Bu yıl küresel anlamda hissedilecek kuraklığın ekonomik açıdan da ister istemez bir faturası çıkacak.
Kuraklığın Türkiye üzerinde yaratacağı riskleri ve olası maliyetlerini sıralamadan önce
kuraklık riskinin 3 farklı boyutuna bakmakta fayda var.
Kamuoyu şu an kuraklığın daha çok ‘meteorolojik boyutu’na odaklanmış durumda.
Meteorolojik
kuraklık,
yağış miktarında uzun yıllar ortalamalarına göre meydana gelen azalma olarak tanımlanıyor.
Ancak kuraklığın iki ayrı boyutu daha var. O da
tarımsal
kuraklık ve hidrolojik
kuraklık.
Tarımsal
kuraklıkta,
topraktaki bitkinin kök bölgesi içinde yararlanabileceği
suyun miktarı-nem esas alınıyor. Bitkilerin ihtiyacını karşılayacak miktardaki
suyun
toprakta bulunmadığı süreler
tarımsal açıdan
kuraklık olarak ifade ediliyor. Şu anda bu risk var ve umutlar Nisan ve Mayıs’a kadar gerçekleşecek
yağışlara bağlanmış durumda.
Hidrolojik
kuraklık ise uzun süre devam eden
yağış eksikliği neticesinde ortaya çıkan yeryüzü ve yer altı
sularındaki azalma ve eksiklikleri ifade ediyor.
O yüzden kuraklığın olası maliyetlerini konuşurken fotoğrafın tamamına bakmakta fayda var.
Tabii burada ilk akla gelen risk,
su kıtlığı ve
gıda üretimine yansıyacak olumsuz
etkileri.
Ancak bunun yanında
enerji, sağlık gibi stratejik alanlarda da risklerin oluştuğunu unutmamak gerek.
Meteoroloji verilerine göre
tarım yılının başlangıcı olan 1 Ekim 2013 tarihinden 31 Ocak 2014 tarihine kadar geçen 4 aylık dönemde kümülatif
yağışların Türkiye genelinde normale göre %27,4 önceki yılın aynı dönemine göre %40,4 azaldığı görülüyor.
Kuraklık riskinin ekonomik maliyetini değerlendiren Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Arzova, riskleri 3 ayrı kategoride değerlendirdi.
Kuraklığın en belirgin olumsuz
etkisinin
tarımsal maliyetler üzerinde yaşanacağına dikkat çeken Prof. Dr. Arzova, “Arpa, yulaf, buğday, mısır gibi ürünlerde kuraklığa bağlı olarak yaşanacak düşük verim ile birlikte temel
gıda madde fiyatlarında artış gözlenebilir. Bu ürünler hayvancılığın da temel girdileri olduğu için
et ve süt fiyatlarına da olumsuz yansıyabilir. Bakliyat fiyatlarında da benzer riskler var” dedi.
Söz konusu ürünlerin rekoltelerindeki düşüş nedeniyle ithalatın gündeme gelmesinde ise yüksek kurdan dolayı ithalatta kur geçişkenliği riskini hatırlatan Prof. Dr. Arzova, iç pazardaki dengelerin bozulabileceğini vurguladı.
Tüm bu riskler, Türkiye’nin
enflasyondaki avantajlarından biri olan ‘ucuz
tarım ülkesi’ olma özelliğini de tehlikeye atıyor.
Bu yüzden
tarım üretiminde yüzde 13.5’i aşan yıllık fiyat artışıyla birlikte 2014'te
gıda fiyatlarının
enflasyonu yukarı çekebilecek bir
etkisini göz ardı edemeyiz.
Kuraklık yüzünden ekilemeyen ya da beklenen verim alınamayan tarla ve bahçelerin el değiştirme riski bulunduğunu da hatırlatan Prof. Dr. Arzova, “İnsanlar borçlarından dolayı
topraklarını elden çıkarmak zorunda kalabilir ve hayvanlarını kesime gönderebilir” dedi.
Kuraklığın şu an bir diğer maliyetinin de
enerji alanında olduğunu ifade eden Prof. Dr. Arzova, yaşanacak
su kıtlığının
enerji fiyatları üzerinde baskı yaratabileceğini kaydetti.
Kuraklık maliyetini konuşurken
gıda ve
enerji fiyatlarındaki olası artışların
enflasyon üzerindeki baskısını hatırlatmak istedik.
Prof. Dr. Arzova konunun bir de şu an için üzerinde çok konuşulmayan ancak göz ardı edilmemesi gereken sağlık üzerindeki maliyetine de dikkat çekti. Prof. Dr. Burak Arzova, yaşanan
kuraklık nedeniyle
suyun belirli aralıklarla verildiği dönemlerde artacak hastalık riskinin de
kuraklık maliyetleri arasında bulunduğunu belirtti.
Amacımız felaket tellallığı yapmak değil ancak var olan olası riskleri de görmezden gelemeyiz.
Türkiye'nin iklim haritasına baktığımız zaman
kuraklıktan en çok
etkilenecek bölgelerin başında İç Anadolu ve Akdeniz geliyor.
Ege, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi de kuraklığı ortalamanın üzerinde hissedecek bölgeler arasında gösteriliyor.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre 2013 yılı sonbahar mevsimi (Eylül-Ekim-Kasım)
yağışlarında normale göre %14 azalma görüldü.
2013 yılı sonbaharındaki
yağıştaki azalma meteorolojik kuraklık endişesi yaratırken, Aralık ayı
yağışlarında da normale göre %53, önceki yılın Aralık ayına göre ise %72 azalma yaşandı.
Ocak ayında da Türkiye genelinde
yağışlar normale göre %22,2, geçen yılın Ocak ayına göre ise %39,1 azaldı.
Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, Türkiye’nin buğday üretiminin 2013 yılında 22 milyon tona ulaştığını hatırlatırken, 2014 yılına yönelik kaygılarını şöyle açıkladı: “Tüm kuraklık analizi ve buğdayda oluşturacağı olumsuz
etki birlikte değerlendirildiğinde bundan sonra meteorolojik şartlarda hiçbir düzensizlik olmayacağı farz edilse bile 2014 yılı buğday üretiminde %10 civarında kayıp oluşacağı beklenmelidir.”
Atalık,
yağışlardaki azalmanın yanında kış sıcaklıklarının mevsim normalinin üzerine çıkmasının meyve ağaçlarında tomurcukların gelişmesi ve çiçeklenmeye yol açtığını belirterek, bu noktadan sonra görülebilecek olası don olaylarının meyve üretiminde azalma ve kalite bozukluğuna yol açabileceğini belirtti.
Atalık’a göre 2014’te hayvancılık da zorlu bir dönem geçirebilir ve saman ithalatı yeniden gündeme gelebilir.
Gıda Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Şehmus Alparslan da kuraklığın
gıda fiyatları ve kalitesini de olumsuz
etkileyeceğini söyledi.
Şehmus, “
Gıda ticareti, sanayisi, sektör olarak ülkeyi bütün olarak ilgilendiren bir durum. Kuraklığın sürmesi halinde tarımsal
gıda üretimi zarar görecektir. Kuraklık,
gıda fiyatlarını da kalitesini de ithalat-ihracat dengesini de olumsuz etkiler" dedi.
Kuraklık ve olası etkileri daha çok konuşulacağa benziyor.
Umarız yetkililer bu konuda ileriye dönük farklı eylem planları hazırlar ve daha da önemlisi planlar sadece kağıt üzerinde kalmaz.
İrfan DonatBloomberg HT Editörü