Wednesday, 28 June 2017

Adıyaman'da bulunan mozaiğin sırrı çözüldü

Adıyaman'da bulunan mozaiğin sırrı çözüldü

Adıyaman'da kısa süre aralıklarla bulunan mozaikler, bilim dünyasında büyük heyecan yarattı. Geçtiğimiz hafta Gölbaşı ilçesinde çiftçiler tarafından bulunan ve 1500 yıllık olduğu tahmin edilen hayvan figürlerinin yer aldığı mozaiğin, erken Roma döneminden kalma olduğu anlaşıldı. Söz konusu döneme ilişkin uzman olan Yunanistan'daki Atina Üniversitesi Tarih ve Arkeoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Konstantinos Kopanias, bulunan mozaiklerle ilgili önemli bilgiler verdi.


Arkeologlar Derneği Başkanı Soner Ateşoğulları, hayvan figürleri olan mozaiklerin bir gelenek çerçevesinde yapıldığını ve genellikle yapıların tabanında yer aldığını söyledi.
Mozaikler, incelemenin ardından adıyaman Müzeler Müdürlüğü'ne teslim edildi. 22 Haziran'da ise Besni İlçesi Sugözü Mahallesi'nde bir çifti tarafından bir mozaik bulundu ve yetkililere haber verildi.
Üzerinde 4 satır yazının yer aldığı mozaiğin, Doğu Roma döneminden kalma olduğu ve 1500 yıllık olduğu bilgisi verildi. Mozaiğin hangi yapının parçası olduğu ya da üzerinde ne yazdığı konusunda ise hiçbir yetkili açıklama yapmadı.
İŞİN UZMANINI YUNANİSTAN'DA BULDUK
Arkeologlar o dönemi bilen bir uzmanın yazıyı tercüme edebileceğini söyledi. Söz konusu döneme ilişkin uzman olan Yunanistan'daki Atina Üniversitesi Tarih ve arkeoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Konstantinos Kopanias ile Prof. Dr. Sophia Aneziri bulunan mozaiklerle ilgili bilgi verdi.
Türkiye'de sanat dergisi de çıkarmış olan arkeolog Nezih Başgelen de mozaiklerle ilgili açıklama yaptı.
PROF. DR. ANEZİRİ: MARANA YAZDIRMIŞ
Prof. Dr. Kopanias, ilk görüşte mozaiğin Bizans döneminden kalma Grek yazıtı olduğunu, muhtemelen 5. yüzyıldan kaldığını ancak yazıtları çözme işini, bu alanda uzman olan Prof. Dr. Sophia Aneziri'nin yapabileceğini aktardı.
Grek yazıtlar alanında uzman olan Atina Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sophia Aneziri, kısa sürede sorularımızı yanıtladı. Prof. Dr. Aneziri, mozaikte şu yazının yer aldığını belirtti: "Bu en kutsal günlerde ve Aziz Marana huzurunda, kutsal bir kilise bu topraklarda yükseldi.
Aziz Marana'nın gayretleriyle." Prof. Dr. Aneziri, yazıda adı geçen Marana'yı, bölgenin yerli piskoposu olarak yorumladı ve yazıtın da Marana tarafından, burada kutsal bir mekânın olduğunu ortaya koymak amacıyla yazıldığını dile getirdi.
'JÜSTİNYEN DÖNEMİ'
Arkeolog Nezih Başgelen'in verdiği bilgiler de Yunanlı profesörün açıklamalarıyla örtüştü.
Yazıtların 5. yüzyılda Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Jüstinyen (MS 482-565) döneminden kaldığını söyleyen Başgelen, yazıtın dini bir mâni olabileceği yorumunu yaptı.
"Yazıt bir kilisenin tavanı, tabanı ya da duvarında yer alıyor" diyen Başgelen, şunları kaydetti: "Komagene Krallığı'nın bölgede hüküm sürmeye başlamasının ardından Adıyaman bölgesi önem kazanmış.
Daha sonra bölge Romalılar tarafından işgal edilmiş. ART arda bulunan mozaikler, bunun kanıtı zaten. Son bulunan mozaik, Jüstinyen döneminde Maranas adlı bir kişi tarafından yazılmış."
İSKELET MOZAİĞİ
Geçen yıl nisan ayında Hatay'da bulunan mozaiğin üzerinde, "Neşeli ol, hayatını yaşa" yazdığı iddia edilmişti. Uzman Haris Rigas, iskelet mozaiğinin aslında "Sadece ölene kadar değil sonrasında da içelim" manasına geldiğini çözmüştü.
Birlikte bulunduğu öteki mozaiklerle bir kompozisyon oluşturan iskelet figürü hakkında Hatay Arkeoloji Müzesi Arkeoloğu Demet Kara, "Türkiye'de eşi olmayan bir mozaik. İtalya'da buna benzer bir mozaik var. Ama bu daha geniş kapsamlı. Milattan önce 3. yüzyıla ait olması açısından önemli" demişti. (Habertürk)

http://www.medyaakademi.org: "Tüm Boyutlarıyla İnternet Haberciliği"




Yeni medya ve internet haberciliği üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Yrd. Doç. Dr. Berrin Kalsın‘ın editörlüğünü yaptığı “Tüm Boyutlarıyla İnternet Haberciliği” kitabı çıktı.
Farklı üniversitelerden akademisyenlerin ve sektörden uzman isimlerin çalışmalarının yer aldığı kitapta biri ortak çalışma olmak üzere 11 makale bulunmakta.
Kitaptaki çalışmaların yazarları ve makaleleriyle ilgili kısa bilgiler şu şekilde:
Kitabın ilk bölümünde Yrd. Doç. Dr. Berrin Kalsın, “Robot Gazeteciliğinin Yükselişi: Haber Odalarının Yeni Çalışanları” başlıklı çalışması ile robot gazeteciliğinin ortaya çıkışını, çalışma şeklini ve etkilerini inceliyor.
Euro 2016 ve Yeni Medya Kullanımı” başlıklı çalışması ile Müge Demir, Euro 2016’da kullanılan  yeni medya teknolojilerini ve haberleşme şekillerini ele almıyor.
Dijital Medyada Adı da Kendide Olmayan Bir Azınlık: Zazalar” başlıklı çalışması ile Suat Sungur, Türkiye’de bir azınlık olarak Zazaları  ve Zazaların dijital medyada temsil edilme sıklığını inceliyor.
Ali Murat Kırık ve Ceren Yegen “Değişen  Habercilik Pratikleri Çerçevesinde Sosyal Medyada Yurttaş Gazeteciliği” başlıklı çalışmaları ile sosyal medya haberciliğini ve yurttaş gazeteciliğinin geldiği noktayı ortaya koyuyor.
Alper Kırklar “İnteraktif Dijital Hikâye Anlatımı ve Habercilik Eğitimi İçin Yeni Yaklaşımlar” adlı çalışması ile dijital medyada hikâye anlatımını, yeni medya haber dilini ve internet haberciliği eğitimini irdeliyor.
Burcu Akkaya “İnternet Haberciliğinde Kadına ve Çocuklara Yönelik Şiddet Haberlerinde Etik Sorunlar:
Yanlış Fotoğraf Kullanımı” adlı makalesi ile internette kadına ve çocuklara yönelik şiddet haberlerinde kullanılan yanlış fotoğrafları inceliyor ve çözüm önerilerinde bulunuyor.
Geleneksel Habercilikten İnternet Haberciliğine Geçiş Sürecinde Ortaya Çıkan Etik Sorunlar” başlıklı makalesi ile İpek Okkay, genel anlamda internet haberciliğine etik değerler açısından yaklaşmış ve karşılaşılan sorunları ele alıyor.
Haber Ajanslarının Yenil Nesil Habercilik Uygulamaları Üzerine Yaklaşımları: Associated Press ve Anadolu Ajansı Üzerine Bir Karşılaştırma” adlı çalışması ile Serhat Yetimova, internet haberciliğinin haber ajanslarına etkileri inceleyerek Associated Press ile Anadolu Ajansı’nın internet haberciliğini kullanım şekillerini karşılaştırıyor.
Bilişim Teknolojileri ve Yeni Medya: Yeni Dünya” başlıklı çalışması ile kitaba katkıda bulunan Medya Akademi kurucusu, gazeteci Okan Yüksel ise internet haberciliğinin dününü, bugününü ve geleceğini sektörel bir bakış açısıyla ele alıyor.
Küresel Gazeteciliğin Geleceği: Veri Gazeteciliği” adlı çalışması ile Pınar Dağ, veri gazeteciliğinin tarihsel gelişimini, bugün geldiği noktayı ve haberciliğe etkilerini inceliyor.
Mobil Teknolojileri Sayesinde Hızlıca Yayılan Sahte Haberlerle Başa Çıkmanın Yöntemleri: Bilgi Doğrulama Üzerine Bir Araştırma” başlıklı çalışması ile Şevket Uyanık ise mobil habercilik ile birlikte kullanıcılar arasında hızla yayılan sahte haberlerin nasıl doğrulanması gerektiği üzerine tespitlerde bulunuyor ve çözüm önerileri sunuyor.

Wednesday, 21 June 2017

Hindistan'da yeni kurbağa türleri keşfedildi


Hindistan'daki Batı Gat Dağlarında yeni kurbağa türleri keşfedildi.
Hindistanda yeni kurbağa türleri keşfedildi
Hindistan'daki Batı Gat Dağlarında yeni kurbağa türleri keşfedildi.
Yerel medyada yer alan habere göre, Delhi Üniversitesinden Sonali Garg, zengin biyolojik çeşitliliğe sahip Batı Gat Dağlarında 5 yıl süren geniş kapsamlı çalışmalarında 4 yeni kazıcı kurbağa türü buldu.
Bulunan kurbağaların, Asya'daki Fejervarya kurbağa türüne ait bulunduğu ancak bunlardan farklı olarak çukur kazma yetenekleri olduğu belirlendi.
Garg, Batı Gat kurbağalarının bilimsel olarak tanımlanması için daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç duyulduğuna dikkati çekerek, bu kurbağaların soylarının tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtti.
Çalışmayı denetleyen Prof. SD Biju da söz konusu kurbağaların korunma durumlarının yeniden değerlendirilmesi için daha çok çalışma yapılması gerektiğini söyledi.

İzmit pişmaniyesi bayramda damakları tatlandıracak

Tescilli lezzetler arasında yer alan İzmit pişmaniyesi, 
Ramazan Bayramı'nda misafirlere ikram edilecek. 
Kentteki firmalar, bayram dolayısıyla 100 ton pişmaniye üretecek.
İzmit pişmaniyesi bayramda damakları tatlandıracak
Osmanlı döneminden bu yana İzmit'te üretilen pişmaniye, hafifliği, doğallığı ve sindirim kolaylığıyla Ramazan Bayramı'nda şeker, çikolata ve baklavaya alternatif lezzet sunuyor. Bayram siparişlerini yetiştirmek için yoğun mesai yapan imalatçılar, 100 ton pişmaniye üretecek.
İzmit Pişmaniyesini Koruma ve Yaşatma Derneği Başkanı Mustafa Şahin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ramazanın saray tatlısı pişmaniyenin satışı açısından bereketli bir ay olduğunu söyledi.
Ramazan Bayramı'nın yaklaşmasıyla siparişlerin de arttığını belirten Şahin, "Pişmaniyeciler için Ramazan Bayramı mutluluk ayı diyebiliriz. Ramazanın bereketli bir ay olması bize de bol kazanç olarak yansıyor." dedi.
Şahin, Kocaelililerin bayramda il dışına çıkarken hediye olarak pişmaniye götürmelerinin üretimi ciddi derecede arttırdığını vurgulayarak, "İzmit Pişmaniyeciler Derneği olarak son 15 günde 100 tona yakın pişmaniye üretmeyi planlıyoruz. Artı siparişler buna dahil değil. Bunun 20 tona yakını da ihracat olarak planlanıyor." ifadelerini kullandı. 
"100'den fazla çeşidi var"
Pişmaniyenin 100'den fazla çeşidi bulunduğunu fakat sade, kakaolu, fıstıklı, çikolatalı pişmaniyenin ana çeşitler olduğunu anlatan Şahin, "Paketler, 100 gramdan başlayıp, ellişer gram aralıklarla artıyor. Saray helvalarıyla olan pişmaniyelerimiz var. Saray helvası çeşitlerimiz var. Tüketicilere bol çeşit sunuyoruz." diye konuştu.
Şahin, pişmaniyenin çok hafif ve ağızda dağılmasıyla yemesi keyif veren bir tatlı olduğunu belirterek, "Ustasından mıdır, havasından mıdır, suyundan mıdır Türkiye'de diğer illerde üretilen hiçbir pişmaniye İzmit pişmaniyesinin yanına bile yaklaşamıyor. Hem üretim koşulları hem bizim kullandığımız hammaddeler açısından hem de ustalarımızın gönül sevgisini birleştirdiğimizde İzmit pişmaniyesinin tadına doyum olmuyor." değerlendirmesinde bulundu.
İzmit denince insanların aklına ilk pişmaniyenin geldiğine dikkati çeken Şahin, şöyle devam etti:
"Bu bizim bir kültürümüz. Biz bu kültürümüzü eğer kendimiz ayakta tutamazsak farklı iller bunu bizden kapıyorlar. Bunu nasıl elimizde tutabiliriz? Bayramlarda gelen misafirlerimize şeker veya çikolata yerine en güzel tatlı olan, yöremizin tatlısı olan pişmaniyeyi ikram etmeliyiz. Bu çok zor bir şey değil. Misafirler pişmaniyeden daha çok haz alacaklardır. Pişmaniye, algılanması bakımından ikram ettiğinizde ikram edilen kişi kendisine çok değer verildiğini anlıyor. Herkes evine çikolata yerine pişmaniye alsın. Belediyelerimiz ve valiliğimizin bayramlarda personellere hediye olarak pişmaniye dağıtmasını istiyoruz. Evlerine bir şekilde pişmaniye girsin. Sendikalarımız üyelerine çikolata, şeker yerine pişmaniye ikram etsin."
Şahin, dernek olarak pişmaniyenin üretim maliyetinin belirlenmesi konusunda Kocaeli Ticaret Odası ile ortak bir çalışma yaptıklarını ifade ederek, "Bir pişmaniyenin maliyet fiyatı var. Eğer bu fiyatın altında pişmaniye satılıyorsa tüketicilerimiz emin olsun ki bu uygun şartlarda üretilmeyen bir pişmaniyedir. Bir kilogram pişmaniyenin fiyatı ortalama 30-32 lira civarında olmalı, tüketicilerin ona dikkat etmeleri lazım." bilgisini verdi.
Şahin, geniş bir kesimde "pişmaniye çok pahalı" algısı olduğuna işaret ederek, "Diğer tatlı ürünleriyle kıyaslandığında pişmaniye çok daha lezzetli ve fiyat olarak da çok daha uygun bir tatlı." sözlerine yer verdi.

Thursday, 15 June 2017

'41 balık türü tükenme riski altında'



'41 balık türü tükenme riski altında'

Prof. Dr. Karakulak, "Karadeniz'deki demersal balıklarından 
kritik tehlikede 7 tür, 
hassas durumda 4 tür, tehlikeye açık 1 ve
 düşük riskli 29 tür bulunmaktadır." dedi.
41 balık türü tükenme riski altında
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Firdes Saadet Karakulak, Türk denizlerindeki birçok balık türünde tükenme riski olduğunu belirterek, "Karadeniz'deki demersal balıklarından kritik tehlikede 7 tür, hassas durumda 4 tür, tehlikeye açık 1 ve düşük riskli 29 tür bulunmaktadır. Bu türler arasında mersin balıkları, köpek balıkları, pisi balığı ve kalkan balığı bulunmaktadır." dedi.
Karakulak yaptığı açıklamada, Türk denizlerindeki balık türleri ve balıkçılığın geleceği hususunda değerlendirmelerde bulundu.
Karakulak, Türk denizlerinde ekonomik değere sahip balık stoklarında azalma olduğunu aktararak, "Denizlerden avcılık yoluyla elde edilen su ürünleri üretim miktarı 2007'de 589 bin 129 ton iken bu rakam 2015'te 397 bin 731 tona düşmüştür. Örnek verecek olursak hamsi avcılığı 2007'de 385 bin ton iken 2015'te 193 bin 492 tona, istavrit 2007'de 32 bin 21 ton iken 2015'te 16 bin 664 tona, lüfer 2007'de 6 bin 858 tondan 4 bin 136 tona düşmüştür. Av miktarları azaldığı gibi balıkların boylarında da ciddi azalma söz konusudur." diye konuştu.
Yasa dışı, kayıt dışı ve kural dışı avcılığın en büyük tehlike olduğuna işaret eden Karakulak, bu konuda ilgili bakanlığa önemli görevler düştüğünü kaydetti.
Karakulak, Marmara'da ışıkla avcılığa ilişkin düzenlemenin de sakıncaları olabileceğine dikkati çekerek, "Balıkçılıkta kullanılan ışık, açık denizlerde, okyanuslarda balık sürüsünü bir arada toplamaya yarayan ve av verimini arttıran bir kaynak iken, kapalı olan bir denizimizde kullanılması aşırı avcılığa ve kaynakların azalmasına yol açacaktır. Önümüzdeki dönemlerde daha ciddi balıkçılık problemleriyle karşı karşıya kalabiliriz." değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Karakulak, Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliğinin (IUCN) türlerin risk durumunu dikkate alarak ilan ettiği kırmızı listeye atıfta bulunarak, "Karadeniz'deki demersal balıklarından kritik tehlikede 7 tür, hassas durumda 4 tür, tehlikeye açık 1 ve düşük riskli 29 tür bulunmaktadır. Bu türler arasında mersin balıkları, köpek balıkları, pisi balığı ve kalkan balığı bulunmaktadır. Diğer denizlerimizde de durum aynı olup, özellikle predatör durumda olan deniz memelileri ve köpek balıkları nesli tehlike altındadır." diye konuştu.
Türk denizlerinde avlanmayla ilgili birçok yanlışın yapıldığı görüşünde olan Karakulak, sorunların en büyüğünün denetimlerdeki yetersizlik olduğunu söyledi.
Karakulak, balıkçıların daha çok kıyısal alanda avcılık yapmasına dikkati çekerek, stok değerlendirmelerinin yapılmamasının da önemli bir risk olduğunu dile getirdi.
"Balıkçılık Araştırma Enstitüsü kurulmalı"
Prof. Dr. Karakulak, Türk denizlerindeki balık türü ve miktarına ilişkin çözüm önerilerini ise şöyle sıraladı:
"Balıkçıların hem karada hem denizde denetlenmesi ve izlenmesi gerekir. Karaya çıkış noktalarında tüm avcılık verileri toplanmalıdır. Bu işleri yapacak olan su ürünleri mühendislerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında daha fazla istihdam sağlanmalıdır. Ülkemiz sularında bulunan balık stoklarını tahmin edecek, balıkçılık verilerini analiz edecek, balıkçılıktan bağımsız araştırma yapacak bir Balıkçılık Araştırma Enstitüsü kurulmalıdır. Balıkçılık, her yıl izlenerek balık stok değerlendirmesi yapılmalı ve balıkçılara av kotaları verilmelidir."
Balıkçılıkla alakalı ekosistemin de izlenmesi gerektiğini vurgulayan Karaklulak, küresel iklim değişikliği, deniz kirliliği, aşırı avcılık gibi insan kaynaklı nedenlerle özellikle kapalı deniz ekosistemlerinin yapısında olumsuz değişimlerin görüldüğünü kaydetti.
Karakulak, ekosistemi bilmeden balığı koruma adına alınan önlemlerin tek başına yeterli olmadığını belirterek, "Balıkçılıkta ıskarta önemli bir problemdir. Hedeflenen türün yanında avlanan ve tekrar ortama atılan birçok tür bulunmaktadır. Bu türler ekonomik olmamakla birlikte ekosistem açısından çok önemlidir. Av araçlarının seçiciliğini arttırmakla ıskarta azaltılabilir." dedi.

Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts