Thursday, 25 August 2016

YILMADIK



        Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.  (S.KARAKOÇ)

Sürgün ülkede yaşamak nasıl bir şeydir, neresidir sürgün ülke? Kim bir bakışıyla güneş olur Palandöken’in eteklerine ve yüreğiyle dokunur buzdan adama, kim?
Dondurucu soğuk; kaşlarımızı, kirpiklerimizi, evlerimizi, bacalarımızı, çamaşırlarımızı yollarımızı beyazın en beyazına boyamıştı. Yılmadık. Dondurucu soğuk ellerimizi, burunlarımızı, alınlarımızı çatılarımızı, çeşmelerimizden akan suyumuzu buz kesmişti. Yılmadık. Biz mahallenin haşarı, yaramaz ve sevimli beş kan kardeşi, can kardeşi beş dostu, biz mahallenin beş huylusu huysuzu, afacanı, biz yani beş arkadaş en zirveden taktık mı ayaklarımıza tenekeden patenlerimizi, damarlarımızdaki kan kadar sıcak ve coşku dolu olurduk ve biz bulduk mu tahta kızaklarımızı neresi olursa olsun savrulur giderdik rüzgara karşı yılmaz bir ordu gibi, beyaza inat, savrulur giderdik heyecanla.
Ne küfür bilirdi dudaklarımız ne yalan. Ne sahtekârlıkla işimiz olurdu ne kaypaklıkla. İşimiz gözlerimizi kamaştıran kış güneşinde kavrulmak, ciğerlerimizi kardelenler arasından esen tertemiz havayla doldurmak aynı havayı kalplerimizden dimağlarımıza kadar aynı safiyetiyle buluşturmaktı.
Yılmadık. Dondurucu soğuk kendisi dahil, yüreklerimiz hariç her şeyi ama her şeyi dondursa da yılmadık.
 Çocuk sevinçlerimize ekip ruhumuzu katık yaptık. Yılmadık. Yılmadık çünkü bize tabiatla bedenin eşsiz uyumuyla dans eden çatlak ellerimiz, kırmızı yanaklarımız kötülüğün zerresi bulunmayan ruhumuz bir şarkı söylüyordu adı zafer olan. O şarkı iç sesimiz, iç ritmimizdi. Mekânda bir sır olan hazreti peygamberin İsra’sının derin manasını fısıldardı ve  bize Rabbimizin De ki: «Herkes kendi yaratılışına (fıtrat tarzına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir.» sözünün yönümüzü nasıl belirleyeceğinin ipuçlarını verirdi.
Yılmadık. Siyahlara bulanmadan, değmeden, dolaşmadan beyazın içinden kavisler çizerek el ele gönül gönüle yaptığımız zaman yolculuğunda tanımadığımız, dilini, rengini, ırkını, haritada dahi yerini bilmediğimiz ülkelerde başarı ve gururla tanıştık. Çocuk sevinçlerimizin bilediği; eşiyle dostuyla, ailesiyle, vatanıyla, toprağıyla birbirine sıkıca kenetlenmiş yüreklerimizin marş olup bayrak bayrak atışını duyduk. Yılmadık.

 Bedeni terbiyenin fıtrata, insana, insanlığa sihirli dokunuşunun eti ve kemiği aşıp berrak ruhu aşikâr edişine müşahit olduk. Yılmadık. İnsanın topraktan öte bir şey olduğunu gördük. Elin, kolun, ayağın, vücut denilen varlığı daha en başından asaletine kavuşturan adı belki spor belki eğitim, belki terbiye ve adı her neyse idraki şekliyle anlam bulan şeyin icraatını karda parlayan yakamoz gibi gördük.
Yılmadık. Biz mahallenin en haşarı, en yaramaz, en afacan beş kardeşi sürgün ülkeden rüya ülkesine teneke patenlerimiz, yırtık kazaklarımız, tahta kızaklarımızla, riyadan sıyrılıp ebedi izler bırakarak varışımızı gördük. Adımızın dilden dile; dilden gönüle dolaşmasının hayalini kurduk.
Yılmadık. Çukurda elimizden tutan, bize inan, yanımızda azığıyla, varlığıyla bulunan bize destek olan, birlik kelimesinin mücerret manasını bizimle yaşayan, zirveye yılmadan yeniden yeniden çıkmamıza vesile olan, her kim ise adı insan olan, dünya ikliminin her neresinde ikamet ederse etsin heyecanımıza ortak olan bir selin coşkusunu duyduk.
 Yılmadık. Nefesimizin buzdan kaleleri eritişini, bir anda silahı güle çevirişini, sınırları daraltıp kutupları yok edişini gördük. Kelime denen zihni sembolün herkesle ve her şeyle yekvücud olduğunu ve sporun fıtrata ne kadar yakıştığını yani maneviyatı, manevi hayatı nasıl taçlandırdığını anladık.
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer gördük.
Sürgün ülkede yaşamak nasıl bir şeydir, neresidir sürgün ülke? Kim bir bakışıyla güneş olur Palandöken’in eteklerine ve yüreğiyle dokunur buzdan adama, kim?
Yılmadık…

                                                                                                                
                                                                                                             VİLDAN ULAŞ

                                                                                        (EDEBİYAT ÖĞRETMENİ)

Not: Sporda Ahlak ve Maneviyat Kompozisyon yarışmasın dan alıntı

No comments:

Post a Comment

Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts