Sunday, 28 September 2014

İstanbul Feshanede Adıyaman günleri

Ak Parti Milletvekili Cuma Içten 13 yeni fotoğraf ekledi.
11 saat · 
İstanbul Feshanede Adıyaman günlerinde Adıyamana has kahvenin şark odasında tadına bakıyoruz. Teveccuhleri için teşekkürler.

KEÇİÖREN KURBANLIK SATIŞ ALANLARI İLE ÖRNEK GÖSTERİLİYOR

KEÇİÖREN KURBANLIK SATIŞ ALANLARI İLE ÖRNEK GÖSTERİLİYOR
Yaklaşan Kurban Bayramı öncesinde Ovacık ve Bağlum semtlerinde kurulan Keçiören Belediyesi Kurbanlık Satış Alanları, hem vatandaşlara hem de satıcılara verdiği hizmetlerle örnek gösteriliyor.
Vatandaşların huzurlu bir şekilde kurbanlık alışverişlerini yapabilmeleri için bütün imkanlarını seferber eden Keçiören Belediyesi, bu yıl 701’i Ovacık, 55’i Bağlum semtinde olmak üzere satış alanlarında toplam 756 adet çadır kurdu. Sosyal tesislerden güvenliğe kadar her türlü ihtiyacın düşünüldüğü satış alanlarının etrafı tel örgülerle çevrilirken, giriş-çıkış kapılarında da kontrol noktaları oluşturuldu. Alanların güvenliği ise 24 saat görev yapan zabıta personeli ve özel güvenlik görevlileri tarafından sağlanıyor.
HUZURLU VE GÜVENLİ ALIŞVERİŞ
Kurban satış alanına getirilen tüm kurbanlıkların şap aşılarının yapılıp yapılmadığı kulak küpe numaralarına göre kontrol ediliyor. Türkiye’de ilk defa Keçiören Belediyesi tarafından başlatılan ultrasonografi yöntemi sayesinde dişi kurbanlıklar veteriner hekimlerce gebelik testinden geçiriliyor. Gebe olduğu tespit edilen kurbanlıklar ile yaşları küçük hayvanlar, kurban satış alanlarından çıkarılarak satışına izin verilmiyor. Alanlarda acil vakalara anında müdahale etmek amacıyla sağlık ve veterinerlik hizmet kabinleri kurulurken, veteriner hekimler ile sağlık ekibinin yanı sıra birer adet ambulans da 24 saat esasıyla hizmet veriyor.
GÜNDE BİN KURBANLIK KESİLEBİLİYOR
Ovacık semtinde Keçiören Belediyesi’ne ait tesisler içerisinde kurban kesimi için iki mezbaha bulunuyor. İki dakikada bir kurbanlığın kesilebildiği modern mezbahane, günde bin kurbanlığın kesimine imkan tanıyor. Keçiören Belediyesi mezbahanelerin dışında, kurbanlığını kendi başına kesmek isteyen vatandaşlar için farklı semtlerde 11 adet kapalı pazar yeri belirlerken, bu yerlerde dini vecibelerin yerine getirilebilmesi amacıyla imamların da hazır bulunmasını sağlayacak.
Satış alanlarında kurbanlık alırken ve kesim yapılırken dikkat edilecek hususlar ile ilgili hazırlanan el broşürleri dağıtılarak vatandaşların bilinçlendirilmesi hedefleniyor. Satıcıların ve alıcıların ihtiyaçları için farklı noktalara kurulan tuvaletlerin yanısıra satış alanlarında 24 saat sıcak su bulunan duş kabinleri de yer alıyor. Ayrıca kurban satıcıları ile kurbanlık almaya gelen vatandaşların yararlanabileceği hizmet çadırı, mescit ve 3 bin araçlık otopark da alanda hizmet veriyor.
Kurban Bayramı süresince zabıta ve nöbetçi veteriner hekimlerin yanı sıra, kaçan kurbanlıkların yakalanması için oluşturulan kurban yakalama timi de görev başında olacak.

kaynak: facebook

DORUK GAZETESİ

DORUK GAZETESİ

Son-An Gazetesi(İstanbul): Denize Yapılan İlk Havalimanı

Son-An Gazetesi(İstanbul): Denize Yapılan İlk Havalimanı
http://bit.ly/1yuFMSE
Ordu ve Giresun’a hizmet vermesi amacıyla 2011 yılında temeli atılan ve deniz üzerine inşa edilen Dünyanın ikinci, Avrupa'nın ve Türkiye'nin ilk havalimanı olan Ordu-Giresun Havalimanı'nın yapımı sürüyor.
Devlet Hava Meydanları İşletmesine bağlı helikopterle havalanan basın mensupları, yapımına 2011 yılında başlanan projeyi havadan fotoğraflayıp görüntüledi.
Ordu'ya 19, Giresun'a 25 kilometre mesafede olan ve Ordu’nun Gülyalı ile Giresun’un Piraziz ilçeleri arasında inşa edilen Ordu-Giresun Havalimanı'nın pist uzunluğu 3 bin metre, genişliği ise 45 metre olarak yapılıyor.
Proje kapsamında dolgu için yaklaşık 30 milyon ton taş kullanılırken, Ordu-Giresun Havalimanı alt yapı inşaatının yüzde 90'ı, üst yapı inşaatının ise yüzde 50'si tamamlandı.

Adana’da atanamayan bir grup branş öğretmeni eylem yaptı.

Adana’da atanamayan bir grup branş öğretmeni eylem yaptı.

Adana’da atanamayan bir grup branş öğretmeni eylem yaptı. Pankart açıp Milli Eğitim Bakanlığı’nın şubat ayında 40 bin branş öğretmeni atamasını isteyen öğretmenler, dersanelerin kapatılmasıyla mağduriyetlerinin daha da artacağına dikkat çekti.
Atatürk Caddesi üzerindeki Atatürk Parkı’nda toplanan 100’e yakın coğrafya, tarih, fen bilgisi branşından mezun öğretmenler, hükümetin branşlara yeteri kadar atama yapmayışını eleştirdi. Beden öğretmeni olan bir genç, “Beden eğitimi dersi 4. sınıfa inmediği süreç içinde bu ülkede bonzai, uyuşturucu kullanımı artarak devam edecektir. Başbakan acil eylem planı yapıyor, bununla ilgili ancak orada bir tane beden eğitimi öğretmeni yok. Evlatlarımızı spora alıştırmazsak, bu ülkenin gelecek olarak nitelendirdiğimiz gençlerimize yazık olur.” dedi.
Bazı öğretmenler ise şunları kaydetti: “Ne yapacağız, bekliyoruz, 322 kontenjan verdiler coğrafya için. 3 aydır hamallık yapıyoruz. Kurban pazarına çadır kuruyoruz. Var mı böyle bir şey. Osmaniye’den kalktım buraya geldim. Ben 78 puanla atanamıyorum. Adamlar 74’le, 55’le atanıyor. Ben KPSS’ye girdim, aynı adam da KPSS’ye giriyor. Tarihçi, coğrafyacı, sosyalci 78’le atanıyor, adam 55’le atanıyor. Ne yapayım siz söyleyin.
Bu ülkede Ankara’nın nerede olduğunu bilmeyen insanlar yetişiyor. Neden sınıfçılar giriyor, başka branştakiler giriyor. Yeter artık sesimizi duyun ya. Özellikle lise matematik branşları mağdur oluyor. Dersaneler kapatılıyor, herkese formasyon dağıtılıyor şu an. Tamam bizim içimizde formasyon alıp meydanda olan hocalarım da var. Ama şu hocalarım çürütülmeden 5 bin, 10 bin kişiye formasyon dağıtıp sonra biriken öğretmenlerimi atamamak büyük bir adaletsizliktir. Dersaneler kapanıyor, bizler ne yapacağız. Lütfen sesimizi duyun.”  

http://www.dorukgazetesi.com/ Haber Tarihi : 9/28/2014
Okunma Sayısı : 14

Sporda Bilinmeyenler

 Sporda  Bilinmeyenler
1 - 1932 Los Angeles Olimpiyat Oyunlarında Amerikalı bayan Atletler, 100 metre yarışında başarılı olamadılar. Bu mesafede yapılan yarışı Polonya`da doğmasına karşın çok küçükken Amerika`ya gelen ve burada yaşayan Stanislawa Walasiewicz kazandı. Amerika`da Stella Walsh olarak tanına bu atlet, Olimpiyatlar`da tam Amerika adına koşmasını sağlayacak işlemler tamamlanmak üzeydi ki son bir karar değişikliği ile Polonya adına koşacağını açıkladı. Olimpiyat seçmelerinde ve finalde dünya rekorunu egale eden Walsh, spor hayatı boyunca pek çok başarıya imza attı. Kanada`nın bu oyunlar için yayınladığı raporda "erkekler gibi uzun fulelerle" koşuyor şeklinde anlatılan bu sporcu, 1980 yılında, bir süpermarketi soyan hırsızlar tarafından öldürüldü. Yapılan otopsi sonucu, herkesin uzun yıllar bayan atlet olarak bildiği bu sporcunun kadın değil erkek olduğu ortaya çıktı.
2 - Eski Olimpiyatlar`da müsabakalar tamamiyle kişisel sporlardan oluşuyordu; bunun için o dönemde hiçbir takım oyununa rastlanmamıştır. Yine o dönemde olimpiyatlarda mücadele edecek olan sporcular mutlaka çıplak yarışırlardı. Sporcuların ciltlerinin güneşten etkilenmemesi için vücutlarına zeytinyağı sürülürdü.
3 - "Pentatlon" denen ve M.Ö. 708 yılında programa dahil edilen koşu, uzun atlama, disk atma, mızrak atma ve güreş gibi beş spor dalından oluşan kategori Yunanca`da "Penta" (beş) anlamına gelen kelimeden gelmektedir.
4 - 1912 yılındaki Olimpiyat Oyunları`nda enteresan olaylar yaşanıyordu. Yüzmeden güreşe kadar bir dizi hakem komedisi yaşanmıştı. Son olarak güreşte ilginç bir olay yaşandı. O tarihte uygulanan kurallara göre güreş müsabakalarında, taraflardan birinin galip gelebilmesi için rakibini mutlaka tuşlaması gerekiyordu. Bu nedenle birbirine üstünlük sağlayamayan güreşçiler, deyim yerindeyse kaçak güreşiyor, işi uzattıkça uzatıyorlardı. Yine böyle bir yarı finalde, tam dokuz saat güreşen sporcular birbirine üstünlük sağlayamamıştı. Bu durumdan sıkılan hakemler de müsabakayı durdurup her ikisine birer gümüş madalya vererek sonuca varmışlardı. Yine aynı yıl bir başka güreş müsabakasının yarı finali 11 saat 40 dakika sürmüş, yarı finalin galibi aşırı yorgunluk nedeniyle ertesi günkü finale çıkamamıştı. Buna rağmen kendisine gümüş madalya verildi.
5 - 1908`de ki Olimpiyatlar`da Maraton yarışında birinciliği kazanan İtalyan atleti Dorando Upietri birkaç kez düştüğü ve hakemlerin yardımıyla finiş çizgisine ulaştırıldığı yarışmada birinci olmuştu. Ancak bu olay sonrasında Pietri, diskalifiye edilince deyim yerindeyse yer yerinden oynadı. Kraliçe, Pietri`yi özel bir kupa ile mükafatlandırdı. Diskalifiye edilecek bir atletin neden yerden kaldırılıp koşmaya zorlandığı sorusunun cevabı tam 48 yıl sonra 1956 yılında hayata gözlerini yuman son hakemden geldi. Hakemin ölüm döşeğindeki sözlerine göre gerçek şuydu: Dorando Pietri, doping aldığından hakemler kendisini koşturmak zorunda kalmışlardı. Onun gibi öldürücü bir yarış çıkaran bir atleti halkın gözünde suçlu göstermek istememişlerdi.
6 - Yine 1908 Olimpiyat oyunlarında 110 metre engelli koşunun finalinde Amerikalı atlet F.C. Smitson, elinde incille yarışmak istemiş, yönetmeliklerde bunu engelleyici bir kural olmadığından incille koşmuştu.
7 - Johnny Weissmuller, 1924 Paris Olimpiyat Oyunları`nın yıldızları arasında yerini alan sporculardan biri oldu. Weissmuller, 100 ve 400 metre serbestte stile ek olarak 4x200 metrede birinci olan takımda yer alarak 3 birincilik elde etti. Su topunda 3. olan Amerikan takımında da oynayan efsane yüzücü bu oyunlarda 3 altın 1 bronz madalya alarak "Havuzların Kralı" oldu.. Weissmüller, dört yıl sonra yapılan Amsterdam Oyunları`nda da 2 altın madalya alarak adını Olimpiyat tarihine altın harflerle yazdırdı. "Havuzların Kralı" daha sonraları, Hollyood`da 12 tane Tarzan filminde başrol oynayarak "Ormanlar Kralı" oldu.
8 - Olimpiyat bayrağı ilk kez 1920 Answers`de göndere çekildi. Birbirine geçmiş siyah, kırmızı, mavi, yeşil ve sarı halkalardan oluşan bayrak, Olimpiyatların kurucusu Coubertin tarafından çizildi. Bayraktaki halkaların her biri bir kıtayı temsil ederken, halkaların renkleri de tüm ülkelerin bayraklarındaki bir rengi temsil ediyor.
9 - Olimpiyat Oyunları`nda ilk kez elektrikli kronometre ve fotofiniş aletleri 1908`deki Londra Olimpiyat Oyunları`nda kullanıldı. Kullanılan aletler bugün ile kıyaslandığında çok ilkeldi belki, ama o günün şartları akla getrildiğinde çok ama çok büyük bir gelişme idi.
10 - M.Ö. 776 yılında tek bir yarışma olan 192 metrelik koşu ile başlayan olimpiyatlara zamanla koşu mesafelerinin değişmesi ile yeni koşular eklenmiştir. Daha önce bir günde gerçekleştirilen müsabakalar 5 güne kadar yayılmıştır. Programa dahil edilen bu yeni uzun mesafe koşuları bazı yazarlara göre Yunan şehirleri arasında haberleşmeyi sağlayan profesyonel koşucuların ağırlığı ile olmuştu. Bu habercilerin en tanınmışı hep anlatılan, Perslerle yapılan savaşta Atina`dan Isparta`ya kadar 200 km olan mesafeyi 2 günde koşarak askeri birliklerin savaşa katılmasını sağlayan Phidippdes`dir. Bugüne kadar adı gelen, Maraton galibiyetini Atina`ya bildiren ve haberi verdikten sonra ölen Phidippdes`in de kökeninde bu habercilerden olduğu iddia edilir.
11 - Bugünkü Modern Olimpiyat Oyunları`nın adeta sloganı haline gelen "Daha hızlı, Daha yüksek, Daha kuvvetli" sözcükleri Latince "Citius, Altius, Fortius" kelimelerinden gelmektedir.
12 - Modern Olimpiyatlar`ın kurucusu Baron de Coubertin`e göre; "Olimpiyatlar`daki en önemli unsur kazanmak değil, katılmaktır. Yaşamdaki en önemli unsur zafer değil, mücadeledir. Önemli olan birinci gelmek değil, sonuna kadar savaşabilmektir."
13 - Yine Eski Yunan`da yarışmalara katılmak isteyen her genç, Yunan vatandaşı da olsa, müsabakaların hakemlerine hırsızlık ya da cinayet gibi suçlardan sabıkalarının olmadığını ispatlamak zorundalardı. Olimpiyatlara katılacak sporcuların isimleri ile yarışacakları spor dallarını gösterir bir liste herkesin görebileceği bir yere asılır ve atletler, olimpiyat kurallarına uyacaklarına dair yemin ederlerdi.
14 - M.Ö. 776 yılında başlayan olimpiyatların, çıkışı ile ilgili olarak tarihçiler çeştli görüşler ileri sürmektedirler. Bazıları, olimpiyatların "Tanrılar Tanrısı Zeus" adına yapıldığını iddia ederken, diğer bir grup tarihçi de o devirde adı efsane olmuş bir kahraman olan Pelops`un hatırasına düzenlendiğini iddia etmektedirler. Bu görüşün çıkışı, efsanesi de şöyle: Bugünkü Peloponez Yarımadası`na adını veren Pelops, o zamanlar "Küçük Asya" diye anılan bugünkü Anadolu`dan gelen bir delikanlıdır. Efsaneye göre, Pelops, yöreyi yöneten hükümdarın kızı olan Hippodamia`ya aşık olur. Ama, hükümdar kızının evlenmesini kesinlikle istememektedir. Zira, hükümdarın hayatı, kendisine çok evvelden verilen bir bilgiye göre, kızının evlenmemesine bağlıdır. Kızı evlenince, kendisi de ölecektir. Bu nedenle, kızını almak isteyen herkesle atlı araba yarışına giren hükümdar, gayet iyi cins atları ve çok iyi bir arabası olduğundan, yarışmayı kazanmakta ve yarışı kaybeden de ölüme mahkum olmaktadır. Hükümdarla yarışmada yenik çıkacağını gayet iyi bilen Pelops, Hippodamia ile anlaşarak, araba bakıcısını rüşvetle elde eder, yarışı ve kızı kazanır. Ama, olayın ortaya çıkmasını önlemek için de arabacıyı öldürmek zorunda kalır. Arabacının, Pelops tarafından suda boğulurken onu lanetlemesi, sonunda tutar ve Pelops, kendi babası tarafından öldürülür. Yaşadığı sürece, yöreye yaptığı olumlu katkılardan dolayı, yöre halkı tarafından bir kahraman olarak tanınan Pelops adına ölümünden sonra çeşitli tören ve şölenlerin yapıldığını anlatan tarihçiler, M.Ö. VIII. Asırda zamanın hükümdarı olan Iphitus`un, Pelops adına ve sonra "Olimpiyatlar" diye anılan şölenleri başlattığını söylenir.
15 - Eski Yunan`da Olimpiyatlar sadece Yunanlı olanlara açıktı. Olimpiyatlara katılacak olanlar Yunanlı olduklarını ispatlamak zorundalardı. Ve yine o dönemde kadınlar seyirci olarak dahi oyunların gerçekleştirildiği sahaya alınmazlardı. Görevlilerin dikkatlerinden kaçarak sahaya giren kadın, yüksek bir tepeden aşağı atılarak ölümle cezalandırılırdı. Roma`nın Yunan topraklarını işgal etmesinden sonra, imparatorluk sınırları içindeki herkesin yarışmalara katılması sağlanmıştı.
16 - Yazarlar, olimpiyatların 28 asırlık tarihini başlıca üç bölüme ayırırlar. 1. M.Ö. 776 yılında başlayıp, M.S. 393 yılında Constantinople (İstanbul)`da bulunan Roma İmparatoru I. Theodasius tarafından sona erdirilen "Klasik ya da Eski Olimpiyatlar" olarak adlandırılan 1.169 yıllık dönem. 2. M.S. 393 yılından 1896 yılına değin geçen ve "Yarı Unutulmuşluk" devri diye adlandırılabilecek 1503 yıllık zaman dilimi. 3. 1896 yılında, bugün bildiğimiz olimpiyatların temelini atan ve devamlılığı için servetini ve ömrünü veren Fransız Boran de Coubertin`in başlattığı "Modern Olimpiyatlar."
17 - İlki 1896 yılında Atina`da düzenlenen Modern Olimpiyat Oyunları`na tarihinde iki kez ara verildi. Birinci Dünya Savaşı nedeniyle 1916`daki organizasyon gerçekleştirilemedi. 1936`daki XI. Olimpiyat Oyunları`ndan sonraki organizasyon için II. Dünya Savaşı nedeniyle 8 yıl beklemek gerekti. Savaş nedeniyle 1940 ve 1944 yıllarında kesintiye uğrayan Olimpiyat Oyunları, XIV.`sü olan 1948 Londra`ya teklif edildi. Ve savaşın sona ermesinin ardından oyunlar 40 yıl sonra yine Thames Nehri kıyısına gitmiş oldu.
18 - 1924 Paris Olimpiyat Oyunları`nda uzun atlamada altın kazanan ABD’li Willam D. Hubbard, Olimpiyat tarihinde bireysel bir müsabakada, altın madalya kazanan ilk siyahi atlet oldu.
19 - 1987`den bu yana 25 bisikletçi, kırmızı kan hücrelerinin sayısını arttıran EPO maddesini kullandıkları için canlarından oldu.
20 - 1932 Los Angeles Olimpiyat Oyunlarında Amerikalı bayan Atletler, 100 metre yarışında başarılı olamadılar. Bu mesafede yapılan yarışı Polonya`da doğmasına karşın çok küçükken Amerika`ya gelen ve burada yaşayan Stanislawa Walasiewicz kazandı. Amerika`da Stella Walsh olarak tanına bu atlet, Olimpiyatlar`da tam Amerika adına koşmasını sağlayacak işlemler tamamlanmak üzeydi ki son bir karar değişikliği ile Polonya adına koşacağını açıkladı. Olimpiyat seçmelerinde ve finalde dünya rekorunu egale eden Walsh, spor hayatı boyunca pek çok başarıya imza attı. Kanada`nın bu oyunlar için yayınladığı raporda "erkekler gibi uzun fulelerle" koşuyor şeklinde anlatılan bu sporcu, 1980 yılında, bir süpermarketi soyan hırsızlar tarafından öldürüldü. Yapılan otopsi sonucu, herkesin uzun yıllar bayan atlet olarak bildiği bu sporcunun kadın değil erkek olduğu ortaya çıktı.

Washington Post: 'IŞİD'in Süleyman Şah Türbesi'ndeki Askerleri Rehin Aldığına İnanılıyor!'

Washington Post: 'IŞİD'in Süleyman Şah Türbesi'ndeki Askerleri Rehin Aldığına İnanılıyor!'


Amerikan Washington Post gazetesi, Türk askerleriyle ilgili çarpıcı bir iddia ortaya attı.
Amerikan Washington Post gazetesi, Kobanê’nin güneyinde bulunan Süleyman Şah Türbesi’nde nöbet tutan Türk askerlerinin IŞİD militanlarınca esir alındığına inanıldığını yazdı.
Kobanê’de IŞİD ile YPG güçleri arasındaki çatışmalar sürerken, Halep kenti sınırları içinde bulunan Süleyman Şah Türbesi’yle ilgili çarpıcı bir iddia atıldı. Washington Post’un "Antik bir mezar Suriye'nin zalim iç savaşında nasıl fay hattı olur?" başlıklı haberinde, “Kürt güçleri IŞİD’e karşı direnmekte zorlanırken Süleyman Şah Türbesi’nin IŞİD militanlarınca kuşatıldığına ve nöbet tutan askerlerin esir alındığına inanılıyor” denildi. İddianın detaylarının ortaya çıkmadığını da yazan Washington Post, “Ancak Türk eksklavının (bir devletin başka bir devlette bulunan küçük toprak parçası – T24) bulunduğu yer, jeopolitik olarak daha endişe verici olamazdı” ifadelerine yer verdi.
Haberde, “Türkiye’nin ABD liderliğinde, Avrupalı ve Arap ortaklarıyla IŞİD’e yönelik operasyonlarda yer almaması dikkati çekmişti. Bu, önce Musul’da 49 Türk’ün rehin alınmasına bağlanmıştı. Rehinelerin serbest bırakılmasıyla, Türkiye’nin rolüyle ilgili spekülasyonlar Süleyman Şah Türbesi’ne yönelmiş durumda” denildi.
Washington Post: 'IŞİD'in Süleyman Şah Türbesi'ndeki Askerleri  Rehin Aldığına İnanılıyor!'
Ece Uzcan
T24
Haberin Tamamı İçin: http://t24.com.tr/haber/washington-post-isidin-sul...

AB ile değişen paradigma ve Türkiye'nin kararlılığı

Egemen Bağış

AB ile değişen paradigma ve Türkiye'nin kararlılığı

Avrupa Birliği süreci her zaman Türkiye için bir devlet politikası olmuş, ülkemizin olmazsa olmaz politikalarından biri olarak önemini korumuştur. Kuruluş felsefesine ve temsil ettiği değerlere baktığımızda Türkiye için değişim ve reform sürecinin en önemli tetikleyicisi AB perspektifi olmuştur.

Hükümet olarak göreve geldiğimiz günden itibaren bu perspektifi her zaman canlı tuttuk ve AB standartlarını yakalamak için kararlı bir reform süreci yürüttük, yürütmeye de devam ediyoruz. 3 Kasım 2002’de göreve geldik, ortaya çok önemli bir irade ve kararlılık ortaya
koyduk, 45 yıl boyunca yapılamayanı iki yılda başararak 17 Aralık 2004’te müzakere tarihi aldık. 3 Ekim 2005’te başladığımız katılım müzakerelerini de aynı kararlılıkla yürütmeye devam ediyor, milletimizin talep ve beklentileri doğrultusunda atılması gereken her türlü adımı tereddütsüz şekilde uygulamaya koyuyoruz.

Hükümetimiz döneminde başlayan katılım müzakereleri, daha doğrusu bu müzakerelerin en önemli unsuru olan reform süreci, her türlü olumsuzluğa rağmen etkin bir şekilde sürdürülmekte. Bugün Türkiye reform hızı ve kararlılığı noktasında AB üyesi birçok ülkeyi geride bırakan bir performans sergilemekte. Hükümetimizin göreve geldiği 2002 yılından bugüne kadar, TBMM Genel Kurulu’nda yaklaşık 2000 mevzuat hayata geçirildi. Halen
de TBMM Genel Kurul gündemimiz bu reform ve mevzuat çalışmalarımızla aynı yoğunluk içerisinde çalışmalarına devam ediyor.

Bizim kat ettiğimiz bu mesafeye rağmen Türkiye’ye karşı hala geçmişten gelen önyargıların devam ettiği, Türkiye üzerinden istismar çabalarının sürdüğü ve bunun neticesinde de AB’nin hakkaniyetten uzaklaştığı bir manzarayla karşı karşıya olduğumuz da aşikar. 54 yıldır AB kapısında bekletilmek gibi hiçbir başka ülkeye uygulanmayan bir muameleyle, çifte standartlarla karşı karşıyayız. Ama bu haksızlıklara karşı tepkilerimizi, çağrılarımızı da net şekilde dile getirme konusunda Türkiye bugün gerekli özgüvene sahip. 11 yılda devrim niteliğindeki reformlarla ülkemizin demokratikleşme ve kalkınma mücadelesine imza atan hükümetimiz, AB sürecinde de Türkiye’nin elini güçlendirmiş, masada eşit bir aktör olduğunu hissettirmiştir.

Artık paradigma değişmiştir

AB sürecini, bu sürecin ülkemize katkılarını elbette önemsiyoruz. Ama geçmişteki gibi AB’nin bütün taleplerine ‘Boynum kıldan ince’ edasıyla yaklaşan bir ülke olmayı da reddediyoruz. Türkiye hükümetimiz döneminde hiçbir müzakerede, hiçbir platformda ezilen, ötelenen, kaybeden taraf olmamıştır. AB sürecinde de Türkiye, kaybeden olmayacak.

Türkiye artık AB gündemine teslim olan değil, AB’nin gündemini belirleyen bir ülke. Türkiye artık köşeye sıkışan değil, manevralarıyla, özgüveniyle köşeye sıkıştıran bir ülke. Türkiye bundan böyle her yeni duruma çekinceyle yaklaşan, çekinen değil, adalet ve hakkaniyetten
yana cesur tavrıyla çekinilen bir ülke. Bu paradigma değişikliğinin en somut tezahürlerinden biri artık geride bıraktığımız Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin dönem başkanlığı oldu.


Pozitif Gündem/Vize

Ülkemizde ve Avrupa’daki bazı çevrelerde Rum Yönetimi’nin -sözde- dönem başkanlığında AB sürecinin duracağı beklentisi vardı ama attığımız karşılıklı adımlarla bu beklentileri boşa çıkardık. AB tarihinde olmayan bir formülü icat ettirdik ve karşılıklı mutabakat içinde ‘Pozitif Gündem’ sürecini, Ankara’da, başlattık. Bu süreç çerçevesinde sekiz başlıkta alt komisyonlar kurduk ve müzakere sürecini sözde dönem başkanlığı mekanizmasını by-pass ederek sürdürmüş olduk.

Aynı dönem içinde çok daha önemli bir şeyi başardık… Biz Schengen bölgesiyle vizesiz seyahat için yıllardır Konsey’in Komisyon’a yetki vermesini bekliyorduk. Rumların dönem başkanlığına rağmen, 27 ülkenin oybirliğiyle –tanımadığımız Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de dahil- biz yıllardır beklediğimiz bu kritik adımın atılmasını sağladık. Netice olarak vize muafiyeti konusunda çok kritik bir eşiği aştık ve Konsey’in Komisyon’a yetki vermesini sağladık.

Şimdi Yol Haritası konusunda kritik bir dönemecin içindeyiz. Yakında bu eşiği de aşacağımızı ümit ediyoruz. Şu bilinmelidir ki doğru yolda olmayan bir yol haritasını bizim kabul etmemiz mümkün değil. Bu konuda elimiz zayıf da değil. Eğer yol haritasında beklemediğimiz koşullarla karşılaşırsak o zaman Türkiye için Geri Kabul Anlaşması’nı imzalamak mümkün olmayacak.

Kendi İlerleme Raporu’muz

Biz Türkiye’nin reform sürecinin AB’nin yaşadığı krize ve mevcut sorunlara kurban edilmesine izin vermedik, vermeyeceğiz. Kimsenin Türkiye’yi haksızca itham etmesini biz kabul etmedik, etmeyeceğiz. Bizi itham edenlerin foyasını da eylemlerimizle, verilerle, gerçeklerle ortaya çıkarmaya devam edeceğiz.

Bu anlayışla ilk kez kendi İlerleme Raporu’muzu hazırladık. Bu İlerleme Raporu’yla Türkiye’de reform sürecinin durduğunu, AB sürecinin duraksadığını, ülkemizin yükümlülüklerini yerine getirmediğini iddia edenlere ‘Hodri meydan’ dedik. Nitekim sadece bir yılda gerçekleştirdiğimiz reformlar 270 sayfayı buldu. Bu raporda da görüleceği üzere biz AB dönem başkanlığının Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından üstlenildiği günlerde, hiçbir şekilde bu sözde yarım ada devletini muhatap almadan, başta Avrupa Komisyonu olmak üzere, Avrupa Parlamentosu ve diğer AB kurumlarıyla mevcut ilişkilerimizi 2012 yılında yakın bir işbirliği içinde sürdürdük.



İlerlememizi bloke etmedik

Bizi bu süreçte güçlendiren en önemli husus siyasi blokajlara aldırmadan, yarın AB üyesi olacakmış gibi müktesebata uyum çalışmalarını devam ettirmemiz. Bu, hükümet olarak bizim aldığımız stratejik bir karar oldu ve bu sayede sürecin tıkanıklığından Türkiye’yi sorumlu tutabilecek çevrelerin elinden bütün kozlarını almış olduk.

Şu anda 17 fasılda blokaj var ama buna rağmen biz uyum çalışmalarına ara vermediğimiz için siyasi blokajların kalkması halinde 12 ayda 10 faslı, 18 ayda ise 15 faslı açabilecek durumdayız.

Başarımız görülüyor

Türkiye bugün itibarıyla AB standartlarına bazı AB ülkelerinden bile daha yakın. Bunu Avrupa’nın aklı başında, sağduyu sahibi politikacıları da takdir ve itiraf ediyor. İngiltere’nin eski dışişleri bakanı Jack Straw anılarını yazdığı kitapta (Last Man Standing: Memoirs of a Political Survivor) bunu açıkça dile getiriyor ve diyor ki: “…Hasta adam artık iyileşti. Ekonomik güçle birlikte diplomatik güç de geldi... Bugün hala AK Parti’yi ‘İslamcı’ olarak etiketlemeyi sevenler için kafa karıştıran çelişki şu: Geleneksel Batılı ekonomik testlere göre, Erdoğan’ın hükümeti gelmiş geçmiş en başarılı savaş sonrası Türk hükümeti… 33 müzakere başlığının, 17’si engellenmiş durumda. Hiçbir aday ülkeye böyle davranılmamıştır. Acil sorun Kıbrıs’tır. Bu sorun, Fransa, Almanya ve İngiltere tek ses olursa çözülebilir… Tüm bunda kaybedecek olan AB, Türkiye değil. Türkiye’nin AB’ye duyduğu ihtiyaçtan çok, AB’nin Türkiye’ye şu anda ihtiyacı var.”

Keza yine Alman Dışişleri Bakanı, dostumuz, Westervelle de geçtiğimiz günlerde eğer böyle giderse Türkiye’nin Avrupa’ya rağbet etmesinden çok Avrupa’nın Türkiye’ye rağbet etmek zorunda kalacağı yönünde son derece sağduyulu ve ümit veren bir çıkış yaptı.

Bu ve bunun gibi açıklamaları artık daha çok duyuyoruz ve şaşırmıyoruz. Hatta AB’ye Nobel Barış Ödülü verilme gerekçesinde ve ödülü alırken yapılan konuşmalarda da Türkiye’nin AB’ye yaptığı katkılar vurgulanmıştır.

İngiltere Başbakanı David Cameron’ın 2015 seçimlerinden sonra ülkesinin AB üyeliğini referanduma götüreceğine yönelik açıklamasını da aslında AB’nin Türkiye’ye karşı tutumundan bağımsız olarak değerlendirmek mümkün değil. AB ve AB ülkelerindeki muhataplarımızla yaptığımız temaslarda Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Cameron’ın açıklamalarının sarsıcı bir etkide bulunduğunu gözlemliyoruz. Zira iki lider de AB’ye şahsi tepkiden çok, Birliğin işleyişine, çelişkili, tutarsız politikalarına, dışlayıcı bir niteliğe doğru gidişatına tepki göstermiştir. İki lider de daha esnek, daha kapsayıcı, daha vizyoner bir AB arzularını dile getirmiştir.

Tek fasıl yetmez

Yeni yönetimle birlikte, Fransa’nın 22’inci Fasıl’da (Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu) Sarkozy yönetiminin koyduğu engeli kaldıracağını açıklaması önemli. Biz bunu tıkanan müzakerelere cansuyu niteliğinde görüyor ama bunun yeterli olmadığını da vurguluyoruz. Bu sadece bir başlangıç. Sadece bir fasılda böyle olumlu bir tutum takınılması, diğer fasıllardaki blokajların kaldırılması ihtiyacını değiştirmez.

İrlanda AB Bakanı’nı dönem başkanlığı başlamadan önce ülkemizde ağırlamıştık. Dönem başkanlığı başlayınca da benim iki kez İrlanda’ya ziyaretim oldu. Bu dönem başkanlığında en az bir veya birkaç faslın açılması konusundaki beklentilerimizi İrlandalı dostlarımız da paylaşıyor ve bunun için samimi bir çaba içerisindeler. Yakalanan olumlu atmosfer ve yoğun temas trafiğinin beklediğimiz somut neticeleri almamızı sağlayacak yolu açmasını ümit ediyoruz. Türkiye’nin artık ilerlemeden, kalkınmadan, demokrasiden, hukuk ve özgürlüklerden taviz vermesi, bu yoldan geriye dönmesi mümkün değil.


Dünya sıralamaları

Dünya sıralamaları

Nükleer Silahları olan ülkelerin sıralaması
Nükleer başlıklı silah sayısına göre ülkelerin sıralaması:

1 Rusya 28,240
2 ABD 12,070
3 Fransa 510
4 Çin 425
5 İngiltere 400
6 İsrail belirsiz
7 Hindistan belirsiz
8 Pakistan belirsiz
Yüzölçümü en büyük ülkeler
En büyük coğrafi alana sahip ülkelerin sıralaması aşağıdaki gibidir. En büyük yüzölçümü olan ülke17 milyon kilometre kare ile Rusya. Sıralamadaki sayılar kilometre karedir.

1. Rusya 17,075,400
2. Kanada 9,976,140
3. ABD 9,629,091
4. Çin 9,596,960
5. Brezilya 8,511,965
6. Avusturalya 7,686,850
7. Hindistan 3,287,590
8. Arjantin 2,776,890
9. Kazakistan 2,717,306
10. Sudan 2,505,810
11. Cezayir 2,381,740
12. Kongo Demokratik Cumhuriyeti 2,345,410
13. Meksika 1,972,550
14. Suudi Arabistan 1,960,582
15. Endonezya 1,919,440
16. Libya 1,756,540
17. İran 1,648,000
18. Moğolistan 1,565,000
19. Peru 1,285,220
20. Çad 1,284,000
 
En kalabalık Dünya Ülkelerinin Nüfusları
Nüfus bakımından Dünyanın en büyük ülkeleri sırasıyla Çin, Hindistan ve Amerika Birleşik Devletleri. Çin, 6,5 milyarlık dünya nüfusnun % 20'sini tek başına oluşturuyor. Hindistan'ın da Çin'den pek bir farkı yok aslında. En büyük müslüman ülkesi 245 milyonluk nüfusu ile Endonezya. Türkiye ise Dünyanın en büyük 17. ülkesi.
En kalabalık ülkelerin nüfusları listesi:

1 Çin 1,313,973,713
2 Hindistan 1,095,351,995
3 ABD 298,444,215
4 Endonezya 245,452,739
5 Brezilya 188,078,227
6 Pakistan 165,803,560
7 Bangladeş 147,365,352
8 Rusya 142,893,540
9 Nijerya 131,859,731
10 Japonya 127,463,611
11 Meksika 107,449,525
12 Filipinler 89,468,677
13 Vietnam 84,402,966
14 Almanya 82,422,299
15 Mısır 78,887,007
16 Etiyopya 74,777,981
17 Türkiye 70,413,958
18 İran 68,688,433
Ayrıca dünyanın ve avrupa birliğinin nüfusları ise;
Dünya: 6,525,170,264
Avrupa Birliği: 456,953,258
**Nüfus değerleri: 2006 Haziran ayı verileridir.
Kaynak: CIA World Factbook

Dünyanın en çok Televizyon İzleyen Ülkeleri
Haftalık televizyon izleme süreleri(saat):
Bir Türk ortalama olarak haftanın 20,2 saati televizyon izliyor. Böylelikle Televizyon bağımlılığında dünya dördüncüsü oluyoruz. Dünyanın televizyonkolik ülkeleri şu şekilde sıralanıyor:
  1. Tayland 22,4
  2. Filipinler 21
  3. Mısır 20,9
  4. Türkiye 20,2
  5. Endonezya 19,7
  6. ABD 19
  7. Çin(Tayvan) 18,9
  8. Brezilya 18,4
  9. İngiltere 18
  10. Japonya 17,9
Kaynak: NOP World
 
 
 
Dünyanın en zengin ülkeleri
Dünyanın en zengin ülkeleri : 
Dünyanın en zengin ilk 20 ülkesi (Kişi başı milli gelirlerine göre ülkelerin sıralaması) şu şekilde sıralanıyor.
Lüksemburg $ 55,1002 Norveç $ 37,800
3 ABD $ 37,800
4 San Marino $ 34,600
5 İsviçre $ 32,700
6 Danimarka $ 31,100
7 İzlanda $ 30,900
8 Avusturya $ 30,000
9 Kanada $ 29,800
10 İrlanda $ 29,600
11 Belçika $ 29,100
12 Avusturalya $ 29,000
13 Hollanda $ 28,600
14 Japonya $ 28,200
15 Birleşik Krallık, Britanya $ 27,700
16 Fransa $ 27,600
17 Almanya $ 27,600
18 Finlandiya $ 27,400
19 Monako $ 27,000
20 İsveç $ 26,800
Dünyanın en büyük ekonomileri
Dünyanın en büyük 20 ekonomisinin sıralaması aşağıdaki listede yer alıyor. Burdaki rakamlar; bir ülkenin bir yıl içerisinde ürettiği malların ve hizmetlerin değerini yansıtıyor. Türkiye 362 milyar dolar ile dünyanın en büyük 19. ekonomisi. Amerika ise 12,5 trilyon dolar ile dünyanın en büyük ekonomisi ve dünyanın en zengin ülkesi. Dünya zenginliğinin üçte biri Amerika'ya ait.


Sıra - Ülke - Ekonomi büyüklüğü (milyon dolar)
1 Amerika 12,485,725
2 Japonya 4,571,314
3 Almanya 2,797,343
4 Çin Halk Cumhuriyeti 2,224,811
5 Birleşik Krallık(İngiltere) 2,201,473
6 Fransa 2,105,864
7 İtalya 1,766,160
8 Kanada 1,130,208
9 İspanya 1,126,565
10 Güney Kore 793,070
11 Brezilya 792,683
12 Hindistan 775,410
13 Meksika 768,437
14 Rusya 766,180
15 Avustralya 707,992
16 Hollanda 625,271
17 Belçika 372,091
18 İsviçre 367,513
19 Türkiye 362,461
20 İsveç 358,819

Dünya toplam ekonomi büyüklüğü: 44,433,002 (milyon dolar)
Avrupa Birliği toplam ekonomi büyüklüğü: 13,446,050 (milyon dolar)

Kaynak: World Economic Outlook Database
İnternet Kullanıcısı Sayıları
2005 yılı bilgilerine göre hazırlanmış olan sıralamada internet kullanıcısı sayılarını görmekteyiz.1. Dünya: 1,018,057,389
2. Avrupa Birliği: 230,097,055
3. ABD: 203,824,428
4. Çin: 111,000,000
5. Japonya: 86,300,000
6. Hindistan: 50,600,000
7. Almanya: 48,722,055
8. İngiltere: 37,800,000
9. Güney Kore: 33,900,000
10. İtalya: 28,870,000



Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts