Thursday, 3 July 2014

Samuel Huntington;“Medeniyetler Çatışması” kitabından : ''TÜRKİYE, KEMALİZ'Mİ TERKETMESİ GEREKECEK!''

 Samuel Huntington;“Medeniyetler Çatışması” kitabından : ''TÜRKİYE, KEMALİZ'Mİ TERKETMESİ GEREKECEK!''
“Mustafa Kemal Atatürk, 1920’li ve 1930’lu yıllarda gerçekleştirdiği bir dizi dikkatlice hesaplanmış devrim yoluyla halkını Osmanlı ve Müslüman geçmişinden uzaklaştırma girişiminde bulundu. Kemalizm’in temel ilkeleri, ya da ‘altı ok’ halkçılık, cumhuriyetçilik, milliyetçilik, laiklik, devletçilik ve devrimcilikti. Çok uluslu bir imparatorluk fikrini reddeden Kemal, homojen bir ulus devlet meydana getirmeyi amaçlamış, bu süreçte Ermeniler ve Yunanlılar ülkeden zorla kovulmuş ve öldürülmüştü. Daha sonra sultanı tahttan indirdi ve Batılı tipte cumhuriyetçi bir siyasal rejim kurdu. Dinsel otoritenin asli kaynağı olan Halifeliği kaldırdı. Geleneksel eğitime ve din işleri bakanlıklarına son verdi. Bağımsız din okullarını kapattı. İslam hukukunu uygulayan dinsel mahkemeleri lağvetti. Onun yerine İsviçre Medeni Yasası’na dayanan yeni bir hukuk sistemi kurdu. Ayrıca geleneksel takvimin yerine Gregoryen takvimi geçirdi ve İslamın devlet dini olmasına resmen son verdi. Büyük Petro’ya öykünerek dinsel gelenekçiliğin bir simgesi olduğu gerekçesiyle fesi yasakladı, halkı şapka giymesi için teşvik etti ve Türkçenin Arap harfleriyle değil Latin harfleriyle yazılmasını kararlaştırdı. Bu son reformun büyük bir önemi vardı: Bu reform, Latin harfleriyle okuma yazma öğrenen yeni kuşakların engin bir geleneksel literatüre erişmesini imkansızlaştırdı. Avrupa dillerinin öğrenilmesini teşviketti ve okuryazarlık oranını artırma sorununu büyük ölçüde kolaylaştırdı. Türk halkının, ulusal, siyasal, dinsel ve kültürel kimliğini yeniden tanımlayan Kemal, 1930’lu yıllarda enerjik bir şekilde Türkiye’nin ekonomik gelişmesini sağlamaya girişti. Batılılaşma hem modernleşmeyle el ele yürüdü, hem demodernleşmenin vasıtası oldu…”
“Türkiye İslamın çekirdek devleti olmak için gerekli tarihe, nüfusa, orta düzey bir ekonomik gelişmişliğe, ulusal birliğe, askeri yetenek ve geleneğe sahiptir. Gelgelelim Atatürk’ün Türkiye’yi net bir şekilde laik bir toplum olarak tanımlaması, Türk Cumhuriyeti’nin bu rolü Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralmasını önlemiştir. Türkiye anayasadaki laiklik ilkesine bağlılığından ötürü OIC’nin (İKÖ-İslam İşbirliği Teşkilatı) kurucu üyesi bile olamamıştır. Türkiye kendisini laik bir ülke olarak tanımladığı sürece İslamın liderliğine soyunma olasılığı yoktur. Bununla birlikte Türkiye kendisini yeniden tanımladığı takdirde ne olur? Türkiye bir noktada Batı dünyasına üyelik için yalvarıp duran bir dilenci olarak oynadığı hüsran verici ve aşağılayıcı rolden vazgeçip, Batının temel İslami muhatabı ve düşmanı olarak oynadığı çok daha etkileyici ve onurlu tarihsel rolü yeniden üstlenmeye hazır hale gelebilir. Köktendincilik Türkiye’de tırmanışa geçmiştir. Özal yönetimi altında Türkiye Arap dünyasıyla özdeşlik kurmak için büyük çaba harcamıştır. Orta Asya’da ılımlı bir rol üstlenebilmek için etnik ve dinsel bağlantılarından faydalanmaya çalıştı. Boşnak Müslümanları desteklemiş ve cesaretlendirmiştir. Balkanlar, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya’daki Müslümanlarla kapsamlı tarihsel bağlantılara sahip olması bakımından Türkiye’nin Müslüman ülkeler arasında benzersiz bir yeri vardır. Türkiye’nin sonuçta bir ‘Güney Afrika’ rolü kotarması hiç de mantık dışı değildir. Güney Afrika’nın ırk ayrımcılığını ilga etmesi gibi, kendine yabancı olduğu gerekçesiyle laikliği kaldırıp, kendi medeniyet kümesinde bir parya konumundan çıkarak bu medeniyetin lideri haline gelebilir. Güney Afrika, Hıristiyanlıkta Batı’nın iyi ve kötü yanlarını ve ırk ayrımcılığını yaşayıp gördükten sonra Afrika’ya liderlik etme vasfını özellikle kazandı. Laiklik ve demokraside Batı’nın iyi ve kötü yanlarını yaşayıp görmüş olan Türkiye de en az onun kadar İslama liderlik etme vasfını kazanmış olabilir. Ama bunu yapabilmek için Atatürk’ün mirasını, Rusya’nın Lenin’in mirasını reddedişinden daha eksiksiz bir şekilde reddetmek zorunda kalacaktır. Böyle bir hamle aynı zamanda Atatürk kalibresinde bir lideri, Türkiye’yi bölünmüş bir ülke olmaktan çıkarıp çekirdek bir devlet haline getirmek için gerekli siyasal ve dinsel meşruluğu kendisinde toplamış olan bir lideri gerektirir.”

Ali Osman Yıldız
   1 Tem 2014

No comments:

Post a Comment

Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts