Thursday, 5 April 2018

Diyarbakır'da petrol bulundu!



DİYARBAKIR'DA PETROL BULUNDU!


Avustralya merkezli Trans Atlantic Exploration Mediterranean International, bir adet  işletme ruhsatı için başvuruda bulundu.

'nin bugünkü sayısında yayımlanan  İşleri Genel Müdürlüğü (PİGM) açıklamasında şöylen denildi:
DİYARBAKIR'DA KEŞFEDİLDİ
"Trans Atlantic Exploration Mediterranean International Pty. Ltd.'nin  ilinde sahip bulunduğu AR/TEM/5046 hak sıra no'lu petrol arama ruhsat sahasında keşfedilen ham petrol ile ilgili olarak ARİ/TEM/K/M44-b2-1 paftasında 1 adet petrol işletme ruhsatı almak için 13.03.2018 tarihli dilekçesiyle müracaat ettiği Türk Petrol Kanunu Uygulama Yönetmeliği'nin 14'üncü maddesinin birinci fıkrası gereğince ilan olunur."
ARAŞTIRMALAR DEVAM EDİYOR
Firmanın Diyarbakır'da faaliyet alanı üçü koldan oluşuyor. Molla ve Selmo bölgelerinde iki adet alanı bulunan Transatlantic Petroleum şirketinin faaliyet alanı Mardin ve Bedinhan bölgelerine yakın yerlerde bulunuyor.
ÇEVRE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI SAYFASINDA DA AÇIKLAMA YAPILDI
Diyarbakır ili Sur, ilçesi Yenievler Köyü Mevkii, AR/TEM/5046 - AR/TEM 4845 Ruhsat Numaralı Alan Yeniev 1 ile Bahar 8-10 Lokasyonları mevkiindeki TRANSATLANTIC EXP. MED. INT. PTY. LTD. Merkezi Avustralya Türkiye Ankara Şubesi tarafından yapılması planlanan Ham Petrol Arama-Çıkarma ve Depolama Faaliyeti projesi ile ilgili olarak DİYARBAKIR Valiliğimize sunulan dosyayı P.T.D. Dosyası Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin 17. maddesi doğrultusunda incelenmiş ve uygun bulunmuş olup, projeye ilişkin ÇED Süreci başlamıştır. İlgililere ve kamuoyuna duyurulur.
https://www.ahaber.com.tr/ekonomi/2018/04/05/diyarbakirda-petrol-bulundu

Wednesday, 28 March 2018

Pet atıktan günde 5 ton iplik üretiyorlar


Bursa'da bir tekstil firması, uzun zamandır üzerinde çalıştığı Ar-Ge projesi kapsamında yüzde 100 atık petlerden ürettiği ipliği tekstil sektörüne sundu.

Pet atıktan günde 5 ton iplik üretiyorlar
BURSA - BÜŞRA NUR ÖZCAN
Bursa'da bir tekstil firması, uzun süredir üzerinde çalıştığı Ar-Ge projesi kapsamında yüzde 100 pet atıktan iplik üretti.
Yüksek kimya mühendisi Atilla Ilıman, Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi'nde 2009'da ekonomik kriz nedeniyle kapanmak üzere olan kendisinin de çalıştığı tesisi devraldı.
Yapılan çalışmalar sonucunda ipliğe "çevreci" bir kimlik kazandıran firma, hayata geçirdiği projeyle otel, hastane, okul ve işletmeler gibi çeşitli noktalardan toplanan pet atıkları, farklı işlemlerden geçirerek ipliğe dönüştürdü.
Firmanın genel müdürü Erman Ilıman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 2009'da bir aile şirketi olarak faaliyete geçtiklerini ve 20 ülkeye ihracatla bilinen bir firma haline geldiklerini belirtti.
Yapılan Ar-Ge çalışmaları ile birtakım projeleri hayata geçirdiklerini anlatan Ilıman, şöyle konuştu:
"Babamın uzun yıllar boyunca yaptığı araştırma ve geliştirmeleri sonucunda, 2013'de pet atıklarından iplik üretimini hayata geçirmek için hurdaya çıkmış bazı makinelerin de geri dönüşümünü sağlayarak, projenin ilk adımını attık. Ar-Ge projemizin sonucunda Türkiye'de yüzde 100 pet atıklarından geri dönüşüm iplik üreten ilk tesis olduk. Bunun gururunu yaşıyoruz. Yüzde 100 poy ipliği üretip bunu da yine kendi bünyemizde bulunan makinelerle tekstüre ederek, yüzde 100 geri dönüştürülmüş, uluslararası akredite ve sertifikasyonlara sahip tekstüre iplik olarak piyasaya sunuyoruz."
Ilıman, mevcut kapasitelerinin günlük 5 ton olduğunu belirterek, "Hedefimiz, 2019 itibarıyla günlük 20, 2020'de ise 40 ton iplik üretim kapasitesine ulaşmak. Diğer hedefimiz de piyasanın ihtiyacı olan renkli iplik üretimidir. Bununla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Dünyada da bu konuda sayılı tesislerden biri olarak Türkiye ekonomisine güç kattığımıza inanıyoruz." ifadesini kullandı.

Tuesday, 20 March 2018

Türkiye dış ticarette AB'nin 5. büyük ortağı



Türkiye dış ticarette AB'nin 5. büyük ortağı

Avrupa Birliği'nin (AB) geçen yılın ocak-aralık döneminde 84,8 milyar avroluk ihracat, 69,7 milyar avroluk ithalat gerçekleştirdiği Türkiye, birliğin beşinci en büyük ticaret ortağı olmaya devam etti. 28 üyeden oluşan AB geçen yılın tamamında 1 trilyon 878,5 milyar avroluk ihracat ve 1 trilyon 853,5 milyar avroluk ithalat yaptı. Birliğin, söz konusu dönemde Türkiye'ye ihracatı yüzde 8,8 artarak 84,8 milyar avro seviyesinde gerçekleşti. Bu dönemde, AB'nin Türkiye'den ithalatı ise yüzde 4,5 yükselişle 69,7 milyar avro oldu. Böylece Türkiye, AB'nin dış ticaretindeki en önemli beşinci ülke konumunu sürdürdü. ( Kemal Delikmen - Anadolu Ajansı https://aa.com.tr/tr/info/infografik/9392)

Böylelikle Türkiye AB nin ihracatından % 4,52 pay alırken;ithalatından ise % 3,76 pay almış oldu ancak Türkiye-AB toplam dış ticaret hacmi ise bu dönemde 154,5 milyar avro ya ulaştı. Ayrıca bu hacim genel dış ticaret hacmi içinde de %4,14 lük paya ulaşmış oldu ve genel dış ticaret ortakları arasında da ilk 5 te yeraldı. 


Monday, 19 March 2018

Yerli kredi derecelendirme kuruluşu geliyor



Son dakika haberi... Yerli kredi derecelendirme kuruluşu geliyor

Anadolu Ajansı
Ekonomi

SON DAKİKA HABERİ: BDDK Başkanı Mehmet Ali Akben, ulusal kredi derecelendirme kuruluşunu bu yıl içinde kurmayı hedeflediklerini açıkladı.

Son dakika haberi! 
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mehmet Ali Akben, İstanbul Ticaret Üniversitesinde düzenlenen "Yükselen Piyasa Ekonomilerinde Rating Uygulamaları: Çin Örneği Semineri"nin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Milli kredi derecelendirme kuruluşu için çalışmaların sürdüğünü ifade eden Akben, "Şu anda bunu bankalar kuracak gibi görünüyor. Özel bir şirket de bunu kurabilir ama şu anki yapıda biraz zor görünüyor bu... Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) öncülüğünde nasıl ki Kredi Kayıt Bürosu’nda (KKB) bankalar ortak ya... Buna benzer bir yapı da… Belli bankaların belli bir pay almasıyla… Düşündüğümüz, kimsenin yüzde 10’dan fazla pay almaması" şeklinde konuştu.

"Mühim olan Türkiye’deki sistemi ve şirketleri tanıyan bir yapının olması"
Mehmet Ali Akben, Türkiye’de bir tane derecelendirme kuruluşuna ihtiyaç bulunduğunu dile getirerek, "Zaten, tabii bu iş kurulduğunda, belki ancak birkaç yıl içinde veriler toplanabilecek. Burada Çin veya Hindistan, belki Fitch bunun içine… Onlardan bir ortaklık yapısı da girerse zaten onların know how’ı ve onların uluslararası şeyi de kullanılabilirse bir fayda temin edebilir" dedi.

Yerli kredi derecelendirme kuruluşunun bankaların borçlanma maliyetine de katkı sağlayacağını kaydeden Akben, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bizim Türk lirası krediler üzerindeki rate’ler yüzde 100 risk ağırlığına tabi. Bu kuruluşlar şu anda Türkiye’deki risk ağırlığını 20’ye kadar düşürebilirler. Belki sıfıra kadar getirebilirler, bilmiyorum ama… TL kredilerde daha düşük not verebilirler. Belki de yüksek de verebilirler tabii… Mühim olan Türkiye’deki sistemi ve şirketleri tanıyan bir yapının olması. (Milli kredi derecelendirme kuruluşu) Tarih şu an belli değil ama bu sene içerisinde bunu bir noktaya getirmek istiyoruz. Bu sene içinde bunun kurulmasını hedefliyoruz."

100 bin kişi daha istihdam edilecek!


Bu yıl, 50 binin üzerinde fabrikanın faaliyet gösterdiği organize sanayi bölgelerinde 100 bin kişiye yeni iş kapısı açılması bekleniyor.

100 bin kişi daha istihdam edilecek!

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, organize sanayi bölgelerinde yaklaşık 1 milyon 730 bin kişinin istihdam edildiğini belirterek, "Geçen yıl hem üretime geçilen parsel sayısında hem de istihdamda önemli artış yaşandı. Üretime geçilen parsel sayısı 50 bin 528'i geçti. Geçen yıla göre 100 bin kişilik istihdam artışı öngörülüyor" dedi.
 
Türkiye'nin sanayi bölgesi kurma tecrübesini yurt dışına ihraç edeceğini belirten Özlü, "Yurt dışında da işletip, yöneteceğiz. Kendi teknolojimizi ürettiğimiz bir sanayi dönüşümü hedefliyoruz" diye konuştu.
 
Büyük ölçekli endüstri bölgeleri kuracaklarını anlatan Özlü, "Yeni sanayi bölgeleri iş imkanı yaratacak. Sanayinin ihtiyaç duyduğu insan kaynağını yetiştirmek amacıyla OSB'lerde teknik kolejler açmaya devam edeceğiz." açıklamsında bulundu. (Kaynak: Gazete Vatan)

Avrupa’yı giydiriyor, çalıştıracak işçi bulamıyor.



VASIFSIZ ELEMAN BİLE BULAMIYOR

İstanbul'dan döndüğü memleketi 'de Avrupa'ya  yapan bir  kuran Yusuf Atay, çalıştıracak işçi bulamıyor. Atay, eleman bulabilirse 100 bin adetlik üretimini 150 bine çıkaracak.

-İstanbul'dan döndüğü memleketi 'de Avrupa'ya  yapan bir  kuran Yusuf Atay, çalıştıracak işçi bulamıyor.
İstanbul'daki 30 yıllık tekstil sektörü deneyimini memleketi Mardin'e taşıyan iş adamı 39 yaşındaki Yusuf Atay, Mardin 'nde bir yıl önce ortağıyla birlikte kadın giyimi üzerine tekstil atölyesi kurdu. Kısa bir sürede Avrupa'ya açılan Atay, şimdilerde siparişleri yetiştirmekte zorluk çekiyor. Çalıştıracak işçi bulamayan Atay, 45 işçiyle günlük 3 bin adet kadın üst giyim kıyafeti üretilen atölyede talepleri karşılayabilmek için en az 25 işçi daha arıyor.
Memleketine  sağlamak için döndüğünü belirten Atay, "30 senedir bu sektördeyiz. Mardin'deki yatırımımız aşağı yukarı bir senedir devam ediyor. Genellikle Avrupa'ya ihracat yapıyoruz. Almanya, İngiltere, Slovakya, Belçika ve Hollanda gibi ülkelere çalışıyoruz" dedi.
VASIFSIZ ELEMAN BİLE BULAMIYORUZ
Vasıfsız eleman bile bulamadığını aktaran Atay, "Bu bölgedeki yatırımımız ve işimizin genel bakış açısı insan gücüne dayalı olduğu için bu bölgede istihdam ediyoruz. Ama elemandan yana sıkıntımız var. Eleman gelmiyor. Biz nitelikli ve niteliksiz eleman alıyoruz ve yetiştirilmek üzere de alıyoruz. Ama eleman gelmiyor. Durum bundan ibaret. Günlük 2 bin ve 3 bin arası üretimimiz var. Bu da ayda 100 bin adete tekabül eder. İşçi olursa 150 bin adete çıkacağız. Bu sıkıntılara rağmen bu şekilde çalışmaya devam ediyoruz" diye konuştu.
Atölyede ustabaşı olan Mehmet  ise, "Bu tekstil atölyemizde işçi sıkıntısı var. Bazı gençlerimiz, 'iş olmadığını' söylüyorlar. Ama buna kanmayın. Bakın koskocaman atölye ve iş var. Bizim elemana ihtiyacımız var. Ödemelerde sıkıntı yok. Buyurun gelin beraber çalışalım" ifadelerinde bulundu.

IHA
https://www.ahaber.com.tr/ekonomi/2018/03/19/avrupayi-giydiriyor-calistiracak-isci-bulamiyor

Monday, 12 March 2018

Endüstri 4.0 Türkiye için tehdit mi, fırsat mı?


4. sanayi devriminden her sektördeki istihdam farklı ölçüde etkilenecek. Robotların veya kobotların insanın kas gücünün, yapay zekanın da beyin gücünün yerini alacağı sektörlerde işgücü kaybı pek muhtemel.

Endüstri 4.0 Türkiye için tehdit mi, fırsat mı?
İSTANBUL - Doç. Dr. Elif Nuroğlu
Endüstri 4.0 konusunda en çok endişe edilen mevzulardan biri de dijitalleşme ve robotların (veya kobotların) kullanımıyla işsizliğin artması. Almanya’da yapılan çalışmalar, Endüstri 4.0 yatırımlarının sonucu olarak 2020 yılına gelindiğinde istihdamın yüzde 6 artacağını tahmin ediyor. Hem sanayi üretiminden kaynaklanan artış nedeniyle hem de bugün olmayan ama bu sanayileşme süreciyle hayatımıza girecek olan yeni meslekler sebebiyle böyle bir artış öngörülüyor. Bazı raporlarda, 4. sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkacak olan bu yeni mesleklerin sayısının16 olacağı söylense de, yeni meslek sayısı bunun çok daha üstünde olacaktır.
4. sanayi devriminden her sektördeki istihdam farklı ölçüde etkilenecek. Robotların veya kobotların insanın kas gücünün, yapay zekanın da beyin gücünün yerini alacağı sektörlerde işgücü kaybı pek muhtemel. Ama bu devrimin gerekliliği olarak ortaya çıkan yeni mesleklere geçişle birlikte, bir sektördeki istihdam kaybı diğer sektörde açılan yeni işlerle sağlanan istihdamla dengelenebilir. Önemli olan, yeni işlerin gerektirdiği yetenek ve beceriye sahip olacak şekilde, var olan işgücünün eğitilmesi, iş gücüne yeni katılacak gençlerin ve hatta çocuklarımızın da bu gerekliliklere uygun şekilde donatılarak hayata hazırlanması.
Boston Consulting Group (BCG) tarafından İngiltere, Almanya ve Fransa’daki şirketlerle gerçekleştirilen bir araştırma, şirketlerin gelecekte veri bilimi (yüzde 49), yazılım geliştirme (yüzde 48) ve programlama (yüzde 46) gibi niteliklere daha çok ihtiyaç duyacağını, makine operasyonları ve kas gücüyle yapılan işlere duyulan gereksinimin ise azalacağını gösteriyor. Sanayileşmenin bu dalgasıyla birlikte endüstriyel veri bilimciliği, robot koordinatörlüğü, veri güvenliği uzmanlığı, üç boyutlu (3D) yazıcı mühendisliği, veri analistliği gibi yeni meslekler ortaya çıkacak.
Endüstri 4.0 ile birlikte işsizliğin artması istenmiyorsa, hem yaygın hem de örgün eğitim kanallarını kullanarak, ülkemizin insanlarını geleceğe ve geleceğin işlerine hazırlayan programlar yürütülmeli. Bu programları büyük şirketler, üniversiteler, üniversitelerin sürekli eğitim merkezleri, halk eğitim merkezleri yürütebilir; televizyon-radyo programları ve kamu spotları aracılığıyla da bütün Türkiye bu programların önemi konusunda bilinçlendirilebilir.
Sanayide dijital dönüşümü gerçekleştirebilmesi için Türkiye’nin gereken teknoloji ve eğitim altyapısını şimdiden kurması ve eski yapıyı yeni ihtiyaçlara uyarlaması gerekiyor. Bunun için öncelikle eldeki durumun gerçekçi bir resminin çekilmesi şart. Firmalarının üretimi halihazırda ne kadar otomasyon çerçevesinde yürüyor, henüz Sanayi 3.0 standartlarında üretim yapılıyor mu, süreçler ne kadar standartlaşmış gibi soruların cevapları acilen rakamlarla ortaya konulmalı. Diğer yandan, sanayide dönüşüm gerçekleştikçe gerekli olacak altyapı ve insan kaynağının planlaması yapılarak, bugünden 5-10-15 yıl sonrasına hazırlanılması çok kritik bir mesele.
Bundan önceki hiç bir sanayi devrimi kitleleri işsiz bırakıp hayat standartlarını düşürmedi. Aksine sanayide artan üretim hem yeni istihdam alanları yarattı hem de üretimin ucuzlayıp yaygınlaşmasıyla ürün ve hizmetler ucuzlayıp daha erişilebilir hale geldi. Sonuç olarak sanayi devrimleri insanlığın yaşam kalitesini artırdı. Gerekli önlemler alındığı takdirde, bu süreçte de işsizliğin artmasından endişelenmeye gerek yok.

Endüstri 4.0 yolculuğunda standartlaşma neden çok önemli?

4. sanayi devriminin fikir babası olan Almanya, bu yolculuğun yol haritasını ‘Alman Standartlaşma Yol Haritası’ adı altında 2013 yılında çıkardı, 2016 yılında da ikinci ve gözden geçirilmiş versiyonu yayınladı. Endüstri 4.0 önceki endüstri devrimlerindeki gibi yüksek seviye teknolojik alet/makine alıp kendi sistemini kurmaktan farklı olarak, küresel boyutta oluşan sisteme entegrasyon için gerekli bir dönüşüm yolculuğu. Bu uzun yolculuğun birçok alt süreci var. Tüm bu süreçlerin sağlıklı bir şekilde tamamlanması için, eğitimden teknoloji üretim ve yatırımlarına, altyapıdan bürokrasideki iş akışlarına kadar birçok sürecin standartları oluşturulmalı ve tanımlanmalı. Aksi halde, standartlar olmadan kurulan küçük sistemler, büyük sistem içinde birbirlerine entegre olamazlar.
Diğer yandan, Almanya’nın yol haritası bir Endüstri 4.0 terimler sözlüğünün oluşturulması gerektiğine de işaret ediyor ki bu konu Türkiye’deki uygulayıcılar için de yolun başında yapılması gereken acil işler arasında.

Entegrasyon ve bilgi akışı hiç bu kadar önemli olmamıştı

Bir ürün veya hizmetin, tasarımdan başlayarak üretilip satışa sunulmasına kadar geçirdiği aşamalar, satış öncesi ve sonrası muhatap olunan tüm paydaşlar, aslında aynı sistemin bir parçasıdır. Lakin bu parçalar şimdiye kadar birbiriyle tam anlamıyla entegre bir sistem şeklinde çalışmıyorlardı. Bu sebeple, bazen farklı katmanlar aynı bilgi ve çözüm için farklı kulvarlarda çaba ve zaman harcadı. Zincirin bir halkasında gizli tutulan veya iletilmeyen aksaklık diğer halkalarda kalite düşmesi olarak kendisini gösterdi.
Sanayi 4.0 ile birlikte bilgi ve veri alışverişi ve işbirliği hiç olmadığı kadar önemli bir konuma geliyor. Yatay ve dikey entegrasyon olarak açıklanan bu durum, iş yapışı ve bilgi akışını inanılmaz ölçüde rahatlatacak. Günlük hayatta da iletişim ağı (network) güçlü olan insan ve şirketlerin, hatta politikacıların ne kadar başarılı olduğunu, izole çalışanların ise bilmeleri gereken pek çok şeyden bihaber oldukları için fırsatlar kaçırdığını görüyoruz. Benzer işi yapan veya aynı değer zincirinin bir halkası olan insan ve makinelerin birbiriyle eş anlı ve gerçek zamanlı iletişim halinde olduklarını hayal ettiğimizde, insanoğlunun eksik ve aksak bilgiden dolayı kaybettiği zamanı ve enerjiyi geri kazanması heyecan verici bir ilerleme olarak karşımıza çıkıyor.

Tek başına başaramayacağınız bir yolculuk

Tek başınıza dijitalleşip kendi süreçlerinizi optimize etmek, Endüstri 4.0 yolculuğunda çok şey ifade etmiyor. Tüm sistemdeki firmalar hep beraber dijitalleşmeli ki akıllı sistemlerin faydası büyük ölçekte görülebilsin. Yeteri kadar kaynağı ve yetişmiş elemanı olmayan KOBİ’lerin de hem devlet hem de Endüstri 4.0 sürecinde önder olmayı hedefleyen büyük şirketler tarafından elinden tutulması ve sisteme entegre edilmesi, Türkiye ekonomisinin selameti açısından çok mühim. Nitekim Türkiye’de Endüstri 4.0 yarışını hızlandıran şirketlerin KOBİ’leri unutmadığını, açıkladıkları Endüstri 4.0 vizyonlarında ve orta vadeli hedeflerinde görüyoruz.
Her geçen gün daha çok veri üretilen bir dünyada yaşıyoruz. Önümüzdeki 5-10 yılda, sensorlar ve akıllı makinelerin okuduğu bu büyük veriyi gerçek zamanlı (real-time) okuyabilen, okuduğu veriyi kendisi için yararlı bilgiye dönüştürüp analiz eden ve bu bilgilerle süreçlerini iyileştiren, müşterinin istek ve ihtiyaçlarını anında fark edip ona uygun ürünler sunan firmalar rekabetçi olacak. Veriyi toplayamayan, toplasa da analiz edemeyen ve müşteriye özel mal ve hizmet sunmakta biraz geç kalan firmalar kaybedecek.
Bugün internette kullandığımız pek çok yazılım, örneğin Google ve Facebook, bizlerin ürettiği verileri topluyor, okuyor ve ona uygun reklamları bilgisayar başına geçtiğimizde karşımıza çıkarıyor. İşte bu sebeple, veri toplama işini yabancı şirketlere bırakırsak yine geç kalmış oluruz. Türkiye’nin akla gelebilecek her tür ihtiyaç ve kullanım için kendi programlarını geliştirmesi, verilerinin yabancı şirketler tarafından okunup işlenmesinin önüne geçecektir.
Bugün küçük bir işletmenin bilgisayar hesaplarını bir "hacker" ele geçirip çaldığı bilgileri belirli bir para karşılığında geri veriyor. İleride çok daha mahrem bilgilerin de sadece sistemde yüklü olacağını düşündüğümüzde, karşımıza çıkacak olan en büyük problem veri güvenliği olacak. Dijital dünyanın şirketleri, verisine mukayyet olamadığı için bugün “hacker” karşısında zavallı duruma düşen ve 20-30 bin TL ödeyerek bilgisayar kayıtlarını geri alan firmadan çok daha vahim kayıplar yaşayacak. Bu nedenle siber güvenlik, Endüstri 4.0 konusu gündeme girdiği andan itibaren onunla beraber telaffuz edilen hayati bir mevzu. Dijital dönüşüm gerçekleşirken karşımıza çıkan önemli ve kritik mesleklerden birisi siber güvenlik. Türkiye’nin şimdiden bu konuda insan kaynağını yetiştirmesi gerekli.

Tehdidin fırsata çevrilmesi Türkiye’nin elinde

Son birkaç yıla kadar, Türkiye’nin üst-orta gelir grubundan yüksek gelirli ülkeler grubuna nasıl geçeceğini tartışıyorduk. Üretimde verimliliğin düşük olması, diğer yandan ihracatın ithalata bağımlılık oranının yükseklerde seyretmesi, cari açığın nasıl kapanacağı gibi mevzular, Türkiye’nin kronik problemleri. Bu nedenle yerli ve milli üretimin önemine yapılan vurgu önemli, ancak geç kalınmış bir hamleydi. Tüm bu meseleler tartışılırken, yapısal anlamda radikal bir dönüşüm yaşanmadığı takdirde çok yavaş yol alınacağını da biliyorduk. Endüstri 4.0, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme yolculuğunda Türkiye’nin karşısına bir anda çıkıveren güzel bir fırsat olarak okunmalıdır.
Bazen durumunuzun, bu gidişatla ne çok daha iyi ne de daha kötü olacağını fark edersiniz. Bir sıçrama yapmanız gerekmektedir. İçinde bulunduğunuz su ısındığı anda bir tehdit görürsünüz, ancak aynı anda hissettiğiniz bir enerjiyle yüksek bir atlayış gerçekleştirir ve kurtulursunuz. Sanayinin suyu Endüstri 4.0 akımıyla beraber emek-yoğun ülkeler için ısınmaktadır. Bu tehdidin bir fırsata çevrilmesi de Türkiye’nin, Türk insanının ve Türkiye şirketlerinin ellerindedir.
[Türk-Alman Üniversitesi’nde İktisat Bölümü başkanlığı görevini yürüten Doç. Dr. Elif Nuroğlu uluslararası iktisat, yerçekimi modeli, ampirik uluslararası ticaret, ekonometrik modellemeler, ampirik makroekonomi, yapay sinir ağları ve fuzzy yaklaşımlar alanlarında çalışmaktadır]

Sıfır Atık Projesi'yle 115 ton atık ekonomiye kazandırıldı



Atıkların yeniden ekonomiye kazandırılmasını amaçlayan Sıfır Atık Projesi kapsamında 115 ton değerlendirilebilir atık ekonomiye kazandırıldı.

Sıfır Atık Projesi'yle 115 ton atık ekonomiye kazandırıldı
ANKARA - Yıldız Nevin Gündoğmuş
Çevre ve Şehircilik Bakanlığıatıkların yeniden ekonomiye kazandırılmasını amaçlayan Sıfır Atık Projesi kapsamında 115 ton değerlendirilebilir atığı ekonomiye kazandırdı.
Bakanlıktan alınan bilgiye göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın himayesinde başlayan Sıfır Atık Projesi'nde 9 ay geride kaldı.
Bu kapsamda Bakanlık ana hizmet binasında başlayan ve ilerleyen dönemlerde Türkiye geneline yaygınlaştırılması hedeflenen projenin 9 aylık bilançosu yüz güldürdü. 9 ayda sadece Bakanlık ana hizmet binasında 84 ton kağıt-karton, 20 ton plastik, 4,5 ton cam atık, 2,2 ton metal atık, 3,2 ton organik atık ve 1,2 ton değerinde bin 200 litre de bitkisel yağ olmak üzere yaklaşık 115 ton değerlendirilebilir atık kaynağında ayrı toplanıp yeniden ekonomiye kazandırıldı.

Bin 440 ağacın kesilmesi önlendi

Yeni uygulamayla, Bakanlık çalışanların alışkanlıklarının değiştirilerek projenin verimliliğinin artması amaçlanıyor.
Bu kapsamda ana hizmet binasındaki ofislerden çöp kovalarını kaldıran Bakanlıkça, bu sayede çalışanların geri dönüşüm kumbaralarına atıklarını ayrıştırarak atması sağlandı.
Proje sayesinde kağıtların yeniden dönüşümüyle, 9 ayda bin 440 ağacın kesilmesi önlendi.
Ayrıca 16 ton sera gazının azaltılması, 320 varil petrolün ve 8 ton cevherin kullanımının engellenmesi de sağlanan projeyle, atıklardan 1,2 ton kompost gübre ile bin 200 litre biyodizel elde edildi.

Sokak hayvanları da unutulmadı

Atıkların yerinde ayrıştırılarak geri dönüşüm işlemlerinin sağlanmasının yanı sıra proje kapsamında sokak hayvanları da unutulmadı.
Söz konusu süre içinde Bakanlık binasında toplanan yemek ve ekmek artıkları 1,3 tona ulaştı. Bu artıkların sokak hayvanları bakım ve rehabilitasyon merkezlerine gönderimi sağlandı.

38 bin ton atık yağ 'yakıt' oldu


Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarı Öztürk, "Geçen yıl 6 bin 300 ton ile en çok İstanbul'da olmak üzere, toplam 38 bin ton bitkisel atık yağ toplandı ve biyodizel üretiminde kullanıldı." dedi.

38 bin ton atık yağ 'yakıt' oldu
ANKARA - Yıldız Nevin Gündoğmuş
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarı Mustafa Öztürk, "Geçen yıl 6 bin 300 ton ile en çok İstanbul'da olmak üzere, toplam 38 bin ton bitkisel atık yağ toplandı vebiyodizel üretiminde kullanıldı." dedi.
Bakanlık tarafından, Müsteşar Öztürk imzalı "Bitkisel ve Hayvansal Atık Yağlardan Biyodizel Üretimi" adlı kitapçık yayımlandı.
Öztürk, kitapçığa ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'de yılda 1,5 milyon ton bitkisel yağın gıda amacı ile kullanıldığı ve bu yağdan yaklaşık 150 bin ton atık yağ oluştuğunu söyledi.
Bitkisel ve hayvansal atık yağların geri dönüşümüyle motorinli motorlarda kullanılan yenilenebilir ve yerli üretilebilen bir yakıt olan "biyodizel" üretildiğini anlatan Öztürk, "Geri kazanılan bitkisel ve hayvansal atık yağların biyodizel üretiminde kullanılmasıyla sera gazı, karbondioksit gibi sera gazı etkisi, kanser yapıcı klorlu organik maddelerin egzozdan atmosfere atılması, yanmamış hidrokarbon emisyonu, ozon oluşturucu kirleticilerin emisyonu, egzozdan motorine göre yüzde 75 daha fazla kirletici atılması ve su kaynaklarının daha fazla kirlenmesi önlenebilir." diye konuştu.
Bitkisel ve hayvansal atık yağların çöpe atılmayıp biriktirilerek lisanslı firmalarca toplanması gerektiğine dikkati çeken Öztürk, "Geçen yıl 6 bin 300 ton ile en çok İstanbul'da olmak üzere, toplam 38 bin ton bitkisel atık yağ toplandı ve biyodizel üretiminde kullanıldı." ifadelerini kullandı.
İstanbul'dan sonra Ankara'da 4 bin ton, Antalya'da 2 bin 200 ton, İzmir'de bin 800 ton, Bursa'da bin 250 ton ve Muğla'da bin ton bitkisel atık yağ toplandığını bildiren Öztürk, diğer illerde de çalışmalarının artarak devam edeceğini belirtti.

Atık yağdan, yeşil enerjiye

Çöpe dökülen bitkisel ve hayvansal yağların çöp depolama alanlarında sık aralıklarla yangınlara neden olduğuna değinen Öztürk, şöyle konuştu:
"150 milyon kilogram civarında oluşan atık yağın lavaboya, kanalizasyona dökülmeyip geri kazanılmasıyla da yılda 150 milyon kilogram biyodizel ve 15 milyon kilogram gliserin üretilerek, ekonomiye katkı sağlanabilir. Ayrıca bir litre biyodizele dönüştürülmüş kullanılmış bitkisel ve hayvansal yağdan, 240 fincan çay için yeterli yeşil enerji üretilebilir."
Atık yağların bir kısmının piyasada illegal yağ toplama işi yapan firmalar tarafından toplanarak arap sabunu ya da hayvan yemi üreticisine satıldığını aktaran Mustafa Öztürk, "Hatta bu yağları paketleyip tekrar yağ olarak satan firmalar da bulunuyor. Oysa bitkisel ve hayvansal atık yağlar, hayvan yemi ve sabun üretiminde içerdikleri çok zararlı maddelerden dolayı kullanılamaz. Kızartma yağı dahil yemeklik yağ olarak kullanılması yasaktır, sağlık için çok tehlikelidir." uyarısında bulundu.

"Bitkisel ve Hayvansal Atık Yağlardan Biyodizel Üretimi" kitapçığı

Bitkisel ve hayvansal atık yağların önemli bir yenilenebilir enerji ham maddesi olduğuna dikkat çekilen kitapçıkta, bu yağların, yiyecek pişirme ve kızartma işlemi sonucu oluşan evsel sıvı atıklar olduğu belirtildi.
Akdeniz ülkelerinde, şehir içi bölgelerde her ev başına yılda 5 kilogram bitkisel ve hayvansal atık yağ oluştuğu aktarılan kitapçıkta, atık yağların tekniğine uygun olarak, oluştuğu yerde kaynağında ayrı toplanması gerektiği, çünkü bir litre atık yağın 1 milyon litre suyu kirlettiğini vurgulandı.
Bitkisel ve hayvansal atık yağları kaynağında ayrı toplama ve biyodizel üretmenin çevrenin korunması adına bir sosyal sorumluluk projesi olduğu aktarılan kitapçıkta, atık yağların suya, kanalizasyona döküldüğü zaman su yüzeyini kaplayarak, su ekosistemine zarar verdiği, havadan suya oksijen transferini önlediği ve zamanla suda bozularak sudaki oksijenin tükenmesini hızlandırdığı kaydedildi.
Lavaboya dökülen atık yağların kanalizasyon atık su kanal borularına yapışarak boru kesitinin daralmasına, sık aralıklarla tıkanmasına ve kanalizasyon borusunun ömrünün 30-50 yıldan 5 yıla düşmesine neden olduğu belirtilen kitapçıkta, bu yağların atık su kirliliğinin yüzde 25'ini oluşturduğuna ve evsel atık su arıtma maliyetini yüzde 30 artırdığına da işaret edildi.


Thursday, 8 March 2018

10 bin yıl önceki hayatı yaşayan kayıp Türkler fotoğraflandı!



Kuzey Moğolistan'da yaşayan göçecebe Dukha'ları araştıran fotoğrafçı Hamid Sardar Afkhami onların günlük yaşantılarını fotoğrafladı..

Kuzey Moğolistan'da yaşayan göçecebe Dukha'ları araştıran fotoğrafçı Hamid Sardar Afkhami onların günlük yaşantılarını fotoğrafladı..

Dukhalar, Moğolistan'da 10 bin yıldır varlığını sürdürüyor. Dukhalar ren geyiği yetiştiriyor ve Türkçe ile aynı aileden gelen bir dili konuşuyor. İşte o fotoğraflar....

Günümüzden 10 bin yıl önceki yaşam tarzıyla hayatlarını sürdüren Dukhalar'ın inandıkları din ise Şamanizm..

Moğolistan'a Tuva'dan gelen, avlarını paylaşan, ormanlardan yemiş toplayan, doğayla uyumlu ortaklaşmacı bir toplum olan Dukhalar, Sayan Dağları'nda yaşayan ve nesli hızla tükenen Ren geyikleriyle birlikte göçebe olarak yaşıyor..

Harvard Üniversitesi'nde Çin-Tibet Dilleri üstüne doktora yapan Sardar-Afkhami; Dukha halkının yok olamaya yüz tutan yaşam tarzlarını keşfedip, ölümsüzleştirdi ve muazzam fotoğrafların yanı sıra bu halkı konu alan bir belgesel de hazırladı..

Ren geyiklerinin sütü ve peyniriyle, topladıkları yaban yemişleriyle beslenen bu topluluğun Türk dilini konuşması dikkat çekiyor..

Ren geyikleri besliyor, karlı ormanlara onlarla gidip avlanıyor ve yiyecek buluyorlar. Ormandan topladıkları bazı şeyleri de en basit ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çevre köylerde satıyorlar..

Dünyada artık çok az insanın yaptığı ve nesilden nesile geçen kartallarla avlanma geleneğine de burada hala rastlamak mümkün. "Kartalla avlanan avcı" olmak yalnızca bir ünvan değil, bir yaşam tarzının da simgesi… Bu avcılar kartallar sayesinde tilki veya marmot gibi daha küçük hayvanları avlıyor..

İşte Kayıp Türkler! 10 bin yıl önceki hayatı yaşıyorlar...İşte Kayıp Türkler! 10 bin yıl önceki hayatı yaşıyorlar...İşte Kayıp Türkler! 10 bin yıl önceki hayatı yaşıyorlar...


https://www.ahaber.com.tr/galeri/yasam/10-bin-yil-onceki-hayati-yasayan-kayip-turkler-fotograflandi

Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts