Friday, 30 December 2016

Mayıs 2016... Bu konuşmayı hatırlayalım...



Yiğit BULUT
yigitbulut@stargazete.com

Mayıs 2016... Bu konuşmayı hatırlayalım...

30 Aralık 2016 Cuma
Sevgili dostlarım, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu yılın Mayıs ayında İzmit’te yaptığı ilk konuşmadan bir bölümü aynen alarak başlamak istiyorum; 
“...Türkiye, 14 yılda hangi başarılara imza attıysa önüne çıkan engelleri aşarak yapmıştır. Ülkeyi yönetme sorumluluğunu omuzladığımız ilk gün, yükümüzün ağır, işimizin çok olduğunun farkındaydık. Yıllardır, bu ülkenin kaynaklarını sömüren, millete tepeden bakan bir avuç seçkinin yolumuza taş koyacağını biliyorduk. Vesayet odaklarının boş durmayacaklarının, demokrasinin yerleşmesi, milli iradenin hakim kılınması için yapılanların sabote edileceğinin farkındaydık. Türkiye’nin büyümesinin güçlenmesinin, kendi milli politikalarını sürdürmesinin uluslararası güç odaklarını da rahatsız edeceğini iyi biliyorduk. Geçmiş tecrübeler bu ülkede en büyük zorluğun milletin tayin ettiği yolda yürümek, millete hizmet etmek olduğunu gösterdi. Eski Türkiye’nin elitlerinin, çıkarlarını korumak için girmeyecekleri işbirliği, çiğnemeyecekleri ilke, yapmayacakları ihanet yoktur”...
Sevgili dostlar, bu cümleler 15 Temmuz Darbe ve İşgal girişiminden yaklaşık 2 ay önce Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından konuşmasında paylaşılıyor... Bu cümlelerin üstünden 2 ay geçmeden Türkiye, iç-dış odakların işbirliği içinde tarihinin en büyük saldırısına uğruyor...
Bir vatandaş olarak bu cümleleri ilk defa duyunca, 2001 krizinde ve öncesinde “birkaç milyar dolar için” içeriden-dışarıdan kuşatılan Eski Türkiye ve YENİ TÜRKİYE gerçeği aklıma geldi... Eski Türkiye’yi hatırlıyor musunuz? Medya patronlarının Başbakan, Cumhurbaşkanı azarladığı, köşe yazarlarının bakan kellesi kopardığı, parası olanların dernek kurup halkın seçtiklerine posta koyduğu bir Türkiye’den bugünlere geldik... Allah’a çok şükür...
Sevgili dostlar, alıntıladığım bölümü lütfen bir daha okuyun... Bu ülkedeki “elitist zorlama-YERLEŞİK DÜZEN-ihanet çetesi” ancak ve ancak bu kadar kısa, bu kadar güzel tarif edilebilir... Bu noktada soralım; bunların bu ülkenin gördüğü en sinsi ve tehlikeli TERÖR örgütü olan FETÖ ile işbirliği tam olarak deşifre oldu mu?
Olmadı ama olacak... Bu noktada Türkiye’yi bu yapıların-örgütlerin elinden alan, 14 yıldır bu ülkede HALKIN İKTİDARI adına küresel-yerel elitist yerleşik düzen’e ve taşeronlarına bulunduğu her makamda meydan okuyan Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’a bir vatandaş olarak teşekkür ediyorum...
Son söz: Bir cümle daha alıntılayalım “...Eski Türkiye’nin elitlerinin, çıkarlarını korumak için girmeyecekleri işbirliği, çiğnemeyecekleri ilke, yapmayacakları ihanet yoktur”...
Yoktur... VE ŞU GERÇEK ASLA DEĞİŞMEZ; kimler hangi amaçla bir araya gelirse gelsin”, KAZANAN her zaman TÜRKİYE OLACAK! 

ABD ile dostluk




Yalçın AKDOĞAN
yalcinakdogan@stargazete.com

ABD ile dostluk

30 Aralık 2016 Cuma
Salı günkü “ABD’nin müttefiki kim?” başlıklı yazımı, “Türkiye’nin ABD’den istediği çok şey değil, sadece dostundan dostluk görmek istiyor” şeklinde bitirmiştim.
Kaldığımız yerden devam edelim...
ABD’nin PKK’nın Suriye uzantısı olan PYD/YPG’ye silah yardımı yapması, Türkiye’ye dostluk değildir.
ABD’nin PKK’nın Suriye ve Irak’taki varlığını gözetecek şekilde davranarak terörle mücadeleye destek vermemesi Türkiye’ye dostluk değildir.
ABD’nin kanlı darbe girişiminin sorumlusu Fetullah Gülen’i iade etmemesi, Türkiye’ye dostluk değildir.
ABD’nin özellikle el-Bab’daki DEAŞ’la mücadeleye seyirci kalması, Türkiye’ye dostluk değildir.
ABD’nin darbelerle anılan imajını temizlemek için darbecilerle mücadelemize fiili destek sağlamaya yanaşmaması, Türkiye’ye dostluk değildir.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın dediği gibi ABD, Türkiye’nin ‘stratejik ortağı, model ortağı, çok yönlü müttefiki’dir. Türkiye’nin müttefikinden bu dostluğu beklemesi hakkıdır.
Türkiye’nin dostluk beklediği konularda adım atması aynı zamanda ABD’nin kendi lehinedir. ABD izlediği politikalarla iki açıdan kaybediyor.
Birincisi, özgürlükler ülkesi ABD imajı en azından dünyanın geri kalanında sarsılıyor. Darbelerle, savaşlarla, antidemokratik müdahalelerle, otoriter rejimlerle ve PYD gibi terör örgütleriyle anılan bir ülke, demokratik cazibesini ve iddialarını kaybeder.
İkincisi, dış politika vizyonu müttefikler üzerinden gerçekleştirilir, PYD gibi maşalar üzerinden yürütülen bir dış politika çökmeye mahkûmdur.
“Stratejik ilişki”yerine “araçsal ilişki” ile yol almaya çalışan ülkeler anlık fayda sağlar, uzun vadeli çıkarlarını kaybederler. ABD bölgede hangi müttefiklerle hareket edeceğine doğru karar vermelidir. PYD gibi bir örgüt maşa olabilir, tetikçi olabilir ama stratejik ilişki kurulacak bir müttefik olamaz. ABD bütün Ortadoğu politikasını böyle bir ilişki üzerinden kurgulamaya kalkarsa büyük hata eder.
ABD’nin yeni başkanı Trump’ın el atması gereken temel konulardan birisi budur. Halihazırda Trump’a brifingler veriliyor, ABD’nin dünya üzerindeki ilişkileri, politikaları, vizyonu anlatılıyor.
Trump önüne konulan birçok dosyada Türkiye’nin oynadığı rolünü görecektir. Bosna-Hersek başta olmak üzere Balkan ülkeleriyle ilgili dosyalarda Türkiye başat aktörlerden biridir. Afganistan’dan Somali’ye, NATO’dan G-20’ye, Kıbrıs’tan AB’ye kadar birçok dosyanın içinde Türkiye ile işbirliği boyutları bulunmaktadır. Bu kadar köklü ve tarihi bir işbirliği yanında PYD gibi dönemsel ve lokal bir aktör adeta yok hükmündedir.
Türkiye, ABD için ne kadar değerli bir müttefikse, Cumhurbaşkanı Erdoğan da bölgede o derece önemli bir siyasi liderdir.
Anti-semitizmle mücadele,Anti-Amerikancılıkla mücadele,aşırılıklarla mücadele,DEAŞ gibi terör örgütleriyle mücadele gibi ABD’nin önemsediği birçok konuda Erdoğan’ın bölgede vereceği mesajlar ve sergileyeceği siyasi liderlik büyük önem taşır.
İslam dünyası ve Ortadoğu söz konusu olduğunda Erdoğan’ın liderliği gözardı edilemeyecek bir kıymettedir.
Erdoğan’ın Mısır’da yaptığı laiklik konuşması veya Türkiye’de geliştirdiği muhafazakâr-demokrat siyasi kimlik bölge halkları üzerinde ciddi bir etki oluşturmuştur.
Trump’ın İslam dünyasını tek bir blok olarak görerek DEAŞ veya el-Kaide üzerinden okumaya kalkması zaten başlı başına bir sorun oluşturabilir.Böyle bir yaklaşım ABD’yi de, dünyayı da farklı gerilimlerin içine sokabilir. Erdoğan’ın bu konuda oynayacağı rol de kritiktir.Erdoğan’ın medeniyetler ittifakı gibi girişimleri yeni dönemde daha da önemli bir hal alacaktır.
ABD ile stratejik/model ortaklık bir günde oluşmadı, bir günde de yok olmaz. Ama bu ortaklığın birinci şartı ‘dostluk’a dayanması, güven ve samimiyet temelinde ilerlemesidir.

Keçiören o bölgeye taşınıyor!



Keçiören o bölgeye taşınıyor!

Ankara'nın en kalabalık ilçelerinden birisi olan Keçiören'de artık yapılaşma ve nüfus sorunu en yüksek seviyeye gelmiş durumda.

Keçiören o bölgeye taşınıyor!
Ankara'nın en kalabalık ilçesi Keçiören'de yerleşim ve nüfus ayrıca trafik sorununun çözümü için yapılması planlanan yeni projede Keçiören Ovacık isimli bölgeye taşınacak. 

Ankara Hürriyet'e konuşan Keçiören Belediye Başkanı Mustafa Ak çok önemli değerlendirmelerde bulundu. 

 Ovacık bölgesinin yeni isminin Ovakent olacağını belirten Keçiören Belediye Başkanı Mustafa Ak, 120-130 bin nüfusluk yeni bir bölge oluşacağını kaydetti. “Geleceğin yeni Keçiören’i o bölgede olacak” diyen Ak, imar planlarını tamamlayarak ruhsat vermeye başladıklarını aktardı. Bölge için 10 yıl içinde 130 binlik bir nüfus öngördüklerini söylen Ak, şu bilgileri paylaştı:

İMARI TAMAMLANDI

“Ovacık imarını tamamladık. Bölgeye artık Ovakent diyoruz. Altyapısı, ulaşım planı, çevre düzenlenmesi en ince ayrıntısına kadar planlanmış bir yer. Büyük parsellere site tarzı yapılanma yapılıyor. Güvenliği, otoparkı, bol yeşil alanı olan bir alan meydana gelecek. Ruhsatlar verilmeye başlanmış durumda. Etrafında da iş merkezleri yani kentsel servis alanları olan bir yer olacak. Hizmet sektörüne dönük yatırımlar yapılabilir, biz de bu anlamda yatırımcıları çağırıyoruz.

130 BİN NÜFUS

100 bin nüfusu projeksiyon olarak koyduğumuz bir yer. Yaklaşık 20-25 bin nüfus da Yükseltepe kentsel dönüşüm bölgesine geliyor. Ortaya 120-130 bin nüfusluk yeni bir bölge çıkacak. Ovakent’te bu yıl içinde binaların inşaatları başlayacak. Oranın tamamen bitmesi 10 yılı alır diye düşünüyoruz. 10 yıl içinde yapılaşma tamamlanabilir. İlk 5 yıl içinde konut ağırlıklı gideceğini düşünüyorum. Daha sonra iş merkezleriyle alakalı çalışma olabilir.

Thursday, 29 December 2016

MİKC lideri İbrahim: 'Allah Türkiye'yi ve liderlerini korusun' diye dua ediyoruz



MİKC lideri İbrahim: 'Allah Türkiye'yi ve liderlerini korusun' diye dua ediyoruz

Moro İslami Kurtuluş Cephesi lideri İbrahim, "Her duamızda siz varsınız. 'Allah Türkiye'yi ve liderlerini korusun' diye dua ediyoruz. Türkiye zorlukların üstesinden gelecektir, buna inanıyoruz." dedi. ANKARA
Filipinler'de 40 yıl süren çatışmaların ardından hükümetle barış anlaşması imzalayan Moro İslami Kurtuluş Cephesi'nin (MİKC) lideri Hacı Murad İbrahim, Asma Köprü Uluslararası Öğrenci Derneğinin Türkiye Diyanet Vakfı konferans salonunda düzenlediği "Güneş'in Doğduğu Yer: Moro Bir Direniş Hikayesi" konulu konferansta yaptığı konuşmada, Morolu Müslümanların kalbinin daima Türkiye ile birlikte attığını söyledi.
Uzun yıllar süren mücadeleden sonra siyasi bir anlaşmanın yapılması konusunda Filipinler hükümetini ikna ettiklerini ifade eden İbrahim, hükümetle 27 Mart 2014'te Bangsamoro Barış Anlaşması'nı imzaladıklarını anlattı.
İbrahim, "Biz şimdi bu sürecin en zor kısmı olan uygulama alanına geldik. İki kısımdan oluşan uygulama alanın birincisini siyasi kısım oluşturuyor ki bu da anlaşmanın meclisten geçişini içeriyor. İkinci kısmı da ülkemizin kalkınmasına yönelik eğitim, sağlık ve tarım alanlarındaki çalışmalar oluşturuyor." bilgisini aktardı.
Söz konusu barış anlaşmasının en kısa zamanda senatodan geçerek, yürürlüğe girmesini beklediklerini dile getiren İbrahim, "(Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo) Duterte başkanlık seçimleri kampanyası süresince barış anlaşmasına ilişkin hemen harekete geçileceği yönünde söz verdi. Umut ediyoruz ki Duterte verdiği bu sözü tutar." şeklinde konuştu.

"2019'da hükümet kurulmuş olacak"

İbrahim, "İnşallah her şey planladığımız gibi yolunda giderse 2019'da Bangsamoro hükümeti kurulmuş olacak." dedi.
Bangsamoro'da yeni bir özerk yönetimin kurulmasıyla uygulama aşamasında Türkiye ile daha fazla iş birliği yapmaya hazır olduklarını belirten İbrahim, şunları kaydetti:
MİKC lideri İbrahim: 'Allah Türkiye'yi ve liderlerini korusun' diye dua ediyoruz
"Biz bütün dünyadaki ümmetin şu an içinde bulunduğu durumun farkındayız. Ve şunun da farkındayız ki Türkiye bu ümmetin tek umudu. Her duamızda siz varsınız. Biz daima 'Allah Türkiye'yi ve liderlerini korusun' diye dua ediyoruz. Bugün görüyoruz ki Türkiye'de çok zor bir zamandan geçiriyor. Türkiye'nin bu zorlukları aşacağına inanıyoruz. Türkiye daha önce nasıl bu zorlukların üstesinden geldiyse bugün de aynı şekilde üstesinden gelecektir, buna inanıyoruz."
Muhabir: Zuhal Demirci




Binlerce Afrikalı ışığa kavuştu



Binlerce Afrikalı ışığa kavuştu

İHH İnsani Yardım Vakfı'nın öncülüğünde Nijer'de yaptırılan Göz Sağlığı Merkezinde bugüne kadar 11 bin 987 kişi ücretsiz katarakt ameliyatıyla sağlık buldu.

Binlerce Afrikalı ışığa kavuştu

BURSA - Elif Özlem Çelikler
İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı öncülüğünde, Nijer'in başkenti Niamey'de yaklaşık 2 yıl önce hizmete açılan Göz Sağlığı Merkezinde, hayırseverlerin katkılarıyla 35 bin 662 kişi muayene edildi, 11 bin 987 kişi katarakt ameliyatı oldu.
Vakfın yürüttüğü çalışmalara destek veren Bursa İHH İnsani Yardım Derneği Başkanı Hüseyin Kaptan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İHH Vakfı, İslam Kalkınma Bankası, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), Uluslararası Doktorlar Birliği (AID) ve Nijer Sağlık Bakanlığı iş birliğiyle Nijer'in başkenti Niamey'de Göz Sağlığı Merkezi açıldığını söyledi.
Niamey Abdou Moumouni Üniversitesi Lamorde Hastanesi bünyesinde hizmet veren merkezin 350 bin dolara mal olduğunu ve resmi açılışının 11 Eylül 2014'te yapıldığını dile getiren Kaptan, burasının, "Afrika Katarakt Kampanyası" ile Nijer'deki hastaların imdadına yetiştiğini anlattı.
Dernek olarak merkeze gittiklerini ve oradaki çalışmaları yerinde gördüklerini aktaran Kaptan, binlerce kişinin göz rahatsızlığı nedeniyle hayırseverlerin desteğini beklediğini söyledi.

"170 bin kişi maalesef katarakt rahatsızlığı nedeniyle dolayı göremiyor"

Afrika kıtasındaki toz, ultraviyole ışınlar ve vitamin eksikliğinin neden olduğu katarakt hastalığının Nijer'de dünya ortalamasının çok daha üstünde olduğunu belirten Kaptan, şöyle devam etti:
"Nijer'de 600 bin kişiye bir göz doktoru düşüyor. Nijer'in 17 milyon kişilik nüfusunun yüzde 1'i, yani 170 bin kişi maalesef katarakt rahatsızlığı nedeniyle dolayı göremiyor. Bu hastaların büyük bölümünde ileri derecede görme kaybı var. Bu durum sadece bir sağlık problemi değil, görmeyenlere bakan yakınlarını da bağlayan sosyal bir yaradır. Türkiye'den hayırseverlerin de katkılarıyla kurulan Göz Sağlığı Merkezi ile bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Afrika'daki Müslüman kardeşlerimizin yeniden görmelerini sağlayacağız."
Hayırsever vatandaşların, bağışlayacakları 250 lira ile 1 kişinin katarakt ameliyatına destek olabildiğini vurgulayan Kaptan, "Kampanya kapsamında 35 bin 662 hasta muayene edildi, 11 bin 987 hasta ise ameliyatla sağlığına kavuştu." dedi.


Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Çevik: FETÖ diğer ülkeler için de tehdit



Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Çevik: FETÖ diğer ülkeler için de tehdit

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlnur Çevik, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) sadece Türkiye değil diğer ülkeler için de tehlike olduğunu belirterek, 'DEAŞ'ın kanlı yüzünü herkes bilirken FETÖ sinsi yöntemler kullanarak kendini toplum içinde gizliyor ve gerçek bir tehlikeye dönüşüyor.' dedi.


Müslüman Amerikan Cemiyeti (MAS) ile Kuzey Amerika İslam Camiasının (ICNA), ABD'nin Chicago kentinde düzenlediği kongre kapsamında "Darbe Girişimi Sonrası Türkiye'nin Demokrasi Mücadelesi ve Bölgesel Sorunlar" başlıklı panel yapıldı.
Panelde konuşan Çevik, 2002 yılından bu yana dönüşüm yaşayan Türkiye'nin artık bağımsız bir dış politika izlediğini söyledi.
Bu politikaların bazen Batının çıkarları ile bağdaşmayabileceğini ifade eden Çevik, özellikle Ortadoğu'daki gelişmelerden kaynaklanan risklerle binlerce kilometre uzaklıktaki Batılı ülkelerin değil Türkiye'nin karşılaştığını anlattı.
Türkiye'nin Batılı ülkelerle müttefik olduğunu ancak kendi çıkarlarını öncelediğini vurgulayan Çevik, Türkiye'nin Ortadoğu'da karar verici ülke konumunda bulunduğunu kaydetti.
Çevik, Türkiye'nin Rusya ile Suriye konusunda kalıcı ateşkes için müzakereler yürüttüğünü, ABD'nin ise bunun bir parçası olmadığını dile getirerek, "Hani ABD nerede? Bir kenara itildi. Resimde bile yok. Bu Türkiye'nin doğru yolda olduğunu ve böyle devam edeceğini gösteriyor." ifadelerini kullandı.
Bölgede yeni tehditler olduğuna ve bunun başında DEAŞ'ın geldiğine değinen Çevik, nasıl kurulduğu halen muamma olan bu terör örgütünün bugüne kadar İsrail ve ABD çıkarlarını hiç hedef almadığını, çoğunlukla Müslümanlara saldırdığını bildirdi.
Diğer bir tehlikenin FETÖ olduğuna işaret eden Çevik, bu örgütün yardım ve eğitim faaliyetleri adı altında alan kazandığını, devletin birçok kurumuna sızdığını hatırlattı.
FETÖ'nün, Türkiye'de ve dışarıda girdiği her yeri ele geçirme amacı güttüğüne dikkati çeken Çevik, "FETÖ sadece Türkiye değil diğer ülkeler için de tehlike. DEAŞ'ın kanlı yüzünü herkes bilirken FETÖ sinsi yöntemler kullanarak kendini toplum içinde gizliyor ve gerçek bir tehlikeye dönüşüyor." diye konuştu.
- Türkiye'ye yönelik terör ve finansal saldırılar
TBMM FETÖ'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Üyesi ve AK Parti Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay da Türkiye'nin 15 Temmuz'dan bu yana olağanüstü olaylar yaşadığını söyledi.
Darbe girişimin ardından tüm Türkiye'nin birlik ve beraberlik içinde bu tehdidin üstesinden geldiğini anlatan Günay, bu tutmayınca diğer terör örgütlerinin bombalı saldırları ve finansal saldırıların geldiğini anlattı.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının da not düşürerek bu sürece destek verdiğini kaydeden Günay, tüm saldırılara rağmen Türk ekonomisinin sağlam mali politikalar ve kurumsal yapı ile ayakta kaldığını ifade etti.
Darbe girişimi sonrası alınan önlemlere ilişkin eleştirilere de değinen Günay, düzenin ve güvenliğin sağlanması için uygulanan bu tedbirlerin insan hakları ve yasalarla uyumlu olduğunu vurguladı.
AK Parti İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi Zeynep Jane Louise Kandur ise Batılı medya kuruluşlarının Türkiye'de yaşananları gerçeklerden uzak yansıttığını dile getirdi.
Darbe girişimi süreci ve anayasa taslağı konusunda kendisinden görüş isteyen Batılı medya kuruluşlarının sorularında ve aldıkları tutumda bunun görüldüğünü kaydeden Kandur, Türkiye'ye yönelik olumsuz algı oluşturma çabalarının bulunduğunu sözlerine ekledi.
- MAS-ICNA Kongresi sona erdi
ABD'deki Müslüman sivil toplum örgütlerinin en büyük çatı organizasyonlarından ICNA ve MAS, bu yıl "Amerikalı Müslümanların İslami Sorumlulukları ve Sivil Yükümlülükleri" temasıyla düzenlediği kongrede binlerce Müslümanı bir araya getirdi.
Chicago'da 3 gün süren ve kapanış töreniyle sona eren kongrede özellikle Donald Trump'ın ABD Başkanı seçilmesi ile Amerikalı Müslümanların karşılaşabileceği sorunlar görüşüldü.
Türkiye'nin kalabalık bir ekiple temsil edildiği kongrede, Anadolu Ajansı hem 15 Temmuz'da yaşananları anlatan fotoğraf sergisi açtı hem de kurduğu stantta FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişiminin kronolojisini ve darbe girişimi sonrası tepkileri konu alan "Dakika Dakika FETÖ'nün Darbe Girişimi" kitabını Amerikalı Müslümanlara ulaştırdı.
Kongrede Cumhurbaşkanlığının açtığı stant da büyük ilgi gördü. Etkinlikte bulunan 20'den fazla ülkeden ziyaretçinin uğradığı stantta açılan defterlere katılımcılar, İngilizce ve Arapça, Türkiye ve darbe girişimi hakkındaki görüşlerini yazdı.
Stantta FETÖ'nün darbe girişimine yönelik hazırlanan set ve Türk bayrakları da ziyaretçilere sunuldu.
Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Genel Başkan Yardımcısı Sümeyye Erdoğan Bayraktar da kongrenin açılış gününde iki toplantıya katılarak, Türkiye'nin karşılaştığı tehditler ve FETÖ'nün darbe girişimini anlattı.

Wednesday, 28 December 2016

Gine Cumhurbaşkanı Conde: Aşırıcılığın İslam ile hiçbir ilgisi yok



Gine Cumhurbaşkanı Conde: Aşırıcılığın İslam ile hiçbir ilgisi yok

Gine Cumhurbaşkanı Conde, "Aşırıcılığın İslam ile hiçbir ilgisi yok. Günümüzde yaşananlarda ise Batılı ülkelerin payı büyük." dedi. 
ANKARA - Fatih Hafız Mehmet/Bilal Dinç/Gülbahar Sayım
AA muhabirlerine değerlendirmelerde bulunan Gine Cumhurbaşkanı Alpha Conde, Türkiye'ye ilk defa geldiğinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisini çok iyi karşıladığını söyledi. Daha sonra Çin’e aktarma yapmak durumunda kaldığında Erdoğan ile 4 saat sohbet etme fırsatı yakaladığını ve ikili ilişkileri nasıl güçlendirebileceklerini konuştuklarını belirten Conde, "Erdoğan Gine’yi en son ziyaret ettiğinden beri de aramızdaki ilişki güçlendi." ifadelerini kullandı.
Tüm ülkelerin öncelikli sorununun terörizmle mücadele olduğunun altını çizen Conde, Nijerya’da Boko Haram örgütü ve uzun bir sınır paylaştıkları Mali’de silahlı gruplarla mücadele edildiğini ve güvenliğin en önemli konulardan biri olduğunu belirtti. Conde, "Türkiye ile aramızda savunma anlaşması var ve bu yüzden Türkiye'ye savunma bakanımla geldim." dedi.
Terörizmin İslam’la hiçbir alakası olmadığını vurgulayan Conde, "İslam barış, bir arada yaşama ve hoşgörüyü benimseyen bir dindir. Aşırıcılığın İslam ile hiç bir ilgisi yok. Günümüzde yaşananlarda Batılı ülkelerin payı büyük." değerlendirmelerinde bulundu.

"Türkiye tehdit altındaysa biz de tehdit altında oluruz"

Türkiye'nin FetullahçıTerör Örgütü'ne (FETÖ) karşı verdiği mücadeleye de değinen Conde, Gine'deki FETÖ okullarının Türkiye Maarif Vakfı'na (TMV) devredildiğini hatırlatarak, "FETÖ okullarının başka bir derneğe devredilmesini neden kabul ettiğimizi dünyaya anlatmaya çalışacağız. Hatta sık sık cumhurbaşkanını aradım mücadelesinde kendisini cesaretlendirmek için. Türkiye tehdit altındaysa biz de tehdit altında oluruz." ifadelerini kullandı.
Alpha Conde, Türkiye’yle dayanışma içinde olmak istediklerinin altını çizerek, "Hoşgörüyü temel alarak terörizme karşı mücadele edebilmek amacıyla Müslüman toplulukların arasındaki ilişkinin güçlendirilmesi lazım." dedi. 

"Türkiye ile birçok alanda birlikte çalışmak istiyoruz"

Türkiye ile Gine arasındaki yatırımlar ve ticari ilişkilerin sorulması üzerine Conde, Türkiye'nin büyük ve teknoloji alanında gelişmiş bir ülke olduğunu ve Gine'de özellikle inşaat sektöründe Türklerin faal olduğunu dile getirdi. Türkiye'ye yaptığı bu son ziyarette, Türk ve Gineli iş adamlarının buluşmasına olanak sağlayacak bir iş forumu düzenlemeyi düşündüklerini ifade eden Conde, Türkiye ile Gine arasındaki ortaklık alanların çok geniş olduğuna dikkati çekti.
Türkiye ile birçok alanda birlikte çalışmak istediklerini belirten Conde, bunlardan birinin altyapı ve inşaat sektörü olduğunu söyledi. 
Birlikte çalışılmasını istedikleri bir diğer sektörün de enerji olduğunu vurgulayan Conde, "Yenilenebilir enerji üretiminin koordinasyonunu yürütmek amacıyla Afrika Birliği tarafından görevlendirildim. Bir milyara yakın nüfusa sahip Afrika’da 700 milyon kişi, ülkelerimizin kalkınmasını sağlayacak ve çocuklarımızın Akdeniz'de boğulmasını engelleyecek enerji kaynağına muhtaç." değerlendirmesinde bulundu.
Madencilik sektöründe de Türkiye ile iş birliği yapmak istediklerinin altını çizen Conde, "Mineral kaynaklarımız zengin. Türk yatırımcıların da boksit, demir, petrol ve altın gibi hammaddelerimize erişebilmesini istiyoruz." ifadelerini kullandı. Conde, altın ve pırlanta sektöründe de halihazırda Türkiye ile aktif bir iş birliklerinin olduğunu hatırlattı. 

"Türkiye’nin kıtada daha iyi tanınması için elimden geleni yapacağım"

Türk halkına nasıl bir mesaj iletmek istediğinin sorulması üzerine Conde, "Türk halkına Gine halkının her zaman yanlarında olduğunu iletmek isterim. Ayrıca en az 3 darbeye sahne olan Türkiye’de çok şey başardığı için Erdoğan’a hayranlığımı dile getirmek istiyorum." ifadelerini kullandı. Türkiye’nin gelişimini yakından takip ettiklerini belirten Conde, Türkiye'nin ekonomisinin güçlenmesi, bağımsızlığının ve egemenliğinin güçlenmesi için yaptığı değişimleri gördüklerini söyledi.
Gine Cumhurbaşkanı Conde: Aşırıcılığın İslam ile hiçbir ilgisi yokConde, "Yakında Afrika Birliği’nin başkanlığını üstleneceğim ve Türkiye-Afrika ilişkilerinin gelişmesi ve Türkiye’nin kıtada daha iyi tanınması için elimden geleni yapacağım." dedi.





Yahudi yerleşim birimleri İsrail ve uluslararası toplumu karşı karşıya getirdi



Yahudi yerleşim birimleri İsrail ve uluslararası toplumu karşı karşıya getirdi


Yahudi yerleşim birimleri İsrail ve uluslararası toplumu karşı karşıya getirdi

BMGK’nın, İsrail'den işgal altında tuttuğu Filistin topraklarında yasa dışı tüm yerleşim faaliyetlerini durdurmasını talep eden karar, illegal Yahudi birimlerini yeniden dünya gündeminin en ön sıralarına taşıdı. ( Yasin Demirci - Anadolu Ajansı )

Karadeniz bölgesel bankası Türkiye'deki hedeflerini aştı



Karadeniz bölgesel bankası Türkiye'deki hedeflerini aştı


Karadeniz bölgesel bankası Türkiye'deki hedeflerini aştı


Karadeniz Ticaret ve Kalkınma Bankası (BSTDB), 1992’de kurulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü'nün (KEİ) finansal organı olarak faaliyetlerini sürdürüyor. ( Murat Usubaliev - Anadolu Ajansı )

Tuesday, 27 December 2016

Almanya’nın DİTİB 'sorunu'

Almanya’nın DİTİB 'sorunu'

Alman medyasında iki hafta önce Diyanet İşleri Türk İslam Birliği mensubu imamların Türkiye adına casusluk yaptıklarına dair haberler yayımlandı.
Almanya’nın DİTİB 'sorunu'
AACHEN - Akif Emirhan Akyel
Alman medyasında son zamanlarda sıkça Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) hakkında haberlere rastlanır oldu. DİTİB etrafında dönen tartışmalar, yoğun gündem nedeniyle Türkiye’de yeterince dikkat çekmedi.
Alman medyasında iki hafta önce DİTİB mensubu imamların Türkiye adına casusluk yaptıklarına, Türkiye’nin Köln, Düsseldorf ve Münih konsolosluklarına gönderilmek üzere hazırlanmış üç farklı istihbarat raporunun ele geçirildiğine dair haberler yayımlandı. Habere göre, DİTİB camilerinde görev alan imamlar, cemaatleri içinde FETÖ mensubu olduğunu düşündükleri isimleri fişleyip Türk makamlarına bildirmekle itham ediliyorlar. Haberin büyük yankı bulmasında, yabancı bir ülkeye casusluk faaliyeti iddiasının yanı sıra, DİTİB’in Alman içişleri bakanlığı himayesinde ihdas edilen Alman İslam Forumu’nun parçası olması ve fişlendiği iddia edilen şahıslar arasında Türk asıllı Alman vatandaşlarının yer alması etkili oldu.

Alman iç istihbarat teşkilatı Verfassungsschutz’un (VS) 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra Almanya’daki Müslüman cemaatleri resmen takibe almıştı. DİTİB ise Türkiye Cumhuriyeti ile irtibatı hasebiyle bu konuda bir istisna teşkil ediyordu. Eylül ayında bir DİTİB yayınında yer alan karikatürde şehadete övgü yapılması büyük bir ‘skandal’ olarak yorumlanmış, Kuzey Ren Vestfalya (KRV) adalet bakanlığı başta olmak üzere, DİTİB’e yönelik girişimlerde bulunulmuş, DİTİB’in cezaevlerinde görevlendirdiği din adamlarının VS tarafından soruşturmaya tabii tutulacağı bildirilmişti. Eyalet Başbakanı Hannelore Kraft DİTİB’in Türk devletine ‘yakınlığının’ araştırılması yönünde talimat vermişti.

DİTİB’e yönelik en sert ithamlar ise Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir ile Sol Parti Meclis Fraksiyonu Eş Başkanı Sahra Wagenknecht’ten geldi. Özdemir, birçok radikal Türk derneğinin Erdoğan’ın kontrolünde olduğunu iddia ederek bunları “Türk PEGIDA’sı” olarak isimlendirdi ve bunların arasından en çok DİTİB’e dikkat edilmesi gerektiğine işaret etti. Erdoğan’ı destekleyenlere, Alman sağ partilere layık görülen muamelenin yapılmasını talep eden Özdemir, DİTİB’in İslam din derslerini okullarda organize eden kuruluş olmasıyla, Erdoğan’ın ideolojisinin yayılmasının önünün açıldığını iddia etti. Wagenknecht ise casusluk faaliyeti yaptığı iddia edilen imamların sınır dışı edilmesini istedi.

Almanya’da DİTİB’e yönelik ilk ithamlar bunlar değil. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yoğunlaşsa da, daha önceleri de DİTİB’i hedef alan yayınlar yapılmaktaydı. Türkiye Cumhuriyeti’nin imamları tayin etmesi ve maaşlarını ödemesi yıllarca sorun teşkil etmezken son zamanlarda gazeteciler, “uzmanlar” ve gündem olması hasebiyle de siyasiler konuyu sıkça tartışmaya başladılar.

İslami ilimler uzmanı olarak takdim edilen Lübnan asıllı Ralph Ghadban da DİTİB’in rolünü tartışmaya açan isimlerden. DİTİB’in aşırı milliyetçi ve muhafazakâr bir “devlet İslamı” anlayışını benimsediğini, Almanya’da yaşayan Türklerin topluma uyum sağlamasına mâni olduğunu iddia etti. Buna delil olarak ise DİTİB’in Alman parlamentosunda kabul edilen sözde Ermeni soykırımı tasarısına  gösterdiği tepkiyi sundu. İddiasını bir adım daha öteye götüren Ghadban, DİTİB’in imamlarının (ne olduğunu izaha ihtiyaç duymadığı) “şeriat İslamını” vazettiğini söyledi. VS tarafından izlenen Millî Görüş Teşkilatı ile DİTİB arasında ilişki bulunduğunu da iddia eden Ghadban, bu “bağı” da yine diğer iddialarını destekler bir delil olarak sundu.

Bir başka Türkiye “uzmanı” olan Udo Steinbach da darbe girişiminden sonra Diyanet İşleri Başkanı’nın seçilmiş cumhurbaşkanının ve hükümetin yanında durmasından ötürü, ajanlık iddialarını gerçekçi bulduğunu söyledi. Erdoğan’ın nihai amacının “Almanya’da yaşayan Türkleri bölmek ve böylece uyum sağlamalarının önüne geçmek” olduğu da yine Steinbach’ın iddiaları arasında.

Tanınmış gazetecilerden Josef Hufelschulte ise DİTİB’in ajanlık faaliyetlerinde bulunduğu iddiasını ilk dile getirenlerden. Erdoğan adına ajanlık yaptığını iddiasıyla tutuklanan ve kısa süre sonra hakkında takipsizlik kararı verilerek beraat eden Taha Gergerlioğlu davasını ele aldığı yazısında, Hufelschulte Köln DİTİB camisinin istihbarat merkezi olduğunu iddia etti. Burada tespit edilen muhaliflere “Bozkurtlar” eliyle şiddet uygulandığı, ajanlık yapan gençlerin askerlik sürelerinin kısaltıldığı gibi tuhaf iddialar da aynı yazıda yer aldı. Hufelschulte bu tuhaf yazısında, NSA tarafından Hakan Fidan’ın telefonlarının dinlendiğini ve Fidan’ın Erdoğan’a Suriye’ye girmek için bir plan anlattığını, kaydın internette paylaşıldığını da iddia etti. Oysa bahsettiği kayıt, dışişleri bakanlığındaki bir toplantı esnasında Fidan ile Davutoğlu arasında geçen bir konuşmanın çarpıtılmış bir versiyonuydu ve yasadışı ortam dinlemesiyle elde edilmişti. Hufelschulte bununla da kalmayıp Almanya’da yaşayan Türk kökenli gençleri hedef göstererek ileride bankalarda, otellerde, mahalli idari birimlerde çalışacak bu gençlerin, MİT’in potansiyel bilgi kaynakları olacağını iddia etti.

Hufelschulte konuya bu kadar yabancı olsa da, aynı iddialı metinleri kaleme almaya ya da Türkiye hakkında yazan “uzman” dostlarına fısıldamaya devam ediyor. Focus’da Frank Nordhausen imzasıyla çıkan haberde, darbenin “Gülen Cemaati” mensuplarını kovuşturmak için bir oyun olduğu iddia edilmiş, kaynak olaraksa İngiliz istihbarat servisi GCHQ gösterilmişti. Oysa İngiltere’nin NSA’i olarak da bilinen GCHQ siber saldırılarla mücadele amacıyla kurulmuş bir teşkilat. Teşkilatın bu iddiayı destekler yönde resmi bir tek beyanı dahi olmasa da, Nordhausen’ın yazısında, hükümete yakın isimlerin telefon görüşmeleri, epostaları ve kısa mesajlarından bu bilgilere ulaşıldığı iddia edilmişti. Twitter’da kaynak göstermesi hususunda  gelen yoğun ısrarlar sonucunda Nordhausen, ilgili kısmın Hufelschulte tarafından eklendiğini itiraf etmişti.

DİTİB ise 15 Aralık’ta yayımladığı basın bülteninde, bu ithamların titiz ve şeffaf bir biçimde araştırılacağını beyan ederek, şahısların (eğer varsa) hatalarının tüm kurumu bağlamadığını açıkça belirtti. “Makamını istismar edenin neticelerine katlanacağını” belirten bu resmi açıklama da kurumu mesnetsiz ithamlara maruz kalmaktan kurtaramadı. Çünkü “mesele”, bazı görevlilerin yapıp ettiklerinden değil doğrudan siyasetten kaynaklanıyordu.

DİTİB’e yönelik bu ithamlarla kurumu kapatmaya yahut işlevsiz hale getirmeye çalışanlar olduğu gibi, akl-ı selim ile hareket etmeyi tavsiye edenler de var. CDU Milletvekili Cemile Giousouf her ne kadar iddiaların araştırılması gerektiğini belirtse de, DİTİB’in çok mühim bir vazife ifa ettiğine dikkat çekiyor. Giousouf’a göre DİTİB, 900’den fazla cami derneği ile Almanya’da gençleri radikal hareketlerden koruyor, siyasi iradenin Türk kökenlilerle ilgilenmediği bir dönemde, çalışmalarıyla (iddia edilenin aksine) entegrasyona yardımcı oluyor.

Radikal hareketlerden çokça zarar gören Alman kamuoyunun tam da DİTİB ve benzeri kurumlara ihtiyaç duyduğu bu günlerde, kurumun bu denli sert saldırılara uğraması dikkat çekicidir. Bu yapıların Avrupa’daki Türk nüfustan militan devşirmedeki başarısızlığında en büyük payın sahibi olan DİTİB’in işlevsiz bırakılmasının, Avrupa’ya ve burada yaşayan Türk toplumunun entegrasyonuna menfi etkileri olacağı açıktır.

Sorumsuzca yapılan açıklamalar, teyit edilmeden yayımlanan haberler, düzeltilmeyen yanlışlar, iki tarafın birbirini anlamasının önündeki en büyük engel olarak görülmektedir. Farklı iletişim kanallarının tesis edilmesi, sadece Alman siyasilerin değil Alman kamuoyunun da Türkiye ve Almanya’da yaşayan Türk toplumu ile doğru irtibat kurabilmesinin önünü açacaktır. Mevcut iletişim kanallarının ne yazık ki bu görevi ifa edemediği, bilakis ilişkilere zarar verdiği açıktır. DİTİB ve benzeri kurumları zayıflatmak değil, radikalizmle mücadele edebilmek için bilhassa güçlendirmek elzemdir. Umalım ki Almanya’da bunu idrak edip tedbir alan kurumlar, yapılar mevcuttur.

Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts