Wednesday, 2 May 2018

Türklük’ten İstifa Etmek


Türklük’ten İstifa Etmek

Türklük’ten İstifa Etmek

Türklük’ten istifa etmek Beyoğlu yakasının adetlerinden


21 Şubat 2013 14:24
font boyutuküçülsünbüyüsün


Türklük’ten istifa etmek Beyoğlu yakasının adetlerinden
1.Türklük engellenemiyor
Hayatı boyuncu ‘milliyetçi olmayan’ Ertuğrul Özkök son zamanlardaTürklük vurgulu yazılar yazdı. Bu yazılar tepki alınca, Ertuğrul Özkök,Türklük’ten istifa etme kararı aldı.
Türklük’ten istifa etmek Beyoğlu yakasının adetlerinden biridir… PKKkurucuları Rizeli Kemal Pir’den, Adanalı Duran Kalkan’a, Çorumlu İsmail Beşikçi’ye Türklük’ten kaçış sürüyor.
Türklük’ten kaçış aslında sadece bugünün adeti değil. Yahya Kemal ve Ziya GökalpMütareke döneminde Türklük’ten kaçanları örnekleriyle anlatırlar…Osmanlı coğrafyasının değişik noktalarında Türk kökenli aydınlar, bu dönemde Türklük’ten istifa edip başka etnik yapılara kaçarlar. Ömer Seyfettin, ‘Kamçı’ öyküsünde İstanbul’da bir Türk’ün Türklük’ten kaçış hikayesini mizahi bir dille anlatır.
Bazılarının zihninde Türklük, bugün de Mütareke İstanbulu’nda olduğu gibi ‘kerih’ bir kimlik.
İşgal medyasında akredite edilmeyen Türklük, yabancılaşmış aydının üç değilinden biridir. Bunları tehlike sırasına göre şöyle sıralayabiliriz: 1.Türklük, 2.(hukuk zeminindeki) İslam 3.Osmanlı cihan hakimiyeti ideali.

İlginçtir bu ‘kerih’ bakışa rağmen Türkiye’nin içinde ve dışında Türklük’e yöneliş bir türlü engellenemiyor.
Gelin Türklük’e yöneliş örneklerine birlikte bakalım.
2.Lavrans, Uceymi Paşa’ya Irak Krallığı önerdi
İngiliz ajanı Lavrans, Türkler’e ihanet etmesi karşılığında Uceymi Sadun Paşa’ya savaştan sonra kurulacak Irak Krallığı’nı önerdi. Uceymi Paşa, Türkler’e ihaneti karşılığında teklif edilen Irak Krallığı’nı tereddütsüz reddetti.

Uceymi Sadun Paşa’nın mensup olduğu aile, Irak’a Mekke’den göç etti. Aile, savaş halindeki aşiretleri uzlaştırarak, Bağdat’tan Basra’ya kadar uzanan bir aşiret organizasyonu gerçekleştirdi. Sadun aşireti, 25 aşirete lider seçildi. Bu aşiret birliği Osmanlı’ya bağlandı. 
Bütün Osmanlı döneminde bölgede, Osmanlı yanlısı olan Sadun ailesiTürk Ordusu’nun geri çekilme süreçlerinde de yardım etti. Türk Ordusu çekilirkenUceymi emrindeki süvariler, Türkler’in yanından ayrılmadı.
Irak’ta 150 bin dönüm toprağını bırakarak 5 Haziran 1920 tarihinde Mardin’e geldi. Kurtuluş Savaşı’nda adamlarıyla birlikte Fransızlar’a karşı mücadele etti. Şanlıurfa’nın kurtuluşunda aktif rol oynadı.
Selam olsun Uceymi Paşa ve kadrosuna…
3.İstanbullu tuaragler
İbrahim Oumarou (Ömeri) Nijer ve Orta Afrika ülkelerinde yaşayan Tuareg halkının liderlerinden. Tuareg Emiri İbrahim Oumarou’nun soyu Osmanlı’ya dayanıyor.
Rivayete göre 1405 yılında Tuaregler’le Osmanlı arasında bir akrabalık bağı kurulmuştur. O tarihte şimdinin Nijer topraklarında yaşayan Tuaregler arasındaki birlik bozulur. Bu durum karşısında bir heyet İstanbul’a gelerekSultan Beyazıt’tan kendilerine hakem de olacak bir yönetici tayin etmelerini ister. Padişah, Afrikalı bir cariyeden olma Yunus adlı oğlunu bu heyetle birlikteNijer’e gönderir. Böylelikle Osmanlı ile Tuaregler arasında akrabalık bağı kurulur.
Osmanlı’nın Afrika’daki en uzak noktası olan Agadez’in şimdiki yöneticisine ‘Sultan’ unvanı ile hitap ediliyor. Çünkü Agadez Sultanı İbrahim Oumarou, o zaman bölgede yönetici olarak atanan Osmanlı Yunus Sultan’ın soyundan geliyor. 
Agadez bölgesi Tuaregler’i kendilerini “İstanbuleva” yani “İstanbullu” olarak tanımlıyorlar ve Türkler’e karşı büyük bir sevgi besliyorlar.
Selam olsun Orta Afrika’nın zenci Türkler’i Tuaragler’e…
4.Haçlı seferlerine katılmayan ‘Türksüz Türk köyü Faymonville
Yıllar önce Barış Manço’dan duymuştuk Türksüz Türk köyü Faymonville’nin varlığını.  Sondevir’de okudum… Her yıl düzenlenen karnaval, bu yıl da coşkuyla kutlanmış.
Faymonville köylülerine, Haçlı seferlerine katılmadıkları için ‘Türk’ deniliyor. FaymonvilleOsmanlı’ya karşı koymak için kilise öncülüğünde toplanan vergilere katılmayı da reddeder. Yani Faymonville köylüleri, Türkler’le ittifak yaptıkları için ‘Türk’ olarak adlandırılıyor. İsmet Özel’in “kafirle savaşan müslümana Türk denir” sözlerinde ifadesini bulan anlamlı durum bizi mutlu ediyor…
Köyde yapılan törene Türkiye’nin Brüksel Büyükelçisi ve BrükselBaşkonsolosu da katılıyor. Karnavalda Faymonville köylüleri, Türk bayraklısüvarilerin öncülüğünde, mehter marşı çalarak yürüyorlar. Kara kışa, ağır hava şartlarına rağmen Türk Günü coşkuyla kutlanıyor.
Selam olsun Haçlı Seferleri’ne katılmayan ve kendilerini ‘Türk’ olarak görenFaymonville köylülerine…
5.Abdülhakim Arvasi: Yeryüzünde iki Türk var ise biri mutlaka benim
Ruslar, 1915 yılında Doğu Anadolu’yu işgal ettiklerinde müslüman ahaliye çok zülmederler.  Zulümlerini Ermeniler’le birlikte, onların rehberliğinde gerçekleştiriyorlardı. Öyle bir imha ki; kadın, erkek, çoluk çocuk demeden katlediyorlar. Seyyit Abdülhakim ArvasiVan’ın Başkale ilçesinde o zaman… Rus-Ermeni zulmünden çevresindekileri kurtarmak için çoluk çocuğunu toplayıp Van’ı terk ediyor. IrakSuriye yolu ile İstanbul’a geçecek. O zaman geçtiği yol, yani Irak ve Suriye bizim; Osmanlı toprağıSuriye’de bulunduğu sırada Suriyeli sevenleri diyorlar ki;
Siz İstanbul’a, Türkiye’ye, gitmek istiyorsunuz. Halbuki, Türkiye çok müşkül durumda, imparatorluk çöktü çökecek, yıkıldı yıkılacak. Türkiye artık iflah olmaz perişan olursunuz. En iyisi burada kalın. Size medrese veririz mektep veririz, hocalık veririz, her türlü imkanı veririz...”
Abdülhakim Arvasi’nin onlara verdiği cevap şudur:
‘‘Türkiye’ye gideceğim. Yeryüzünde iki Türk var ise biri mutlaka benim. Ben Türk’üm ama Jön Türk değilim.’’
Selam olsun Efendi Hazretleri’ne…

6.Hakkarili Latifan Katırcı: “ben bu bayrağın altında yaşıyorum”
Abdülhakim Arvasi’nin yaşadığı toprakların yanı başında Hakkari’de Hudut Komutanı Albay Cemalettin DoğanDağlıca köyünü ve kanaat önderi Latifan Katırcı’yı da ziyaret eder…
Daha önce Dağlıca’da 30 yıl imamlık yapan 81 yaşındaki Latifan Katırcı, sabah ve akşam namazlarının ardından ordu ve millet için dua ettiğini belirterek, misafirlerine şunları söyler: “Biz Müslümanız. Bakıyorum ordu ne ordusu, Müslüman. Biz Mecusi değiliz, Hıristiyan değiliz. Yaşım 81’e girdi, ben bu bayrağın altında yaşıyorum. Babam, atalarımız, bu bayrağın altında yaşıyorlardı Bu devlete yan bakana, benim canım dahi olsa, Allah cennet yüzü göstermesin.”
Latifan Katırcı’nın “ben bu bayrağın altında yaşıyorum. Babam, atalarımız, bu bayrağın altında yaşıyorlardı” sözlerinin altını çiziyoruz.
Selam olsun Latifan Katırcı’ya ve onun gibi düşünenlere…
7.Hatime: bizimle geleceğini inşa edenlere selam olsun…
Türkiye’deki bir çok TürkTürklük’ten gönüllü istifa etmişken Hakkarili Latifan Katırcı, Nijerli Tuareg Omaru, Iraklı Uceyli Sadun Paşa ve Belçika’nınFaymonville köylüleri, kendilerine Türk Milleti’yle ortak bir anlam haritası oluşturuyor. Yeryüzünde iki Türk var ise biri mutlaka benim” buyuranAbdülhakim Arvasi’nin mesajı hala geçerli.
Alemin na-hoş olduğu bu dünyada bizimle geleceğini inşa edenlere selam olsun… Gayretimiz, dualarımız ve gözyaşlarımız sizlerle…
Selam olsun bize kendimizi hatırlatanlara!

Mahmut Çetin/Sondevir 


Türklük’ten İstifa Etmek


Türklük’ten İstifa Etmek

Türklük’ten İstifa Etmek

Türklük’ten istifa etmek Beyoğlu yakasının adetlerinden


21 Şubat 2013 14:24
font boyutuküçülsünbüyüsün


Türklük’ten istifa etmek Beyoğlu yakasının adetlerinden
1.Türklük engellenemiyor
Hayatı boyuncu ‘milliyetçi olmayan’ Ertuğrul Özkök son zamanlardaTürklük vurgulu yazılar yazdı. Bu yazılar tepki alınca, Ertuğrul Özkök,Türklük’ten istifa etme kararı aldı.
Türklük’ten istifa etmek Beyoğlu yakasının adetlerinden biridir… PKKkurucuları Rizeli Kemal Pir’den, Adanalı Duran Kalkan’a, Çorumlu İsmail Beşikçi’ye Türklük’ten kaçış sürüyor.
Türklük’ten kaçış aslında sadece bugünün adeti değil. Yahya Kemal ve Ziya GökalpMütareke döneminde Türklük’ten kaçanları örnekleriyle anlatırlar…Osmanlı coğrafyasının değişik noktalarında Türk kökenli aydınlar, bu dönemde Türklük’ten istifa edip başka etnik yapılara kaçarlar. Ömer Seyfettin, ‘Kamçı’ öyküsünde İstanbul’da bir Türk’ün Türklük’ten kaçış hikayesini mizahi bir dille anlatır.
Bazılarının zihninde Türklük, bugün de Mütareke İstanbulu’nda olduğu gibi ‘kerih’ bir kimlik.
İşgal medyasında akredite edilmeyen Türklük, yabancılaşmış aydının üç değilinden biridir. Bunları tehlike sırasına göre şöyle sıralayabiliriz: 1.Türklük, 2.(hukuk zeminindeki) İslam 3.Osmanlı cihan hakimiyeti ideali.

İlginçtir bu ‘kerih’ bakışa rağmen Türkiye’nin içinde ve dışında Türklük’e yöneliş bir türlü engellenemiyor.
Gelin Türklük’e yöneliş örneklerine birlikte bakalım.
2.Lavrans, Uceymi Paşa’ya Irak Krallığı önerdi
İngiliz ajanı Lavrans, Türkler’e ihanet etmesi karşılığında Uceymi Sadun Paşa’ya savaştan sonra kurulacak Irak Krallığı’nı önerdi. Uceymi Paşa, Türkler’e ihaneti karşılığında teklif edilen Irak Krallığı’nı tereddütsüz reddetti.

Uceymi Sadun Paşa’nın mensup olduğu aile, Irak’a Mekke’den göç etti. Aile, savaş halindeki aşiretleri uzlaştırarak, Bağdat’tan Basra’ya kadar uzanan bir aşiret organizasyonu gerçekleştirdi. Sadun aşireti, 25 aşirete lider seçildi. Bu aşiret birliği Osmanlı’ya bağlandı. 
Bütün Osmanlı döneminde bölgede, Osmanlı yanlısı olan Sadun ailesiTürk Ordusu’nun geri çekilme süreçlerinde de yardım etti. Türk Ordusu çekilirkenUceymi emrindeki süvariler, Türkler’in yanından ayrılmadı.
Irak’ta 150 bin dönüm toprağını bırakarak 5 Haziran 1920 tarihinde Mardin’e geldi. Kurtuluş Savaşı’nda adamlarıyla birlikte Fransızlar’a karşı mücadele etti. Şanlıurfa’nın kurtuluşunda aktif rol oynadı.
Selam olsun Uceymi Paşa ve kadrosuna…
3.İstanbullu tuaragler
İbrahim Oumarou (Ömeri) Nijer ve Orta Afrika ülkelerinde yaşayan Tuareg halkının liderlerinden. Tuareg Emiri İbrahim Oumarou’nun soyu Osmanlı’ya dayanıyor.
Rivayete göre 1405 yılında Tuaregler’le Osmanlı arasında bir akrabalık bağı kurulmuştur. O tarihte şimdinin Nijer topraklarında yaşayan Tuaregler arasındaki birlik bozulur. Bu durum karşısında bir heyet İstanbul’a gelerekSultan Beyazıt’tan kendilerine hakem de olacak bir yönetici tayin etmelerini ister. Padişah, Afrikalı bir cariyeden olma Yunus adlı oğlunu bu heyetle birlikteNijer’e gönderir. Böylelikle Osmanlı ile Tuaregler arasında akrabalık bağı kurulur.
Osmanlı’nın Afrika’daki en uzak noktası olan Agadez’in şimdiki yöneticisine ‘Sultan’ unvanı ile hitap ediliyor. Çünkü Agadez Sultanı İbrahim Oumarou, o zaman bölgede yönetici olarak atanan Osmanlı Yunus Sultan’ın soyundan geliyor. 
Agadez bölgesi Tuaregler’i kendilerini “İstanbuleva” yani “İstanbullu” olarak tanımlıyorlar ve Türkler’e karşı büyük bir sevgi besliyorlar.
Selam olsun Orta Afrika’nın zenci Türkler’i Tuaragler’e…
4.Haçlı seferlerine katılmayan ‘Türksüz Türk köyü Faymonville
Yıllar önce Barış Manço’dan duymuştuk Türksüz Türk köyü Faymonville’nin varlığını.  Sondevir’de okudum… Her yıl düzenlenen karnaval, bu yıl da coşkuyla kutlanmış.
Faymonville köylülerine, Haçlı seferlerine katılmadıkları için ‘Türk’ deniliyor. FaymonvilleOsmanlı’ya karşı koymak için kilise öncülüğünde toplanan vergilere katılmayı da reddeder. Yani Faymonville köylüleri, Türkler’le ittifak yaptıkları için ‘Türk’ olarak adlandırılıyor. İsmet Özel’in “kafirle savaşan müslümana Türk denir” sözlerinde ifadesini bulan anlamlı durum bizi mutlu ediyor…
Köyde yapılan törene Türkiye’nin Brüksel Büyükelçisi ve BrükselBaşkonsolosu da katılıyor. Karnavalda Faymonville köylüleri, Türk bayraklısüvarilerin öncülüğünde, mehter marşı çalarak yürüyorlar. Kara kışa, ağır hava şartlarına rağmen Türk Günü coşkuyla kutlanıyor.
Selam olsun Haçlı Seferleri’ne katılmayan ve kendilerini ‘Türk’ olarak görenFaymonville köylülerine…
5.Abdülhakim Arvasi: Yeryüzünde iki Türk var ise biri mutlaka benim
Ruslar, 1915 yılında Doğu Anadolu’yu işgal ettiklerinde müslüman ahaliye çok zülmederler.  Zulümlerini Ermeniler’le birlikte, onların rehberliğinde gerçekleştiriyorlardı. Öyle bir imha ki; kadın, erkek, çoluk çocuk demeden katlediyorlar. Seyyit Abdülhakim ArvasiVan’ın Başkale ilçesinde o zaman… Rus-Ermeni zulmünden çevresindekileri kurtarmak için çoluk çocuğunu toplayıp Van’ı terk ediyor. IrakSuriye yolu ile İstanbul’a geçecek. O zaman geçtiği yol, yani Irak ve Suriye bizim; Osmanlı toprağıSuriye’de bulunduğu sırada Suriyeli sevenleri diyorlar ki;
Siz İstanbul’a, Türkiye’ye, gitmek istiyorsunuz. Halbuki, Türkiye çok müşkül durumda, imparatorluk çöktü çökecek, yıkıldı yıkılacak. Türkiye artık iflah olmaz perişan olursunuz. En iyisi burada kalın. Size medrese veririz mektep veririz, hocalık veririz, her türlü imkanı veririz...”
Abdülhakim Arvasi’nin onlara verdiği cevap şudur:
‘‘Türkiye’ye gideceğim. Yeryüzünde iki Türk var ise biri mutlaka benim. Ben Türk’üm ama Jön Türk değilim.’’
Selam olsun Efendi Hazretleri’ne…

6.Hakkarili Latifan Katırcı: “ben bu bayrağın altında yaşıyorum”
Abdülhakim Arvasi’nin yaşadığı toprakların yanı başında Hakkari’de Hudut Komutanı Albay Cemalettin DoğanDağlıca köyünü ve kanaat önderi Latifan Katırcı’yı da ziyaret eder…
Daha önce Dağlıca’da 30 yıl imamlık yapan 81 yaşındaki Latifan Katırcı, sabah ve akşam namazlarının ardından ordu ve millet için dua ettiğini belirterek, misafirlerine şunları söyler: “Biz Müslümanız. Bakıyorum ordu ne ordusu, Müslüman. Biz Mecusi değiliz, Hıristiyan değiliz. Yaşım 81’e girdi, ben bu bayrağın altında yaşıyorum. Babam, atalarımız, bu bayrağın altında yaşıyorlardı Bu devlete yan bakana, benim canım dahi olsa, Allah cennet yüzü göstermesin.”
Latifan Katırcı’nın “ben bu bayrağın altında yaşıyorum. Babam, atalarımız, bu bayrağın altında yaşıyorlardı” sözlerinin altını çiziyoruz.
Selam olsun Latifan Katırcı’ya ve onun gibi düşünenlere…
7.Hatime: bizimle geleceğini inşa edenlere selam olsun…
Türkiye’deki bir çok TürkTürklük’ten gönüllü istifa etmişken Hakkarili Latifan Katırcı, Nijerli Tuareg Omaru, Iraklı Uceyli Sadun Paşa ve Belçika’nınFaymonville köylüleri, kendilerine Türk Milleti’yle ortak bir anlam haritası oluşturuyor. Yeryüzünde iki Türk var ise biri mutlaka benim” buyuranAbdülhakim Arvasi’nin mesajı hala geçerli.
Alemin na-hoş olduğu bu dünyada bizimle geleceğini inşa edenlere selam olsun… Gayretimiz, dualarımız ve gözyaşlarımız sizlerle…
Selam olsun bize kendimizi hatırlatanlara!

Mahmut Çetin/Sondevir 


UNUTULAN TÜRKLER-3: SAHRA ÇÖLÜ’NÜN TÜRKLERİ


UNUTULAN TÜRKLER-3: SAHRA ÇÖLÜ’NÜN TÜRKLERİ

Yayin Tarihi 21 Mart, 2008
Kategori TÜRK DÜNYASI
UNUTULAN TÜRKLER-3
SAHRA ÇÖLÜ’NÜN TÜRKLERI
image00167.jpg
Onlar çölün mavi adamları… Onlar Büyük Sahra`nın siyah Türkleri… Onlar son Osmanlılar… Hatta hala Osmanlılar…

Misyonerlerin İştahını Kabartan Topraklar
Sarayın penceresinden dışarıya, çökmekte olan akşam karanlığının laciverte boyadığı boğazın sularına bakarken, yanındakilere seslendi Büyük Sultan:”Afrika’daki kardeşlerimiz Fransızların insafına terk edilemez. Ne gerekiyorsa tez elden yapıla.” Fizan’dan gelen habercinin getirdiği bilgiler, çelik gibi bakışlarını daha bir keskinleştirmişti sanki. Afrika kıtasını sömürgeleştirmeye kararlı İngiliz, Fransız ve Almanlar üç koldan kara kıtayı paylaşmak için anlaşmışlardı aralarında. Avrupalı misyonerlerin yer altı zenginliklerine dair anlattıklarıyla iştahları daha da kabaran Fransızlar başlamışlardı bile Afrika’yı kuzeyden işgal etmeye. Önce Cezayir, şimdi kıtanın daha da içleri. Amaçları Çad gölüne kadar tüm Biladüs’sudan’ı, yani Büyük Sahra’nın güneyini ellerine geçirmekti.
Osmanlının Afrikadaki Sınırı
Nijer’in başkenti Niamey’de kaldığım otelde masanın üzerine bırakılan su şişesinin üzerinde yazan bir markadan ibaretti önce Agadez. Sahra çölünün ortasındaki vahalardan çıkarılan kaynak suları, bu isimle turistlere servis ediliyordu. Nerden bilebilirdim ki sonraki günlerde Agadez’in, beni çölün ortasından İstanbul’un derin mavi sularına götürecek, tarihin tozlu sayfalarını karıştırmama yol açacak gizemli bir kent olduğunu.
“Biz Osmanlıyız”
Ertesi gün Nijerli dostlarımızla sohbet ederken, Agadez’in cihan devleti Osmanlı’nın Afrika’da ulaştığı en uzak yer olduğunu öğreniyorum. Ama burayı bizim için asıl ilginç kılan, Osmanlı’nın buraya kadar gelmiş olması değil. Bu insanların hala Osmanlı’ya bağlı oluşu… “Biz Osmanlıyız!” diyor bu kentin insanları. Agadez in valisine hala “Sultan” diyorlar. Bu bölgenin adı hala Agadez Sultanlığı. Üstelik kendilerinin Türk soyundan geldiklerini söylüyorlar. Diğer Nijerli kabilelerden daha açık renkli bir tene sahip olmalarını da buna delil olarak gösteriyorlar. Gerçekten de Agadezliler, Nijer’in diğer şehirlerinde yaşayan insanlara pek benzemiyorlar.
Osmanlı Tarihi Okutuluyor
Afrika’nın ortasında da Osmanlı medeniyetinin izleriyle karşılaşmak gerçekten gurur verici. Osmanlı deyince hala Agadezlilerin gözlerinin içi gülüyor. Okullarında Osmanlı Tarihi, ders olarak okutuluyor. Nijer Cumhurbaşkanı, Türkiye’den gelen heyetlere, Nijer ile Türkiye arasındaki sıcak ilişkilerin Osmanlı dönemine kadar uzandığını büyük bir sitayişle anlatıyor.
Afrikanın Kültürel Mirası
image00221.jpg
Ünlü Agadez Camisi
Agadez, Mali’deki Timbuktu kenti ile birlikte sahranın en önemli iki kültürel mirasından biri. Nijer’in başkenti Niamey’e 1000 kilometre uzakta. Büyük sahranın kuzeye açılan kapısı Agadez’e, uzun bir yolculuktan sonra ulaşılıyor. Kent küçük bir havaalanına sahip. Son zamanlarda turistlerin ilgisini çekmeye başlamış. Körfez ülkelerinden gelen zenginler, Agadez çevresindeki çöllerde ceylan avlıyorlar. Bir kerpiç evler kenti Agadez. Çevresi Harmattan rüzgarının büyük tepecikler oluşturduğu altın sarısı çölle kaplı. Kum denizindeki yeşil adacıkları andıran vahalarda meyve sebze yetiştiriliyor. Harmattan rüzgarı esmeye başladı mı, tozdan göz gözü görmüyor. Buradaki yabancılar için çekilecek gibi değil. Ama çölün mavi adamları için, kavurucu sıcakları biraz olsun kıran bu rüzgar büyük nimet. Yüksek kerpiç duvarlarla çevrili bahçelerde dört kazık üzerine örtülen hasırlardan oluşan çardaklar var. Agadezliler kavurucu sıcaklarda günün büyük bölümünü buralarda geçiriyor.
700 Yıllık Kerpiçli Camii Kebir ve Yusuf Sarayı
Agadez’in mimari açıdan en önemli yapısı, 700 yıllık olduğu söylenen CamiiKebir, yani Büyük Cami. Son derece ilginç bir mimarisi var. Bir benzeri de Timbuktu’da. Afrika İslami mimarisinin en önemli  örneklerinden. Kalın kerpiç duvarlarla inşa edilmiş caminin içinde de saflar kerpiçle birbirinden ayrılmış. Kavurucu çöl sıcağı bu kalın duvarların ardında insanın içini ferahlatan bir serinliğe dönüşüyor. Ama caminin asıl karakteristik özelliğini, üst kısmına doğru incelen kare minaresi oluşturuyor. Hem içerden hem de dış kısmından yukarıya çıkılabilen minare, uzaktan bir piramidi andırıyor. Agadez’in bilinen en eski sultanının adı Yusuf. Bu yüzden şu anda sultan olarak hitap edilen valinin bulunduğu saraya da Yusuf’un Evi deniliyor. Ama saray dediysek, adı saray, yoksa o da kerpiçten.
Çölün Tuaregleri
Gelelim Agadez’in Osmanlı’yla olan ilişkisine. Aslında bölgenin İslam’la tanışması 7. yüzyılda başlıyor. Mağrip ülkelerinden gelen tüccarlar ve Arap yarım adasından buraya ulaşan elçiler, bölgede İslam’ın hızla yayılmasını sağlamış. Büyük Sahra’da yaşayan halklar arasında en yaygın olanları Tuaregler ve Tibular…
Osmanlı arşivlerinde ‘
Tevarık‘ olarak bahsedilen Tuaregler, Hagarlar ve Ezgarlar olarak iki topluluktan oluşuyor.
image00318.jpg
Çölün mavi adamları
Giysileri nedeniyle Çölün Mavi Adamları olarak bilinen Tuareglerden, çetin çöl şartlarına dayanıklı, ticarete yatkın, savaşçı bir kavim olarak bahsediyor tarih kaynakları. Yüzyıllar boyunca güneyden kuzeye uzanan kervan yollarının güvenliğini sağladılar. 19. yüzyılda ticaret kervanlarının önemini kaybetmesi ile ekonomik sıkıntı içine giren bölge, bir yandan da yıllarca sürecek iç çekişmeler yüzünden huzursuzlukla karşı karşıya kaldı. Bunun üzerine, Cihan devleti Osmanlı’ya başvurdu buradaki yöneticiler.
Osmanlıya Katıldılar
Takvimler 1875’i gösterirken, Trablus eyaletine bağlı, Fizan sancağındaki Osmanlı valisine başvurdular. Osmanlı’yı davet ettiler ülkelerine. Bu talep derhal İstanbul’a bildirildi. II. Abdülhamit’in emriyle Osmanlı topraklarına katıldı bölge. Fizan sancağına bağlı olarak, bugünkü Çad topraklarında Reşade, Nijer’in kuzeyinde ise Kavar ve Asben kazaları kuruldu. Buraların güvenliği için asker, imarı için yöneticiler gönderildi. Asben bölgesinde yer alan Agadez’in valisi ise, Osmanlı valisi oldu. Osmanlının sadece Kuzey Afrika’ya kadar uzandığını düşünenler, bölgenin tarihini daha yakından incelediklerinde büyük bir yanılgı içerisinde olduklarını görecekler. Tıpkı bizim gibi…
Çünkü Osmanlı sadece Kuzey Afrika’ya değil, daha da güneye inerek Batı Afrika’nın iç kesimlerine kadar geniş bir coğrafyaya barış ve medeniyet götürdü. Üstelik bu gelişme, Osmanlının çöküş dönemi olarak gösterilen 19. yüzyılın ikinci yarısında meydana geldi.
Osmanlı Çekilince Fransız Sömürgesi Başladı
1875’ten sonra, bölgenin yer altı zenginliklerini ele geçirmeye çalışan Fransızlar ile Osmanlı arasında tam bir güç gösterisi yaşandı. Bazı küçük çatışmalar dışında bu bölge Osmanlı buradan ayrılana kadar huzur içinde yaşadı. Ancak Trablusgarp savaşıyla birlikte bölgede dengeler değişti. Osmanlı yavaş yavaş bu bölgeden çekilirken, boşluğu Fransa doldurdu. Tabi bu değişim o kadar da kolay olmadı. Çünkü Osmanlı’yı kendi iradeleriyle davet eden Tuaregler, işgalci Fransızlara karşı büyük bir direnç ortaya koydu. Ancak 1918 yılından itibaren Osmanlının bütünüyle Afrika’dan çekilmesi ile birlikte Fransa büyük emeline ulaşmış oldu.
Uranyum Madenlerini Fransızlar Kullanıyor
image00410.jpg
Nijer Cezayir-Libya sınırının hemen güneyinde kalan bir Afrika ülkesi
Fransa tüm Kuzey ve Batı Afrika ile birlikte Agadez ve çevresini de uzun süre işgali altında tuttu. Bölgenin yer altı kaynaklarını acımasızca sömürdü. Ülke bağımsızlığını kazanmış görünse de bu sömürü hala devam ediyor. Nijer’in ana dili Fransızca. Nereye giderseniz Fransız kültürü ile karşılaşıyorsunuz. Nijer şu anda dünyanın uranyum rezervinin önemli bir bölümüne sahip. En büyük uranyum madenleri ise Agadez’in 100 kilometre ilerisinde bulunuyor. Elbette bu madenleri yıllardır Fransa işletiyor. Tabi çıkarılmasında bölge insanı kullanılıyor. Agadez’den çıkan uranyum, Fransa’daki nükleer santralleri çalıştırıyor. Yine zengin altın madenleri de yabancılar tarafından işletiliyor.
Türkiyenin Temsilciliği Bile Yok
Bölgenin petrol rezervi açısından önemi ise yeni yeni keşfedilmeye başlanmış. Çinli bir petrol şirketi büyük sahrada petrol bulmuş. Nijer’in 10 yıl içerisinde çok önemli bir petrol ülkesi haline geleceği konuşuluyor. Ancak bu kaynaklar da Batılılar tarafından sömürülür mü bilinmez. Dileriz bu petrol dost ve kardeş Nijer halkına savaş ve acılar değil, huzur ve refah getirir. Türkiye’nin buralarda bir temsilciliğinin olmaması bizi üzüyor. Son yıllarda karşılıklı bazı heyetler gidip gelerek ilişkileri canlandırmaya çalışıyor.

AHMET KAYIR
http://www.yenidenergenekon.com/156-unutulan-turkler-3-sahra-colunun-turkleri/

İbrahim Oumarou : Nijer Agadez Sultanı,Tuareg Emiri


İbrahim Oumarou
İbrahim Oumarou (Ömeri) Nijer ve Orta Afrika ülkelerinde yaşayan Tuareg halkının liderlerinden. Tareg Emiri İbrahim Oumarou'nun soyu Osmanlı'ya dayanıyor. 

1405 yılında, tahta Yıldırım Beyazıt varken Tuareglerle Osmanlı arasında da bir akrabalık bağı kurulmuştu. Şöyle ki; o tarihte şimdinin Nijer topraklarında yaşayan Tuaregler arasındaki birlik bozulur. Bu durum karşısında 300 kişilik bir heyet İstanbul’a gelerek adaletiyle meşhur Sultan Beyazıt’tan kendilerine aynı zamanda hakem de olacak bir yönetici tayin etmelerini ister. Rivayet olunur ki, Padişah, Afrikalı bir cariyeden olma Yunus adlı oğlunu bu heyetle birlikte Nijer’e gönderir. Böylelikle Osmanlı ile Tuaregler arasında akrabalık bağı kurulur.

Osmanlı’nın Afrika’daki en uzak noktası olan Agadez’in şimdiki yöneticisine ‘Sultan’ unvanı ile hitap ediliyor. Çünkü Agadez Sultanı İbrahim Oumarou, o zaman bölgede yönetici olarak atanan Yunus Sultan’ın soyundan geliyor. 

Agadez bölgesi Tuaregleri kendilerini “İstanbuleva” yani “İstanbullu” olarak tanımlıyorlar.
agadez sultanı ibrahim ile ilgili görsel sonucu




HAKKINDA YAZILANLAR

Nijer'in İstanbullu sakinleri
Zaman 13 Ocak 2013
ÜSAME ARI 

Nijer’in Agadez bölgesinde ‘İstanbullu’ akrabalarımız olduğunu biliyor muydunuz? Kendilerini ‘İstanbuleva’ diye tanımlayan Tuareglerle bağımız, Sultan Beyazıt tarafından görevlendirilerek Nijer’e giden Yunus Sultan ile başlıyor.

Afrika’daki en kadim kavimlerden biri Tuaregler... Geçmişleri 5. yüzyıla kadar uzanıyor. Büyük Sahra Çölü’nün ‘mavi elbiseli adamları’ olarak biliniyorlar. Onlara bu şekilde hitap edilmesinin nedeni, gelen Tuareg erkeklerinin giydikleri koyu mavi ya da kobalt renkli elbiseler ve sadece gözlerini açık bırakacak şekilde örtündükleri aynı renkteki türbanlar. Çölün kavurucu sıcağından ve hiç eksik olmayan kum fırtınalarından ancak bu şekilde korunabiliyorlar. Böyle örtünmelerinin bize oldukça ilginç gelen başka bir nedeni daha var: Duygularını gizli tutmak istemeleri.

Her ne kadar bir Berberi ırkı oldukları kabul edilse de Araplardan ve Berberilerden pek çok yönden ayrılıyor Tuaregler. Aslen beyaz tenli olan kavim, yüzyıllar içinde yaptıkları evliliklerle daha siyahi bir ten rengine bürünmüşler. Hiç kimse tam olarak bedevi Tuareglerin veya kendilerine taktıkları isimle Kel Tamaşekler’in Büyük Sahra Çölü’ne nereden geldiğini bilmiyor. Bazı Türkiyatçılar onların bir Türk kavmi olduklarını, yerleştikleri coğrafyada asırlar boyunca özlerini kaybetmeden varlık gösterdiklerini yazar. Çaldıkları davulların üzerlerine işlenen tamgalar, kadınların yüzlerindeki dövmeler ve takılarıyla birlikte hayatlarındaki daha birçok unsur Orta Asya’dan izler taşıyor.

Tuareglerin kimseye bağlı olmadan sürdürdükleri yaşamları, 1840’lı yıllarda sömürgeci Fransızların bölgeye gelişiyle değişir. Tuareglerin en belirgin özelliklerinden olan gururları, savaşçılıklarıyla birleşince sömürgeciler tarafından boyunduruk altına alınmaları mümkün olmaz ama 40 yıl süren çatışmalardan sonra sadece kontrol altına alınabilirler. Bu 40 yıllık savaş, Tuareglerin dağılmasına, kurulu düzenlerinin bozulmasına neden olur. Fransa, 1960’ta bölgeden çekilir ama geriye sınırları cetvelle çizilmiş devletler ve bu devletlere dağılmış halde Tuareg toplulukları kalır.

Tuaregler günümüzde hâlâ bir araya gelmeye, reddettikleri modern yaşamın uzağında kendilerine ait bir devlet kurmaya çalışıyorlar. Onlarla ilgili en ciddi sıkıntıyı bir Batı Afrika ülkesi olan Mali yaşıyor. Mali’deki iç karışıklıktan yararlanan ayrılıkçı Tuaregler ülkenin kuzeyini tamamen ele geçirmiş durumda. Çölün incisi olarak nitelenen bin yıllık şehir Timbuktu’yu da ellerinde bulunduruyorlar.

İstanbul’u yakından takip ediyorlar

Ülkemizde bu kavim fazla bilinmiyor. Önceki hafta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Nijer’in başkenti Niamey’e gerçekleştirdiği ziyarette, Agadez bölgesinden gelen Tuareglerin gösterisini izlemesi ve kendisine bir deve hediye edilmesiyle gündeme geldiler.

Bu kavim her ne kadar bilinmese de, 19. yüzyılda Osmanlı Devleti ile sıkı bir ilişki içindeydi. Devlet-i Âliye, 1900’lü yılların başında Libya, Cezayir ve Nijer üçgeninde, Gat ve Ezgar Tevarık isimli iki kaza kurarak Tuaregleri idaresi altına almıştı. Bu bölge Birinci Dünya Savaşı’nın sonrasında tamamen Fransa’nın kontrolüne girdi. 19. yüzyılın çok öncesinde, 1405 yılında, tahta Yıldırım Beyazıt varken Tuareglerle Osmanlı arasında da bir akrabalık bağı kurulmuştu. Şöyle ki; o tarihte şimdinin Nijer topraklarında yaşayan Tuaregler arasındaki birlik bozulur. Bu durum karşısında 300 kişilik bir heyet İstanbul’a gelerek adaletiyle meşhur Sultan Beyazıt’tan kendilerine aynı zamanda hakem de olacak bir yönetici tayin etmelerini ister. Rivayet olunur ki, Padişah, Afrikalı bir cariyeden olma Yunus adlı oğlunu bu heyetle birlikte Nijer’e gönderir. Böylelikle Osmanlı ile Tuaregler arasında akrabalık bağı kurulur.

Osmanlı’nın Afrika’daki en uzak noktası olan Agadez’in şimdiki yöneticisine ‘Sultan’ unvanı ile hitap ediliyor. Çünkü Agadez Sultanı İbrahim Oumarou, o zaman bölgede yönetici olarak atanan Yunus Sultan’ın soyundan geliyor. Her ne kadar biz kendilerini bilmesek de Agadez’deki Tuaregler, kendilerinden binlerce kilometre uzaklıktaki akrabalarından haberdarlar. TV’lerindeki dünya bültenlerinde özellikle İstanbul ve Türkiye ile ilgili haberleri takip ediyorlar. Kendilerini “İstanbuleva” yani “İstanbullu” olarak tanımlıyorlar.




HAKKINDA YAZILANLAR

Afrika'da unutulan Türkler
Aktüel 11 Ocak 2013

Osmanlı'nın Afrika'da ki en uzak yeri olan Agadez bölgesinde hala Osmanlı yaşıyor. Osmanlı'nın soyundan gelen Sultan İbrahim Oumarou (Ömer) TRT Haber'e konuştu.

Başbakan Erdoğan'ın Afrika turunu büyük bir heyecanla değerlendiren Oumaru "bu ziyaretten şeref şeref duydum, çok duygulandım. Bu ziyaret dostluklarımızı, akrabalıklarımızı geliştirecek." şeklinde konuştu.

Osmanlı dendeğinde gözlerinin içi gülen ve yüzyıllar sonra atalarının geldiğini söyleyen Agadez Sultanı Oumarou TRT Haber ekibine tarihi akrabalıklarını anlattı.

"Yüzyıllar önce Nijerli kabilelerinden Tuaregler arasında birliğin dağıldığını" söyleyen Agadez Sultanı, "o zamanlar 300 kişilik bir heyet hakem için Osmanlı'ya gitmiş. Bir yönetici atamalarını istemişler. Rivayete göre padişahımız cariyelerinden bir oğul vermelerini istedi. Afrikalı bir cariye Yunus isimli oğlunu verdi." diye Osmanlı ile olan tarihi geçmişi dile getirdi.

Cihan devleti Osmanlı, takvimler 1405 yılını yani Yıldırım Beyazıt dönemini gösterdiği zaman, bu olayla birlikte Afrika'daki en uzak toprağına yerleşmiş oluyordu.

İşte Agadez Sultanı İbrahim Oumarou da o zaman bölgede yönetici olarak atanan Yunus Sultan'ın soyundan geliyor.

Ve Osmanlı'ya saygıdan dolayı sadece Nijer'in Agadez şehrinde kent yöneticisi kendisini Sultan olarak ifade ediyor.

Agadez Sultanı İbrahim Oumarou daha önce İstanbul'a gelmiş ancak yoğun programı dolayısıyla Topkapı Sarayı'nı gezememiş.

Bunu dile getiren Agadez Sultanı "Belki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın daveti ile Topkapı Sarayını ziyaret etmek isterim" diyerek Kadir Topbaş'a da mesaj göndermiş oldu.

Agadez'de bir fahri konsolosluk açılmasını isteyen İbrahim Oumarou, ayrıca Nijer için Türkiye'nin Tarım projeleri geliştirmesini dile getiriyor ve ekliyor: "Ülkemizde kronik bir yetersiz beslenme söz konusu... Bu bizim için çok önemli."

''Afrika'da Osmanlı İzleri'' paneli

Öte yandan Afrika Stratejik Araştırmalar Merkezi (AFSAM) ve Necmettin Erbakan Üniversitesi (NEÜ) tarafından düzenlenen ''Afrika'da Osmanlı İzleri'' paneli, Necmettin Erbakan Üniversitesi Erol Güngör Konferans Salonu'nda gerçekleştirildi.

Programa, 150 yıl önce Güney Afrika'ya gönderilen Osmanlı alimlerinden Ebubekir Efendi'nin torunu Şule Rashida Efendi de katıldı.

Uzun yıllar İtalya ve Güney Afrika'da İngilizce öğretmenliği yapan, geçirdiği rahatsızlık sonrası emekliye ayrılan Efendi, panelin yapıldığı salona gözyaşları içinde girdi.

Kendisini dinleyenlere İngilizce ve Türkçe hitap eden Efendi, konuşmasına ''Sizin gibi Türkçe konuşamıyorum, ancak sizin gibi Türk'üm. Bundan da büyük mutluluk duyuyorum'' diyerek başladı.

Güney Afrika'nın başkenti Cape Town'da dünyaya geldiğini, 1973'te 4 kardeşiyle birlikte eğitim için Türkiye'ye geldiğini söyleyen Efendi, o dönemde kendilerine sahip çıkılmadığı ve gerekli eğitim imkanı bulamadığı için geri dönüp üniversiteyi Güney Afrika'da bitirdiğini ifade etti.

Efendi, Güney Afrika başta olmak üzere gittikleri hiç bir yerde bugüne kadar kimsenin kendilerini anlamadığını dile getirerek, ''Kalbim çok yanıyor. Babam ve annem memleket hasretinden ağlayarak öldü.

Ben de aynı şekilde ölmek istemiyorum. Şimdi ise çok mutluyum. Çünkü 150 yıl sonra bize sahip çıktınız. Konya'da olmak, bu konferansta olmak bile benim için çok önemli. Burada, aranızda, kırık dökük de olsa Türkçe konuşmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Keşke daha güzel Türkçe konuşabilseydim'' diye konuştu.

NEÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Birol Akgün de 2005 yılının Türkiye'de ''Afrika Yılı'' ilan edildiğini, Afrika ile ilişkilerin bundan sonra stratejik bir plan doğrultusunda ilerlediğini belirtti.

''Büyükelçilik sayısı 34'e yükseldi''

Afrika Birliği ile stratejik anlaşmalar yapıldığını ve ilişkilerin her geçen gün daha iyi noktalara doğru ilerlediğini vurgulayan Akgün, şunları kaydetti:

''54 Afrika ülkesinde 12 olan büyükelçilik sayısı 34'e yükseldi. Büyük bir travma geçirip yeniden hafızası yerine gelmiş biri gibi, biz de 100-150 yıl aradan sonra 'Nerede kalmıştık?' diyerek, yeniden Afrika ile ilişki kurmaya çalışıyoruz. Türk Hava Yolları, Afrika'da 24 ayrı şehre İstanbul'dan seferler düzenliyor. Afrika ülkeleriyle ticaret hacmimiz, çok küçük rakamlardan bugün 17 milyar dolar seviyelerine ulaşmış durumda. Geçen yıl Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı ziyaretlerden sonra, Sayın Başbakanımız da bugünlerde Gabon, Nijerya gibi Afrika ülkelerinde. Bizim için o bölgeler her yönüyle çok önemli. O bölge için de biz, Osmanlı geçmişimizle benzer öneme sahibiz.''

Kaynak: TRT Haber - AA




Afrika'daki son Osmanlı
Yeni Şafak 9 Ocak 2013

Osmanlı'ya saygıdan dolayı sadece Nijer'in Agadez şehrinde kent yöneticisi kendisini Sultan olarak ifade ediyor. Osmanlı'nın Afrika'daki en uzak yeri Agadez bölgesiydi. Ve bu bölgede hala Osmanlı yaşıyor. Osmanlı'nın soyundan gelen Sultan İbrahim Oumarou (Ömer), Erdoğan'ın Afrika turunu, 'bu ziyaretten şeref şeref duydum. Bu ziyaret akrabalıklarımızı geliştirecek' sözleriyle değerlendirdi. 'Yüzyıllar önce Nijerli kabilelerinden Tuaregler arasında birliğin dağıldığını' söyleyen Ömer, 'o zamanlar 300 kişilik bir heyet hakem için Osmanlı'ya gitmiş. Bir yönetici atamalarını istemişler. Rivayete göre padişahımız cariyelerinden bir oğul vermelerini istedi. Afrikalı bir cariye Yunus isimli oğlunu verdi' diye Osmanlı ile olan tarihi geçmişi dile getirdi. İşte Agadez Sultanı İbrahim Ömer de o zaman bölgede yönetici olarak atanan Yunus Sultan'ın soyundan geliyor.

Nijerli Touragler'den Başbakan'a hediye deve

Türkiye-Nijer Dostluk Ormanı ve Parkı'nda düzenlenen ve Erdoğan'ın ziyareti nedeniyle düne alınan Bianou ve Tande Bayramı töreni, Agadez bölgesinden gelen Tuareglerin gösterisiyle başladı. Yerel güreş müsabakasının da yapıldığı törenlerde, Agadez bölgesinden 3 günlük yolcukla Niamey'e gelen Tuaregler, Erdoğan'a deve hediye etti. Erdoğan, bakıcısından devenin yaşı, cinsiyeti hakkında bilgi aldı. Törenlere, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Ömer Çelik ve Numan Kurtulmuş, AK Parti Grup Başkanvekili Ahmet Aydın da katıldı. Daha sonra kaldığı otele geçen Başbakan Erdoğan, Agadez Sultanı İbrahim Ömer ile görüştü, Osmanlı Hanedanı ile akrabalığı bulunan İstanbulewa'dan gelen heyeti kabul etti.

Türkiye'den fidanlar dostluk ormanına dikildi

Erdoğan, başkent Niamey'de, TİKA tarafından yaptırılan Türkiye-Nijer Dostluk Ormanı ve Parkı'nda, Nijer Cumhurbaşkanı Muhammed Yusuf ile Türkiye'den getirilen fidanları dikti. Erdoğan daha sonra TİKA tarafından yaptırılan 161. su kuyusunu ziyaret etti. Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, temsili musluğu açtı. 




HABER

Agadez'de Cuma hutbesinde Osmanlı Padişahlarının isimleri yadedilir
sondevir 4 Kasım 2013
İREM ŞAHİN - KUZEY HABER AJANSI

Osmanlı Devleti'nin en uzak toprağı olan Fizan'ın güneyinde yer alan Nijer'de Osmanlı kültürünün izlerine hala rastlanabiliyor. Yıldırım Bayezıd’ın soyundan geldiği kabul edilen Sultan İbrahim tarafından yönetilen Agadez’in İstanbulewa kentinde Osmanlı sancağı dalgalanıyor. 

Osmanlı'nın Afrika kıtasında ulaştığı en uzak nokta olan Fizan'ın güney kesiminde bulunan Agadez Sultanlığı, Osmanlı kültürünü yaşatıyor. Bölgeyi yöneten sultanın, Osmanlı sultanlarının Yıldırım Bayezid'in soyundan geldiği iddiaları bulunuyor. 

Nijer'in Agadez'e bağlı İstanbulewa'da halen Osmanlı sancağı dalgalanırken, bölge sultanlık sistemi ile yönetiliyor. Bölgede hakim olan genel kanıya göre, Agadez'i yöneten Sultan İbrahim Umaru'nun, Yıldırım Bayezid Han'ın soyundan geliyor. 

SULTAN OSMANLI SOYUNDAN GELİYOR

Sultan İbrahim Umaru, "Ben Agadez Bölgesi sultanıyım. Bugün buraya, başkent hükümetinin düzenlediği törene katılmak için geldim. Bizim hikayemiz çok uzun yıllar öncesine dayanır. 1400'lü yıllarda, kabilemizden bir grup Agadez'den çıkarak, İstanbul'a ulaşmayı ve dönemin sultanıyla görüşmeyi başarmış. Daha sonra ise atanan kişi ülkemizi yönetmeye başlamış.

Konuyla ilgili araştırmalar iki yıl önce Niamey'a atanan büyükelçi Hasan Ulusoy'un çalışmaları ile hız kazandı. 6 yüz yıllık hikayeyi arşivlerden araştıran Büyükelçi Ulusoy'a göre, araştırmalar iki ülke münasebetleri açısından önem taşıyor.

AGADEZ OSMANLI'DAN ŞEF İSTEMİŞ

Büyükelçi Hasan Ulusoy, "Osmanlı bin 500'lerde önce Kuzey Afrika olmak üzere yavaş yavaş sahra altı Afrika'ya geliyor. Ancak bunun öncesinde Nijer'de Osmanlı padişahının izini bulduk. Bu da kuzeyde bulunan Agadez Bölgesi'ndeki kavimlerin çoğu Tuareg olmak üzere, kavimlerin daha 1400'ün başında 4-5 kabilenin Osmanlı padişahının huzuruna çıkıp, kendilerini yöntecek bir şef istemeleriyle başlıyor" dedi.

Yerel ve ardından sözlü kaynaklardan bu bilgileri tespit eden Büyükelçi Ulusoy, daha sonra ikincil kaynaklardan da benzer bilgilere rastlamış. Emekli Büyükelçi Numan Hazar'ın kaleme aldığı bir kitapta da Fransız kaynaklarına atfen bu konuya değinildiğini gören Ulusoy, "Bin 400'ün başında bir heyet Osmanlı sultanına çıkarak, kendilerini yönetmesi için bir şef göndermesini istiyorlar. Ben o sultanın Yıldırım Bayezid olduğu çıkarımında bulundum. Fakat bunu incelemek lazım.

"Rivayete göre, bir Afrikalı cariyesinden olma oğlunu bu bölgeye yolluyor. Gönderilen zatın adı da Yunus. Yunus Sultan buraya geliyor ve bugün Agadez Sultanlığı denen ilk sultanlığı kuruyor."

ULUSOY, "ORTAK BİR AİDİYETİMİZ VAR"

Bölgede bugün de sürdürülen Agadez Sultanlığı soyundan gelenlere yerel dilde 'İstanbul'dan gelen" manasında 'İstanbulewa' deniyor. Bu bölge tarih boyunca hem kültürel hem de siyasi anlamda bölgenin ayrıcalıklı gruplarından biri olmayı sürdürüyor. 

Büyükelçi Hasan Ulusoy, "Bugün Agadez'de her Cuma namazında hutbede Osmanlı padişahlarının isimleri yadedilir. Trablus Savaşı'nda terketmek zorunda kaldığımız Osmanlı kalelerimiz var Agadez'de. Nijer'in kuzeyi, Osmanlı Türkleri'yle, biz Türklerle kardeş esasen. Ortak bir aidiyet var ve bizim bunu yaşatmamız lazım. Bu aidiyet güçlendirilmeli. Böyle bir aidiyetin bulunduğu yere gelmekle kendimi şanslı addediyorum. Çabalarımızla bu aidiyetin ve ortak noktalarımızın daha da artması için gayret edeceğiz" dedi.
http://www.biyografi.net/kisiyazdir.asp?kisiid=5290


Gümüşhane son yılların en kurak Nisan ayını geçirdi


Gümüşhane son yılların en kurak Nisan ayını geçirdi

Gümüşhane’de geçtiğimiz Nisan ayı son yılların en yağışsız ayı olarak tarihe geçti.
Gümüşhane son yılların en kurak Nisan ayını geçirdi
Gümüşhane’de geçtiğimiz Nisan ayı son yılların en yağışsız ayı olarak tarihe geçti.
Geçtiğimiz yıl Nisan ayında metrekareye 56,2 kilogram yağmurun düştüğü Gümüşhane’de bu rakam 2018 yılı Nisan ayında 8,8 kilogram olarak gerçekleşti.
Yüzölçümünün yüzde 60’ını dağların oluşturduğu Gümüşhane’de yüksek kesimlerde bu kış mevsiminde kar yağışının yeteri kadar olmaması nedeniyle kaynak sularında sıkıntılar şimdiden baş gösterdi.
1961-2017 yıllarını kapsayan uzun yıllar ortalamasında Nisan ayında yağışlı gün sayısı 13,8, toplam yağış miktarı 60,4 milimetre iken yaşlı vatandaşların hayatları boyunca böyle yağışsız bir Nisan ayı görmediklerini belirtmesi de yaklaşan kuraklık tehlikesinin habercisi olarak değerlendiriliyor. 
Gümüşhane’de son 8 yılın Nisan aylarında metrekareye düşen yağış miktarları şöyle: 2018: 8,8, 2017:56,2, 2016: 46,1, 2015: 48,3, 2014:38,1, 2013:47,9, 2012:76,3, 2011:106,1


Kaynak: http://www.gumushane.gen.tr/v2/gumushane/gumushane-son-yillarin-en-kurak-nisan-ayini-gecirdi-h20885.html#ixzz5ELdTeOAj 
Follow us: @gumushane on Twitter | gumushane.gen.tr on Facebook


Çukurovalı kadınların ramazan mesaisi başladı



15 Mayıs günü başlayacak ramazan ayı öncesi Çukurovalı kadınlar, iftar ve sahurda yenilecek yufka ekmek, mantı, içli köfte ve erişteleri imece usulü hazırlıyor.
Çukurovalı kadınların ramazan mesaisi başladı
OSMANİYE
Ramazan ayı öncesi Çukurovalı kadınlaroruç boyunca tüketilecek yufka ekmek, mantı, içli köfte ve erişteleri imece usulü hazırlamaya başladı.
15 Mayıs'ta başlayacak 11 ayın sultanı ramazana sayılı günler kala, Osmaniye'de kadınlar hazırlıklarına hız verdi. Kadınlar, ramazan ayı boyunca tüketmek üzere el birliğiyle hazırladıkları yufka ekmek, bazlama, erişte, mantı ve içli köfteleri uygun koşullarda saklıyor.
Sabahın erken saatlerinde başlayan ramazan mesaisi, kadınların yoğurdukları hamuru hep birlikte oklavayla yufka haline getirmesiyle başlıyor. Bir yandan açılan yufkalar diğer tarafta odun ateşinde ısınan sacın üzerinde pişiriliyor.
Yufka ekmeğin yanı sıra bazlama ve erişte de hazırlayan kadınlar, içli köfteleri de hazırlayıp derin dondurucularda muhafaza ediyor.
Ev hanımı Hüsne Yiğit, Ramazan ayı öncesi tüm ev kadınlarının toplanarak hazırlıkları el birliğiyle yaptıklarını belirterek "Hep beraber hamur yoğururuz, yufka ekmek yaparız, mantı yaparız, içli köfte yaparız. Yaptıklarımızı saklar, ramazan ayında tüketiriz. Hep beraber yapınca hem işimiz kolaylaşıyor hem de eğlenerek gülerek işimizi gücümüzü yapıyoruz." dedi.
Ev hanımı Ayşe Şeker de her ramazan ayı öncesi akraba, komşu, tanıdık bütün ev kadınlarının bir araya gelerek tüketilecek gıdaları el birliğiyle yaptığını dile getirerek böylece 1 günde yapılacak işlerin birkaç saatte yorulmadan halledildiğini anlattı.
Muhabir: Muzaffer Çağlıyaner

Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts