Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu içerisinde gerçekleşen olaylar ile ilgili dünyada çeşitli yayınlar ve açıklamalar yapılıyor. En son Vatikan tarafından yapılan açıklama ve ortaya atılan iddialar bölge ve dünya basınında yer aldı. Buradan hareketle Atatürk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi Cemil Doğaç İpek 1915 olaylarını uluslararası hukuk açısından TRT'nin Fransızca yayınları için analiz etti.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu içerisinde gerçekleşen olaylar ile ilgili dünyada çeşitli devletler/ organizasyonlar/ kişiler tarafından yayınlar ve açıklamalar yapılıyor. Ermeni olan yahut Ermeni tezlerini savunan kişilerin büyük çoğunluğu tarih disiplinine mensup ve olayları soykırım olarak nitelendiriyor. Türk olan yahut Türk tezlerini savunan kişilerin de büyük bir çoğunluğu konuyu tarihi perspektiften değerlendiriyor ve Sevk ve İskân Kanunu’nun uygulanmasının soykırım olmadığını savunuyor.
Yıllar önce yaşanmış olayların anlaşılması için tarihi perspektif elbette gereklidir. Ancak “soykırım” kavramı uluslararası hukuk alanının içerisinde yer alıyor. Dolayısıyla tarih disiplini içerisinden gelen kişilerin yahut siyasetçilerin konuyla ilgili fikir yürütmesi konunun analizinde bazı eksik yanların kalması sonucunu doğuruyor. Konuyla ilgili açıklama yapanlar kendi bakış açılarına göre çeşitli miktarlarda ölümle sonuçlanan olayları soykırım olarak nitelendiriyor. Oysa soykırım uluslararası bir suç olarak ancak hukuk tarafından değerlendirilebilir.
Soykırım konusunda ilk önemli düzenleme, 260 sayılı BM Genel Kurul kararı doğrultunda 1948 yılında Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin (Soykırım Sözleşmesi) kabul edilmesiyle ortaya çıktı. Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları üzerinde önce otonomi sonra bağımsız devlet kurmak için siyasi ve silahlı faaliyetlerde bulundular. Dolayısıyla siyasi grup niteliğindedirler. Bu nedenle ilgili Sözleşmenin ikinci maddesi tarafından korunan dört grup arasına girmiyorlar.
Dönemin Osmanlı Hükümeti’nde, Sözleşme 2.maddede aranan yok etme kastının bulunduğuna dair bir irade/ ifade mevcut değil. Yok etme niyetini kanıtlayacak yazılı ve sözlü belgeler olmadığı gibi tüm belgeler Ermenilerin korunmasını ve rahatça iskân edilmelerini öngörüyor. Ölen Ermenilerin sayısı, soykırımın varlığını ispattan çok uzak. Ermeni ölümlerinin önemli bir bölümünün Sevk ve İskân Kanunu’nun uygulanmasının dışındaki nedenlerden kaynaklandığı biliniyor. Aynı nedenlerle bölgede gerçekleşen Türk sivil ölümleri çok daha yüksek. Bu açıdan Sevk ve İskân Kanunu; Sözleşmenin 2/c maddesi anlamında gizli ya da dolaylı bir soykırım değildir.
Bu koşullarda Sözleşme’ye göre soykırım olmayan Sevk ve İskân Kanunu ardındaki askeri gerekler de göz önüne alındığında, hukuken “insanlığa karşı suç” kategorisine girdiği de savunulamaz. Çünkü Sevk ve İskân Kanunu’nun uygulanması sırasında Roma Statüsü 7.maddede aranan şartlar yerine gelmedi. Yani Ermeni nüfusa karşı devletin bir planı çerçevesinde “yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olarak” insanlığa karşı suç oluşturan fiillerin çoğunun birlikte işlendiği bir durum ortaya çıkmadı. Sevk ve İskân Kanunu, etnik temizlikten farklı olarak Ermenilerin şiddetle yerinden atılmasını amaçlamadı. Ermenilere karşı dini veya başka bir nedenle katliam yapılması söz konusu olmadı. Sevk ve iskân askeri güvenlik gerekçesiyle yapıldı. Bunun da ötesinde Ermenilerin işgalci Rus ordularıyla birleşerek Balkan Savaşları’ndaki gibi Türk-Müslümanlara karşı soykırım boyutunda bir etnik temizlik yapmalarını engellemeyi amaçladı.
Savaş ortamında bölgede ortaya çıkan kısmi otorite boşluğundan bölgedeki bazı çetelerin faydalandığını biliyoruz. Bölgedeki çeteler kendi özel amaçlarıyla göç halindeki Ermenilere saldırdı, öldürdü ve mallarını yağmaladı. Üç cephede savaşan Osmanlı İmparatorluğu elindeki sınırlı jandarma güçleriyle kimi zaman Ermenilerin hepsini etkin bir biçimde koruyamadı. Benzer iklim, coğrafya, gıdasızlık, ilaçsızlık ve hastalık şartları nedenleriyle göçe zorlanan sivil Türklerin ölümlerinin Ermenilerden fazla olması da, Sevk ve İskân Kanunu’nda dolaylı yoldan yok etme amacının bulunmadığını gösteriyor. Ayrıca devlet nezdinde; istenmeyen olaylara karşı bir pişmanlık ve saldırganlara karşı kızgınlık doğduğu da biliniyor. Nitekim adi suç kategorisine giren soygun ve öldürme sanıkları savaş bitmeden yargılandı ve çoğu idam edildi.
Konunun günümüzde algılanış tarzına baktığımızda olayın tarihi ve hukuki bir olay olmaktan ziyade siyasi bir hadiseye dönüştürüldüğünü görüyoruz. Uluslararası ilişkiler düzleminde Türkiye’yi rakip olarak algılayan ve Türkiye’nin yürüttüğü dış politikayı kendisine tehdit gören devletler/ organizasyonlar bu meseleyi Türkiye’ye karşı bir kart olarak ellerinde tutmak istiyorlar.
Une analyse de Cemil Doğaç İpek, chercheur de l'université Atatürk d'Erzurum qui montre que le nombre de civils turcs morts pour les mêmes raisons est bien plus élevé que celui des Arméniens.
TRT.NET.TR
No comments:
Post a Comment