Küreselleşme Kavramı ve İdeolojik Kullanımı
By AKADEMİK PERSPEKTİF on 5 Ekim 2014
Küreselleşme kavramına ideolojik olarak bakacak olursak temel iki görüşün var olduğunu görürüz: Birincisi; kavramı ürettiği varsayılan kapitalist ideoloji ve ikincisi bu kavramın sadece meşrulaştırıcı bir siyaset olmaktan öte geçemediğini iddia eden Marksist düşünce dizgesi.
Ömer AYDIN
Uludağ Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler
Kavram Olarak Küreselleşme
Küreselleşme ilk olarak literatüre girdiği 1960’larda daha çok iktisadî bir kavram olarak ortaya çıktı. Daha sonra diğer sosyal bilim dallarınca ödünç alınmaya başlanan kavram, günümüze bakıldığında sosyal bilimlerin hemen her alanında kullanılmaktadır.
Kelime anlamı olarak kısa bir tanımlama yapacak olursak; mal, hizmet, para, bilgi, kültür ve insanların sınır ötesi dolaşımının artması ile küresel bağlantılılığın artması [1] olarak tanımlanabilir. Birçok tanım veya kavram gibi küreselleşme de zihinsel olarak şekillendirilmeye müsaittir.
İktisadî Anlamı: Birçok sözlükte kavram tanımlanırken iktisadî ibarelere yer verilişinin [2] temel sebebi bu kavramın önce iktisat biliminde ve kapitalist ekonomik sistemin serbest pazar olgusuyla beraber vücuda gelmesidir. İktisat bilimi açısından bakıldığında para, mal veya hizmet dolaşımının küresel boyuta ulaşması ve buna bağlı olarak iktisadî konjonktürün oluşumunda yer kürenin tamamının aktör olabilmesi anlamına gelmektedir.
Eğer örnek verecek olursak; Amerikan merkez bankasının tahvil senedini bir İtalyan satın alabiliyorsa veya Amerika’daki bir kriz dünya dengelerini kısa sürede etki altına alabiliyorsa burada fiili olarak küreselleşme olgusunu görebiliriz.
Sosyolojik Anlamı: Sosyolojide ise bu kavram daha çok kültürel boyutuyla etkili olmaktadır. Dünya üzerinde tek kültürün hüküm sürmesi tartışmaları bağlamında değerlendirilecek olursak küreselleşme ; gelişen teknoloji, internet ve kitle iletişim araçlarının etkisiyle insanların artık istek, kaygı, görüş ve düşüncelerinin tek tip hale doğru gittiği bir süreç olarak tanımlanabilir.
Dünyanın artık küçük bir köy halini aldığını savunan yazarlar burada tam da küreselleşmeden bahsetmektedir. Bir Türk filminin Avrupa’da, Asya’da veya Afrika’da izlenebilmesinin sonucu olarak insanlar buradan hareketle aynı kişiye özenip aynı şekilde giyinebilirler. Bu ise dünyanın bir ucunda görülen sosyolojik ortamın çok farklı bir yerde de görülmesine sebep olur.
Siyasal Anlamı: Siyaset biliminin temel aktörlerinden biri olan devlet, halklar üzerinde genel bir etkiye sahiptir. Halkların iktisadî faaliyetlerini de devlet belirler. Bu açıdan bakıldığında küreselleşme ulus-devlet yapılarının zayıfladığı tartışmalarında kullanılan temel kavramdır. Dünya toplumu söyleminin gerçekleşmesi süreci olarak tanımlanabilecek bu kavram uluslararası bir yapılanmadan uluslar üstü bir oluşuma giden bir süreci ifade eder.
Siyasal bilimler açısından küreselleşme, ekonomik ilişkilerin ulus-devletin kontrolünden çıkmış olması bunun ise toplumlar arası ilişkiyi artırarak toplumların taleplerinin ve dolayısı ile demokrasinin de küreselleşmesi anlamlarına gelebileceği sürekli tartışılagelmiştir.
İdeolojik Söylem Olarak Küreselleşme
Küreselleşme kavramına ideolojik olarak bakacak olursak temel iki görüşün var olduğunu görürüz: Birincisi; kavramı ürettiği varsayılan kapitalist ideoloji ve ikincisi bu kavramın sadece meşrulaştırıcı bir siyaset olmaktan öte geçemediğini iddia eden Marksist düşünce dizgesi.
Öncelikle liberal küreselleşmeci bakış açısı ile bakılacak olursa küreselleşmenin getirdiği ekonomideki bağlantısal etkinin dünyaya refah, demokrasi gibi idealist değerlerin yayılmasını ve dünya toplumu gibi düşüncelerin kuvvetlenmesini böylece devletlerin ve sınırların anlamsızlaşacağını ifade eden kapitalist söylem bu olgunun gerçek olduğu iddiasındadır.[3]
Marksizm’e baktığımızda ise biraz daha sorgulayıcı bir tavır ile kavramın ele aldığını görürüz. Her şeyden önce küreselleşme ekonomik süreçleri ifade etmesinin yanında politik ve asıl sebebi olan kapitalist sermayenin dolaşımının meşruluğunu sağlamayı ve böylece ABD hegemonyasının korunmasını hedef edinen bir yaklaşımı ifade eder. Bu sebeple Marksist nazariye bu söylemi gerçekçi bulmaz.
Kapitalist küreselleşme anlatısının, küçük ölçekte de olsa reel-politikteki karşılığı olarak görebileceğimiz AB’ye bakıldığında bu ideallerin gerçeklikten bir miktar uzak olduğu görülmektedir. Nitekim ekonomik anlamda bir miktar homojenik bir yapı arz eden AB, yapısal ve kurumsal anlamda henüz tam olarak bunu sağlayamamıştır. Bir anayasaya sahip olmayan AB’nin sosyolojik olarak da AB vatandaşlığı söyleminde çatlaklar oluşmaya başladığı görülmektedir.
Bu iki bakış açısını kısaca inceledikten sonra küreselleşmenin günlük kullanımına bakıldığında ise; hegemonik güçlerin çıkarına olan hareketlerin kürenin de çıkarına olduğunu veya tam tersi olan hareketlerin kürenin zararına olduğunu anlatmak için siyasîlerin kullandığı küresel ifadesi ile bağlantılı bir kavramdır. Bugün BM örgütüne bakıldığında aslında bunu gözlemlememiz mümkündür. Herhangi bir devletin, bir olaya tek başına müdahil olduğunda alacağı tepkilerin maliyetini paylaşma adına bu müdahaleyi BM çatısını kullanarak yaptığını tarihî perspektif ile görmek mümkündür.
Dipnotlar:
[1] Güzelsarı Selime, Siyaset Bilimi (Haz.:Gökhan Atılgan, E. Atilla AYTEKİN), 1.Baskı 2012 Yordam Kitap (Küreselleşme isimli makale).
[2] bknz. Erkal E.Mustafa, Sosyoloji Sözlüğü, 1.Baskı 1997, DER Yayınları, sf.122 ve Ed.:Erhan Arda, Sosyal Bilimler Sözlüğü, 1.Baskı 2003 Alfa Yayınları, sf. 378.
[3] Güzelsarı Selime, a.g.e.
No comments:
Post a Comment