Wednesday, 3 February 2016

KEÇİÖREN SYD VAKFI, KURDUĞU YENİ BİRİMİ İLE HİZMETTE


0
   KEÇİÖREN SYD VAKFI, KURDUĞU YENİ BİRİMİ İLE HİZMETTE
   Kaymakamlık binamızın 4.katında faaliyete başlayan Rehberlik, Danışmanlık, Proje ve Müdahale Birimi, Vakıf hizmetlerinden yararlanan dezavantajlı durumda bulunan hedef gruplarının mevcut durumlarının analiz edilmesi, ihtiyaç ve gereksinimlerinin tespit edilebilmesi, koruyucu önleyici çalışmaların ve gerekli müdahale planlarının oluşturulması, dezavantajlı gruplara sosyal hizmet projeleri geliştirilmesi amacıyla arz odaklı hizmet sunmaktadır.
   Profesyonel meslek elemanları tarafından hane ziyaretlerinde tespit edilen gereksinim sahibi aileler oluşturulan bu birime yönlendirilmektedir. Yönlendirilen aileler ile de profesyonel meslek elemanları tarafından bireysel görüşmeler, grup çalışmaları, rehberlik ve danışmanlık, eğitsel danışmanlık hizmetleri sunulmaktadır.
   Bireysel görüşmeler ile ailelerin gereksinimleri belirlenmekte ve gereksinimler ışığında sosyal hizmet müdahale planları profesyonel meslek elemanları tarafından oluşturulmakta ve başvuru sahipleri ile birlikte hayata geçirilmektedir.
   Ayrıca birim tarafından; ilçemizde dezavantajlı grupların tüm istatistiki verilerini ortaya koyma, olaylar karşısında sergiledikleri tepkileri, davranış ve tutumları, geliştirdikleri baş etme stratejilerini, baş edebilme yetilerini belirlemek üzere alan taramaları gerçekleştirmekte ve ortaya çıkan veriler ışığında başta koruyucu-önleyici çalışmalar olmak tüm müdahale basamakları hayata geçirilmektedir. 
Başvuru sahiplerine yol haritası çizen ve hayatlarına dokunan birim aynı zamanda eğitim desteğine ihtiyaç duyduğu tespit edilen çocuklara bünyesinde bulunan 2 adet sınıfta 130 öğrenciye Matematik ve İngilizce dersleri vermektedir. Ayrıca ders alan öğrenciler Uzman Psikolojik Danışman ve Rehber tarafından öğrenciler ders durum başarıları takip edilmekte, öğrencilerin okulları ile koordineli bir şekilde rehberlik hizmeti sunulmaktadır.
   Birim bünyesinde bulunan Atölye Odasında ise; kadınlara yönelik grup terapisi amacıyla el sanatları kursları açılmış, zaman zaman bilgilendirici ve kadın hakları temelli eğitimler düzenlenmekte, kadınlara danışmanlık hizmeti verilmekte, sosyal ve sanatsal faaliyetler düzenlenmektedir. Açılan el sanatları kurslarında kadınlar tarafından üretilen rölyef tabloları, sabundan aksesuarlar ve ipek kozasından üretilen ürünler katma değere dönüştürülmesi amacıyla da satışa sunulmakta elde edilen gelirlerin tamamı kadınlara ek gelir olması amacıyla dağıtılmaktadır. Böylelikle de sadece sosyal hayatta değil ekonomik hayatta da pasif durumda olan kadınların üreten ve kendi ayakları üzerinde durabilen kadınlar haline gelebilmeleri amaçlanmaktadır.

02.02.2016
Toplam 66 kez görüntülendi

ANKARA ANDLAŞMASININ TAM METNİ


Semih Demirel
ANKARA ANDLAŞMASININ TAM METNİ
Türkiye 1926 yılında İngiltere ile yeniden görüşmelere başladı, bu sınır uyuşmazlığı, tarafların statükoyu kabul etmesiyle sona ermişti. 5 Haziran 1926’da Ankara’da imzalanan antlaşma, iki gün sonra yani 7 Haziran 1926’da T.B.M.M’de tasdik olunarak kabul edildi.
Söz konusu antlaşma 3 fasıldan oluşmaktadır;
Birinci Fasıl: Türkiye ile Irak Arasındaki Hudut
Madde 1: Türkiye ile Irak arasındaki hudut Cemiyet-i Akvam’ın 29 Ekim 1924 tarihli toplantısında kararlaştırıldığı şekilde (Brüksel Sınır Çizgisi) kesinleşmiştir.
Madde 2: Son fıkrası saklı kalmak üzere 1. maddede tesbit edilmiş hudut bu antlaşmaya bağlı 1/250000 ölçekli harita üzerinde gösterilmiştir. Metin ile harita arasında aykırılık vukuunda metin geçerli olacaktır.
Madde 3: 1. maddede tasrih edilen hudut hattını arazi üzerinde belirlemek üzere bir “Hudut Komisyonu” kurulacak, bu komisyon Türkiye Hükûmetince tayin olunacak iki yetkili ve İngiltere ile Irak hükûmetleri tarafından beraberce tayin edilecek iki temsilci ile uygun gördüğü takdirde İsviçre Cumhurbaşkanınca İsviçre vatandaşları arasından seçilecek bir başkandan oluşacaktır. Komisyon en kısa sürede ve en geç bu antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay içinde toplanacak ve çoğunluğun alacağı karara bütün tarafların uyması mecburî olacaktır.
Tahdid-i Hudut Komisyonu her durumda bu antlaşmadaki tarifleri pek yakından takibe gayret edecek, komisyonun masrafları Türkiye ile Irak arasında eşit olarak taksim olunacaktır. İlgili devletler komisyonun vazifesini yapabilmesi için gerekli yerleşme, işçi, malzeme ile ilgili bütün mevzularda gerek doğrudan doğruya gerekse mahallî makamlar eliyle yardım etmeyi taahhüt ederler.
Söz konusu devletler bundan başka komisyonca konulacak nirengi noktalarına, hudut işaretlerine kazık ve alâmetlere riayet etmeyi taahhüt ederler.
Hudut işaretleri birinden diğeri görülebilecek surette yerleştirilecek ve üzerlerine numara konulacaktır. Bunların mevkileri ile numaraları bir harita üzerinde gösterilecektir.
Hudut belirleme kesin zabıtnamesi.; ve buna ekli harita ve vesikalar üç nüsha olarak tanzim edilecek ve bunlardan ikisi hemhudut devletlerin hükûmetlerine ve üçüncüsü, aslına uygun tastiklenmiş suretleri Lozan Antlaşması’na imza koyan devletlere tebliğ edilmek üzere, Fransa Hükûmeti’ne verilecektir.
Madde 4: 1. madde mucibince Irak’a terkedilen arazideki ahâlînin tabiiyyeti Lozan Antlaşması’nın 30-36. maddelerine dayanılarak halledilecektir.
Taraflar Lozan Antlaşması’nın 31, 32 ve 34. maddelerinde kayıtlı, seçme hakkının bu antlaşmanın yürürlüğe konulduğu tarihten başlayarak on iki ay müddetle geçerli olabileceğini kararlaştırmışlardır.
Bununla beraber Türkiye, ahâlîden seçme haklarını Türkiye uyruğu için kullananların işbu haklarını tanımak hususunda hareket serbestisini muhafaza eder.
Madde 5:Taraflardan herbiri 1. maddede belirlenen sınır hattının kesin ve bozulmaz olduğunu kabul ederek bunu değiştirmeye matuf her türlü teşebbüsten sakınmayı taahhüd eder.
İkinci Fasıl: Türkiye ile Irak Arasındaki İyi Komşuluk Münasebetleri
Madde 6: Taraflar bir veya birkaç silahlı kişinin sınır mıntıkasında yağmacılık veya eşkiyalık yapmak maksadıyla girişecekleri hazırlıklara, sahip oldukları bütün vasıtalarla karşı koymayı ve bunların sınırdan geçmelerine mani olmayı karşılıklı olarak taahhüd ederler.
Madde 7: 11.maddede zikredilen yetkili memurlar sınır mıntıkasında yağmacılık veya eşkiyalık yapmak için bir veya birkaç silahlı kişinin hazırlıklarda bulunduklarını haber aldıklarında ihmal etmeden birbirlerini haberdar edeceklerdir.
Madde 8: 11.maddede zikredilen yetkili memurlar, bulundukları yerlerde yapılmış olabilecek bütün yağmacılık ve haydutluk fiillerinden karşılıklı olarak birbirlerine haber vereceklerdir.
Haberdar edilecek memurlar ellerindeki bütün vasıtalarla söz konusu fiillerin fâillerinin sınırdan geçmelerine mani olmaya gayret edeceklerdir.
Madde 9: Silahlı bir veya birkaç kişi sınır mıntıkasında bir cinayet veya cürüm işledikten sonra diğer sınır mıntıkasına ilticâ ederse oranın, bu kişileri silahları ve yağma ettikleri eşya ile birlikte, uyruğu bulunduğu tarafa teslim etmesi mecburîdir.
Madde 10: Antlaşmanın işbu faslının tatbik mıntıkası Türkiye’yi Irak’dan ayıran bütün sınır ile bu sınırın iki yanında 75 km. derinliğinde bulunan mıntıkadır.
Madde 11: Antlaşmanın işbu faslını tatbik etmekle görevli yetkili memurlar şunlardır: Umumî işbirliğini tanzim ve alınacak tedbirlerin mesuliyeti kendilerinde olmak üzere; Türkiye tarafından askerî sınır kumandanı, Irak tarafından Musul ve Erbil mutasarrıfları; mahallî bilgilerin ve acil tebligatın teatisi için Türkiye tarafından vâlilerin uygun görmesi ile tayin edilecek memurlar; Irak tarafından Zaho, kaymakamı; İmâdiye, Zibar, Revanduz kaymakamlarıdır.
Türkiye ve Irak hükûmetleri gerek on üçüncü maddede zikrolunan Dâimi Hudut Komisyonu marifetiyle ve gerek siyasî yolla birbirini haberdar ederek, idarî sebeplerden dolayı yetkili memurların listesini değiştirebileceklerdir.
Madde 12: Türkiye ile Irak memurları diğer taraf uyruğundan olup, kendi toprakları üzerinde bulunan aşiret beyleri, şeyh veya öteki azaları ile resmî veya siyasî mahiyete sahip her türlü haberleşmeden kaçınacaklardır. Taraflar sınır mıntıkasında diğer devlet aleyhine yönelmiş hiçbir propaganda teşkilâtına ve topluluğuna izin vermeyeceklerdir.
Madde 13: Antlaşmanın bu faslının hükümlerinin icrasını kolaylaştırmak ve genellikle sınır üzerinde iyi komşuluk münasebetlerini sürdürmek üzere zaman zaman Türkiye ve Irak hükûmetleri tarafından karşılıklı olarak tayin edilecek, eşit sayıda memurlardan mürekkeb bir “Dâimî Hudûd Komisyonu” kurulacak ve en az altı ayda bir kere ve durum gerektirdiği takdirde daha sık olarak toplanacaktır. Sıra ile Türkiye ve Irak’da toplanacak olan bu komisyon, antlaşmanın bu faslının hükümlerinin icrasına müteallik işleri ve ilgili sınır mıntıka memurları arasında anlaşmazlığa sebebiyet veren, diğer her türlü sınır meselelerini dostça çözmek vazifesiyle mükellef olacaktır. Komisyon bu antlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihi takib eden iki ay zarfında ilk olarak Zaho’da toplanacaktır.
Üçüncü Fasıl: Genel Hükümler
Madde 14: Her iki ülke arasında ortak çıkarlar sahasını genişletmek maksadıyla, Irak Hükûmeti bu antlaşmanın yürürlüğe konulması gününden itibaren 25 sene müddetle, 14 Mart 1925 tarihli İmtiyaz Mukavelenamesi’nin 30.maddesi mucebince “Turkısh Petroleum Kumpanyası”ndan, petrol ihraç edebilecek olan şirketlerden veya şahıslardan, teşkil edilecek olan muavin şirketlerden sağlanan gelirlerin %10’unu Türkiye Hükûmeti'ne ödeyecektir.
Madde 15: Türkiye ve Irak, dost devletler arasında geçerli bir “suçluların iadesi” antlaşması yapmak üzere açık müzakerelere girişmeğe karar vermişlerdir.
Madde 16: Irak Hükûmeti kendi ülkesinde ikamet eden şahısları bu antlaşmanın imzasına kadar Türkiye lehindeki düşünce ve siyasî hareketlerinden dolayı tedirgin etmemeği ve onlara en geniş manada bir genel af tanımayı taahhüd eder.
Bu konuda verilmiş mahkeme kararlarının hepsi geçersiz kabul edilecek ve sürdürülmekde olan bütün kovuşturmalar durdurulacaktır.
Madde 17: Bu antlaşma tasdiknamelerin teatisinden itibaren yürürlüğe girecektir. Antlaşmanın ikinci faslı antlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on sene müddetle yürürlükte kalacaktır.
Antlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki sene sonunda taraflardan her biri söz konusu faslı kendi açısından feshetmek hakkına sahip olacaktır. Keyfiyet, feshin bildirildiği tarihten itibaren bir sene sonra geçerli olacaktır.
Madde 18: Bu antlaşma taraflarca tasdik edilecek ve tasdiknameler süratle Ankara’da teati edilecektir. Antlaşmanın tasdiklenmiş suretleri Lozan Antlaşması’nı imza eden devletlere gönderilecektir.
Ek: Bu fasıl Türkiye ile Irak arasında sınır hattının Cemiyet-i Akvam’ın 29 Ekim 1924 tarihli toplantısında kararlaştırılmış güzergâha göre tespit olunan kesin şeklini açıklamaktadır.
Antlaşmanın imza edilmesinden sonra aynı gün İngiltere Büyükelçisi Sir Ronald Sharl Lındzey ve Irak Temsilcisi Nuri Said Paşa tarafından Hâricîye Vekili Tevfik Rüşdü Bey’e yazılan notada 14. maddeye atıfla, antlaşmanın yürürlüğe konulmasını takib eden on ay zarfında Türkiye Hükûmeti sözkonusu olan yıllık paylarını sermayeye tahvil etmek isterse Irak Hükûmeti’ne bu talebini bildirecek ve Irak Hükûmeti bu ihbar üzerine otuz gün içinde o madde hükmünün tamamıyla yerine getirilmesi için Türkiye Hükûmeti’ne 500 bin İngiliz Lirası ödeyecektir.
Türkiye Hükûmeti, söz konusu yıllık payını bir üçüncü tarafın ödemeye hazır olabileceği fiyattan daha fazla olmamak üzere Irak Hükûmeti’ne satın alma fırsatı vermeden elinden çıkarmamayı taahhüd ettiği ve bu notaların antlaşmanın tamamlayıcı parçasını oluşturmasını kararlaştırdıklarını tebliğ etmişti.
Hâricîye Vekili Tevfik Rüşdü Bey de Sir Ronald Sharl Lindzey ve Nuri Said Paşa’ya, tarafına gönderilen notayı senet saydığını bildirmişti.http://www2.tbmm.gov.tr/d22/7/7-0558c.pdf

Türk futbolu nereye gidiyor?


UEFA Finansal Kontrol Kurulu Yargı Komisyonu'na 1+1 yıl men istemiyle sevk edilen Galatasaray'ın içinde bulunduğu süreç, gözleri kulüplerin mali yapısına çevirdi.

Türk futbolu nereye gidiyor?


Grafik: Ahmet Burak Özkan
İSTANBUL
Finansal Fair Play (FFP) kurallarına uymadığı gerekçesiyle UEFA Finansal Kontrol Kurulu Yargı Komisyonu'na sevk edilen ve Avrupa kupalarından men cezası alması gündemde olan Galatasaray'ın içinde bulunduğu süreç, gözlerin diğer kulüplerin mali yapısına çevrilmesine neden oldu.
Galatasaray'ın mali yapısı sebebiyle UEFA ile yaşadığı sorun, aslında Türk futbolu için hiç de yabancı değil. Bundan sadece 3 yıl önce Beşiktaş,Gaziantepspor ve Bursaspor da aynı problemle karşı karşıya kalırken, 3 kulüp Avrupa'dan kupalarından birer yıl men cezaları aldı.
UEFA, 2014'te ise hesaplarında aykırılık tespit edilen Galatasaray ve Trabzonspor'a 200 bin avro para cezası verdi. 
Geçen sezon 6 Türk kulübü, UEFA'dan lisans alamadı
UEFA, geride kalan 2014-2015 sezonunda Spor Toto Süper Lig'de mücadele eden 6 kulübe lisans vermedi.
UEFA, bilhassa mali yükümlülükten dolayı, 2014-2015 sezonunda Kasımpaşa, Gaziantepspor, Eskişehirspor, Mersin İdmanyurdu, Kayseri Erciyesspor ve Balıkesirspor'a söz konusu lisansı vermedi. Bu kulüpler, geçtiğimiz sezon Avrupa kupalarına katılma hakkı kazansalardı, UEFA lisansı alamadıkları için bu sezon "Avrupa sahnesine" çıkamayacaktı.
UEFA'nın bu sene hangi takımlara lisans verip vermeyeceği ise mayıs ayında belli olacak.
2010'daki ihalede rekor kırıldı
2010'da yapılan ihalede ise rekor kırıldı ve Süper Lig'in yayın geliri yıllık 321 milyon dolara çıktı.
Bu meblağa özet görüntüler için yapılan ihale bedeli de eklenince, kulüplerin yıllık toplam geliri yaklaşık 450 milyon dolara kadar yükseldi. Taraflar arasında, her sezon yüzde 5'lik artış şartıyla 4 sezonluk mutabakat sağlanırken, ilk 3 yıl sonunda, mevcut anlaşma 2017 yılına dek uzatıldı. Böylece Süper Lig, Avrupa'da en fazla yayın geliri elde eden 6. lig oldu.
Avrupa'da en düşük vergi uygulanan ikinci ülke
Türkiye, Spor Toto Süper Lig'de forma giyen oyunculara uyguladığı yüzde 15'lik gelir vergisi oranıyla, Avrupa'da futbolculardan en düşük vergi alan 2. ülke konumunda.
Klasmanda Bulgaristan yüzde 10 ile zirvede. Litvanya ve Türkiye ise yüzde 15 ile ikinciliği paylaşıyor. İsveç yüzde 56,9'luk oranla en yüksek vergi uygulayan Avrupa ülkesi olurken, bu ülkeyi sırasıyla yüzde 56,5 ile Portekiz, yüzde 55,6 ile Danimarka, yüzde 53,7 ile Belçika izliyor. 
Mali yapı nasıl düzelir?
Türk futbol kulüplerinin mali yapılarıyla ilgili görüş ve çözüm önerileri şu şekilde:
Altınsay: Türk futboluna yeni bir sistem gerek
Eski Beşiktaş Kulübü Yönetici İbrahim Altınsay, kulüplerin borçlarından dolayı yöneticilerin sorumlu tutulması gerektiğini söyledi.
Söz konusu yöneticilerin ömür boyu futboldan men edilmesi gerektiğini savunan Altınsay, "Türk futboluna yeni bir sistem gerek. Artık puan silmek, küme düşürmek, kayyum atamak, borçları kamu bankaları üzerine almak da çözüm değil. Gelirleri çarçur eden ve hesapsız borçlanan yönetim anlayışının, bir daha geri gelmeyecek biçimde futbolun dışına şutlanması gerekir. Sonra da kulüpleri de iflas etmiş durumda sayarak, uzun süreli faizsiz krediler verip bunların ödenmesi sağlanabilir. Ödeyebilen devam eder, ödeyemeyen yöneticileri de sorumlu sayıp, acımadan mahkemeye çıkarırsanız belki sistemi köklü bir biçimde budar, sağlıklı bir iki dal bulup futbolu sağlıklı bir toprakta büyütebiliriz" dedi.
Egemenoğlu: Bir gerçek var, Türk futbolu iflasta
TFF'de 2008 ila 2012 yılları arasında yöneticilik yapan avukat Yunus Egemenoğlu, kulüplerin mali durumunu kontrol etmek adına, Ulusal Kulüp Lisans Sistemi'nin 2011'de hayata geçtiğini ancak 2012'de sistemdeki mevcut cezaların kaldırıldığını söyledi.
Türk futbolunun içinde bulunduğu bu durumu "Bir gerçek var, Türk futbolu iflasta" şeklinde özetleyen Yunus Egemenoğlu, çözüm önerilerini de kısaca şöyle anlattı:
"Kulüp Lisans Sistemi, UEFA'daki kadar sert ve titizlikle uygulanmalı. Bununla birlikte 2010 yılında hazırlanan kulüpler yasası bir an önce devreye sokulmalı ve yöneticiler, icraatta bulundukları dönem borçlarıyla sorumlu tutulmalı. Ayrıca kulüplerin vergi ve SGK borçlarının silinmesi uygulaması da derhal kaldırılmalı."
Liebana: Kulüplere ceza vermek İspanya'da işe yaradı
İspanya'nın futbol ekonomistlerinden Jose Maria Gay de Liebana, Türk futbolundaki ekonomik sıkıntılara binaen İspanyol futbolunun yaşadığı benzer tecrübeleri değerlendirdi.
Mali disiplini sağlayamayan kulüplere ceza vermenin şart olduğunu dile getiren Liebana, "Ekonomik sorun yaşayan kulüplere ceza vermek İspanyol futbolunda işe yaradı. Puan silinme cezası, kulüpler için hayati öneme sahip. Bazıları bu cezadan dolayı küme düşüyor, bazıları da Avrupa kupalarına katılamıyor. Ekonomik olarak iyi yönetilmeyen kulüplere ceza tehdidi olmak zorunda" diye konuştu.

Google '5G' için kolları sıvadı

Google '5G' için kolları sıvadı

Google 5G internet için denemelere New Mexico eyaletinde başladı. Hedef, mevcut hızın 4 katına çıkmak...

Google 5G için kolları sıvadı

Amerika Birleşik Devletleri'nin New Mexico eyaletinde 5G hızında internet denemeleri başladı
Google denemelerde elli metre kanat boyu olan insansız hava aracı kullanıyor.
Yüksek frekans teknolojisi sayesinde çok büyük boyutlu veriler 4G internete göre kırk kat daha hızlı indirilebilecek.
Sistemi iyileştirme çabaları da sürüyor. Çok yüksek frekanslı internet sinyalleri nemli ve yağmurlu havalarda azalıyor.
Ayrıca binalar, ağaçlar ve benzeri objeler sinyalleri emerek internetin iletilmesini engelliyor. Uzmanlar bu engellerin önüne geçmeye çalışıyor.

Duyun-u Umumiye Yunanistan’ın Yakasına Yapıştı!


Duyun-u Umumiye Yunanistan’ın Yakasına Yapıştı!

Yunanistan’ın ekonomik çöküşü tüm dünyada dikkatle izleniyor. Komşunun içine düştüğü bu durum, finans çevrelerinde AB merkezli sorgulamaları da beraberinde getirdi.

 
Yunanistan’ın ekonomik çöküşü tüm dünyada dikkatle izleniyor. Çipras Hükümeti; 320 milyar euro borca batmış olan Yunanistan’ın, IMF’ye ödemesi gereken bir buçuk milyar küsur euroluk taksidi ödemeyeceğini açıkladı. Komşunun içine düştüğü bu durum, finans çevrelerinde AB merkezli sorgulamaları da beraberinde getirdi.

Dünya Gazetesi’ndeki köşesinde sıradışı yazılarıyla dikkat çeken Güven Sak, Avrupa Merkez Bankası’nın yapısını analiz ettiği bugünkü yazısında; bankanın ülkeden ülkeye farklılık gösteren tutumuna göndermelerde bulundu.

Banka’ya Düyun-u Umumiye benzetmesinde bulunan yazar, önemli bir tespite işaret etti: “Meğer siz milli karar alma sürecinden vazgeçerken, karar alma sürecinizi teknik bir kuruma değil bir başka ülkenin milli karar alma sürecine bağlıyormuşsunuz.”

İşte Güven Sak’ın o yazısı:

Avrupa Merkez Bankası, Düyun-u Umumiye idaresi midir?
 
Nedir? Bu Avrupa Merkez Bankası bir nevi Düyun-u Umumiye İdaresi midir? Kağıt üzerinde, Avrupa Merkez Bankası son derece bağımsızdır. Bankanın yönetimine atananların görev süresi 8 yıldır. Dönemleri uzundur, ancak ikinci bir döneme uzatılabilmesi mümkün değildir. Tasarımı yapanlar bankanın idari özerkliğini güvence altına alabilmek için çaba harcamışlardır. Kime karşı? Bütün ülkelere karşı. Banka, bütün ülkelere karşı eşit mesafededir. Herkese eşit muamele etmesi, yalnızca kendi işine odaklanması gerekir. Peki, Avrupa Merkez Bankası’nın esas işi nedir? Elbette istikrarı sürdürmektir. Ama gelin görün ki, Avrupa Merkez Bankası, bir süredir, Yunanistan hükümetine karşı bir nevi Düyun-u Umumiye İdaresi gibi davranmaktadır. Bunu ben söylemiyorum. Geçenlerde konu ile ilgili yazan Charles Wyplosz tam da böyle diyordu. Yazısı hala voxeu.org sitesinde duruyor. Doğrusu ya, ben o yazının argümanlarını beğendim. Bugün size de tekrarlamak isterim. Euro’ya mı geçsek diye düşünenler varmış. Bir de işin bu tarafını dinlesinler.

Yunanistan’da hükümet, kendisine teklif edilen yeniden yapılandırma programı ile borç stokunun milli gelir içindeki payının yüzde 200’e vardığını gördü ve teklif edileni reddetti. Böyle bir konuda karar vermeyi reddeti. Konuyu referandum yoluyla vatandaşa götürmeye karar verdi. Altını çizerek tekrarlayayım: Yunan hükümeti eurodan çıkmaya filan karar vermedi. Referandumun konusu bu değil. Hükümet, yalnızca milletin kendisine verdiği görevin böyle bir anlaşmayı kabul etmesine imkan tanımadığını düşündüğünü açıkladı. Anlaşmanın onaylanması için millete gitmeye karar verdi. Sonuçta, oylanacak olan eurodan çıkmak filan değil, önerilen bu kötü anlaşma şartlarının kabul edilip edilmeyeceği.

Yunan hükümeti borçların yeniden yapılandırılması için kendisine teklif edilen anlaşmayı kabul etmedi. Borçlarını ödememeye ve de konuyu referanduma götürmeye karar verdi. Avrupa Merkez Bankası sanki Yunanistan’ı cezalandırmak görevi kendisine verilmiş gibi, bir nevi Yunan milletini sıkıştırmak için, Yunan bankalarına bu bekleme süreci içinde ek likidite vermeyeceğini aceleyle açıkladı.

Ne yaptı? Yunan hükümetine Yunan bankalarına bir mudi hücumunu engellemek için bankaları tatil etmekten başka bir çare bırakmadı. Bir daha sorayım, banka ne yaptı? Euro’nun bir yabancı para olduğunu bütün bir Yunan milletine gösterdi. Yunan halkının kendi kontrolünde olmayan bir yabancı para. Bitmedi. O parayı basan Avrupa Merkez Bankası’nın da Avrupa Birliği içindeki bütün ülkelere eşit uzaklıktaki bağımsız bir merkez bankası olmadığını, “bazı” ülkelere doğrudan bağımlı bir merkez bankası olduğunu gösterdi. Wyplosz’un bağımlı merkez bankası ifadesini Düyun-u Umumiye İdaresi olarak çevirmem bundan kaynaklanıyor. Zaten işin rengi, Yunan hükümeti ile yapılan troika görüşmelerinde, Avrupa Merkez Bankası yetkililerinin Yunanistan tarafında değil de, IMF ile masanın karşı tarafında oturuyor olmasından belliydi. Halbuki banka ne yapmalıydı? Tüm bu görüşmeler sürerken, siyasi süreç işlerken Yunan bankalarının manasız bir biçimde batmaması için de tedbir almaktı.

Nedir? Düzenlemelerinde ne kadar çok Avrupa Merkez Bankası bağımsızdır diye yazsa da biz ne gördük? Avrupa Merkez Bankası bazı ülkelere, bazı ülkelerin siyasi tercihlerine doğrudan bağımlı bir merkez bankasıdır. Bir nevi, Avrupa Merkez Bankası’nın gözünde bütün ülkelerin eşit ama bazı ülkelerin diğerlerinden daha eşit olduğu ayyuka çıktı. Dani Rodrik yıllar önce yazdığından beri biz şunu biliyorduk: Eğer Avrupa Birliği projesine dahil olmaya karar verecekseniz, ya demokrasiden ya da ulus devletinizden ve milli karar alma sürecinizden vazgeçeceksiniz. Ama Avrupa Merkez Bankası kararı bize şunu gösterdi: Meğer siz milli karar alma sürecinden vazgeçerken, karar alma sürecinizi teknik bir kuruma değil bir başka ülkenin milli karar alma sürecine bağlıyormuşsunuz. Günün sonunda, Almanya’nın ne düşündüğü banka için daha bir önem taşıyormuş. Avrupa Merkez Bankası’nın finansal istikrarı korumak için devreye ne olursa olsun girmek yerine, bazı Avrupa ülkelerinin aldığı siyasi kararları güçlendirmek için Yunanistan’a siyasi şantaj ekibine katılmasına herhalde bu çerçevede bakmak gerekiyor.

Ne diyeyim? Bana ilginç geldi. Şimdi Türkiye euroya üye olsaydı, onların bankalarının yaptığı hataları da bizim millet ödeyecekti. Biz bir yabancı para kullanmaya başlamış olacaktık. Avrupa Merkez Bankası bir nevi Düyun-u Umumiye İdaresi gibi davranacaktı. Doğrusu ya, ben bu resmi hiç sevmedim.
 
2 Temmuz 2015 Perşembe 13:11

Kocaeli Valisi Sayın Hasan Basri GÜZELOĞLU'dan inşaatı devam eden 1000 seyirci kapasiteli Kapalı Spor Salonunda ve İlçe Stadına ziyaret



Kocaeli Valisi Sayın Hasan Basri GÜZELOĞLU; Kocaeli Kandıra Ghsim, yapılan yatırımları görmek ve incelemeler yapmak üzere inşaatı devam eden 1000 seyirci kapasiteli Kapalı Spor Salonunda ve İlçe Stadında da incelemelerde bulundu, Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü Sayın Muzaffer Çintimar, Şube Müdürü Sayın Engin YAŞAR, Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürü Sayın Ilhan Şerif Aykaç yapılan incelemeler esnasında Sayın Vali beye eşlik ettiler.

İlkokul Mezunu Mucit Evinin Elektriğini Üretiyor


18 Oca 2014 tarihinde yayınlandı
Yozgat'ta ilkokul mezunu bir vatandaş plastik atık ve çeşitli malzemeler kullanarak ürettiği elektrikle kendi evinin elektirik ihtiyacını karşılıyor.

8 AYDIR EVİNİN ELEKTRİĞİNİ KARŞILIYOR

Yozgatlı inşaat ustası Veysel Narin, evinin bahçesine ve çatısına güneş panelleri ve eski plastik varillerden yararlanarak kurduğu rüzgar gülünden ürettiği enerjiyle 8 aydır evinin elektrik ihtiyacını karşılıyor.

PLASTİK VARİLLERDEN RÜZGAR GÜLÜ KURDU

Veysel Narin (48), evinin çatısına 5 metrekarelik güneş paneli ve bahçesine de 9 metrelik direğe eski plastik varillerden rüzgar gülü kurdu. Güneş panelleri ve rüzgar gülünden günde ortalama 1 ile 1,5 KW elektrik üretimi yaptığını belirten Veysel Narin, Bu elektrikle evinin bütün ihtiyacını karşıladığını söyledi.

16 AKÜDE DEPOLAMA YAPIYOR

Rüzgar gülü ve elektrik panellerinin 7 bin liraya mal olduğunu ifade eden Narin, "Rüzgar gülünden ve güneş panellerinden gelen enerjiyi 16 tane aküde depoluyorum. Rüzgar kesildiğinde ve güneşin olmadığında akülerdeki enerjiyi kullanıyorum. Böylece üç ayda bir elektrik faturası geliyor oda 15 ile 20 lira arasında değişiyor." dedi.

KOMŞULARA DA ELEKTRİK VERMENİN PEŞİNDE

Komşularının kendisinden elektrik istediğine değinen Narin, "Fazla elektrik üretemediğimiz için şu anda komşuların talebini karşılayamıyoruz. Ama imkan olur üretim artırabilirse, komşularımıza da elektrik verebiliriz. Bu konuda devletin de vatandaşa destek olması halinde dışa bağımlı kalmadan herkes kendi elektriğini üretebilir. Bu vesile ile evimize kadar gelerek bize destek olan Yozgat Eski Milletvekilimiz Osman Coşkun'a teşekkür ediyorum." diye konuştu.

ESKİ VEKİLDEN ANLAMLI MESAJ

Yozgat eski Milletvekili, Elektrik Elektronik Yüksek Mühendisi Yrd. Doç. Dr. Osman Coşkun, güneş ve rüzgar enerjisinden evinin elektrik ihtiyacını karşılayan Veysel Nari'ni evinde ziyaret ederek, yaptığı çalışmalar hakkında bilgi aldı. Coşkun, kendisinin Yozgatlı olması sebebiyle Yozgat'ın her türlü gelişmesi, kalkınması ile ilgili Yozgatlıları ilgilendiren konularla yakından ilgilenerek ne katkı verebilirim konusunda çalışmalar yaptığını belirtti. Coşkun, "Veysel beyi tanımaktan çok mutlu oldum. Veysel beyi dinledik, Veysel Bey inşaat işçisi, ilkokul mezunu ve bir elektrik mucidi. Ben elektrik elektronik yüksek mühendisi olarak kendisini izleyince açıkçası hayranlığımı gizleyemedim. Böyle bir hemşerim olduğum için kendisiyle gurur duydum. Milletvekili kimliğimle enerji komisyonunda uluslararası birçok toplantıya katıldım. Türkiye'nin enerji konusunu yakından biliyorum. Ülkemiz yüzde 98 doğalgaz, yüzde 92 petrol, yüzde 30 kömürde, enerjide ortalama yüzde 72 dışa bağımlı bir ülke. Bu sene havalar kurak geçti, şuanda barajlarda su seviyesi çok düşük ve önümüzdeki dönemde enerjide sıkıntı söz konusu. Bizim cari açık da en büyük etken enerjide dışa bağlı olmamızdır. Enerjide dışa bağımlı olmak bizim bağımsızlığımızı risk eden bir konudur. Dolayısıyla her evin güneşle, rüzgarla, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla enerjisini bu şekilde elde etmesi ülkemiz açısından çok önemli. Hemşehrimizin bu çalışmasını çok önemsiyorum, bu konuda hem şirketimiz hem Enerji Bakanlığı nezdinde ilişkilerim bakımından bu çalışmaları daha ilerletmek, daha ekonomik hale getirip daha profesyonelce nasıl uygulanabilir noktasında yakınan ilgileneceğim." dedi.


https://youtu.be/JFlEc_5dMKU

Tuesday, 2 February 2016

Cumhurbaşkanı Erdoğan: İslam'la terörü yan yana kimse zikredemez


Cumhurbaşkanı Erdoğan: İslam'la terörü yan yana kimse zikredemez

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Asla İslam teröre müsaade etmez, bu bir. İki, İslam'la terörü yan yana kimse zikredemez. Üç, DAİŞ bir terör örgütüdür ve DAİŞ'in İslam'la alakası yoktur" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: İslam'la terörü yan yana kimse zikredemez
Cumhurbaşkanı Erdoğan, resmi ziyaret için bulunduğu Şili'de, BM Latin Amerika ve Karayipler Ekonomik Komisyonu'nda (ECLAC) düzenlenen konferansa katılarak konuşma yaptı Fotoğraf: AA/Ahmet İzgi
SANTİAGO
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Asla İslam teröre müsaade etmez, bu bir. İki, İslam'la terörü yan yana kimse zikredemez. Üç, DAİŞ bir terör örgütüdür ve DAİŞ'in de yakından uzaktan İslam'la alakası yoktur" dedi.
Erdoğan, Şili'de Birleşmiş Milletler (BM) Latin Amerika ve Karayipler Ekonomik Komisyonu'ndaki (ECLAC) konferansta yaptığı konuşmada, uluslararası toplumdan beklentilerinin, sığınmacılar ve yük paylaşımı konusunda samimi bir tutum ortaya konulması gerektiği olduğunu söyledi.
Avrupa Birliği (AB) ile bu çerçevede bir anlaşmaya vardıklarını ama henüz somut neticelerini alamadıklarını vurgulayan Erdoğan, esasen Suriye kaynaklı sığınmacı krizinin, buz dağının sadece görünen yüzü olduğunu ifade etti.
Kimi ülkelerde sığınmacılara yönelik dışlayıcı, kapılarını kapatan tavırların ardında din ve etnik farklılıkları önceleyen yaklaşımların yer aldığını görmenin insanlık adına üzüntü verci olduğunu belirten Erdoğan, "Hem terörü bir dinle eşleştirmek hem de terör ve baskıdan özgürlüğe kaçan insanları, inançları ve kökenleri nedeniyle dışlamak sadece terör örgütlerinin ve marjinal grupların işine gelir. Bu konuda herkesi dikkatli olmaya, özenli davranmaya çağırıyoruz" diye konuştu.
Erdoğan, Türkiye'nin insani yardımlar konusunda güçlü bir geleneğe sahip bir ülke olduğunu kaydederek, ülkede tarih boyunca mağdur olan herkese yardım edildiğini vurguladı.
Bugün de aynı hassasiyetle dünyanın her yerinde insani faaliyetler yürüttüklerine değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyada Amerika, İngiltere ve Türkiye'nin insani yardımda ilk 3'te olduğunu, bunun milli gelire oranla ifade edildiğinde ise Türkiye'nin birinci sırada yer aldığını açıkladı.
"Terör örgütünün bir tanesi iyi, bir tanesi kötü' diyemezsiniz"
Erdoğan, küresel barışın sağlanmasının önündeki en büyük sorunlardan birisinin terörizm olduğuna işaret ederek, Türkiye olarak bu sorunun ne olduğunu ve hangi bedeller ödetebileceğini yakından bildiklerini ifade etti. Yaklaşık 35 yıllık tecrübeye sahip olduklarına dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
"Terörizmle mücadelenin ancak uluslararası düzeyde, samimi bir işbirliği ve dayanışmayla başarıya ulaşabileceğine inanıyoruz. 'Başının çaresine baksın' dersek bu olmaz. Terörizmle mücadeleye yönelik uluslararası işbirliği bağlamında, bugüne kadar üzerimize düşenleri yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Fakat Avrupa'nın bir ülkesinde, bir terör eylemi olduğu zaman dünya ayağa kalkıyor, Türkiye'nin Ankara'sında, İstanbul'unda, Gaziantep'inde, Suruç'unda olduğu zaman dünya niye seyrediyor. Bunların da cevabını bulmak gerekir.
Nitekim ülkemiz, Terörle Mücadele Küresel Forumu'nun kuruluşundan beri ABD ile eş başkanlığını yürütüyor. Terörle mücadele konusuda en önemli ilkelerden birisi de terör örgütleriyle ayrım yapmadan mücadele edilmesidir. 'Terör örgütünün bir tanesi iyi, bir tanesi kötü' diyemezsiniz."
"İslam, barış kelimesinden türemiştir"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, DAEŞ'in bir terör örgütü olduğunu, bütün hesapların ve sosyolojik boyutunun tüm yönleriyle ortaya çıktığını vurgulayarak, PKK, PYD, DHKP-C gibi terör örgütleriyle aynı şekilde mücadele edilmesi çağrısında bulundu.
Terörün dini, milleti ve ırkının bulunmadığının altını çizen Erdoğan, şunları kaydetti:
"İslam dinini terörizmle ilişkili hale getirenler, varlıklarını inanç istismarına borçlu olan terör örgütlerine en büyük desteği ve cesareti verdiklerini bilmelidirler. Şunu çok açık söylüyorum, İslam, barış kelimesinden türemiştir. Asla İslam teröre müsaade etmez, bu bir. İki, İslam'la terörü yan yana kimse zikredemez. Üç, DAİŞ bir terör örgütüdür ve DAİŞ'in de yakından uzaktan İslam'la alakası yoktur.
Tam aksine DAİŞ şu andaki yaptıklarıyla İslam'a zarar vermektedir, İslam düşmanı bir örgüttür. G20'de de bunları söyledim, burada da söylüyorum. Terörü, belirli bir dine mensup kişiler veya belirli bir etnik grubun üyeleriyle bağdaştırma yaklaşımı, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık gibi insanlık tarihinin yüz karası akımlarının güçlenmesine de zemin hazırlıyor."
Erdoğan, tüm ülkelerin bu çerçevede daha yakın iş birliğinde olmaları gerektiğini belirterek, dünyada barış ve istikrarın sağlanması için gösterilen çabaların artırılarak sürdürülmesinde kararlı olunması çağrısında bulundu.
"Esed rejimini defalarca uyardık"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye olarak, Suriye'de iç savaş öncesinde Esed rejimini "halkın demokratik taleplerine kulak vermesi ve gerekli reformları yapması" için defalarca uyardıklarını, ancak Esed rejiminin uyarıları dinlemediği gibi sivil halka karşı varil bombası, balistik füzeler ve kimyasal silahlar kullanarak başlattığı savaşın şiddetini artırdığını söyledi.
Rusya ve İran'ın da Suriye rejiminin yanında yer aldığını, birlikte insanları öldürdüklerini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Suriye'deki insani kriz, beraberinde ciddi bir sığınmacı akımı getirmiştir. Burada BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin verilerine göre 'dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke' cumhurbaşkanı olarak bulunuyorum. Latin Amerika ve Karayipler coğrafyasının bu krizin çözümü konusunda uluslararası alanda yapabileceği önemli katkılar olduğuna inanıyorum. Sığınmacı krizi, bugün bölgesel gibi görünse de aslında küresel bir sorun. Dün olayları dışarıdan izleyen Avrupa ülkeleri, bugün sığınmacı krizini kendi içlerinde en derin şekilde yaşıyorlar. Şimdi bağırmaya başladılar, 'bize gelmesin' diyorlar. Peki 2,5 milyon insanın ülkesine sığındığı Türkiye ne yapsın? Bize kimseden maddi bir destek de gelmiyor, Türkiye'ye şuana kadar gelen destek dışarıdan 420 milyon dolardır. Yaptığımız harcama 9 milyar doları aşmıştır. Fakat Türkiye, 'acaba bize bir yerden yardım gelir mi gelmez mi' buna bakmıyor. Kapılarını kimseye kapamadı, gelen kim olursa olsun, ırkı, dini, dili bunlara bakmadı, kapısını açtı."
Türkiye'nin sınırlarına gelenlere insan nazarıyla baktığını, 7'den 70'e ölümden, bombalardan kaçan insanlara kapısını kapatamayacağını dile getiren Erdoğan, çadır kentlerin, konteyner kentlerin kurulduğunu, Kızılay, AFAD gibi kuruluşlarla eğitimden sağlığa, giyimden yemeğe kadar, Suriye ve Irak'tan gelen insanlara her türlü desteği verdiklerini anlattı. 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu bakımdan yaşanan krizin çözümü için katkıda bulunmak tüm insanlığın ortak görevidir. Küresel düzeyde kalkınmanın yolu barış ve istikrarın tüm dünyada hakim olmasından geçiyor. Uluslararası toplum bu insani krize çözüm bulamazsa, küresel kalkınma çabalarının meşruiyeti vicdanlar tarafından sorgulanmaya başlanacaktır" diye konuştu. 
Bir tarafta masum insanlar kitleler halinde öldürülürken, diğer tarafta ekonomik gelişmelerden söz edilmesinin de insani ve sürdürülebilir bir durum olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Sınırları sermaye, mal ve enerji akımlarına açan ancak hayatlarını kurtarmak için gelen insanlara kapatan bir anlayışı biz asla kabul edemeyiz, böyle bir anlayış olamaz" dedi. 
"Trajedilerin en yakından hissedildiği ülke Türkiye"
Erdoğan, "Türkiye’nin bulunduğu coğrafya bu sorunların ve yol açtığı trajedilerin en yakından hissedildiği yerdir. Yani biz şu anda damdan düşmüş vaziyetteyiz, neyin ne olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bu tribünden maç izlemeye benzemez, bu işin içinde yaşamayı gerektirir. Biz şu anda bunu yaşıyoruz. Uluslararası toplumun sorumluluk sahibi bir üyesi olarak Türkiye bir yandan bu sınamalarla mücadele ederken diğer yandan da ortaya çıkan olumsuz sonuçları gidermek için çaba gösteriyor" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: 
"Vatandaşlarının haklı demokratik taleplerini görmezden gelen baskıcı rejimler, sadece bölgemizde değil tüm dünyada istikrarı tehdit ediyor. Yani güçlü olanın ‘ben haklıyım’ dediği bir dünya, barışı isteyenlerin dünyası olamaz. Tam aksine haklı olanın güçlü olduğu bir dünya bizim dünyamızdır. Biz bunun mücadelesini veriyoruz. Dünyanın bu coğrafyasına uzak ama insani etkileri bakımından herkese çok yakın olan Suriye krizinin trajik sonuçları her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Şam yönetimi 2011 yılı mart ayından beri kendi halkına terör ve şiddet uyguluyor. Suriye’de ölen insanların sayısı ne kadar? 400 bin. Bunlar nasıl öldürüldü? Konvansiyonel silahlarla. Bunların içinde bin 500-2 bin kimyasal silahlarla öldürülen var. Dünya diyor ki, kimyasal silahlarla öldürüyor onu dikkate alıyor ama konvansiyonel silahlarla öldürülenleri dikkate almıyor. Sonucu ölüm olan hangi silahla olursa olsun bunların hepsi insanlık suçu işlemiştir."
Konferansa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak da katıldı.
Muhabir: İlkay Guder, Kadir Karakuş, Enes Kaplan

Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts