”
 
“TÜRKİYE’DEKİ PATENT DEVİRLERİNİ ALDIK”
 
Yapılan makinaları daha işlevli hale getirip haşhaşın ana vatanı Afyonkarahisar’dan dünyaya duyurmak için kolları sıvayan Elibollar Tarım firmasının sahibi İsmail Elibol ise Yüksel ile birlikte makinanın patentini alarak kendisine ait fabrikada makinaların geliştirilip, modernleştirilmesi için harekete geçti. Biçerdöverlerin yerli imalat olduğu için diğerlerine göre daha ucuz olacağını kaydeden Elibol, “Türkiye’deki patent devirlerini aldık. Türkiye’de ilk defada seri biçerdöver imalatına başlamış oluyoruz. Dünyada bunun gibi bir makina olduğunu düşünmüyorum. Tabi biçerdöver imalatı var ama bu kadar kapsamlı hepsini bir arada yapabilecek biçerdöver olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’de normalde sıfır veya 1 yıllık biçerdöverlerin fiyatları yaklaşık 100-110 bin Euro’dan başlayıp 140 bin Euro’ya kadar çıkıyor, bugün yaklaşık 500 bin TL civarında. Biz ise bunları 100-120 bin TL civarında piyasaya sürmeyi düşünüyoruz” dedi.
 
 
 
“YÜZDE 50-60’LIK PERFORMANSINI NASİP OLURSA YÜZDE 90’LARA ÇEKMEYİ PLANLIYORUZ”
 
Haşhaş biçerdöverinin şuanda yüzde 60 performans ile çalıştığını, ancak fabrikada yapılacak modernizasyon işlemi ile bunun yüzde 90’lara kadar çıkarılacağını ifade eden Elibol, “Bizim imalat projemizde iki farklı biçerdöver modelimiz olacak. Bunlardan bir tanesi sadece haşhaş ile alakalı. Haşhaşın ana vatını Afyonkarahisar zaten. Öncelikle haşhaşı kırmadan kapsülü ile beraber biçerdövere alıp çünkü TMO böyle istiyor, bunun hasadını yaptırmak istiyoruz. Bununla ilgili çalışmalarımızda zaten oldu. Bu makinada ufak tefek eksiklikler gördüğümüz, çiftçilerimizin bize söyledikleri konular var. Bu makinanının şuandaki yüzde 50-60’lık performansını nasip olursa yüzde 90’lara çekmeyi planlıyoruz” diye konuştu.
 
“ÜRÜN ARTIKLARINI HAYVAN YEMİ YAPIP EKONOMİYE KAZANDIRACAĞIZ”
 
Haşhaş biçerdöveri ile birlikte buğday, arpa, mercimek, nohut ve anason gibi 5 ürünün hasadını bir arada yapabilen bir biçerdöveri daha geliştireceklerini belirten Elibol, “Bunun arkasına da batör sistemi kurup, arkasında dökülen mesela nohudun tanesini ayırıyor ve kapsülünü, otunu bırakırken biz onu da hayvan yemi yapıp ekonomiye kazandıracağız. Biliyorsunuz hayvancılıkta yem altın değerindedir. Yani bu makine hem tanesini ayıracak, hem samanını yapacak hem de nohudun, anasonun ve mercimeğin hasadını yapacak. Aynı zamanda buğday ve arpa içinde kendi kapasitelerinde çalıştırılabilecek” ifadelerine yer verdi.
 
 
 
“35 DÖNÜMDEN YAKLAŞIK 3,5 TON HAŞHAŞ ÇIKARTILABİLİR”
 
Haşhaş biçerdöverinin günlük yaklaşık 35 dönümlük bir alanda 3,5 ton civarı hasat yapabileceğini aktaran Elibol, “Şöyle bir örnek vermek gerekirse 1 dekar yada 1 dönüm yerdeki haşhaşı 4 işçi akşama kadar ancak kırabiliyor. Ama bu makine aynı süre içerisinde yani sabahtan akşama kadar 35 dönüm yeri kırabiliyor. 200 TL’lik bir akaryakıt ile tamamen işçi sorunu olmadan 35 dönümden yaklaşık 3,5 ton haşhaş çıkartılabilir. Diğer türlü 1 dönümden en fazla 500 kilogram haşhaş çıkar, arada dağlar kadar yaklaşık 35 kat iş verimini arttırıyor. Buna rağmen biz bu makinayı yenileyeceğiz. Biçerdöverlerimize tork sistemi getirip daha estetik ve çalışma randımanı daha iyi hale getireceğiz” dedi.
 
Elibol, ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yerli Otomobil üretecek kişilere “babayiğit” dediğini hatırlatarak, “Cumhurbaşkanımızın yerli otomobil yapanlara ‘babayiğit’ dediği bir ortamda bizde tarım üzerine biçerdöver yapıyorsak, haşhaşın ana vatanı Afyonkarahisar’da bizde tarımın babayiğidiyiz” dedi.
 
Öte yandan, biçerdöverlerin önümüzdeki aylarda Konya’da gerçekleştirilecek tarım fuarında görücüye çıkacağı öğrenildi.
İHA 

RTEÜ öğrencileri elektromobil araç üretti




RTEÜ öğrencileri elektromobil araç üretti

Rize´de, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü öğrencileri, 28 metrekarelik atölyede yüksek verimliliğe sahip elektromobil araç üretti. 'Atmaca isimli elektrikli otomobil, saatte 120 kilometre hıza ulaşabiliyor ve 100 kilometrede 1,4 lira değerinde yakıt tüketiyor. 

 Rize´de, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü’nün öğrencileri, akademisyen Doç. Dr. Ersen Beyatlı öncülüğünde, otomobil üretimi için kolları sıvadı. Öğrenciler Berkan Emre İnce, Bünyamin Mete, İbrahim Buldu, Emrah Kapukaya, Raşit Aladağ, Furkan Sarı, Ayetullah Boztaş, Abdullah Bozkurt ve Aydan Burcu Başer’den oluşan ve kendileri için `Atmaca´ adını kullanan ekip, 28 metrekarelik atölyede işe koyuldu. Nisan ayında üretim çalışmalarına başladıkları yüksek verimliliğe sahip elektromobil aracı, 4 ay içerisinde tamamladı. 220 kilo ağırlığındaki otomobil, saatte 120 kilometre hıza ulaşabiliyor.  





100 KİLOMETREDE 1.4 LİRA YAKIT TÜKETİYOR

Üretimi tamamlanan elektromobil, TÜBİTAK tarafından Kocaeli Körfez Yarış Pisti´nde bu yıl 13’üncüsü düzenlenen uluslararası Alternatif Enerjili Araç Yarışları´nda da yer aldı. Yarışlarda üniversiteyi temsil eden ‘Atmaca’ ekibi, ürettiği elektromobil aracıyla dereceye girdi. Kocaeli Körfez Pisti´ndeki 30 tur üzerinden gerçekleştirilen ana yarışmada, 100 kilometrede 1.4 lira değerinde yakıt tüketimine sahip ‘Atmaca Elektromobil’, rakip araçlar arasında öne çıktı. Otomobil, 18 Kasım Cumartesi günü, memleketi Rize´yi ziyaret edecek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gelmesiyle test edilecek.





‘GECE GÜNDÜZ ÇALIŞTILAR’

RTEÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Karaman, üniversitelerinin ve mühendislik fakültesinin yeni olduğunu belirterek, öğrenci ve akademisyenlerin kendilerine böyle bir projeyle geldiklerinde onlara destek olduklarını hatırlattı. Öğrencilerin sadece teorikte değil, uygulamada da kendilerini geliştirmelerini istediklerini dile getiren Karaman, “Bu anlamda biz de projeyi elimizden geldiğince destekledik. Bir mekan tahsis ettik ve maddi imkan ve ödenek sunduk. Çocuklar da gece gündüz çalıştılar. Bazı sabahlar çocukları tamirhanede kanepede uyurken görüyordum.

Sonuçta arabayı bitirerek yarışmaya katıldılar. TÜBİTAK’ın bu yarışmasına 51 üniversite katıldı. Bu yarışmacılar iki farklı ön elemeden geçtiler. Bizim aracımız da bu elemelerin hepsini başarı ile geçti. Yarışmada da 51 üniversite arasından 18´inci olduk. Ben aracı yapan ekibi ve bize destek veren herkesi tebrik ediyor ve onlara teşekkür ediyorum. Bu aracı biraz daha geliştirecekler. Bir sonraki yarışta da daha yukarıki basamaklara çıkmayı hedefliyoruz. Aracın hem dış görünüşünü hem de kullanılışını daha iyi hale getirmeyi hedefliyoruz. Öğrencilerimiz bu konuda bir tecrübe elde ettiler. Bunu önümüzdeki süreçte bir adım daha ileriye taşıyacaklardır” diye konuştu.




’28 METREKARE ATÖLYEDE YAPILDI; KAPI KIRILARAK, ÇIKARILABİLDİ’

Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın yerli otomobil konusunda sanayicileri yönlendirdiğini hatırlatan Prof. Dr. Karaman, şunları söyledi:

“Bugüne kadar araçları hep yurt dışından ithal ederek, alıyoruz. Üniversitelerin bu konuda devlete ve üreticilere destek vermesi lazım. RTEÜ olarak biz de bu işin bir yerinde olalım, dedik. Biz de bunu yapabiliyoruz, dedik. Burada yapılan çalışmalara devletimiz, destek vermeyi arzu ediyor.


Bu, bize bir ön araştırma, model oldu. Umarım daha gelişmiş daha iyisinde önümüzdeki dönem arkadaşlarımız yapacaktır. Çok dar bir mekanda arkadaşlarımız bu aracı yaptı. Bizim için zordu; çünkü ilkti. Hatta aracı yaptığımız 28 metrekare tamirhanenin kapısı dardı. Biz kapıyı kırarak, aracı dışarı çıkarttık. Zor şartlarda, kıt imkanlarla bunu başardık; ama insanlar, bunun yapılabildiğini gördüler. Şimdi daha çok destek alacağımızı düşünüyorum. Artık elimiz, bu konuda daha güçlenmiş oldu”


Karaman, memleketinde, kendi ismini taşıyan bir üniversitede yapılan otomobili Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın görmesini çok arzuladıklarını belirterek, bunun öğrenciler için motivasyon kaynağı olacağını da vurguladı.


‘SAATTE 120 KİLOMETRE HIZ YAPIYOR’

Otomobilin yapımına emek veren RTEÜ’de Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Ersen Beyatlı ise projeye 28 metrekarelik bir alanda başladıklarını anlattı. Beyatlı, “4 aylık bir çalışma sürecinde, 11 kişilik bir ekip, gece-gündüz dönüşümlü olarak çalıştık. Aracımıza isim olarak `Atmaca´ adını verdik.


Bu araç, sadece elektrik enerjisiyle bataryadan güç alarak ilerleyen bir araç. Bir depo ile yaklaşık 150 kilometre gidiyor. Saatte 120 kilometre hız yapabilme kapasitesine sahip. Çok değişik teknikler deneyerek, aracı 220 kilo olarak çok hafif yaptık. Edindiğimiz tecrübeler sonrasında önümüzdeki yıllarda bu ağırlığı daha da düşürmeyi hedefliyoruz. Pilimiz şarjı yarım saate yüzde 80 oranında doluyor, tam dolum süresi 4 saati buluyor” diye konuştu.



‘AMACA YÖNELİK MÜHENDİSLER YETİŞTİRMEK İSTİYORUZ’

Yerli otomobil konusunda ciddi atılım yapılan bir dönemde, Türk mühendislere ihtiyaç duyulacağını düşündüklerini dile getiren Beyatlı, “Bu çalışmalar sayesinde öğrencilerimizi bu alanda iyi yetiştirerek, ülkemizin bu konuda varmak istediği sonuçlara daha çabuk ulaşmasını amaçlıyoruz. Bizzat amaca yönelik mühendisler, yetiştirmek istiyoruz. Bu konuda donamlı mühendislerin bizzat üniversite sıralarında yetişmesini amaçlıyoruz” dedi.

http://finans.mynet.com/haber/detay/otomotiv/rteu-ogrencileri-elektromobil-arac-uretti/142124/

'W' oturuş pozisyonunun (kelebek oturuş) sağlıklı olmadığını duymuştur. Peki gerçekten öyle mi?

iStock-484095102
https://www.mynet.com/cocugunuz-bu-sekilde-oturuyorsa-dikkat-1210194-mykadin

iStock-664672688
https://www.mynet.com/cocugunuz-bu-sekilde-oturuyorsa-dikkat-1210194-mykadin










Birçok ebeveyn, 'W' oturuş pozisyonunun (kelebek oturuş) sağlıklı olmadığını duymuştur. Peki gerçekten öyle mi?

Çocukların gelişimini yakından takip eden ebeveynler onların her hareketini gözlem altına alır ve yanlış gördüğü noktaları düzeltmeye çalışır. Bu noktalardan biri de çocukların oturuş şeklinden kaynaklanır. Çünkü yanlış oturuş pozisyonları ilerde çocukların bel, sırt ve omurgalarında istenmeyen sıkıntılara yol açabilir.
Çocukları W şeklinde oturan (kelebek oturuşu) anne babalar da zaman zaman kafa karışıklığı yaşar, ne düşünmeleri gerektiğini bilemezler.

Birçok ebeveyn, ‘W’ oturuş şeklini ve bu oturuş pozisyonunun sağlıklı olmadığını duymuştur. Ancak ebeveynler neden ‘W’ oturuş pozisyonunu düzeltmeleri gerektiğini tam olarak bilmezler. Peki, ‘W’ oturuş pozisyonu nedir, ‘W’ oturuş şeklinin çocuk gelişimi üzerindeki olumsuz etkileri nelerdir ve ‘W’ oturuş şeklini nasıl düzeltebiliriz?
W Oturuş Pozisyonu Nedir?

W oturuş pozisyonu çocuğun kalçasının üzerine dizlerini ve bacaklarını bedeninin dışına doğru bükerek yere oturmasıdır. Bu pozisyonda oturan çocuğa tepeden bakarsanız bacaklarının W şeklinde olduğunu fark edeceksiniz. Bazı çocukların ayakları kalçalarına değerken, bazılarında arasında mesafe olur.
Birçok çocuk kendiliğinden W oturuş pozisyonunu rahat bulur ve düşünmeden o şekilde yere oturur. Bu pozisyonu tercih eden bazı çocuklar kalça veya gövdelerindeki bir zayıflığını bu oturuş ile dengelemeye çalışır.
W Oturuşunun Zararları

Bu oturuş pozisyonu ile ilgili olumsuz etkiler çocuğunuzun uzun süre aynı pozisyonda kalmasından doğar. Ebeveyn olarak çocuğunuzun W oturuş pozisyonunda gördüğünüzde müdahale etmenizi gerektiren olumsuz etkileri şunlardır:
W oturuş pozisyonunu, çocuğun kalça ev bacak kaslarının kısa ve gergin olmasına neden olur, bu durum çocuğun koordinasyonu, dengesi ve kaba motor becerilerini olumsuz yönde etkiler
W oturuş pozisyonunu çocuğun kalçasının kaymasına neden olabilir.
W oturuş pozisyonunda oturan çocuk üst bedeninde rotasyon yapamaz; bu durum çocuğun her iki elini kullandığı etkinliklerde, bir eli ile ters taraftan bir oyuncak alması gerektiği durumlarda zorlanır. İleri yaşlarda çocuğun el becerileri, masa başı etkinliklerinde güçlük çekmesine neden olabilir.
W oturuş pozisyonunu, çocuğun baskın elini seçmesinde gecikmeye neden olur. Çocuk sağındaki nesneler için sadece sağ elini, solundakiler için ise sadece sol elini kullanabilir. Bu durum ileride bedensel koordinasyon sorunlarına neden olabilir.
W oturuş pozisyonunu, çocuğun bedensel ağrılığını bir taraftan diğerine aktarmakta güçlük yaşar ve bu durum direk dengede kalabilme, koşma hatta zıplama ile ilgili yakın ilişkilidir.
W oturuş pozisyonunu, çocuğun güçlü gövde kaslarının gelişimini engeller.
Eğer çocuğunuzun uzun süreli W oturuş pozisyonunu tercih ettiğini fark ederseniz “Öyle oturma!” demek yerine aşağıdaki oturuş pozisyonlarını alternatif olarak uygulayın.
Bağdaş kurma
Ayakları düz uzatarak oturma
Yan oturma
Küçük bir tabureye oturma vb.
Bu oturma pozisyonları çocuğunun aynı anda her iki yönde de her iki elini kullanabilmesine olanak sağlar. Bu sayede bedensel ağrılığını değiştirebilir, sırt ve karın kaslarını geliştirir. Çocuğunuz W oturuş pozisyonunu değiştirmek konusunda başta dirençli olabilir ancak istikrarla ve sakince bu düzeltmeyi yaptıkça çocuğunuz alışacaktır.
W oturuşunu önlemek için neler yapılabilir?
W oturuş denilen oturuş pozisyonunun zararı konusunda kesin olarak ikna olmuş olan uzmanlara göre yapılacak en iyi şey, çocuğu bu pozisyonda otururken yakaladığınız takdirde pozisyonunu hemen değiştirmeye yardımcı olmaktır. Alışkanlıklarını değiştirmek biraz zaman alacak olsa da, doğru pozisyona getirmek yapılacak en doğru şey.

Monday, 6 November 2017

Karabağ Türk Yurdudur



Karabağ Türk Yurdudur

Prof. Dr. İSMET BİNARK

Karabağ, Araplar döneminde “Arran” adı ile anılan, Müslüman Türkler’in hakîmiyeti altına girdikten sonra Karabağ adını alan; Azerbaycan’da Kür ve Aras ırmakları ile Gökçegöl arasındaki dağlık bölge ile bu bölgeye bağlı ovalardan ibaret 18.000 km2 yüzölçümünde yüksek bir yaylanın adıdır. 
MİSAFİR KALEM
 -
23 Kasım 2016


Uzun asırlar çeşitli Türk devletlerinin hâkimiyetinde Türk toprağı olarak kalan Karabağ, Rus işgalinden sonra çeşitli idari bölünmelere tabi tutulmuştur.
14 Mayıs 1805’te Karabağ Hanı İbrahim Han’la, Kafkas birliklerinin Başkomutanı Sisianov arasında imzalanan andlaşma ile Karabağ Hanlığı Rusya’ya tabi olmuştur. 1822’de Karabağ Hanlığı lağvedilip, yerine aynı adı taşıyan eyalet kurulmuştur.
1840 tarihinde ise eyalet Şuşa kazasına çevrilip, Kaspi (Hazar) vilayetine dahil edilmiştir. Daha sonraları sırasıyla 1868’de Yelizavetpol (Gence) valiliği ihdas edilmiş, Şuşa kazası da bu valiliğin idaresine katılmış ve bu birleşmeden yeni Zengezûr kazası ortaya çıkmıştır.
1883’te Şuşa kazasının bölünmesiyle yeni Cevanşir ve Cebrail kazaları teşkil olunmuş; Karabağ’ın bu idarî bölünüşü, 1921’e kadar devam etmiştir. Karabağ Hanlığı, Rus hâkimiyetine girince, Kafkas orduları Başkomutanı Sisianov, Karabağ’da durumunu sağlamlaştırmak için Zakafkasya’nın diğer eyaletlerinden buraya sistemli bir şekilde Ermenileri yerleştirmiştir.
Böylece Rus Ermenistanı’nın kurulması sağlanırken, tarihî Karabağ’ın büyük bir kısmını teşkil eden Zengezûr kazası da 1921’de buraya dahil edilmiş, 1923’de Karabağ’ın dağlık bölgesinde Cevanşir, Şuşa ve Cebrail kazalarında Ermeniler’e muhtariyet verilmiş, böylelikle de Dağlık Karabağ Muhtar vilayeti meydana getirilmiştir.
Ermeniler’in sistemli bir şekilde iskân edilmeleri, Karabağ’da Ermeni nüfusunun zaman içerisinde artmasına yol açmıştır. Bu arada, Stalin’in emri ile yüz binden fazla Azerbaycan Türkü başka yerlere iskâna zorlanmıştır.
1904 yılında %6 olan Ermeni nüfusu, XX’nci yüzyılın ortalarında % 60-70’lere çıkarılmıştır. Özellikle
1900’lerin sonu Kafkasyası’nda, Ermeniler’in Azerbaycan topraklarında saldırılarını yoğunlaştırdıkları yerler, Karabağ ve Nahçıvan bölgeleridir.
Zirâ, Karabağ ve Nahçıvan, Doğu Transkafkasya ile Türkiye arasında stratejik bir koridor meydana getirmektedir. İşte bu sebeple, her iki bölgeye Çarlık Rusyası ve daha sonraki dönemlerde sistemli olarak Ermeni göç ve iskânı teşvik edilmiştir. Günümüzde de bu topraklara yapılan saldırı ve katliamlar, göçe zorlamalar aynı politikanın tekrarı ve tezahürleridir.
Bütün bunların sonucu olarak, Ermeniler’in başlattıkları katliam ve soykırım üzerine Dağlık Karabağ’da ve Azerbaycan Türkleri arasında gerginlik had safhaya varınca, Moskova, Dağlık Karabağ yönetimini Azerbaycan’dan almış ve 12 Ocak 1989’da Yüksek Sovyet Üyesi Arkady Volsky başkanlığındaki merkeze bağlı bir geçici komiteye vermiştir. Buna rağmen, Ermeniler’in dıştan destekli hareketleri durmamış ve kanlı eylemlerine devam etmişlerdir.
Tarihi Türk toprakları olan Karabağ ve Nahçıvan üzerindeki Ermeni iddiaları ise, bilinmelidir ki, hiçbir haklı gerekçeye dayanmamaktadır.
Azerbaycan Türkleri, Karabağ üzerinde Ermeniler’in oynadıkları dış destekli oyun ve kanlı eylemlere rağmen, Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan Türk Cumhuriyeti’nin ayrılmaz bir parçası olduğuna yürekten inanmakta, bugün bir hürriyet ve istiklâl mücadelesi vermektedirler.

Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts