Friday, 22 December 2017

Dünya nüfusunun yüzde 82’si ABD'nin Kudüs kararına karşı


ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasına BM Genel Kurulu oylamasında karşı çıkan 128 ülkenin toplam nüfusu, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 82’sini oluşturuyor.

Dünya nüfusunun yüzde 82’si ABD'nin Kudüs kararına karşı                                                          Grafik: AA/Yasin Demirci
ANKARA
ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’e ilişkin kararının İslam ülkeleri başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde tepkiyle karşılanması, dün BM Genel Kurulu’nda ezici üstünlüğe ulaşan bir destekle tepki görmüştü. 
ABD yönetiminin tüm tehditlerine rağmen BM’deki oylamada karşı cephesinde yer alan ülkelerin nüfusu, devletlerin sayısına kıyaslandığı çok daha ağırlıklı bir durum oluşturuyor.
ABD’nin kararına karşı çıkan, BM kararının kabul edilmesine “evet” diyen 128 ülkenin toplam nüfusu yaklaşık 6 milyar 187 milyonu buluyor. Bu rakam, yeryüzündeki toplam 7,5 milyarlık nüfusun yüzde 82,5'ini oluşturuyor.
Trump’la birlikte hareket ederek karara ret oyu veren 8 ülkenin ve ABD’nin yaklaşık toplam 380 milyonluk nüfusunun dünya nüfusuna oranı ise sadece yüzde 5,1’i buluyor.
BM Genel Kurulu’ndaki oylamaya katılmamayı tercih eden ve toplam 290 milyon civarında nüfusa sahip 21 ülkenin dünya nüfusu içindeki payı yüzde 3,8’e denk geliyor.
Oylamada çekimser kalan 35 ülke ise yaklaşık 650 milyon insanlar dünya nüfusunun yüzde 8,6’sını barındırıyor.
Bu tabloya göre yeryüzündeki her 10 kişiden en az 8’i, ABD’nin Ortadoğu’da barış umutlarına kökten darbe vuran kararının karşısında yer alıyor.

http://aa.com.tr/tr/dunya/dunya-nufusunun-yuzde-82-si-abdnin-kudus-kararina-karsi/1012217

Suudi Arabistan-BAE ittifakı ve KİK'in geleceği



Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan arasında yeni bir siyasi ve askeri ittifakın oluştuğunun açıklanması, birçok Arap analisti, bu yeni ittifakın Körfez İşbirliği Konseyi'nin yerini alacağına dair bir spekülasyon oluşturmaya itmiş durumda.
Suudi Arabistan-BAE ittifakı ve KİK'in geleceği

OXFORD - Samuel Ramani
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanlığı, 5 Aralık 2017'de Birleşik Arap Emirlikleri ile Suudi Arabistan'ın yeni bir siyasi ve askeri ittifak kurduğunu açıkladı. Bu ittifak, her iki ülkenin İran'ın Ortadoğu'daki nüfuzunun sınırlandırılması konusunda ikili düzeyde işbirliği yapmasına ve karşılıklı yarar sağlayacak ortak ekonomik girişimleri geliştirmesine imkan veriyor.
Suudi Arabistan ve BAE yetkilileri, Körfez İşbirliği Konseyi'nin (KİK) uyumunu korumaya yönelik taahhütlerini yinelemiş olsalar da süregiden Katar krizi birçok Arap uzmanı, yeni Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri ittifakının, stratejik önem bakımından nihayetinde KİK'in yerini alacağına dair spekülasyona sevk etti. Bu spekülasyon, 5-6 Aralık tarihleri arasında düzenlenen KİK Liderler Zirvesi'nin kısa kesilmesi ve Suudi Arabistan Kralı Selman'ın, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani ile bir araya gelmek için Kuveyt'e gitmeyi reddetmesiyle doruk noktasına ulaştı.
KİK içindeki devletlerarası gerginlikler, ortak güvenlik teşkilatının 1981'de kurulmasından bu yana en üst seviyede olsalar da, Basra Körfezi'ndeki jeopolitik dinamikler daha yakından incelendiğinde, bu yeni koalisyonunun kalıcı olarak KİK'in yerini alma ihtimalinin düşük olduğunu ortaya koyuyor. KİK'in uzun vadede ayakta kalma ihtimali, Suudi Arabistan'ın Katar'ı kalıcı bir hasım olarak tutmaktaki isteksizliğiyle doğru orantılı. Ve ayrıca Riyad ile Abu Dabi arasındaki gün yüzüne çıkmamış gerginlikler de askeri ittifaklarını zayıflatabilecek bir faktör.
Riyad ve Bahreyn’in, Katar’ı KİK’ten çıkarma çağrılarından kaynaklanan keskin bir Katar karşıtı söyleme rağmen, Katar'ın KİK’ten kalıcı olarak ayrılması Riyad'ın stratejik çıkarlarına ciddi bir tehdit oluşturacak. Katar'ın geniş mali kaynakları ve Arap dünyasındaki İslamcı gruplarla olan bağlantıları, onu Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri ittifakının yüz yüze geleceği dişli bir rakip haline getiriyor.
İki cepheli bir vekalet savaşına girmek, Suudi Arabistan'ın, kaynaklarını, İran'a karşı varoluşsal olarak gördüğü mücadeleden başka yöne çevirmesine yol açabilir ve Suudi karşıtı bir Katar-İran güvenlik anlaşmasının ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir.
Tüm bu riskler, Riyad'ın Katar'ı ekonomik ve diplomatik olarak izole etme çabalarının Doha'yı ortadan kaldırmayı hedeflediğine ilişkin rağbet gören teoriyi mesnetsiz kılıyor.
Aslında, Suudi Arabistan'ın Doha'ya karşı kullandığı zorlayıcı diplomasi, Katar'ı Suudi Arabistan'ın KİK üzerindeki hegemonyasını kabul etmesi ve Ortadoğu'daki Suudi çıkarlarını tehdit eden İslamcı grupların finansmanına son vermeye ikna etmek için oynadığı bir kumardı.
Yeni Suudi Arabistan-BAE ittifakı, Katar'ı bölgesel meselelerden soyutlamayı hedefleyen başarısız stratejide atılan son zar niteliğinde.
Al Sani'nin, Katar'ın diğer KİK üyeleriyle olan bağlarını askıya aldığından beri zenginleştiğine ve geliştiğine yönelik açıklamaları abartı olsa da, Katar'ın Rusya, Çin ve Pakistan ile ticareti genişletmesi ve ekonomik durgunluktan uzak kalması bölgesel bir güç olarak direncini ortaya koyuyor. Katar'ın zorluklar karşısında gösterdiği direnç Suudi yetkililer tarafından öngörülemedi ve muhtemelen Suudi Arabistan, Katar stratejisini yeniden değerlendirmek durumunda kalacak.
Suudi ve Emirlik yetkilileri, Katar'ın dış politikasını kalıcı olarak KİK'in dışında şekilledirmesine sıcak bakmadıkları için yeni Suudi Arabistan-BAE ittifakı, zamanla KİK'e entegre edilebilir. Körfez'deki birliği sağlamak için Riyad ve Abu Dabi, yeni ikili ekonomik ve güvenlik ortaklığı çerçevesinde tartışılan projelere Katar'ın katılımını isteyebilir.
Suudi-BAE ittifakı ve Katar arasındaki ilişkiler, Suriye ve Yemen çatışmalarının barışçı çözüme ilerlemesi durumunda normalleşebilir. Birleşik KİK cephesi, Körfez'deki Arap ülkelerinin İran karşısındaki pazarlık gücünü büyük ölçüde artıracaktır.
Katar ile Suudi-BAE ittifakı arasında derin siyasi ihtilaflar ortaya çıkmaya devam edebilir ve mevcut krizin olumsuz hatıraları da önümüzdeki yıllar boyunca kalabilir. Bununla beraber Katar krizinin bitmesi, 1990'ların sonundaki Suudi Arabistan-İran yakınlaşmasının açık çatışmaya dönüşmesinden ziyade, 2015 Suudi Arabistan-Katar normalleşmesine benzemesi daha muhtemel.
Katar'ı kalıcı olarak yabancılaştırmanın getirdiği risklere ek olarak, Suudi Arabistan-BAE ittifakı, her iki ülkenin Ortadoğu vizyonlarındaki belirgin farklılıklar nedeniyle de zayıflayabilir. Suudi Arabistan'ın vizyonu, görünürde büyük ölçüde mezhep temelli. Riyad, İran'ı bölgesel istikrarın başlıca tehdidi ve İran yanlısı Şii aktörleri de düşman güçler olarak görüyor. BAE'nin vizyonu ise Suudi Arabistan'ın katı mezhepsel yaklaşımını reddediyor. Abu Dabi emirliğinin veliaht prensi Muhammed bin Zayid sorumluluğunda, BAE Ortadoğu'daki laik güçleri kararlılıkla destekledi ve Sünni İslamcı grupları bölge istikrarını İran'dan daha çok tehdit eden olarak gördü.
Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri'nin stratejik vizyonları arasındaki çatışma, her iki ülkenin Yemen ve Suriye krizlerine verdikleri aksi cevaplarla kendini gösterdi.Yemen'de Suudi Arabistan'ın askeri operasyonları esas olarak Husi asilerinin kendi sınırlarına taşıdığı tehditlerle mücadele etmeye odaklandı. Suudi ordusu ayrıca sürgündeki Sünni devlet başkanı Abdurabbu Mansur el-Hadi’nin gücünü tahkim etme hedefine de destek olmaya devam ediyor. Hadi'nin konumunu güçlendirmek için Suudi Arabistan, Yemen'in Müslüman Kardeşler ayağı Islah ile uyumlu hale geldi ve BAE'nin güney Yemen'de bir nüfuz alanı meydana getirme girişimlerine direndi.
2015’in Mart ayında Yemen’deki Husilerle Körfez İşbirliği Konseyi arasında savaşın patlak vermesiyle, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen’de yeniden laik otoriter bir yönetim kurulmasına odaklandı. Suudi Arabistan’dan farklı olarak, Abu Dabi, Yemen’in yeni liderinin mezhepsel bağlantısıyla ilgilenmiyor.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin, Yemen’in geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’e askeri desteği ve Suudi yanlısı tavır alan Islah üyelerine karşı güç kullanma konusundaki istekliliği, Yemen’deki stratejik hedefler konusunda Riyad ile Abu Dabi arasında bir uçurum olduğunu gösteriyor.
Suud ve Emirliklerin Suriye'deki hedefleri arasındaki uyuşmazlık, Yemen’deki kadar aşikar değil. Bununla birlikte, her iki ülke de Suriye’deki barışın nasıl olması gerektiği hususunda farklı pozisyonlara sahip. 2015’ten beri Esed'in askeri başarılarına rağmen, Suudi Arabistan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile diplomasiye karşı olan Sünni isyancı grupların sığınma yeri olmaya devam etti.
BAE, Suriye’deki muhalif kesimlere finansal destek sağlamasına rağmen, bir yandan da 2012’de Esed rejimi yetkilileriyle arka kanal diyalogları yürüttü ve Suriye’deki çatışmanın çözümü konusunda Rusya ile işbirliği yaptı. Bu politikalar, Suudilerin hedefleriyle çatıştı ve iki ülke liderlerinin perspektifleri arasındaki uçurumu belirginleştirdi.
Riyad-Abu Dabi arasında stratejik vizyon düzeyinde beliren ihtilaf, iki ülkenin müttefik kalmak için yeterli sayıda ortak hedefe sahip olması yönüyle, kısa vadede aşılabilir görünse de bu fikir ayrılıkları uzun vadede iki ülkenin ittifak ilişkisine tehdit oluşturabilir. Bu uyuşmazlığın devam etmesi, her iki ülkenin Katar’a karşı kurdukları güçlü işbirliğinin, sağlam ideolojik temelden yoksun bir çıkar ittifakı olduğunu ortaya koyuyor.
İkili ilişkilerdeki bu gerilime rağmen, Sahil bölgesi terörle mücadele operasyonları için 130 milyon dolarlık Riyad-Abu Dabi yardımı ve sınır ötesi bankacılık işlemlerini kolaylaştırmak için harcanan çaba gibi belirli hedeflere yönelik işbirliği, öngörülebilir gelecekte devam edecek gibi görünüyor. Ancak, bu işbirliği alanları nispeten tali önemde ve muhtevası bakımından, Suudi-BAE ittifakının Körfez İşbirliği Konseyi’nin yerine ikame edilmesine imkan verecek güçten de uzak.
Suudi-BAE ittifakına ilişkin resmi bir taaahhüt, iki ülkenin Basra Körfezi'nde istikrarın korunmasına yönelik beklentileriyle uyumlu olsa da bu ortaklığın ömrü ve KİK'ten bağımsız olarak varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği belirsiz. Suudi-BAE işbirliğinin, her iki ülke de Katar ile ilişkilerini gerginleştirdiği sürece güçlenmeye devam etmesi muhtemel görünse de Suudi Arabistan ile BAE arasında vuku bulabilecek ihtilaflar ve Riyad ile Tahran arasında tırmanan düşmanlık, gelecek aylarda KİK’in ortak bir güvenlik örgütü olarak yeniden canlanmasını sağlayabilir.
[Oxford Üniversitesi St. Antony’s College Uluslararası İlişkiler Bölümünde doktora çalışmasına devam eden Samuel Ramani, düzenli olarak Washington Post ve The Diplomat’ta Ortadoğu ve Rusya politikası odaklı yazılar kaleme almaktadır]

ABD-İsrail ve kardeşleri: Ve saire…


Yıllardır işgalci İsrail’in Filistinlilere uyguladığı hukuksuzluğa ve zulme her türlü desteği veren ABD’nin yap-satçı yeni başkanının büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararının yarattığı bumerang etkisi ABD ile İsrail’i vurmuş durumda.
ABD-İsrail ve kardeşleri: Ve saire…
İSTANBUL - Prof. Dr. Cengiz Tomar
Yazıya bu başlığı vermemizin sebebi, Birleşmiş Milletler’in (BM) Kudüs kararına ret oyu veren ülkelerinOrtadoğu’nun başat dili Arapçanın meşhur gramer kaidesi olan “inne ve kardeşleri”ni hatırlatması. Bu gramer kuralının beş unsurundan en önemlisi olan “inne” zikredilirken diğerleri pek bilinmez. ABD gibi bir devin bütün tehditlere rağmen yanına çektiği devletlere, pek çoğumuzun adını ilk kez duyduğu Palau, Nauru, Mikronezya gibi okyanusta bir katre büyüklüğündeki ülkelere bakınca, “inne ve kardeşleri”ni hatırlamamak mümkün değil.
Yıllardır işgalci İsrail’in Filistinlilere uyguladığı hukuksuzluğa ve zulme her türlü desteği veren ABD’nin yap-satçı yeni başkanının büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararının, Barzani’nin referandum kararına benzer, kazanma ihtimali düşük bir kumar olduğunu ve Trump’ın Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olabileceğini ifade etmiştik.[1] Nitekim Trump’ın Ortadoğu’ya attığı bu “atom bombası” bumerang etkisi yaratarak ABD ile İsrail’i vurmuş durumda.
Geçen hafta Türkiye’nin öncülüğünde İstanbul’da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesinde İslam dünyası, tarihinde ilk defa, bir kısmı kerhen de olsa, birlik tavrı sergileyerek iki yüz yıllık bitkisel hayatından çıkma hususunda bir belirti göstermişti. Bu kararlar, Kudüs’ün ötesinde çok daha derin bir mana taşımakta, iki asırdır bir nesne konumunda olan İslam dünyası ilk defa topluca ABD-İsrail ikilisine karşı tekrar tarihin öznesi olmak hususunda bir irade beyan etmekteydi. Bu meyanda önemli olan, Müslümanların birleşerek ABD ve İsrail’e kafa tutamayacakları yönündeki mitolojik ve psikolojik bariyerin aşmasıydı.[2]
Bu kararların tam da Irak, Suriye, Yemen ve Libya gibi Müslüman devletlerin sistemlerinin çöktüğü, İslam dünyasının etnik/mezhebî sebeplerle birbirini boğazladığı, DEAŞ gibi örgütlerin insanlık dışı yöntemlerle kendi dindaşlarını katlettiği, Körfez ülkelerinin “Arap Baharı”nın “İran Yazı”na dönüşmesi ve Müslüman Kardeşler fobisi nedeniyle paralize olduğu, Mısır’da Sisi yönetiminin parmağını kaldırmaya mecali kalmadığı, Lübnan başbakanının Suudi Arabistan’da istifa ettiği ve Suudi Arabistan yönetiminin “mıntıka temizliği”yle uğraştığı bir kaos ortamında, yani bundan daha kötüsünün olamayacağı bir dönemde gelmesi, hem İslam alemi hem de dünya için bir ümit ışığı olarak görüldü.
Zira her şeye rağmen, hiç bir Arap ülkesinin meşru ya da gayrimeşru lideri Kudüs’ü İsrail’e (tıpkı Ortaçağ’da böyle bir teşebbüse imza atan Melik Kamil gibi) vermenin sonuçlarını halkına anlatamazdı. Bu bağlamda, 88 yıllık aranın ardından Kudüs’ü 1187’de Haçlılardan geri alan şarkın en sevgili sultanı Selahaddin Eyyubi’nin öz yeğeni Melik Kâmil’in, kardeşleriyle olan iktidar mücadelesini kazanmak uğruna, Kudüs’ü Haçlılara anlaşmayla devretmesi sonucunda Müslüman halk tarafından nasıl hakarete uğradığını ve aslında pek çok başarıya imza atmış bu devlet adamının adının tarihe nasıl geçtiğini Arap yöneticiler biliyor olmalılar. Zira Melik Kamil’in Kudüs’ü Haçlılara teslimi Bağdat, Kahire ve Şam gibi bütün İslam dünyasını yasa boğmuş, tarihte ilk defa protesto gösterileri düzenlenmiş ve Melik Kamil’e lanetler okunmuştu. Bu nedenle hem İİT İstanbul zirvesinde hem de BM oylamasında hiç biri hayır oyu kullanamadılar. Zira bu Arap sokağında ikinci bir Arap Baharı dalgasına yol açabilir ve zaten sallantıda olan rejimlerin sonunu getirebilirdi.
İslam dünyasının Türkiye öncülüğünde yaptığı bu başkaldırı, ABD ve İsrail’in bütün tehditlerine rağmen, Birleşmiş Milletler genel kurulunda küresel bir isyana dönüşmüş durumda. Tasarıya ret oyu veren devletlerin, adını hiç duymadığımız küçük ülkeler olduğunu, çekimser oy kullanan devletlerin büyük kısmının da Antigua, Bahamalar, Benin, Butan, Ekvator Ginesi, Ruanda, Solomon Adaları, Tuvalı ve Vanautu gibi hâmişi ülkeler olduğunu not edelim. Dolayısıyla ABD’nin Kudüs kararı ve İsrail’in uygulamaları, bütün güçlerine rağmen, içlerinde Batılı büyük devletlerin de bulunduğu dünya nüfusunun büyük kısmını oluşturan maşeri vicdan tarafından mahkum edilmiş ve bu iki ülke yalnızlaştırılmış durumda. Tabii ki karara olumlu oy verecek ülkelere “gözüm üzerinizde, evet verirseniz yardımı keserim” diyen yap-satçı başkanın mafyavarî tehditlerine karşı, her şeyin para olmadığını anlatan güzel bir cevap da verilmiş oldu.
Attığı tweetlerden Ortadoğu’yu ve İslam dünyasını pek tanımadığı anlaşılan New Yorklu zengin ve kibirli iş adamı Trump’ın, İslam dünyasının kalbi mesabesindeki Kudüs’e saplamış olduğu hançerin komplikasyonlarını iyi hesap edemediği anlaşılıyor. Nitekim Ortadoğu’nun merkezindeki (el-Beled) Arap çarşısında (sûk) kâin zücaciye dükkânına giren “Boz Ayı”, dükkâna verdiği zararın yanı sıra, cam kırıkları nedeniyle kendisi de büyük hasar almış ve “karizmayı çizdirmiştir”. Türkiye öncülüğünde İİT İstanbul zirvesi ile BM genel kurulunda alınan kararlar, yıllardır ABD hegemonyasından muzdarip olan dünyaya nefes aldırmış görünüyor. Ortadoğu’nun Neo-Moğol istilasının sonuna gelindiği gibi, eski dünya düzeninin de artık sürdürülemeyeceği anlaşılıyor. ABD hegemonyasına karşı özgürlük fitili alev almış görünüyor. Bakalım önümüzdeki günler ne getirecek.
[Prof. Dr. Cengiz Tomar Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığı görevini yürütmektedir]
[1] https://www.dailysabah.com/op-ed/2017/12/18/pushing-the-middle-east-toward-apocalypse
[2] http://aa.com.tr/tr/analiz-haber/kudus-kararinin-getirdikleri-psikolojik-harbi-kazanmak/1005628

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erbaş: BM Genel Kurulunun kararı ABD'ye vurulan tokattır



Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erbaş: BM Genel Kurulunun kararı ABD'ye vurulan tokattır

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erbaş, Türkiye’nin girişimleriyle hazırlanan ve ABD Başkanı Trump’ın Kudüs kararını eleştiren karar tasarısının BM Genel Kurulu’nda kabul edilmesini, "ABD'ye vurulan tokattır esasında bu." şeklinde değerlendirdi.


Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erbaş: BM Genel Kurulunun kararı ABD'ye vurulan tokattır
BAKÜ 
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Türkiye’nin girişimleriyle hazırlanan ve ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs kararını eleştiren karar tasarısının Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda kabul edilmesini, "ABD'ye vurulan tokattır esasında bu. Kendisini her zaman dünyanın sahibi zanneden ABD, bu şekilde dünya insanlarından, sadece Müslüman ülkelerden değil, diğer ülkelerden de gerçekten bir cevap almıştır." şeklinde değerlendirdi.
Erbaş, temaslarda bulunmak için geldiği Azerbaycan'da Bakü Türk Şehitliği Camisi'ni ziyaret etti.
Ziyaret sonrasında basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Erbaş, BM Genel Kurulu'nda Trump’ın Kudüs kararını eleştiren karar tasarısının ABD’nin tehditlerine rağmen 9’a karşı 128 oyla kabul edilmesi dolayısıyla Türkiye ve Müslümanlar olarak mutluluk duyduklarını belirtti.
Erbaş, şöyle konuştu:
"ABD'ye vurulan tokattır esasında bu. Kendisini her zaman dünyanın sahibi zanneden ABD, bu şekilde dünya insanlarından, sadece Müslüman ülkelerden değil, diğer ülkelerden de gerçekten bir cevap almıştır. İnşallah bu cevap onu yeniden düşünmeye sevk eder ve almış olduğu karardan vazgeçer. Dünya gerçekten 5'ten büyük olduğunu göstermiş oldu. Hatta bir ülke, ABD kaldı. Dolayısıyla ABD bundan ders çıkarır diye düşünüyorum."
Muhabir: Ruslan Rehimov

İstanbul Yeni Havalimanı 3D animasyonla tanıtıldı


Şimdiye kadar inşaatından fotoğraf ve videoları gördüğümüz İstanbul Yeni Havalimanı, animasyon filmle tanıtıldı. Görkemli mimarisinin yanı sıra hizmetlerle de çok konuşulacak.

İGA (İstanbul Grand Airport), İstanbul Yeni Havalimanı'nın verdiği bütün hizmetleri 3D animasyon videoda tanıttı.
29 Ekim 2018’de açılması planlanan ve tüm fazları tamamlandığında yıllık 200 milyon yolcu kapasitesine sahip olacak İstanbul Yeni Havalimanı’nın 3D animasyon videosunda, terminal binasında sunulacak akıllı teknolojilerle yolcu deneyiminin nasıl olacağı anlatılıyor.
Alışveriş ve yeme-içme alanlarının da tanıtıldığı videoda, İstanbul boğazından esinlenerek tasarlanan duty-free alanında uluslararası markaların yanı sıra birçok yerli markanın da alışveriş seçeneği sunacağı ve mobil uygulamadan ön sipariş sistemiyle ürünlere beklemeden ulaşılabileceği belirtiliyor.
Yolcu danışma robotu, ‘Aracım nerede?’ uygulaması gibi hizmetlerle, yolcuların en az süre beklemesinin hedeflendiği de tanıtımda vurgulanıyor.
350’den fazla destinasyona uçulacak İstanbul Yeni Havalimanı’nda, 143 yolcu biniş köprüsü, 13 check-in adası, 468 banko, 114 self check-in, 228 pasaport kontrol noktası, 51 Backdrop (bagaj teslim) ünitesi ve e-pasaport girişleri ile hizmete hazırlanılıyor.
Kaynak: TRT Haber, İGA

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Türkiye'ye övgü dolu sözler


arihi Kudüs oylamasından önce ülke temsilcileri BM'de yaptıkları konuşmalarda, Türkiye, Yemen ve Mısır'ın Filistin konusundaki girişimlerinden övgüyle bahsetti.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Türkiyeye övgü dolu sözler
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda yapılan ve ABD'nin Kudüs kararını kınayan tasarı öncesinde söz alan ülkeler, Kudüs ile ilgili tek taraflı adımların kabul edilemez olduğunu vurguladı.
Endonezya'nın BM Daimi Temsilcisi Dian Triansyah Djani, konuşmasında, "Türkiye ve Yemen öncülüğünde getirilen tasarının barışsever tüm ülkeler tarafından kabul edilmesini talep ediyoruz." ifadesini kullandı.
"İstanbul'da alınan kararları destekliyoruz"
Türkiye'nin girişimleriyle İstanbul'da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) toplantısına atıf yapan Djani, "İstanbul'da alınan kararları destekliyoruz. ABD'nin tek taraflı kararı kabul edilemez. Bu karar sadece bölgedeki insanları değil, adalet duygusunu da zedeliyor. Tek taraflı kabul, bugüne kadarki birçok BMGK kararını yok saymaktır." değerlendirmesini yaptı.
Bangladeş'in BM Daimi Temsilcisi Masud bin Momen de "Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından İstanbul'da toplanan İİT zirvesinde ortaya koyduğumuz pozisyonumuzu aynen sürdürüyoruz. Doğu Kudüs'ün Filistin'in başkenti olarak kabul edilmesi konusunda o gün dile getirdiğimiz sözlerin arkasındayız." değerlendirmesinde bulundu.
Bangladeş'in, Doğu Kudüs başkenti olmak üzere Filistin Devleti'ni tanıdığını vurgulayan Momen, Kudüs ile ilgili tek taraflı adımların sadece bölgedeki gerilimi daha da artıracağına dikkati çekti.
"Filistin ve Türkiye'ye teşekkür ediyoruz"
Maldivler'in BM Daimi Temsilcisi Ali Nasır Muhammed ise "Filistin ve Türkiye'ye teşekkür ediyoruz. BMGK kararlarına İsrail de dahil tüm ülkeler uymalıdır. İsrail'in işgal ettiği yerlerden geri çekilmesini ve iki devletli bir çözümün hayata geçirilmesini istiyoruz." yorumunu yaptı.
Küba'nın BM Daimi Temsilcisi Anayansi Rodriguez Camejo ise yaptığı konuşmada iki devletli çözüme vurgu yaparak, "Türkiye’nin Dışişleri Bakanının İİT'yi temsilen yapmış olduğu konuşmayı tamamıyla destekliyoruz. BM'nin bugün gündeme getirdiği tasarıyı destekliyoruz. ABD'nin kararını ise kabul etmiyoruz." ifadesini kullandı.
"ABD kararını geri almalı"
Konuşmasında ABD'nin kararını reddeden Malezya'nın BM Daimi Temsilcisi Dato Muhammad Shahrul Ikram Yaakob ise "Doğu Kudüs'ün Filistin’in başkenti olduğu, 1967 sınırlarına dönülmüş bir durumu tek çözüm olarak görüyoruz. ABD’nin kararını geri alarak bu noktada faydalı adımlar atmasını istiyoruz." şeklinde konuştu.
Çin'in BM Daimi Temsilcisi Liu Jieyi ise iki devletli çözüme vurgu yaptığı konuşmasında, "Kudüs meselesi Ortadoğu barışının kalbidir. Çin Ortadoğu barışını destekliyor, bağımsız bir Filistin Devleti'nin kurulmasını destekliyor. Filistin meselesine siyasi bir çözüm önerisiyle çalışmaya devam edeceğiz." değerlendirmesini yaptı.
İran'ın BM Daimi Temsilcisi Golamali Khoshroo da Filistin konusunun tüm Müslüman dünya için en önemli konulardan biri olduğuna işaret ederek, "İsrail, Filistin topraklarını işgal ederek sayısız suç işlemiştir. ABD ise bu İsrail rejimine bugüne kadar hep destek vermektedir." şeklinde konuştu.
Güney Kore, Güney Afrika ve Suriye'nin BM temsilcileri de konuşmalarında ABD'nin kararının uluslararası hukuka uygun olmadığına vurgu yaptı.
Tasarıya büyük destek
BM Genel Kurulunda Türkiye’nin girişimleriyle hazırlanan ve Trump’ın Kudüs kararını eleştiren Kudüs'ün statüsüne ilişkin "İsrail'in İşgal Altındaki Doğu Kudüs ve Filistin Topraklarındaki Faaliyetleri" başlıklı karar tasarısı, ABD'nin tehditlerine rağmen 9’a karşı 128 oyla kabul edilmişti. Oylamada 35 ülke ise çekimser kalmıştı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden (BMGK) 1967’den 2016’ya kadar geçmiş 10 karara atıf yapan tasarıda, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan etmesi ve ABD’nin Tel Aviv Büyükelçiliğini Kudüs’e taşınmasına ilişkin kararına atıfta bulunarak, "Kudüs'ün statüsüne ilişkin son kararlara yönelik derin teessüfte" bulunulmuştu.
Tasarıda BMGK kararlarına da atıf yapılarak, Kudüs’ün "ruhani, dini ve kültürel boyutlarının" korunması gerektiği ifade edilirken, Kudüs’ün statüsünün BM kararları çerçevesinde müzakerelerle çözülecek en son konu olduğu vurgulanmıştı.
Kudüs'teki yarım asırlık işgal
Doğu Kudüs'ü 5 Haziran 1967'de işgal eden İsrail, 1980'de tek taraflı olarak kentin doğusunu ve batısını "birleşik başkenti" ilan etti. BGMK, 1980'de kabul ettiği 478 sayılı kararla İsrail'in ilhak ve başkent ilanını geçersiz saydı. BMGK kararı çerçevesinde ABD dahil uluslararası toplum, Doğu Kudüs'ün işgal altında olduğunu kabul ediyor. İsrail yönetimini tanıyan tüm ülkelerin büyükelçilikleri Tel Aviv'de bulunuyor. Hiçbir ülke Kudüs'ü ya da doğu ve batı bölümlerini başkent olarak kabul etmiyor.
İsrail ile Filistin arasındaki barış görüşmeleri, İsrail'in 1967 sınırlarını, zorunlu göçe maruz bırakılan Filistinlilerin geri dönüş hakkını ve yeni Yahudi yerleşim birimlerinin inşasına son vermeyi kabul etmemesi nedeniyle Nisan 2014'te durmuştu.
Trump'ın açıklaması tüm dengeleri değiştirdi
ABD Başkanı Donald Trump, 6 Aralık'ta yaptığı açıklamada "Kudüs'ü tek taraflı olarak İsrail'in başkenti olarak kabul ettiğini ilan etmiş ve Tel Aviv'deki Amerikan büyükelçiliğinin Kudüs'e taşıması noktasında Dışişleri Bakanlığına talimat verdiğini açıklamıştı. Uluslararası toplumun tepkisini çeken Trump yönetimi, bölgenin kaosa sürükleneceği ve İsrail-Arap ihtilafının daha da çözümsüz hale geleceği uyarılarını göz ardı etmişti.
BMGK'de 18 Aralık'ta ABD'nin Kudüs kararını geçersiz kılma yaklaşımıyla Mısır'ın gündeme getirdiği tasarı, ABD'nin vetosuna karşın kalan 14 üyenin desteğini almış ve ABD Kudüs konusunda yalnız kalmıştı.
Kaynak: AA

BM'deki Kudüs oylamasında adeta yalnız kalan ABD'den açıklama geldi




BMdeki Kudüs oylamasında adeta yalnız kalan ABDden açıklama geldi

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nauert, BM'deki Kudüs oylaması sonrası, "ABD aleyhinde oy veren ülkelere yardımın kesileceğine dair henüz bir karar yok." demekle yetindi.
Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Heather Nauert, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaki Kudüs tasarısının onaylanmasının ardından açıklama yaptı.
Sözcü Nauert, Trump'ın aleyhte oy veren ülkelere maddi yardımı keseceğine dair tehditlerine yönelik olarak, "ilişkilerde bu sadece tek faktör değil, ortada henüz böyle bir karar yok" demekle yetindi.
ABD’den en çok insani yardım alan ülkeler, Başkan Donald Trump’ın yardımları kesme tehditlerine rağmen Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda yapılan oylamada Kudüs tasarısına destek verdi.
Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararını geri çekmesini öngören "İsrail’in İşgal Altındaki Doğu Kudüs ve Filistin Topraklarındaki Faaliyetleri" başlıklı tasarının, BM Genel Kurulu’nda ABD’nin tehditlerine rağmen 9’a karşı 128 oyla kabul edilmesi tüm dünyada büyük yankı uyandırdı.
Türkiye’nin öncülüğünde hazırlanan tasarıda, Kudüs şehrinin statüsünü ve demografisini değiştirmeye yönelik herhangi bir adımın geçersiz olduğu belirtilirken, ABD’nin söz konusu kararının BM Güvenlik Konseyi kuralları uyarınca feshedilmesi çağrısında bulunulmuştu.
"Dünyanın ABD’nin Kudüs kararına karşı birleştiği" şeklinde değerlendirilen oylama sonucu, ABD Başkanı Trump’ın aleyhte oy kullananlara yönelik tehditlerinin işe yaramadığını da ortaya koydu.
ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) sitesinden derlenen verilere göre, ABD'nin geçen sene itibariyle en fazla yardım ettiği 10 ülkeden 9’u tasarıyı desteklerken, sadece bir ülke çekimser kaldı.
Tek fire Güney Sudan oldu
ABD Dışişleri, Tarım ve Ticaret bakanlıkları tarafından yapılan yardımları da kapsayan USAID verileriyle hazırlanan en fazla yardım alan ülkeler listesinde 5,28 milyar dolarla Irak birinci sırada yer alıyor. Irak’ı 5,06 milyar dolarla Afganistan takip ediyor.
Kudüs tasarısını, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne ilk getiren Mısır'ın, ABD’den 1,23 milyar dolar yardım aldığı görülüyor.
Mısır’ı 1,21 milyar dolarla Ürdün, 1,14 milyar dolarla Kenya ve 1,11 milyar dolarla Etiyopya izliyor. Listenin daha sonraki sıralarında 778 milyon dolarla Pakistan, 718 milyon dolarla Nijerya, 708 milyon dolarla Güney Sudan ve 629 milyon dolarla Tanzanya bulunuyor.
ABD’nin en fazla insani yardımda bulunduğu bu ülkelerden çekimser kalan Güney Sudan haricinde hepsinin Trump’ın tehditlerine rağmen “evet” oyunu vermesi oylamanın dikkat çeken sonuçlarından biri oldu. ​
Trump'ın yardımları kesme tehdidi
ABD Başkanı Trump, 6 Aralık'ta Beyaz Saray'da düzenlediği basın toplantısında, Kudüs'ü "İsrail'in başkenti" olarak tanıdığını ve ABD Büyükelçiliği'nin Kudüs'e taşınması talimatı verdiğini açıklamıştı.
Uluslararası toplumun tepkisini çeken Trump yönetiminin, söz konusu kararı, bölgenin kaosa sürükleneceği ve İsrail-Arap ihtilafının daha da çözümsüz hale getireceği eleştirilerine neden olmuştu. Bu endişelerle, 18 Aralık'ta ABD'nin Kudüs kararını geçersiz kılma yaklaşımıyla Mısır'ın BM Güvenlik Konseyi'nde gündeme getirdiği tasarı, ABD'nin vetosuna karşın diğer 14 üyenin tamamının desteğini almıştı.
Trump, bu gelişmenin ardından, BM Genel Kurulu'nda bugün görüşülen Kudüs tasarısına destek verecek ülkelere "maddi yardımları kesmekle" gözdağı vermişti. Trump, "Yüzlerce milyon hatta milyarlarca dolar alıp sonra bize karşı oy kullanıyorlar. Peki, bu oyları takip edeceğiz. Bırakalım aleyhimize oy kullansınlar, biz de epey (para) tasarruf etmiş oluruz. Umrumuzda değil." açıklamasını yapmıştı.
ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley de Trump'tan bir gün önce BM'de görev yapan diplomatlara e-posta göndererek "karara karşı oy kullanmamaları" konusunda diplomatları "üstü kapalı tehdit" etmiş, "Aleyhte oy kullananların isimlerini alacağız." demişti. 

Bitcoin için gözler SPK ve Maliye’de



Bitcoin için gözler SPK ve Maliye’de

İnternet aracılığıyla kullanılan ve herhangi bir merkezi otoriteye ya da aracı kuruma bağlı olmayan ve değeri 647 milyar dolara yükselen toplam 1.371 çeşit kripto paraya Türkiye’de artan ilgi, hükümeti de harekete geçirdi. Maliye Bakanı Naci Ağbal bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı açıklamada “Bitcoin konusunda gerek Merkez Bankası gerek Hazine gerek Sermaye Piyasası Kurulu gerekse Maliye, bu konuyu teknik açıdan çalışıyorlar. Bir noktaya geldiğinde kurumlar arası ortak bir değerlendirme yaparak, bu konudaki hem hukuki altyapıyı hem de bu konuyla ilgili gerekli açıklamaları yaparız” dedi.

Maliye Bakanı Ağbal, taşeron düzenlemesine ilişkin de “Gayretimiz bir milyondan fazla taşeron çalışanlarımızın beklentilerini karşılamak. İnşallah bu hafta içinde çalışmalar tamamlanmış olacak” dedi. Bu arada dünyadaki kripto paralar arasında en yüksek paya 288 milyar dolarlık değeriyle Bitcoin sahip bulunuyor.


AB DE UYARI YAPTI


Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkan Yardımcısı Valdis Dombrovskis, Bitcoin’in gerçek bir para birimi olmadığına dikkati çekerek, “Bitcoin ve diğer çeşitli sanal paraların yatırımcı ve tüketiciler açısından ciddi riskleri bulunuyor.” dedi.

Dombrovskis, Brüksel’de düzenlediği basın toplantısında, Bitcoin ve sanal paralara ilişkin son hafta yaşanan gelişmelerin dikkatini çektiğini belirterek, “AB Komisyonu, Bitcoin ve diğer kripto para birimleriyle ilgili gelişmeleri yakından takip ediyor” diye konuştu.  

Amerika'ya Birleşmiş Milletler tokadı



Amerika'ya Birleşmiş Milletler tokadı

Amerika Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararının geri alınması için Birleşmiş Milletler (Bm) Genel Kurulu’nda oylama yapıldı. Trump’ın tüm tehditlerine rağmen BM’yi oluşturan ülkelerin üçte ikisi mazlum Filistin’e destek oyu verdi

KONSEY VETO ETMİŞTİ


Amerika’nın Kudüs’ü başkent olarak tanıdığını açıklamasının ardından Türkiye kararın geri alınması için BM Güvenlik Konseyi’ne başvurdu. 15 üyeli Konsey’den 14’ünün ‘evet’ oyuna rağmen ‘daimi üye’ Amerika’nın vetosu nedeniyle karar tasarısı reddedildi. Türkiye ve Yemen’in girişimiyle karar tasarısı bu kez BM Genel Kurulu’na taşındı. Dün yapılan oylama öncesi kürsüye çıkan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu şunları söyledi:


‘AMERİKA TEHDİT ETTİ


“Bugün adalet ve barış için sesimizi yükselteceğiz. Bu toplantı öncesinde bir BM üyesi ülke (Amerika) diğer bütün BM üyelerini tehdit etti. Hepimizin hayır oyu kullanması istendi ya da sonuçlarına katlanmamız söylendi. Bazı ülkeler yardımlarının kesilmesiyle tehdit edildi. Bu kabul edilemez. Buna boyun eğmeyeceğiz. Ülkelerin oylarının satın alınabileceğini düşünmek ahlaki değildir. Biz korkmadık! Sen güçlü olabilirsin ama bu seni haklı yapmaz.”


9 ÜLKE ‘RET’ OYU VERDİ


Tasarının kabulü için 128 ülke ‘evet’, 9 ülke ‘hayır’ oyu kullandı. 35 ülke ‘çekimser’ kalırken 21 ülke de oylamaya katılmadı. Kararın çıkması için BM üyesi 193 ülkenin üçte ikisinin (128) oyu gerekiyordu. Tam da gerekli oy alındı. Amerika ve İsrail’e, Palau, Guatemala, Togo, Nauru, Honduras, Marshall Adaları ve Mikronezya destek verdi.


‘ELÇİLİĞİ TAŞIMAYIN’


Tasarı metninde “Kutsal Kudüs şehrinin statüsünde, karakter ve demografisini değiştirmeye yönelik herhangi bir adımın hükümsüz olduğu” belirtildi ve “Tüm üye devletlerden BM Güvenlik Konseyi 478 (1980) sayılı kararı gereğince Kudüs’te diplomatik misyon açmaktan kaçınması” çağrısında bulunuldu. Tasarının kabul edilmesinin bağlayıcı niteliği yok. Ancak bu sonuç Trump’ın kararının uluslararası alanda meşruiyetinin olmadığı anlamına geliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da üçte ikilik bir desteğin BM Güvenlik Konseyi’ndeki vetonun ‘adeta reddi’ anlamına geleceğini söylemişti.


'AMERİKA BUGÜNÜ ASLA UNUTMAYACAK'


Oylama öncesi Çavuşoğlu’nun ardından kürsüye çıkan Amerika’nın BM Elçisi Nikki Haley, ülkesinin BM’ye en fazla maddi katkı yapan ülke olduğunu söyledi. Açıkça tehdit savuran Haley, “ABD bugünü asla unutmayacak. Bu oylama ABD’nin BM’ye bakışını tamamen değiştirecek. Bugünkü toplantı için en fazla finansman ABD’den istendi. BM tekrar katkı istediğinde ABD bugünü hatırlayacak” dedi.


PİŞKİNLİĞE BAK


New York’taki oylama öncesi İsrail BM’ye rest çekti. Başbakan Binyamin Netanyahu, BM için ‘Yalanlar Evi’ ifadesini kullandı. İsrail’in BM Daimi Temsilcisi Danny Dannon ise kürseden yaptığı konuşmada “Hiçbir BM kararı bizi Kudüs’ten ayıramayacaktır” diye konuştu.


FİLİSTİN İÇİN ZAFER


BM Genel Kurulu’ndaki kararın ardından Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas “Oylama Filistin için bir zafer” açıklaması yaptı.


'BÜYÜKELÇİMİZ DERHAL ÇEKİLSİN'


CHP lideri Kılıçdaroğlu, BAE Dışişleri Bakanı’nın hakareti için şöyle dedi: “Tam densizlik. Türkiye büyükelçisini derhal çağırmalı. Bakan özür dileyinceye kadar ilişkiler en alt düzeye indirilmeli.”


'İRADEMİZİ DOLARLA SATIN ALAMAZSINIZ'


‘Talihsiz karardan dönün’ 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu’nda Amerika’nın Kudüs kararını geri almasını öngören tasarının kabul edilmesinin ardından Twitter hesabından Türkçe, İngilizce ve Arapça mesaj paylaştı. Erdoğan, “Karar tasarısının ezici bir çoğunlukla kabul edilmesini memnuniyetle karşılıyoruz. Trump yönetiminin, BM Genel Kurulu tarafından gayrı hukukiliği en sarih şekilde ortaya konulan bu talihsiz kararından bir an evvel dönmesini bekliyoruz” dedi.

‘Satılık irade arıyorlar’ 

Erdoğan oylama öncesi yaptığı konuşmada ise Trump’ın tehditlerini hatırlatarak şöyle demişti: “Amerika’ya ne diyorlar, ’demokrasinin beşiği.’ Demokrasinin beşiği, dünyada dolarla satın alınacak iradeler arıyor. Sayın Trump, siz Türkiye’nin demokrasi iradesini dolarlarınızla satın alamazsınız, bizim kararımız bellidir. Tüm dünyaya da sesleniyorum. Sakın ha, böyle ufak tefek dolarlarla iradenizi birilerine asla satmayın. Temenni ediyorum ki dünya Amerika’ya çok güzel bir ders verir.”


ÖDÜLLERİ TAKDİM ETTİ


Erdoğan, Beştepe’de düzenlenen ‘Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Töreni’ne katıldı. Tarih alanında Prof. Dr. İlber Ortaylı, müzik alanında Göksel Baktagir, sinema alanında Yavuz Turgul, geleneksel sanatlarda Ali Toy, resim alanında Selahattin Kara ödülünü aldı. Vefa ödülü Nurettin Topçu adına yeğeni Ayşe Nermin Topçu’ya verildi.

Featured post

Istanbul Mayor Ekrem İmamoğlu Sentenced to 20 Months for Insulting Prosecutor

  ISTANBUL, [16/07/2025]  – Istanbul’s opposition Mayor Ekrem İmamoğlu has been sentenced to 1 year and 8 months imprisonment for "insu...

Popular Posts