Tuesday, 24 June 2014

Ukrayna'nın Harabeye Dönen Kenti: Slavyanks


Ukrayna'nın Harabeye Dönen Kenti: Slavyanks
Ukrayna'nın doğusunda güvenlik güçleri ile Rusya yanlısı ayrılıkçılar arasında yoğun çatışmaların yaşandığı Slavyansk'ta benzin istasyonları ile çoğu iş yeri çalışmıyor, içme suyu ve gıda konusunda büyük sıkıntı yaşanıyor. Halkın büyük bir kısmının terk ettiği kentte kalmaya devam edenler, olayların bir an önce sona ermesini bekliyor.
Güvenlik güçleri ile ayrılıkçılar arasında en yoğun çatışmalara tanıklık eden, ordu tarafından birçok kez toplarla vurulan Slavyansk'ın son durumunu görüntüledi. Çevresi güvenlik güçlerince sarılan kente önce ordunun, ardından da ayrılıkçıların kontrolündeki güvenlik noktalarından geçilerek girilebiliyor. Kimlik ve araç kontrolünün yapıldığı bu noktaların çevresindeki mevzilerde nöbet tutanlar, olası bir çatışmaya karşı elleri tetikte bekliyorlar.
Yaşananlar nedeniyle nüfusun büyük bir kısmının terk ettiği kentte kalanlar, tüm zorluklara rağmen hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. İş yerlerinin çoğunun kapalı olduğu kentte benzin istasyonları hizmet vermiyor. Yolların barikatlarla kesildiği Slavyansk'ta duvarlara asılan ve halkı ayrılıkçılara destek vermeye çağıran yazılar dikkat çekiyor. Rusya yanlısı ayrılıkçılar, duvarlara yazdıkları yazılarla halkı "topraklarına sahip çıkmaya" davet ediliyor.
Devriye geziyorlar
Sokaklarda dolaşan araçların çoğunda silahlı ayrılıkçılar bulunuyor. Gerek yaya olarak, gerekse araçla devriye gezen ayrılıkçılar, caddelerde gövde gösterisi yapıyor. Ayrılıkçılar tarafından kurulan karargahların bulunduğu kentte çatışmalardan zarar gören binalar dikkat çekiyor. Yanmış araçların, yıkılmış evlerin bulunduğu Slavyansk'ta, fabrika ve kiliseler de çatışmalardan zarar görmüş durumda..
Elektriksiz günler
Sadece birkaç marketin açık kaldığı kentte halk, gıda ihtiyacını kurulan pazarlardan karşılamaya çalışıyor. Bu pazarlarda ancak az sayıda ve çeşitte malzeme bulunabiliyor. Gıda ve su konusunda sıkıntı yaşayan halk, kendilerine yardım edilmesini bekliyor. Çatışmalar nedeniyle elektriğin de verilemediği kentte kalanlar, geceleri fener ve mumlarla aydınlanmaya çalışıyor.
Asayişi ayrılıkçılar sağlıyor
Kentte asayiş ise Rusya yanlısı ayrılıkçılar tarafından sağlanıyor. Terk edilen ev ve iş yerlerinden hırsızlık yapılmasını önlemeye çalışan ayrılıkçılar, halkın bu konudaki şikayetlerini de değerlendiriyor. Ayrılıkçılar, hırsızlıkla suçlananları gözaltına alıyor.

BENZER HABERLER

BENZER HABERLER


    GÜLEN'LE İLGİLİ KAN DONDURAN GERÇEĞİ ORTAYA ÇIKARDILAR
    GÜLEN'LE İLGİLİ KAN DONDURAN GERÇEĞİ ORTAYA ÇIKARDILARFethullah Gülen'in eski talebelerinden Münip Erdem şok bir gerçeği açı
    ESRA ELÖNÜ, PINAR KÜR'E 'DİREKT DALDI'
    ESRA ELÖNÜ, PINAR KÜR'E 'DİREKT DALDI'Esra Elönü, başörtülülere laf atan Pınar Kür'ü yerin dibine soktu.
    CHP YOLSUZLUK EVRAKLARINI İMHA EDERKEN YAKALANDI
    CHP YOLSUZLUK EVRAKLARINI İMHA EDERKEN YAKALANDIAntalya'yı AK Parti'nin adayı Menderes Türel'in kazanmasının ardından,
    CIA ERDOĞAN'I NEDEN HEDEF ALDI?
    CIA ERDOĞAN'I NEDEN HEDEF ALDI?Eski FBI çalışanı, ABD'nin örtülü 'Gladyo' operasyonlarını basına sız
    ERDOĞAN 2 ŞEHRE TEŞEKKÜRE GİDECEK
    ERDOĞAN 2 ŞEHRE TEŞEKKÜRE GİDECEKBaşbakan Erdoğan'ın yerel seçimler öncesi gidemediği şehirlere önümüzd
    'BENİM NİNEM DE...' KLİŞELİ ÇİRKİN HAKARET
    'BENİM NİNEM DE...' KLİŞELİ ÇİRKİN HAKARETYazar Pınar Kür, başörtülülere hakaret etti, skandal ifadeler kullandı
    CEMAAT KANALINDA ŞİMON PERES'E ÖVGÜ, ERDOĞAN'A HAKARET
    CEMAAT KANALINDA ŞİMON PERES'E ÖVGÜ, ERDOĞAN'A HAKARETSamanyolu Haber televizyonunda eski yargıtay başkanı Sami Selçuk Saman
    BBC'DEN ÇİRKİN PROVOKASYON!
    BBC'DEN ÇİRKİN PROVOKASYON!İngiliz BBC kanalının Türkiye'ye karıştırmaya yönelik çabaları durmak
    İŞTE ADANA'DAKİ SEÇİM YOLSUZLUĞUNUN VİDEOSU VE FOTOĞRAFLARI!
    İŞTE ADANA'DAKİ SEÇİM YOLSUZLUĞUNUN VİDEOSU VE FOTOĞRAFLARI!30 Mart yerel seçimlerinde en çok konuşulan illerden olan Adana'da ikt

    ERDOĞAN'A REKOR OY!

    ERDOĞAN'A REKOR OY!

    Cumhurbaşkanlığı seçimlerine günler kala Ekmeleddin İhsanoğlu'nun yer aldığı ilk anket çalışması ORC tarafından gerçekleştirildi.
    Cumhurbaşkanlığı seçimine 48 gün kaldı. CHP-MHP ittifakının adayı Ekmeleddin İhsanoğlu olarak açıklandı. HDP'nin adayının Selahattin Demirtaş olacağı düşünülürken AK Parti adayını henüz açıklamadı.
    ORC Araştırma Şirketi, Başbakan Erdoğan ve Abdullah Gül'ün isimlerinin yer aldığı iki ayrı oy senaryo ile sahaya indi. 18-21 Haziran arasında gerçekleştirilen ve 32 ilde toplam 3026 kişi ile yüz yüze yapılan anket çalışmasındaki iki senaryoda da Ekmeleddin İhsanoğlu ve HDP adayı tercihleri yer aldı.

    ERDOĞAN'A REKOR RAKAM
    Ankette, Ekmeleddin ve HDP adayının yer aldığı seçenekte Başbakan Erdoğan'ın rekor oy topladığı görüldü. Yüzde 50 barajını aşan Başbakan buna göre ilk turda cumhurbaşkanı seçildi.
    ABDULLAH GÜL KARŞISINDA OYUNU ARTIRDI YETMEDİ
    Abdullah Gül, Ekmeleddin ve HDP adayının yer aldığı seçenekte ise Ekmeleddin İhsanoğlu oy oranını yüzde 2 bandında artırdı. Buna rağmen Abdullah Gül yüzde 50 barajını aşmayı başardı.
    HDP HER ZAMANKİ GİBİ
    ORC anketinde dikkat çeken bir ayrıntı da HDP ile ilgili oldu. HDP, bölge ve kimlik partisi olmaktan çıkıp Türkiye partisi haline gelebilmek için BDP isminde değişikliğe giderek HDP olarak siyasi arenaya çıkmıştı. Ancak göründüğü üzere HDP'nin oyu da tıpkı BDP'nin oyu gibi yüzde 6 seviyesinde kaldı. 
    CHP'LİLER EKMELEDDİN'DEN MEMNUN DEĞİL
    Öte yandan ORC, CHP ve MHP seçmenlerine çatı aday olarak Ekmeleddin İhsanoğlu'nun belirlenmesinden memnun olup olmadığı soruldu.
    CHP seçmeni yüzde 68'le memnun olmadığını belirtirken, MHP seçmeni yüzde 75'le 'memnunuz' dedi.

     KAYNAK :http://genelgundem.com,Ensonhaber

    TRT Avaz : 2 Sınır Kapısı IŞİD'den Alındı


    2 Sınır Kapısı IŞİD'den Alındı
    Irak ordusu, Suriye ve Ürdün hududundaki 2 sınır kapısında kontrolü sağladı.
    Irak ordusunun, terör örgütü Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) ele geçirdiği Suriye veÜrdün hududundaki iki sınır kapısında kontrolü sağladığı bildirildi.
    Irak ordusuna bağlı El-Enbar Operasyonlar Komutanlığı kaynaklarından alınan bilgiye göre, ordu güçleri, Ramadi'nin Kaim ile Ratbe ilçelerinde IŞİD militanlarıyla girdiği çatışmanın ardından örgütün ele geçirdiği Suriye sınırındaki El-Velid Sınır Kapısı ileÜrdün sınırındaki Taribil Sınır Kapısı'nı geri aldı.
    IŞİD'in Irak'ın Suriye sınırındaki El-Kaim ve El-Velid sınır kapıları ile Ürdün sınırındaki Taribil Sınır Kapısı'nın kontrolünü ele geçirdiği bildirilmişti.
    Bir süredir çatışmaların ve otorite boşluğunun yaşandığı ülkede, IŞİD militanları ve bazı aşiret güçleri, Musul, Tikrit, Bakuba ve Telafer kentlerinin yanı sıra Enbar'ın El-Kaim, Rave, Aneh, Retbe ve Hadise ilçelerini ele geçirmişti. Çatışmalar yüzünden yaklaşık 1 milyon sivil göç etmek zorunda kaldı.

    Gündem Haberleri

     Gündem Haberleri

    88 Balyoz sanığı hakim karşısında
    ABD Fethullah Gülen’i iade eder mi?
    Erdoğan Cumhurbaşkanı olamasın diye…
    Bakanlıklarda kritik atamalar
    Hikmet Genç: Paralel çetenin korkusu...
    Bir çalışana daha kredi vurgunu davası
    Mehmet Akarca gündemi yorumladı
    Katmerli ihanet
    Erdoğan'dan Köşk sinyali
    IŞİD sınıra dayandı
    42 CHP'liden bildiri: İhsanoğlu'na hayır
    YSK'dan tatilciye oy kullanma uyarısı
    Adliyeden adli sicil kaydı aldı
    Irak'a 40 bin kişilik yardım gönderildi
    'AB üzerine düşeni yapmalı'
    Başbakan Diyarbakırlı annelerle görüşecek
    Hâkimleri şikâyet etti
    Gurbetçi seçmene 5 randevu
    Marmara'ya Arat Erzincan'a Çapoğlu
    Kaplan: MHP-CHP boykotu düşünsün
    CHP, MİT Yasası'nı AYM'ye götürdü
    Toplu taşımada GPS ve kamera artık zorunlu
    Hikmet Genç: Paralel çetenin korkusu...
    Erdoğan ile Biden telefonda görüştü!
    Mehmet Akarca gündemi yorumladı
    'Böcek' soruşturmasında itiraz
    Başbakan Erdoğan David Cameron ile görüştü
    CHP AYM'ye başvurdu
    Savcılıktan 'böcek' kararına itiraz
    Yıldırım Akbulut taburcu oldu
    Güven: Yazlıkta oy kullanılamaz
    "Başbakan Erdoğan’ın asıl hayali..."
    F-16'lar bölgeye yönlendirildi!
    CHP PM'den İhsanoğlu kararı
    Hurşit Tolon'dan savcıya şok suçlama
    Diyarbakır'da eylem yapan ailelerden kritik karar!
    Toplu taşımada devrim!
    Çetin Doğan'dan suç duyurusu
    Gökçek'e Twitter'da şok
    Fethullah Gülen’in askerlik macerası KAYNAK: http://www.sabah.com.tr/

    Monday, 23 June 2014

    İsviçre: Bol Peynir Bol Oksijen

    İsviçre: Bol Peynir Bol Oksijen



    Bayram tatilimde İsviçre'ye, buralardan kaçıp oraya yerleşen arkadaşım Cihan'ı görmeye, bol bol peynir-çikolata yemeye ve dinlenmeye gittim.

    İşte öncelikle geziden kısa kısa gözlemlerim ve ardından detaylı İsviçre rehberim.
    • İsviçre, Avrupa'nın göbeğinde Almanya, Fransa, İtalya ve Avusturya'nın ortasında doğasıyla cenneti andıran yağlı boya tablo gibi bir ülke.
    • Schengen ülkesi olan İsviçre diğer çoğu ülkeden farklı olarak tam beyan ettiğiniz tatil günü kadar vize veriyor. Öyle altı ay vize almak İsviçre için pek mümkün değil.
    • Ülkenin aşırı derecede dakik bir tren ağı var ve onlarla her yere ulaşım mümkün. Tren biletleri tek binişlik alınmıyor. 2 saatlik, günlük, haftalık gibi seçenekleri var. Bileti trene binerken herhangi bir yere okutmuyoruz. Arada denk gelirse trenlerde kontrol yapılıyor, güvene dayalı bir durum var.
    • Dünya'nın en pahalı ülkelerinden bir tanesi İsviçre. O yüzden almadan dönmemek gereken şeyler dışında alışveriş yapmak pek mantıklı görünmüyor. Almanya'ya yakın yaşayan İsviçreliler bile market alışverişlerini Almanya'ya gidip yapıyorlar.
    • Envai çeşit peynirin hepsinin tadına bakmak istiyor insan. Kahvaltı kültürü olmayan İsviçre'de peynirin her türlüsü ana yemek niteliğinde.
    • Kahvaltıda genelde kruvasan ve brezel yiyor insanlar. Brezel, çubuk kraker tadında arasına peynir veya jambon konularak yenen bir tür simit.
    • Dağların arasındaki ülkede bol bol engebeyle karşılaşmak mümkün ama şehirler genelde daha düz olan göl kenarlarına kurulmuş.
    • İsviçre'den beklentilerin huzurlu ve doğayla iç içe bir tatil olduğu sürece mutsuz ayrılmak imkansız.

    Zürih Havaalanı'na iniyorum ve şansıma bulutsuz ve pırıl pırıl bir havayla karşılaşıyorum. Yanıma aldığım kalın manto ve çizmeden pişman oluyorum.

    İsviçre'nin her yerine trenle ulaşmak mümkün, ülkede metro diye bir kavram yok. Herkes bu korkutucu derecede dakik tren ağını kullanıyor. Kalacağım yer trenle Zürih'ten 20 dakika süren ve Zürih kantonunda bir şehir olan Winterthur. Ağırlıklı olarak Almanca konuşuluyor ve bu bölgede Türklere rastlamak mümkün.

    Peynir Fondü

    İlk akşamımızda evde Cihan'ın İsviçreli arkadaşı Reto bize Peynir Fondü yapıyor. Fondünün ana vatanında ilk yemeğimizin Fondü olması tabi ki kaçınılmaz. Daha öncesinde fondünün peynir versiyonunu hiç denemediğim için çok heyecanlıyım. Krem peynir kıvamında olan fondü peyniri marketlerde hazır satılıyor. Toprak fondü tenceresinde sarımsak ve beyaz şarap ile eritilip pişirildikten sonra, tencereyi masaya alıyoruz. Peynir sıcak kalsın diye altında hafif bir ateş yanmaya devam ediyor. Uzun fondü çatallarına ekmek, cherry domates ve hatta mandalina batırıp tencerenin içine daldırıyoruz. Mandalinalar bizdeki gibi çok tatlı olmadığından ferah bir tat bırakıyor damakta ancak benim favorim cherry domates oluyor. Hele ki tencerenin en dibinde kalan hafif yanmış kısım paylaşılamıyor, müthiş bir lezzet.

    Winterthur

    Yemekten sonra Winterthur merkezine gidiyoruz, sokaklar bomboş ve terkedilmiş gibi. Hafta içi saat altıdan sonra şehirde hareket kalmıyormuş ancak bir kaç tane cafe bar gençlerle doluydu. Krepleriyle meşhur olan Grepery'ye oturuyoruz ve İtalyan içkisi olan Aperol ile hazırlamış Aperol Spritz kokteyli içiyoruz.

    Soğuk Başkent Bern

    İkinci gün sabah erkenden yollara düşüyoruz ve ilk durağımız başkent Bern. Ülkenin 4. büyük şehri olan Bern küçücük bir şehir ve 2 saatlik bir sürede yürüyüş yapıp önemli noktaları görülebiliyor. Yine hafif serin ancak güneşli bir havada rahatça dolaşıyoruz. Şehrin en merkezi yerlerinde bile çok az insanla karşılaşmamız ve çok fazla inşaat çalışması olması dikkatimi çekiyor. Bern'in en turistik yeri olan Ayı Parkı'nı ziyaret ediyoruz. Ayı aynı zamanda şehrin simgesi. Nehrin kenarındaki bir yamaca yapılmış olan park çitlerle çevrilmiş ve doğal ortamlarında gezinen ayıları görmek mümkün. Şehrin isminin de Almanca ayılar anlamına gelen "bären"den geldiği söyleniyor. Aare nehri üzerindeki köprü üzerinden şehrin o yemyeşil doğasının arasına yerleşmiş bordo çatılı evlerini görüyoruz.

    Göller Bölgesi Interlaken

    Bern'den ayrılma vakti. Trenle Interlaken'a gidiyoruz. Tren yolculuğu ayrı bir keyif, müthiş göl ve dağ manzarası trenin penceresinden bir yağlı boya tablosu gibi görünüyor. Hem de havanın bizden yana olduğu bu günde saatlerce o manzaraya bakıp tren seyahati yapılabilir. Interlaken, Bern kantonuna bağlı Thun Gölü ve Brienz Gölü'nün arasında kalan ve turistlerin yoğun ilgi gösterdiği bir bölge. Interlaken'den tekne ile Brienz Gölü'nü geçiyoruz. Gölün rengi turkuazdan yeşile her türlü tona bürünüyor. Gölü çevreleyen dağlarda bir metrekare bile boş alan göremiyorum, yeşilin ve mavinin bu müthiş buluşması sanırım İsviçre'nin doğal kalmış her bölgesinde görülebilir.

    Brienz Köyü'ne vardığımızda karnımızı doyurmak için göl kenarında bir restoran arıyoruz. Çok fazla seçenek yok. Bizdeki çay bahçelerini andıran, pek bakımlı olmayan bir restoran buluyoruz ancak yemekler çok leziz. Marine edilmiş geyik eti yanında ev yapımı makarna olan Spätzli, mor lahanadan yapılan Rotkraut ve karamelize kestane ile servis ediliyor. Şimdiye kadar yediğim en yumuşacık ve lezzetli kırmızı etlerden biri ki 1 hafta kadar marine ediliyormuş. Yemeğimize restoranın kendi üretimi olan biraları da eşlik ediyor.

    Romantik Şehir Luzern

    Bir sonraki durağımız Luzern. Hareketli, kalabalık, turistlerin uğramadan geçmediği tarihi bir şehir Luzern. Reuss nehrinin üzerindeki 700 yıllık Chapelle Köprüsü ise şehrin en önemli simgesi. Üstü kapalı bu ahşap köprünün çevresi çiçeklerle bezenmiş ve içerisinde Luzern'in tarihini anlatan bir sürü tablo sıralanmış ancak 1993 yılında gerçekleşen bir yangınla maalesef bir çoğu yanmış ve yerleri boş bırakılmış. Nehir çevresine dizilmiş bir sürü romantik kafe restorandan birinde saatlerce oturup şehrin tadı çıkarılabilir.

    Peynir Cennetinde Raclette

    Akşam yemeğimizde evde Raclette yapıyoruz öyle ki benim favori yemeğim oluyor kendisi. Raclette bir peynir türü ve aynı zamanda Fransızca'da kazımak anlamına geliyor. Raclette ızgarası masaya konuyor ve peynirler makinenin küçük kare küreklerine yerleştirilerek ızgarada erimeye bırakılıyor. Eriyen peynir haşlanmış patatesin veya ekmeğin üzerine dökülerek raclette baharatları eşliğinde yeniyor. Kurutulmuş etin üzerine koyup yemek de mümkün. Raclette dışında peynirin her türlü çeşidi masada bize eşlik ediyor ve yaratıcı karışımlar yapıyoruz.

    Ekonomi ve Kültür Merkezi Zürih

    Üçüncü günümüzün tamamını Zürih'e ayırıyoruz. Zürih için İsviçre'nin ekonomi ve kültür başkenti diyebiliriz. Tüm şehri boydan boya yürümek mümkün. Biz önce Zürih Gölü çevresinde şehrin tarihi tarafını gezip Büyük Manastır'a çıkıyoruz. Şehre yukarıdan bakınca ülkenin en büyük şehrinin bile aslında çok büyük olmadığını anlamak mümkün. Yan yana yerleşmiş iki saat kulesi ve Manastır şehrin silüetinin önemli noktaları. Zürih'in alışveriş caddesi olan Bahnhofstrasse'yi yani İstasyon Caddesi'ni boydan boya yürüyoruz. Dünya markalarını bulabileceğiniz ancak dünyanın en pahalı alışveriş caddelerinden bir tanesi. Çikolata alışverişi için üst segment markalardan Läderach ve Sprüngli'nin bir çok mağazası Zürih'te mevcut. Sadece binbir çeşit çikolata çeşidini ve çikolata yapımını görmek için bile bu mağazalara girmek gerekli. Ayrıca benim yine çok sevdiğim değişik şekerlemeler, cookieler deneyip damağınıza göre mutlaka bir şey bulabileceğiniz Basler Läckerli mağazasını da ziyaret etmeden geçmemek lazım.

    Görkemli bir Şelale Rheinfall

    Almanya'ya yakın olan Rheinfall şelalesini ziyaret ediyoruz. Bu şelale Avrupa'nın debisi en yüksek şelalesiymiş. Ormanın içinde kısa bir yürüyüş yapıp görkemli Rheinfall şelalesine karşı sıcak kahvenizi yudumluyoruz. Tekneyle şelalenin hemen yanına kadar gidip merdivenlerle tepeye çıkmak mümkün. Şelalenin tam karşısında ise yerlere kadar cam olan bir restoran var ki çok keyifli ancak rezervasyon gerektiği için orada içemiyoruz kahvemizi.

    Minicik ve Tarihi bir Şehir Stein am Rhein

    Almanya sınırında ve Ren Nehri çevresindeki şehre kocaman bir kapıdan giriyoruz ve bir meydanın çevresinden baştan aşağı çizimlerle süslenmiş bir sürü bina bizi karşılıyor. Turistik bir bölge olduğu için bir sürü hediyelik eşya dükkanı, peynir, makarna, çikolata dükkanı var. Hepsine teker teker girip incelemek çok keyifli.

    Sınır Şehri Konstanz

    Almanya'ya Konstanz Gölünü kıyısındaki Konstanz şehrine gidiyoruz. Sınırı geçer geçmez Avrupa'dan bağımsız bir ülke gibi olan İsviçre'den kopuyoruz ve Almanya'nın doğasındaki ve evlerin yapısındaki değişiklikler hemen farkediliyor. Genç nüfusun ve Türklerin çok yoğun olduğu şehir bana daha hareketli ve canlı geliyor. Kendimi İstanbul'un görmediğim bir semtindeymişim gibi hissediyorum çünkü sağdan soldan sürekli Türkçe konuşmalar duyuyorum. Türk bir dönerciye girip döner yiyoruz, ardından göl kenarına yerde oturup sohbet eden bir sürü gencin yanına oturup manzaranın keyfini çıkarıyoruz.

    Zürih'te Gece Hayatı

    Haftasonları Zürih'in hareketli bir gece hayatı var. Bol oksijenden çarpılan ben geceleri çok dışarı çıkma heveslisi değilim ancak Cihan beni cumartesi akşamı dışarı çıkarmayı başarıyor. İsviçre'de belki de en ucuz şey bira. Güzel müzik dinleyip değişik biraları deneyebileceğimiz bir çok pub var. Gitmişken gece dışarı çıkmadan dönmedim.


    Teşekkürler,

    • En büyük teşekkür beni en güzel şekilde ağırlayan, gezdiren, deneyimlerini paylaşan canım arkadaşım Cihan'a,
    • Gece yatakta beni yalnız bırakmayan evin en akıllı ve hareketli köpeği Zack Ludwig'e,
    • Peynir cennetinde her akşam her çeşit peyniri, raclette'i, fondüyü hazırlayan sevgili Reto'ya,
    • İsviçre'nin her yere ulaşmamızı sağlayan tren ağına,
    • Bir an bile üşümeden gezmemizi sağlayan, güneşini esirgemeyen havasına...

    Karşıda Görünen Ne Güzel Yayla

    Karşıda Görünen Ne Güzel Yayla

    Karşıda görünen ne güzel yayla
    Bir dem süremedim giderim böyle
    Ala gözlü pirim sen himmet eyle
    Ben de bu yayladan Şah'a giderim

    Eğer göğüberen bostan olursam
    Şu halkın dibine destan olursam
    Kara toprak senden üstün olursam
    Ben de bu yayladan Şah'a giderim

    Bir bölük turnaya sökün dediler
    Yürekteki derdi sökün dediler
    Yayladan ötesi yakın dediler
    Ben de bu yayladan Şah'a giderim

    Dost elinden dolu içmiş deliyim
    Üstü kan köpüklü meşe seliyim
    Ben bir yol oğluyum yol sefilim
    Ben de bu yayladan Şah'a giderim

    Alınmış abdestim aldırırlarsa
    Kılınmış namazım kıldırırlarsa
    Sizde Şah diyeni öldürürlerse
    Ben de bu yayladan Şah'a giderim

    Pir Sultan Abdal'ım dünya durulmaz
    Gitti giden ömür geri dönülmez
    Gözlerim de Şah yolundan ayrılmaz


    Ben de bu yayladan Şah'a giderim

    ********************************Pir Sultan Abdal müzikleyen:Erkan Oğur
    **************************************************************İsmail H. Demircioğlu

     KAYNAK:  http://somesubtitles.blogspot.com.tr/

    Hayat devam ediyor

    29 NISAN 2013 PAZARTESI

    .^^.


    Hayat devam ediyor, öyle ya da böyle değil mi?

    O kadar çok blogger yazmayı bırakmış ki, bende dahil buna.

    Yazanları da artık okuyamıyorum eskisi gibi. Buna vakit yok sanırım.

    Ama bir kaç tane var ki onlara mutlaka her gün bakıyorum.

    Uzun aralardan sonra insan bir düşünüyor, ne yazsam ki? Nereden başlasam ki diye...

    İnanın ki, hiç bir yerden başlanmıyor, yazılmıyor maalesef...

    Ben bir uğradım, selam verip gidiyorum. Daha doğrusu kaçıyorum aslında. Beni gibiler o kadar çok ki aramızda. Onlar kendilerini biliyorlar zaten.

    Yazmak da resim yapmak gibi bir şey aslında. Zorla olmuyor, ilham gelmesi lazım. Olmayınca olmuyor. İçinden geçenleri o anda hemen yazmak lazım. O an yazmadıysan bir daha o düşünceler, duygular yazılmıyor işte. Yıllar önce sevgili ünlü besteci ve söz yazarı Sezen Aksu TV'de bir röportajında şöyle demişti:

    -"Ses kaydediciyle geziyorum, ilham geldiği anda söyleyip, kaydediyorum, başka türlü olmuyor." demişti. 

    Ne yani o zaman bizde, yanımızda mini bilgisayarlarla mı gezicez?

    "Komik olma Ebruli" diyenleri duyar gibiyim şu anda!..

    Yazmayız olur biter. Biz yazarak para kazanmıyoruz sonuçta, mesleğimiz "yazarlık" değil. Ama bazılarımız var ki kendini "yazar" zannediyor ya, en çok da onlara üzülüyorum. Amatör yazarlarımıza yani... 

     KAYNAK:  http://ebruligunler.blogspot.com.tr/

    Mola

    5 Ocak 2012 Perşembe

    Mola

    Ne kadar kişiye ait defter olsa da , bu blog sanal ortamda durduğu sürece yazarına bazı sorumluluklar yüklüyor. Ben uzun zamandır bu sorumluluklarımı yerine getiremiyorum. Bunun en önemli sebebi şu an 34. haftaya doğru yol alan hamileliğim. Sanmayın ki hamilelik beni vurdu, aksine çok güzel, hemen hiç sorunsuz geçirmekteyim (dilinizi ısırın). Burayı ihmal etmeme sebep olan evdeki ve işteki "olağanüstü" diyebileceğim bazı durumlar. Bebeğe yer açmak için uzun zamandır ertelenen bir tadilat işine girmiştik evde, o ancak bitti ama canımıza da okudu (evde yaşarken tadilat yapmanın ne kadar zevksiz ve zahmetli olduğunu tecrübe ettik). Üstelik orada farkında olmadan yaşadığım fiziksel yorgunluk erken doğum sinyali olarak tanımlanan bazı bulgulara neden oldu. Doktorum bundan böyle minimum hareket etmemi adeta emretti, aslına bakarsanız derhal doğum iznine çıkarmayı düşündü (Bu sebeple güya belki de son kez başbaşa gideceğiz diye biletlerini 2 ay önceden alıp, otel parasını bile ödediğimiz Makedonya seyahatimiz de iptal oldu).  Ancak işimde doğum iznine erken gitmemi neredeyse imkansız kılan çok önemli bir taahhüdüm var, sorumlusu benim  ve onu bitirmek durumundayım. O da zaten yasal doğum iznine çıkmam gereken bu ayın sonuna kadar tüm vaktimi alacak. Çok ilginçtir,  bu taahhüt tüm hamileliğime de damgasını vurmuş oldu bu şekilde. Hamileliğimin her safhasında bu işim için çılgınca çalıştım. Zihnim tamamen bu işle meşgul. İyi yanı her hamilelinin hamilelik ve doğum konusunda kafasına fazlaca taktığı, kurduğu şeylere bu taahhüt nedeniyle benim hiç vaktim olmadı. Bu benim için iyi bir şey çünkü evham yapmaya eğilimli bir tipim. Ama tabii diğer yandan, haftasonları dahil neredeyse tüm zamanımı aldı benden. Eşim ve Ailem olmasa tüm gerekli hazırlık işlerini nasıl hallederdim, hiç bilemiyorum... Çok şükür, iyi ki varlar...

    İşte bu tablo nedeniyle bir süre daha yazı yazabileceğimi sanmıyorum. Ama yazacağım, sadece şimdilik zamanını kestiremiyorum. Gördüğünüz gibi, daha tatil serimi bile bitiremedim. Yazı yazmak biraz da keyif işi ve ben bu ara (ve bir süre daha) yazı için motivasyon ve ilham olacak rahat ve keyifli bir ortamdan mahrum olacağım gibi görünüyor:)

    En kısa zamanda görüşmek üzere...   


     KAYNAK:  http://akvaryumdaikibalik.blogspot.com.tr/

    YILLARDIR GİTMEYE KORKTUĞUMUZ BİR EFSANE: BODRUM - I

    YILLARDIR GİTMEYE KORKTUĞUMUZ BİR EFSANE: BODRUM - I



    En son 2005'te gitmiştik Bodrum Yarımadası'na. Yarımada dedim çünkü, Bodrum şehir merkezine en son 2002'de gittim. 2005'te gittiğimiz yer, Yarımadanın Gökova tarafında kalan, en bakir yerlerinden Mazı Koyu idi. Hala o kadar bakir midir bilmem, çünkü yöneticilerimiz ve gözü dönmüş inşaatçılar memlekette bir karış yeşillik ve doğa parçası bırakmamaya yemin halde her yeri son hızla talan etmekte...

    Bodrum'a daha sık giden insanlardan duyuyorum "Bodrum'da hala bakir yerler var" lafını, ama oralara giderken bile maruz kalınacak trafik  ve kalabalık gözümüzü korkutuyor kesinlikle, her sene son anda tatil rotasından yine çıkıyor Bodrum bu nedenlerle. Şunu da düşünmüyor değilim: Yaşamak için hala tercih ederdim gibi geliyor Bodrum'u, çünkü bu tip yerler kış ve bahar aylarında şahane olur, yazları da, pek çok yaşayanın yaptığı gibi, inzivaya çekilirsiniz, olur biter...

    2011 tatil programımıza arkadaşlarımızın daveti üzerine aldığımız Bodrum, bizi hiç şaşırtmadan, dehşet bir kalabalık ve beton yığınıyla karşıladı bizi. Henüz çok katlı yapılar boy vermediği için (yakında olacak, çünkü bildiğim kadarıyla bu yasak da kaldırıldı Bodrum'da), tek veya iki katlı yapılar tarlalar misali her yeri kaplamış, bu görüntü Kuşadası'ndaki beton mezarlığı haline gelmiş sahil şeridini hatırlattı bana. Demek Bodrum'da Kuşadası'nı kendine örnek almış...
    İçimiz sıkıla sıkıla Bitez'e geldik. Neyse ki biz karada değil, denizde ikamet edeceğiz 2 günlük Bodrum kaçamağımızda. Arkadaşlarımız Tula-Gonca ve Mehmet bizi Bitez açıklarında demirli tekneleri Jasmin'de ağırlayacaklar.
    Bitez'de denize ulaşmamız da gayet zor oldu, bahsettiğim kalabalık ve bize karmaşık gelen sokaklar, binalar vb. yüzünden. Park yeri bulmak epeyce vaktimizi aldı. Nihayet sahile uşatığımızda, iğne atsan yere düşmeyecek bir "insan-tesis-bina" yoğunluğu arasından, kıyıya zorlukla ulaştık. Aynı şekilde, bizi tekneye götürmek için botla kıyıya gelen Tula da yanaşabileceği uygun bir yeri güçlükle buldu. tüm kıyıyı "beach club" lar, onların yokluğunda şezlong-şemsiye kiralayanlar kapatmış.
    Bu karmaşa tekneye ayak basar basmaz kayboldu tabii. Tekne, Alev ve benim için hayalini kurmaktan hiç vazgeçmediğimiz bir fantezi. Ankara'da yaşadığımız için bu konuda somut adım atamasak da,  "bir yaşam biçimi" olarak tekne hayatı ve denizcilik bizi her zaman cezbetti. O yüzden çocuklar gibi şen bir şekilde bindik tekneye. Kıyıdaki bina kirliliği, belki de  manzaramız  Bodrum'un en eski ve Bodrum doğa ve mimarisiyle  en uyumlu sitesi Aktur - İnceburun'a baktığı için, daha az rahatsız edici hale geldi. Zaten, teknede olmanın heyecanıyla, çevresel eleştirileri unutuverdik.

    Zaten 2 gün sürecek Bodrum tatilimizin odak noktası, Bodrum'dan ziyade, tekne ve deniz... Geçen yıl Alaçatı'da Jasmin'de konaklamıştık, ama o zaman fırtına yüzünden açılamamış, marinada bağlı halde tatmıştık ilk kez teknede konaklama heyecanını...
    Tekne çok ilginç bir dünya: Aslında fiziksel olarak küçücük bir yaşam alanı, ama deniz üstünde olduğunuz için zihinsel ve ruhsal olarak kapladığınız alanın sınırı yok... Hatta tüm duygular deniz dalgaları gibi, bol ve basınçla doluyor gibi içinize:)  Tula ve eşi Gonca 25 yıldan fazla süredir usta birer denizci, sörf yaparak başladıkları yelken maceraları, kayık ve gelip giden 5-6 yelkenli tekne ile bugünlere kadar devam etmiş.  güzel kızları Yasemin ve sevimli köpekleri Miço'da tekne personelinden. Mehmet de tam bir deniz adamıdır, zaten uzun yıllardır dalgıçlık yapar. Bir kaç yıl önce yelken işini ciddiye alıp, sağlam bir eğitimle o da gayet iyi bir yelkenci oldu.

    Yelkencilikle ilgili epeyce kitap okuduğumuz için, bir teknede nasıl davranılması gerektiğine dair  "temel kurallara" hakimiz: Öncelikle, bir teknede bir tane kaptan olur ve onun dedikleri itirazsız yapılır. Egonuz fazla kuvvetliyse, bu sizi biraz gerebilir. Ama, bu ihlali halinde, vahim sonuç doğurabilecek kadar önemli bir kuraldır ve uymanız gerekir. Alev, Suat ve ben bu aşamada "miço"luktan daha fazlasını haketmiyoruz, o yüzden Kaptan Tula ve, onun yokluğunda, 2. kaptan Mehmet ne derse, onlara harfiyen uyuyoruz. Çok da zevk alıyoruz.  2. kural, bir teknede herşeyin yeri belli olmalıdır, tekne de bu nedenle her zaman düzenli olmalıdır. Dolayısıyla, dağınıklık olmamalı. Bu,  sadece yer darlığı ve hareket sorunu yarattığı için değil, biraz dalga çıktığında oraya buraya fütursuzca saçılmış eşyaların bir anda canınıza kastedebilecek nesnelere dönüşme riski olduğu için.  Yine, teknede su kaynakları kısıtlı olduğu için, su kullanımı konusunda hovardalık yapmamak gerekiyor. Jasmin, 11 metre boyunda, 3 kamarası olan,sahiplerinin titizliği ve ona gözleri gibi bakmaları nedeniye adı gibi güzel, bakımlı bir tekne.


    Sağda Kaptan Tula, solda 2. Kaptan Mehmet:)
    Birinci ağızlardan bol bol dinledik, zaten bu konuda okuduklarımızdan da gayet iyi biliyoruz: Ne kadar havalı ya da romantik görünürse görünsün, fiiilen teknede olmak ve yaşamak her yiğidin harcı değil.  Gerçek yelkencilik ve denizcilik bambaşka bir şey.  Türkiye'de son yıllarda tekne satışlarında patlama yaşanıyorumuş, ama bunların çoğunu motoryatlar oluşturuyor, ayrıca alınan teknelerin çoğu marinalardan, veya civardaki küçük koylardan çıkmıyor. Yani açık denizde hayat nasıldır, bunu A'dan Z'ye bilen, bire-bir yaşayan az insan var. Tula ve Mehmet bunlardan biri.

    Jasmin aslında Alaçatı Marina'da bağlı. sürekli hava durumunu takip ettikleri için, ertesi gün başlayacak ve bir kaç gün sürecek fırtına nedeniyle tekneyi bir an önce Bodrum'dan Alaçatı'ya götürmek istiyorlar. Yola bir gün sonra çıkacaklar, o yüzden bizim tekne misafirliğimizin süresi kısa olacak. Şaka değil bu, fırtına...
                    

     KAYNAK :  http://akvaryumdaikibalik.blogspot.com.tr/

    Featured post

    Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

      ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

    Popular Posts