İsviçre: Bol Peynir Bol Oksijen
Bayram tatilimde İsviçre'ye, buralardan kaçıp oraya yerleşen arkadaşım Cihan'ı görmeye, bol bol peynir-çikolata yemeye ve dinlenmeye gittim.
İşte öncelikle geziden kısa kısa gözlemlerim ve ardından detaylı İsviçre rehberim.
Zürih Havaalanı'na iniyorum ve şansıma bulutsuz ve pırıl pırıl bir havayla karşılaşıyorum. Yanıma aldığım kalın manto ve çizmeden pişman oluyorum.
İsviçre'nin her yerine trenle ulaşmak mümkün, ülkede metro diye bir kavram yok. Herkes bu korkutucu derecede dakik tren ağını kullanıyor. Kalacağım yer trenle Zürih'ten 20 dakika süren ve Zürih kantonunda bir şehir olan Winterthur. Ağırlıklı olarak Almanca konuşuluyor ve bu bölgede Türklere rastlamak mümkün.
Peynir Fondü
İlk akşamımızda evde Cihan'ın İsviçreli arkadaşı Reto bize Peynir Fondü yapıyor. Fondünün ana vatanında ilk yemeğimizin Fondü olması tabi ki kaçınılmaz. Daha öncesinde fondünün peynir versiyonunu hiç denemediğim için çok heyecanlıyım. Krem peynir kıvamında olan fondü peyniri marketlerde hazır satılıyor. Toprak fondü tenceresinde sarımsak ve beyaz şarap ile eritilip pişirildikten sonra, tencereyi masaya alıyoruz. Peynir sıcak kalsın diye altında hafif bir ateş yanmaya devam ediyor. Uzun fondü çatallarına ekmek, cherry domates ve hatta mandalina batırıp tencerenin içine daldırıyoruz. Mandalinalar bizdeki gibi çok tatlı olmadığından ferah bir tat bırakıyor damakta ancak benim favorim cherry domates oluyor. Hele ki tencerenin en dibinde kalan hafif yanmış kısım paylaşılamıyor, müthiş bir lezzet.
Winterthur
Yemekten sonra Winterthur merkezine gidiyoruz, sokaklar bomboş ve terkedilmiş gibi. Hafta içi saat altıdan sonra şehirde hareket kalmıyormuş ancak bir kaç tane cafe bar gençlerle doluydu. Krepleriyle meşhur olan Grepery'ye oturuyoruz ve İtalyan içkisi olan Aperol ile hazırlamış Aperol Spritz kokteyli içiyoruz.
Soğuk Başkent Bern
İkinci gün sabah erkenden yollara düşüyoruz ve ilk durağımız başkent Bern. Ülkenin 4. büyük şehri olan Bern küçücük bir şehir ve 2 saatlik bir sürede yürüyüş yapıp önemli noktaları görülebiliyor. Yine hafif serin ancak güneşli bir havada rahatça dolaşıyoruz. Şehrin en merkezi yerlerinde bile çok az insanla karşılaşmamız ve çok fazla inşaat çalışması olması dikkatimi çekiyor. Bern'in en turistik yeri olan Ayı Parkı'nı ziyaret ediyoruz. Ayı aynı zamanda şehrin simgesi. Nehrin kenarındaki bir yamaca yapılmış olan park çitlerle çevrilmiş ve doğal ortamlarında gezinen ayıları görmek mümkün. Şehrin isminin de Almanca ayılar anlamına gelen "bären"den geldiği söyleniyor. Aare nehri üzerindeki köprü üzerinden şehrin o yemyeşil doğasının arasına yerleşmiş bordo çatılı evlerini görüyoruz.
Göller Bölgesi Interlaken
Bern'den ayrılma vakti. Trenle Interlaken'a gidiyoruz. Tren yolculuğu ayrı bir keyif, müthiş göl ve dağ manzarası trenin penceresinden bir yağlı boya tablosu gibi görünüyor. Hem de havanın bizden yana olduğu bu günde saatlerce o manzaraya bakıp tren seyahati yapılabilir. Interlaken, Bern kantonuna bağlı Thun Gölü ve Brienz Gölü'nün arasında kalan ve turistlerin yoğun ilgi gösterdiği bir bölge. Interlaken'den tekne ile Brienz Gölü'nü geçiyoruz. Gölün rengi turkuazdan yeşile her türlü tona bürünüyor. Gölü çevreleyen dağlarda bir metrekare bile boş alan göremiyorum, yeşilin ve mavinin bu müthiş buluşması sanırım İsviçre'nin doğal kalmış her bölgesinde görülebilir.
Brienz Köyü'ne vardığımızda karnımızı doyurmak için göl kenarında bir restoran arıyoruz. Çok fazla seçenek yok. Bizdeki çay bahçelerini andıran, pek bakımlı olmayan bir restoran buluyoruz ancak yemekler çok leziz. Marine edilmiş geyik eti yanında ev yapımı makarna olan Spätzli, mor lahanadan yapılan Rotkraut ve karamelize kestane ile servis ediliyor. Şimdiye kadar yediğim en yumuşacık ve lezzetli kırmızı etlerden biri ki 1 hafta kadar marine ediliyormuş. Yemeğimize restoranın kendi üretimi olan biraları da eşlik ediyor.
Romantik Şehir Luzern
Bir sonraki durağımız Luzern. Hareketli, kalabalık, turistlerin uğramadan geçmediği tarihi bir şehir Luzern. Reuss nehrinin üzerindeki 700 yıllık Chapelle Köprüsü ise şehrin en önemli simgesi. Üstü kapalı bu ahşap köprünün çevresi çiçeklerle bezenmiş ve içerisinde Luzern'in tarihini anlatan bir sürü tablo sıralanmış ancak 1993 yılında gerçekleşen bir yangınla maalesef bir çoğu yanmış ve yerleri boş bırakılmış. Nehir çevresine dizilmiş bir sürü romantik kafe restorandan birinde saatlerce oturup şehrin tadı çıkarılabilir.
Peynir Cennetinde Raclette
Akşam yemeğimizde evde Raclette yapıyoruz öyle ki benim favori yemeğim oluyor kendisi. Raclette bir peynir türü ve aynı zamanda Fransızca'da kazımak anlamına geliyor. Raclette ızgarası masaya konuyor ve peynirler makinenin küçük kare küreklerine yerleştirilerek ızgarada erimeye bırakılıyor. Eriyen peynir haşlanmış patatesin veya ekmeğin üzerine dökülerek raclette baharatları eşliğinde yeniyor. Kurutulmuş etin üzerine koyup yemek de mümkün. Raclette dışında peynirin her türlü çeşidi masada bize eşlik ediyor ve yaratıcı karışımlar yapıyoruz.
Ekonomi ve Kültür Merkezi Zürih
Üçüncü günümüzün tamamını Zürih'e ayırıyoruz. Zürih için İsviçre'nin ekonomi ve kültür başkenti diyebiliriz. Tüm şehri boydan boya yürümek mümkün. Biz önce Zürih Gölü çevresinde şehrin tarihi tarafını gezip Büyük Manastır'a çıkıyoruz. Şehre yukarıdan bakınca ülkenin en büyük şehrinin bile aslında çok büyük olmadığını anlamak mümkün. Yan yana yerleşmiş iki saat kulesi ve Manastır şehrin silüetinin önemli noktaları. Zürih'in alışveriş caddesi olan Bahnhofstrasse'yi yani İstasyon Caddesi'ni boydan boya yürüyoruz. Dünya markalarını bulabileceğiniz ancak dünyanın en pahalı alışveriş caddelerinden bir tanesi. Çikolata alışverişi için üst segment markalardan Läderach ve Sprüngli'nin bir çok mağazası Zürih'te mevcut. Sadece binbir çeşit çikolata çeşidini ve çikolata yapımını görmek için bile bu mağazalara girmek gerekli. Ayrıca benim yine çok sevdiğim değişik şekerlemeler, cookieler deneyip damağınıza göre mutlaka bir şey bulabileceğiniz Basler Läckerli mağazasını da ziyaret etmeden geçmemek lazım.
Görkemli bir Şelale Rheinfall
Almanya'ya yakın olan Rheinfall şelalesini ziyaret ediyoruz. Bu şelale Avrupa'nın debisi en yüksek şelalesiymiş. Ormanın içinde kısa bir yürüyüş yapıp görkemli Rheinfall şelalesine karşı sıcak kahvenizi yudumluyoruz. Tekneyle şelalenin hemen yanına kadar gidip merdivenlerle tepeye çıkmak mümkün. Şelalenin tam karşısında ise yerlere kadar cam olan bir restoran var ki çok keyifli ancak rezervasyon gerektiği için orada içemiyoruz kahvemizi.
Minicik ve Tarihi bir Şehir Stein am Rhein
Almanya sınırında ve Ren Nehri çevresindeki şehre kocaman bir kapıdan giriyoruz ve bir meydanın çevresinden baştan aşağı çizimlerle süslenmiş bir sürü bina bizi karşılıyor. Turistik bir bölge olduğu için bir sürü hediyelik eşya dükkanı, peynir, makarna, çikolata dükkanı var. Hepsine teker teker girip incelemek çok keyifli.
Sınır Şehri Konstanz
Almanya'ya Konstanz Gölünü kıyısındaki Konstanz şehrine gidiyoruz. Sınırı geçer geçmez Avrupa'dan bağımsız bir ülke gibi olan İsviçre'den kopuyoruz ve Almanya'nın doğasındaki ve evlerin yapısındaki değişiklikler hemen farkediliyor. Genç nüfusun ve Türklerin çok yoğun olduğu şehir bana daha hareketli ve canlı geliyor. Kendimi İstanbul'un görmediğim bir semtindeymişim gibi hissediyorum çünkü sağdan soldan sürekli Türkçe konuşmalar duyuyorum. Türk bir dönerciye girip döner yiyoruz, ardından göl kenarına yerde oturup sohbet eden bir sürü gencin yanına oturup manzaranın keyfini çıkarıyoruz.
Zürih'te Gece Hayatı
Haftasonları Zürih'in hareketli bir gece hayatı var. Bol oksijenden çarpılan ben geceleri çok dışarı çıkma heveslisi değilim ancak Cihan beni cumartesi akşamı dışarı çıkarmayı başarıyor. İsviçre'de belki de en ucuz şey bira. Güzel müzik dinleyip değişik biraları deneyebileceğimiz bir çok pub var. Gitmişken gece dışarı çıkmadan dönmedim.
Teşekkürler,
İşte öncelikle geziden kısa kısa gözlemlerim ve ardından detaylı İsviçre rehberim.
- İsviçre, Avrupa'nın göbeğinde Almanya, Fransa, İtalya ve Avusturya'nın ortasında doğasıyla cenneti andıran yağlı boya tablo gibi bir ülke.
- Schengen ülkesi olan İsviçre diğer çoğu ülkeden farklı olarak tam beyan ettiğiniz tatil günü kadar vize veriyor. Öyle altı ay vize almak İsviçre için pek mümkün değil.
- Ülkenin aşırı derecede dakik bir tren ağı var ve onlarla her yere ulaşım mümkün. Tren biletleri tek binişlik alınmıyor. 2 saatlik, günlük, haftalık gibi seçenekleri var. Bileti trene binerken herhangi bir yere okutmuyoruz. Arada denk gelirse trenlerde kontrol yapılıyor, güvene dayalı bir durum var.
- Dünya'nın en pahalı ülkelerinden bir tanesi İsviçre. O yüzden almadan dönmemek gereken şeyler dışında alışveriş yapmak pek mantıklı görünmüyor. Almanya'ya yakın yaşayan İsviçreliler bile market alışverişlerini Almanya'ya gidip yapıyorlar.
- Envai çeşit peynirin hepsinin tadına bakmak istiyor insan. Kahvaltı kültürü olmayan İsviçre'de peynirin her türlüsü ana yemek niteliğinde.
- Kahvaltıda genelde kruvasan ve brezel yiyor insanlar. Brezel, çubuk kraker tadında arasına peynir veya jambon konularak yenen bir tür simit.
- Dağların arasındaki ülkede bol bol engebeyle karşılaşmak mümkün ama şehirler genelde daha düz olan göl kenarlarına kurulmuş.
- İsviçre'den beklentilerin huzurlu ve doğayla iç içe bir tatil olduğu sürece mutsuz ayrılmak imkansız.
Zürih Havaalanı'na iniyorum ve şansıma bulutsuz ve pırıl pırıl bir havayla karşılaşıyorum. Yanıma aldığım kalın manto ve çizmeden pişman oluyorum.
İsviçre'nin her yerine trenle ulaşmak mümkün, ülkede metro diye bir kavram yok. Herkes bu korkutucu derecede dakik tren ağını kullanıyor. Kalacağım yer trenle Zürih'ten 20 dakika süren ve Zürih kantonunda bir şehir olan Winterthur. Ağırlıklı olarak Almanca konuşuluyor ve bu bölgede Türklere rastlamak mümkün.
Peynir Fondü
İlk akşamımızda evde Cihan'ın İsviçreli arkadaşı Reto bize Peynir Fondü yapıyor. Fondünün ana vatanında ilk yemeğimizin Fondü olması tabi ki kaçınılmaz. Daha öncesinde fondünün peynir versiyonunu hiç denemediğim için çok heyecanlıyım. Krem peynir kıvamında olan fondü peyniri marketlerde hazır satılıyor. Toprak fondü tenceresinde sarımsak ve beyaz şarap ile eritilip pişirildikten sonra, tencereyi masaya alıyoruz. Peynir sıcak kalsın diye altında hafif bir ateş yanmaya devam ediyor. Uzun fondü çatallarına ekmek, cherry domates ve hatta mandalina batırıp tencerenin içine daldırıyoruz. Mandalinalar bizdeki gibi çok tatlı olmadığından ferah bir tat bırakıyor damakta ancak benim favorim cherry domates oluyor. Hele ki tencerenin en dibinde kalan hafif yanmış kısım paylaşılamıyor, müthiş bir lezzet.
Winterthur
Yemekten sonra Winterthur merkezine gidiyoruz, sokaklar bomboş ve terkedilmiş gibi. Hafta içi saat altıdan sonra şehirde hareket kalmıyormuş ancak bir kaç tane cafe bar gençlerle doluydu. Krepleriyle meşhur olan Grepery'ye oturuyoruz ve İtalyan içkisi olan Aperol ile hazırlamış Aperol Spritz kokteyli içiyoruz.
Soğuk Başkent Bern
İkinci gün sabah erkenden yollara düşüyoruz ve ilk durağımız başkent Bern. Ülkenin 4. büyük şehri olan Bern küçücük bir şehir ve 2 saatlik bir sürede yürüyüş yapıp önemli noktaları görülebiliyor. Yine hafif serin ancak güneşli bir havada rahatça dolaşıyoruz. Şehrin en merkezi yerlerinde bile çok az insanla karşılaşmamız ve çok fazla inşaat çalışması olması dikkatimi çekiyor. Bern'in en turistik yeri olan Ayı Parkı'nı ziyaret ediyoruz. Ayı aynı zamanda şehrin simgesi. Nehrin kenarındaki bir yamaca yapılmış olan park çitlerle çevrilmiş ve doğal ortamlarında gezinen ayıları görmek mümkün. Şehrin isminin de Almanca ayılar anlamına gelen "bären"den geldiği söyleniyor. Aare nehri üzerindeki köprü üzerinden şehrin o yemyeşil doğasının arasına yerleşmiş bordo çatılı evlerini görüyoruz.
Göller Bölgesi Interlaken
Bern'den ayrılma vakti. Trenle Interlaken'a gidiyoruz. Tren yolculuğu ayrı bir keyif, müthiş göl ve dağ manzarası trenin penceresinden bir yağlı boya tablosu gibi görünüyor. Hem de havanın bizden yana olduğu bu günde saatlerce o manzaraya bakıp tren seyahati yapılabilir. Interlaken, Bern kantonuna bağlı Thun Gölü ve Brienz Gölü'nün arasında kalan ve turistlerin yoğun ilgi gösterdiği bir bölge. Interlaken'den tekne ile Brienz Gölü'nü geçiyoruz. Gölün rengi turkuazdan yeşile her türlü tona bürünüyor. Gölü çevreleyen dağlarda bir metrekare bile boş alan göremiyorum, yeşilin ve mavinin bu müthiş buluşması sanırım İsviçre'nin doğal kalmış her bölgesinde görülebilir.
Brienz Köyü'ne vardığımızda karnımızı doyurmak için göl kenarında bir restoran arıyoruz. Çok fazla seçenek yok. Bizdeki çay bahçelerini andıran, pek bakımlı olmayan bir restoran buluyoruz ancak yemekler çok leziz. Marine edilmiş geyik eti yanında ev yapımı makarna olan Spätzli, mor lahanadan yapılan Rotkraut ve karamelize kestane ile servis ediliyor. Şimdiye kadar yediğim en yumuşacık ve lezzetli kırmızı etlerden biri ki 1 hafta kadar marine ediliyormuş. Yemeğimize restoranın kendi üretimi olan biraları da eşlik ediyor.
Romantik Şehir Luzern
Bir sonraki durağımız Luzern. Hareketli, kalabalık, turistlerin uğramadan geçmediği tarihi bir şehir Luzern. Reuss nehrinin üzerindeki 700 yıllık Chapelle Köprüsü ise şehrin en önemli simgesi. Üstü kapalı bu ahşap köprünün çevresi çiçeklerle bezenmiş ve içerisinde Luzern'in tarihini anlatan bir sürü tablo sıralanmış ancak 1993 yılında gerçekleşen bir yangınla maalesef bir çoğu yanmış ve yerleri boş bırakılmış. Nehir çevresine dizilmiş bir sürü romantik kafe restorandan birinde saatlerce oturup şehrin tadı çıkarılabilir.
Peynir Cennetinde Raclette
Akşam yemeğimizde evde Raclette yapıyoruz öyle ki benim favori yemeğim oluyor kendisi. Raclette bir peynir türü ve aynı zamanda Fransızca'da kazımak anlamına geliyor. Raclette ızgarası masaya konuyor ve peynirler makinenin küçük kare küreklerine yerleştirilerek ızgarada erimeye bırakılıyor. Eriyen peynir haşlanmış patatesin veya ekmeğin üzerine dökülerek raclette baharatları eşliğinde yeniyor. Kurutulmuş etin üzerine koyup yemek de mümkün. Raclette dışında peynirin her türlü çeşidi masada bize eşlik ediyor ve yaratıcı karışımlar yapıyoruz.
Ekonomi ve Kültür Merkezi Zürih
Üçüncü günümüzün tamamını Zürih'e ayırıyoruz. Zürih için İsviçre'nin ekonomi ve kültür başkenti diyebiliriz. Tüm şehri boydan boya yürümek mümkün. Biz önce Zürih Gölü çevresinde şehrin tarihi tarafını gezip Büyük Manastır'a çıkıyoruz. Şehre yukarıdan bakınca ülkenin en büyük şehrinin bile aslında çok büyük olmadığını anlamak mümkün. Yan yana yerleşmiş iki saat kulesi ve Manastır şehrin silüetinin önemli noktaları. Zürih'in alışveriş caddesi olan Bahnhofstrasse'yi yani İstasyon Caddesi'ni boydan boya yürüyoruz. Dünya markalarını bulabileceğiniz ancak dünyanın en pahalı alışveriş caddelerinden bir tanesi. Çikolata alışverişi için üst segment markalardan Läderach ve Sprüngli'nin bir çok mağazası Zürih'te mevcut. Sadece binbir çeşit çikolata çeşidini ve çikolata yapımını görmek için bile bu mağazalara girmek gerekli. Ayrıca benim yine çok sevdiğim değişik şekerlemeler, cookieler deneyip damağınıza göre mutlaka bir şey bulabileceğiniz Basler Läckerli mağazasını da ziyaret etmeden geçmemek lazım.
Görkemli bir Şelale Rheinfall
Almanya'ya yakın olan Rheinfall şelalesini ziyaret ediyoruz. Bu şelale Avrupa'nın debisi en yüksek şelalesiymiş. Ormanın içinde kısa bir yürüyüş yapıp görkemli Rheinfall şelalesine karşı sıcak kahvenizi yudumluyoruz. Tekneyle şelalenin hemen yanına kadar gidip merdivenlerle tepeye çıkmak mümkün. Şelalenin tam karşısında ise yerlere kadar cam olan bir restoran var ki çok keyifli ancak rezervasyon gerektiği için orada içemiyoruz kahvemizi.
Minicik ve Tarihi bir Şehir Stein am Rhein
Almanya sınırında ve Ren Nehri çevresindeki şehre kocaman bir kapıdan giriyoruz ve bir meydanın çevresinden baştan aşağı çizimlerle süslenmiş bir sürü bina bizi karşılıyor. Turistik bir bölge olduğu için bir sürü hediyelik eşya dükkanı, peynir, makarna, çikolata dükkanı var. Hepsine teker teker girip incelemek çok keyifli.
Sınır Şehri Konstanz
Almanya'ya Konstanz Gölünü kıyısındaki Konstanz şehrine gidiyoruz. Sınırı geçer geçmez Avrupa'dan bağımsız bir ülke gibi olan İsviçre'den kopuyoruz ve Almanya'nın doğasındaki ve evlerin yapısındaki değişiklikler hemen farkediliyor. Genç nüfusun ve Türklerin çok yoğun olduğu şehir bana daha hareketli ve canlı geliyor. Kendimi İstanbul'un görmediğim bir semtindeymişim gibi hissediyorum çünkü sağdan soldan sürekli Türkçe konuşmalar duyuyorum. Türk bir dönerciye girip döner yiyoruz, ardından göl kenarına yerde oturup sohbet eden bir sürü gencin yanına oturup manzaranın keyfini çıkarıyoruz.
Zürih'te Gece Hayatı
Haftasonları Zürih'in hareketli bir gece hayatı var. Bol oksijenden çarpılan ben geceleri çok dışarı çıkma heveslisi değilim ancak Cihan beni cumartesi akşamı dışarı çıkarmayı başarıyor. İsviçre'de belki de en ucuz şey bira. Güzel müzik dinleyip değişik biraları deneyebileceğimiz bir çok pub var. Gitmişken gece dışarı çıkmadan dönmedim.
Teşekkürler,
- En büyük teşekkür beni en güzel şekilde ağırlayan, gezdiren, deneyimlerini paylaşan canım arkadaşım Cihan'a,
- Gece yatakta beni yalnız bırakmayan evin en akıllı ve hareketli köpeği Zack Ludwig'e,
- Peynir cennetinde her akşam her çeşit peyniri, raclette'i, fondüyü hazırlayan sevgili Reto'ya,
- İsviçre'nin her yere ulaşmamızı sağlayan tren ağına,
- Bir an bile üşümeden gezmemizi sağlayan, güneşini esirgemeyen havasına...
No comments:
Post a Comment