Thursday, 5 January 2017

İran doğalgazda yükümlülüklerini yerine getiremiyor


İran doğalgazda yükümlülüklerini yerine getiremiyor

Türkmenistan tarafından doğalgaz akışı kesilen İran'ın borçlarını ödemekte sıkıntı yaşadığı bildirildi.
İran doğalgazda yükümlülüklerini yerine getiremiyorGrafik: AA/Gözde Gültekinler
ANKARA - MURAT TEMİZER
Enerji Piyasaları ve Politikaları Enstitüsü Başkanı Volkan ÖzdemirTürkmenistan'ın İran'a gönderdiği doğalgazı kesmesinin İran'ın yaşadığı maddi sıkıntıların bir göstergesi olduğunu belirterek, "İran doğalgaz sektörü yıllardır yatırım, teknoloji ve mali kaynak eksikliği nedeniyle verimsiz işleyen bir sektör. Türkiye'ye sattığı miktardan daha büyük bir kaynak kesintisi olduğu için İran'da zorluklar olacaktır." dedi.
Özdemir, Türkmenistan'ın doğalgaz şirketi Türkmengaz'ın, İran'a gönderdiği gazı kesmesine ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
İran'ın, Türkmen gazını daha çok ülkenin kuzeyinde kullandığını anlatan Özdemir, İran'da yıllık yaklaşık 180 milyar metreküp doğalgaz tüketildiğini ve bu miktarın 10 milyar metreküpünün Türkmenistan'dan geldiğini ifade etti.
İran'ın doğalgaz tüketim-üretim ve ithalat-ihracatını normal koşullarda "ucu ucuna dengelediğini" dile getiren Özdemir, şöyle konuştu:
"Bu durum, İran'daki doğalgazın verimsiz kullanımı ve yatırım eksikliği nedeniyle gerçekleşiyor. Gerçekleşen kesinti ister istemez ihracatı da etkiliyor. Hava koşulları da ciddi anlamda sıkıntılı olursa, İran'dan Türkiye'ye gaz akışında bazı kesintilerin meydana gelmesini bekleyebiliriz, ama ondan da önce bizim kazandığımız tahkim ve alacağımız 2 milyar dolar var. Ya aldığımız gazdan mahsup edilecek ya da doğrudan ödeyecekler. Henüz o konumda da değiller. Türkmenistan'ın gerekçesi de ilginç. 'İran'a gazı kestik çünkü para ödenmiyor.' diyorlar. Bu da ciddi anlamda sorunun doğalgazla ilgili olmadığını, ancak İran açısından maddi bir sorun olduğunu gösteriyor."
Önemli bir doğalgaz tüketicisi ve üreticisi olan İran'ın gaz tüketiminin de Türkiye'den dört kat fazla olduğuna işaret eden Özdemir, "İran, Türkiye'ye yılda yaklaşık 8 milyar metreküp gaz ihraç ediyor, ama öbür taraftan daha fazla miktarı Türkmenistan'dan alıyor. İran doğalgaz sektörü yıllardır yatırım, teknoloji ve mali kaynak eksikliği nedeniyle verimsiz işleyen bir sektör. Türkiye'ye sattığı miktardan daha büyük bir kaynak kesintisi olduğu için İran'da zorluklar olacaktır. Bu da ister istemez İran'ın doğalgaz dengesine olumsuz yansıyacaktır.​" dedi.

İran'da hava soğuyunca etki büyüyebilir

Angora Gaz Genel Müdürü Gökhan Yardım da mevsim şartları nedeniyle doğalgaz tedarikinde önemli bir sorun yaşandığını söyledi.
Kış ayları göz önüne alındığında Türkmenistan'dan gelen gazın İran için son derece önemli olduğuna dikkati çeken Yardım, "İran, aynı zamanda Ermenistan'a da gaz veriyor. Orası da sıkıntıya girebilir. İran'ın bize de borcu var tahkimden dolayı. Onu da veremiyor. İran doğalgaz borçlarını ödemekte sıkıntı yaşıyor. Bunu böyle görmek lazım. İran'da hava soğuyunca bu etki daha da büyüyebilir." diye konuştu.
İran, Türkmenistan'dan aldığı gazı daha çok ülkenin kuzeyinde bulunan Tebriz bölgesindeki sanayi ve konutlar için kullanıyor. Ülkede kış döneminde Güney Pars sahasından üretilen gaz, Tahran'daki konutlarda tüketilince ülkenin kuzeyine ulaşamıyor. İran da Türkmenistan'dan ithal ettiği gazı kuzey bölgelere ulaştırarak arz sıkıntısını çözmeyi hedefliyor. İran'ın bu alımdan dolayı Türkmenistan'a 1,8 milyar dolarlık gaz borcu bulunduğu öne sürülüyor.


TRT HABER HD - Canlı İzle - TRT

TRT HABER HD - Canlı İzle - TRT: TRT HABER HD kanalını canlı izleyin.
SON DAKİKA ! KONYA AKŞEHİRDE PERŞEMBE KAPALI PAZARYERİNİN ÇATISI KAR AĞIRLIĞINA DAYANAMAYARAK ÇÖKTÜ İLK BİLGİLERE GÖRE 4 AĞIR YARLI VAR, ÇOK SAYIDA YARLIDA ENKAZ ALTINDA OLDUĞU TAHMİN EDİLİYOR

Wednesday, 4 January 2017

Fırında Patates Cipsi Nasıl Yapılır? - İdil Tatari - Yemek Tarifleri - Potato Chips

Fırında Patates Cipsi Nasıl Yapılır? - İdil Tatari - Yemek Tarifleri - Potato Chips

Eğer patates cipsini çok seviyorsanız ama daha sağlıklı bir şekilde tüketmek istiyorsanız, Fırında Patates Cipsi tam size göre. Hem lezzetli, hem sağlıklı hem de çok pratik!

Patates Cipsi için Malzemeler:

3 adet Patates
Zeytinyağı
Tuz, Karabiber
Sarımsak Tozu
Tatlı Kırmızı Biber

Eğer Patates Cips tarifimi yaparsanız ve resimlerini çekip #idiltatari hashtag'i ile paylaşırsanız çok mutlu olurum.

Videolarımda yaptığım yemeklerin malzeme listelerini ve yazılı tariflerini web sitemde bulabilirsiniz:

http://www.idiltatari.com

Beni takip edin:
Instagram: http://instagram.com/idiltatari
Facebook: http://www.facebook.com/idiltatari
Twitter: https://twitter.com/idiltatari

Kanalıma buradan abone olabilirsiniz: http://bit.ly/1FgLura

In this video we will make a healthier version of Potato Chips!

Potato Chips Ingredients:

3 Potatoes
Olive Oil
Salt, Pepper
Garlic Powder
Paprika

Ev yapımı nefis bir pizza yapmaya ne dersiniz?




Ev yapımı nefis bir pizza yapmaya ne dersiniz?




Evde bulunan malzemeler ile kendi damak tadınıza uygun pizza yapmak düşündüğünüzden de kolay. Bu videoda verdiğimiz pizza tarifi ile 2 büyük boy ya da 3 orta boy pizza yapabilirsiniz. 

Az malzeme ile hazırlanan pizza hamurunu ister ince, isterseniz de kalın hamur pizza hazırlayabilirsiniz.

Bu videomuzda pizza hamuru nasıl yapılır?, evde pizza nasıl yapılır? konusunda bilgi edinebilir. Çok sayıda üyemizin deneyerek onayladığı bu tarifimiz ile nefis pizzalar hazırlayabilirsiniz.

Şimdi gelelim pizza nasıl yapılır?



Yoğurma kabına 3 su bardağı kadar un, 1 yemek kaşığı şeker, yarım yemek kaşığı tuz, 2 yemek kaşığı instant maya, 4 yemek kaşığı zeytinyağı ve 2 su bardağı ılık su alınarak pizza hamuru yoğrulmaya başlanır. Yaklaşık 2 su bardağı daha un yavaş yavaş pizza hamuruna eklenir, yumuşak kıvamlı bir hamur elde edilir. Yoğrulan hamurun üzeri streç film ile kapatılarak yarım saat dinlenmeye bırakılır. 

Mayası gelen pizza hamuru un serpilmiş tezgaha alınır. Hamur 2 ya da 3 parçaya bölünür. Fırın tepsinize göre bpyutunu ayarlayabilirsiniz. Bu hamurla 2 büyük boy ya da 3 orta boy pizza hazırlanabilir.

Hazırlanan bezelerden bir tanesi ayrılarak diğerlerinin üzerine temiz bir bez örtülür. 

Beze oklava yardımı ile istenen kalınlıkta açılır, ince hamur severler ince kalın hamur severler kalın açabilirler. 

Fırın tepsisine 1 yemek kaşığı kadar mısır unu serpilir, pizza hamuru hamuru tepsiye alınır.

Hamurun üzerinde çatal yardımı ile delikler açılır.


Tepsi Önceden ısıtılan 200 derece fırında sürülerek pizza hamuru 10dk pişirilir.

Fırından alınan hamurun üzerine domates sosu sürülür. Biz yazdan hazırladığımız soslardan kullandık, eğer hazır sosunuz yoksa salça ve baharatlar ile hazırlayabileceğiniz tarif için ekrandaki bağlantıyı tıklayabilirsiniz. 

Domates sosunun üzerine rendelenmiş kaşar peyniri ya da mozarella peyniri serilir ve artık damak tadınıza göre istediğiniz malzemeler ile pizza hazırlanır. Biz mantar, sucuk, salam ve kurutulmuş domates kullandık. 

Hazırlanan pizza fırının alt rafına sürülerek 20dk daha pişirilir ve fırından alınır. 

Pizzamız servise hazır, Şimdiden afiyet olsun.

Pizza tarifini web sitemizde incelemek ve tarif defterinize eklemek için tıklayın
http://www.nefisyemektarifleri.com/ka...

Evde pizza yapmak isteyenler nefis yemek tariflerinin denenmiş tüm pizza tarifleri için tıklayın http://www.nefisyemektarifleri.com/ka...

Bizi diğer sosyal medya hesaplarımızdan da takip edebilirsiniz.

Facebook: http://www.facebook.com/NefisYT
Twitter: https://twitter.com/NefisYT
Google Plus: http://gplus.to/NefisYT
İnstagram: http://instagram.com/nefisyt
Pinterest: http://www.pinterest.com/nefisyt/

ABD-Rusya ilişkilerinin geleceği ve Ortadoğu'daki dengeler



ABD-Rusya ilişkilerinin geleceği ve Ortadoğu'daki dengeler

Trump'ın başkanlığı, Obama yönetiminin son yıllarında ciddi şekilde bozulan ABD-Rusya ilişkilerinde yeni bir atılım yaratabilir.

ABD-Rusya ilişkilerinin geleceği ve Ortadoğu'daki dengeler

İSTANBUL - Doç. Dr. Emre Erşen 
Donald Trump'ın yeni ABD başkanı olarak 20 Ocak 2017'de göreve başlamasının, Obama'nın başkanlığının son yıllarında ciddi şekilde bozulan ABD-Rusya ilişkilerinde bir atılım yaratması bekleniyor.
Obama da başlangıçta, Washington ve Moskova arasında buzları eritme süreci başlatmayı hedefleyen, "sıfırlama" (reset) ismi verilen bir politika takip etmiş, fakat bu politika 2012'den sonra, özellikle Suriye ve Ukrayna'daki krizlerden dolayı giderek artan sürtüşmenin akabinde terk edilmişti.
Bu çerçevede, başkanlık kampanyası boyunca Trump'ın, Putin'e olan hayranlığını defalarca dile getirmesi ve Ukrayna krizinden sonra Rusya'ya yönelik ABD yaptırımlarını kaldırmayı düşüneceğini söylemiş olması oldukça anlamlıydı. Buna karşılık, Kremlin'le doğrudan bağlantılı olduğu iddia edilen bazı Rus hackerlar, Trump'ın rakibi Hillary Clinton'ın kampanyasını zayıflatmak amacıyla Demokratik Parti Ulusal Komitesi'nin e-postalarını sızdırdı. Daha da önemlisi, Trump kasım ayında başkanlık yarışını kazandıktan sonra, zaferini tebrik etmek için kendisini arayan ilk liderlerden biri Putin oldu. Trump, diğer taraftan, dışişleri bakanı adayı olarak Exxon Mobil'in CEO'su Rex Tillerson'ı seçti. Tillerson'ın, hem Putin'le hem de Rusya'nın dev petrol şirketi Rosneft'in patronu Igor Sechin'le yakın iş ilişkileri tesis etmiş olduğu biliniyor.
Buna ilave olarak Tillerson'ın 2013 yılında Rusya'nın Dostluk Nişanı'yla onurlandırıldığını da değerlendirmeye katarsak, Washington ve Moskova arasındaki ilişkilerin Trump görevi devraldıktan sonra muhtemelen düzeleceği söylenebilir. Buna mukabil, Ortadoğu ile ilgili konuların da ABD-Rusya ilişkilerinin gündemini belirlemeye devam edeceği hesaba katılmalı. Bu da büyük ölçüde, Trump'ın başkanlık kampanyası boyunca 'Amerika'yı yeniden büyük yapma' sözü vermiş olmasından kaynaklanıyor; bu sloganın ABD'nin Ortadoğu'ya yönelik dış politikası üzerinde de önemli etkileri olacaktır. Obama'ya yöneltilen temel eleştirilerden birinin, "arkada kalarak liderlik etme" eksenli çekingen politikasının Rusya'nın Ortadoğu'ya kayda değer bir dönüş yapmasının yolunu açtığına yönelik olduğunu hatırlayacak olursak, Trump kendisini bölgede çok daha aktif bir rol oynamak zorunda hissedebilir.

Rusya'nın Ortadoğu'ya dönüşü

Sovyetler Birliği, Soğuk Savaş döneminde Ortadoğu'da ciddi bir nüfuz sahibi olsa da Rusya, kendi iç problemlerinden dolayı 1990'larda bölgede pek bir varlık gösteremedi. Ancak Putin 2000'de iktidara geldikten sonra, Rus liderliğinin önceki pasif duruşunu tersine çevirdi ve Moskova'nın, Türkiye, İran, Suriye ve Libya dahil bölgedeki birçok ülkeyle siyasi, askeri ve ekonomik ilişkilerini geliştirdi. Bu dönemde Rusya ayrıca Filistin-İsrail ihtilafında da daha etkin oldu ve eş zamanlı olarak Hamas ve Tel Aviv'le ilişkilerini geliştirdi.
Rusya'nın Ortadoğu'da artan etkisinde dönüm noktası teşkil eden olay ise 2011 yılında Suriye'de iç savaşın patlak vermesi oldu. Washington bölgeye asker göndermekten kaçındığı ve kendisini, muhaliflere askeri destek vermekle sınırlandırdığı için DEAŞ hem Suriye hem de Irak'ta geniş kesimleri ele geçirdi. Öte yandan Moskova ve Tahran ise Washington ve müttefiklerince iktidarda istenmeyen Beşşar Esed hükümetine önemli ölçüde askeri destek verdi. Aynı dönemde Obama, Suriye krizine aktif bir şekilde müdahil olmasının önündeki "kırmızı çizginin" ülkede kimyasal silah kullanımı olacağını ilan etti. Fakat, Şam'ın muhaliflerin kontrolü altındaki bir banliyösü olan Guta'da 2013'ün Ağustos ayında Esed güçlerince yapıldığı düşünülen sarin gazı saldırısında yüzlerce insan öldüğünde de Obama yine ciddi bir eyleme geçemedi ve Esed'in kimyasal silahlarının imha edilmesi için Moskova'nın arabuluculuğuna yapılan bir anlaşmaya razı oldu.
Obama'nın Suriye'yle ilgili eylemsizliğinin açtığı jeopolitik boşluk, Putin tarafından, Eylül 2015'te Esed rejimini desteklemek için başlattığı doğrudan hava saldırılarıyla dolduruldu. Bu, bir seneden biraz fazla bir zaman zarfında, Kremlin sadece Esed'in, rakipleri üstünde ciddi bir avantaj sağlamasını mümkün kılmadı, aynı zamanda Lazkiye'de yeni bir hava üssü elde etti, Tartus'taki Sovyet döneminden kalma askeri tesisi modernize etmeye başladı ve Suriye krizinin çözümüne yönelik uluslararası görüşmelerdeki diplomatik nüfuzunu artırdı. Ayrıca, İran, Mısır ve İsrail'le kuvvetlendirmiş olduğu bağlarıyla bölgedeki nüfuzunu ciddi ölçüde takviye etmiş oldu. ABD'nin 2003'ten beri büyük siyasi ve askeri nüfuzunun bulunduğu Bağdat'ta dahi Rusya ve İran, DEAŞ'la mücadeleyi koordine etmek için ortak bir şekilde bölgesel bir bilgi merkezi kurdu.

Trump'tan ne beklenebilir?

Başkanlık kampanyası boyunca Trump, Ortadoğu'ya yönelik uygulamayı planladığı politikalar hakkında önemli ipuçları verdi. En önemlisi, Washington'ın bölgedeki odağının, Suriye'deki muhalifleri desteklemek yahut Esed'i iktidardan devirmekten daha çok DEAŞ'la mücadeleye kayacağının işaretini verdi. Obama'nın bu konudaki politikasını da keskin bir şekilde eleştiren Trump, "Suriye'ye karşı muhalifleri destekliyoruz, ama bu muhaliflerin kim olduğuna dair hiçbir fikrimiz yok" demişti. Bu açıdan Esed'in, Trump'ın seçilmesine sevinmesi ve ABD'nin, terörün yenilmesinde "doğal bir müttefik" olabileceğini söylemiş olması hiç de şaşırtıcı değil.
Trump aynı zamanda, DEAŞ'ı bölgede yenebilmek için Putin'le anlaşma yapmak istediğini de ifade etti. İki ülke daha önce el-Kaide ve Taliban'a karşı Afganistan'da işbirliği yapmış oldukları için, kısa vadede böyle bir anlaşmaya varmak zor olmayabilir. Seçilmiş başkanın, Ortadoğu'nun mevcut liderleriyle işbirliği yapma fikrine açık olduğu bilindiği için Trump ve Esed arasındaki bir yakınlaşma da şaşırtıcı olmayacaktır. Trump, mesela, şimdiden Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile çok iyi ilişkiler tesis etti. Trump Tel Aviv'deki ABD büyükelçiliğini Kudüs'e taşıma niyetini de önceden beyan ettiği ve Filistin'deki barış süreciyle ilgili oldukça İsrail yanlısı bir tutum benimsediği için İsrail Başbakanı Netanyahu da memnun olmalı.
Putin de Sisi ve Netanyahu ile iyi ilişkilere sahip olduğundan, Trump'ın diğer bir iktidar sahibi olarak bu resme dahil olması, Moskova ve Washington arasında bölgeye dair yeni bir diyaloğun önünü açabilir. Oysa İran meselesi, Ortadoğu'daki ABD-Rusya işbirliğini kısa vadede zorlaştıracak gibi duruyor; zira hem Trump hem de Mike Pence, James Mattis ve Michael Flynn gibi, yeni yönetimin önde gelen isimleri, 2015'te imzalanan nükleer anlaşmayı olduğu kadar Tahran'ı da çok sert bir şekilde eleştirdiler. Hatta Trump anlaşmayı bir "felaket" olarak niteledi ve "yırtıp atacağını" ifade etti. Ancak Tahran'ın, Moskova'nın Ortadoğu'daki en yakın ortaklarından biri haline geldiğini göz önüne alacak olursak, aynı anda hem İran'ı cezalandırmaya çalışmak hem de ABD'nin Rusya'yla ilişkilerini ilerletmek Trump için çok önemli bir meydan okuma anlamına gelecektir.

Müttefiklerle ilişkilerin geleceği

Trump'ın Ortadoğu'yla ilgili açıklamalarında başka çelişkiler de mevcut. Mesela, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin, ABD'den aldıkları güvenlik teminatı için daha fazla ödeme yapması gerektiğini defalarca söyledi. Esed konusundaki yumuşak tavrı ise, Türkiye ve Katar'la birlikte Suriye'deki muhaliflerin istikrarlı bir destekçisi olan Riyad'ı ciddi şekilde endişelendiriyor. Diğer yandan Trump, vaat ettiği gibi Tahran'ın üstündeki ABD baskısını artırmayı başarabilirse, bu, Riyad'ın çok sevineceği bir gelişme olacaktır, özellikle de Suriye ve Yemen'de İran karşısında zemin kaybettiği bir zamanda.
Şüphe yok ki bu tarz çelişkiler ve Trump'ın meşhur öngörülemezliği Kremlin tarafından da yakından takip ediliyor. Trump ve Putin arasında belli bir ölçüde bir yakınlık bulunsa da yeni yönetimde belirleyici olacakları tahmin edilen şahin Cumhuriyetçi figürler, büyük ihtimalle Trump'ı, Ortadoğu'da Rusya'ya karşı daha sert bir tavır almaya teşvik edeceklerdir. ABD-Rusya ilişkilerinin geleceği bu anlamda çok büyük ölçüde Trump'ın ABD Kongre'sinin her iki kanadındaki Cumhuriyetçi çoğunluk kadar kendi kabinesininin de, Putin'le Ortadoğu'da yakın işbirliğinin faydalarına dair algılarını değiştirme kabiliyetine bakıyor.
* “Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
[Doç. Dr. Emre Erşen Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde görev yapmaktadır. Uzmanlık alanı Rus dış politikası, Türkiye-Rusya ilişkileri ve Avrasya jeopolitiğidir.]
Mütercim: Ömer Çolakoğlu

Avrupa ekonomisinin 2016 karnesi zayıf



Avrupa ekonomisinin 2016 karnesi zayıf

Avrupa ekonomisi, artan siyasi belirsizlikler ve zayıf makroekonomik göstergelerle 2016 yılında genel olarak düşük bir performans sergiledi.

Avrupa ekonomisinin 2016 karnesi zayıf

FRANKFURT-Abdulselam Durdak
Avrupa ekonomisi, artan siyasi belirsizlikler ve zayıf makroekonomik göstergelerle 2016 yılında genel olarak düşük bir performans sergiledi.
Avrupa ekonomisinde, AB'yi dağılma riskiyle baş başa bırakan siyasi belirsizlikler, bankacılık sektöründeki çalkantı, büyüme ivmesinin zayıf hızı ve bir türlü istenilen seviyeye ulaşmayan çok düşük enflasyon oranı gibi göstergeler geçen yıl dikkati çeken gelişmeler olarak sıralanırken, Avrupa ülkelerindeki yüksek genç işsizlik (25 yaş altı) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi’nin sık sık dile getirdiği yapısal reform eksikliği de öne çıkan diğer konular oldu.
ECB’nin 9 Mart 2015’te 60 milyar avro seviyesinde başlattığı ve daha sonra 80 milyar avroya yükselttiği devlet tahvil alımını da kapsayan varlık alım programı (parasal genişleme), bölge ekonomisinin canlanmasına katkı sağlamasına karşın bölgede istenilen büyüme ivmesi yakalanamadı. Enflasyon ise hedeflenen yüzde 2'ye yakın seviyeye bir türlü yaklaşmadı.
Birleşik Krallık’ın AB'den ayrılma (Brexit) kararı, Avro Bölgesi'ndeki çevre ülkelerin kalıcı borç sorunlarının çözüme kavuşmaması, aşırı sağcı siyasi hareketlerin popülerliğini artırması ve ABD’de başkanlık seçimlerini Donald Trump’ın kazanması gibi gelişmeler, geçen yıl Avrupa'nın siyasi ve ekonomi gündemini meşgul etmesinin yanı sıra yatırımcı güveninde de olumsuz etkilere neden oldu.
Avrupa ekonomisindeki ekonomik ve politik sorunların yanı sıra terör olayları ve sığınmacı krizinin başı çektiği sosyal sorunlar da piyasalar ve bölge ekonomisini uzun süre baskı altında tuttu.

Enflasyon istenilen seviyeye ulaşamadı

ECB Başkanı Mario Draghi'nin ise "inatçı düşük enflasyonla" mücadelesi sürüyor. Bankanın aldığı radikal tedbirlere karşın Avro Bölgesi'nde bir türlü toparlanamayan çok düşük enflasyon sorun olmaya devam ediyor. Son verilere göre, 19 üyeli Avro Bölgesi’nde geçen yılın kasım ayında yıllık enflasyon yüzde 0,6 olarak ölçüldü. Yıllık enflasyon ekimde ise yüzde 0,5 yükselmişti.
Uzun süreli çok düşük enflasyonla mücadele eden ECB, Avro Bölgesi'nde fiyat istikrarını sağlamak için yüzde 2'ye yakın seviyede enflasyon hedefliyor. Enflasyon oranı, bankanın aldığı cesur tedbirlere karşın hala hedeflenen seviyenin oldukça altında seyrediyor.

Bankacılık sektörü ciddi kayıplar yaşadı

Avrupa'da yatırımcılar açısından ekonomik büyüme ve enflasyonun 2015'in başında hedeflenen seviyeye geleceği gibi beklentiler nedeniyle en güvenilir yatırım araçlarından biri olarak kabul edilen Avrupa bankacılık sektöründe ise geçen yıl sular durulmadı.
Avrupa bankacılık sektörü, küresel ekonominin zayıflaması, Brexit kararı ve Avrupa Bankacılık Otoritesi’nin (EBA) temmuz ayı sonundaki stres testini açıklamasının ardından yaşanan dalgalanma nedeniyle zor günler geçirirken, bölgenin büyük bankaları da ciddi kayıplar yaşadı.
Bankaların kriz durumlarında dayanıklılığını ölçen testin sonuçları, Avrupa bankalarının kriz durumunda yeterli sermaye bulundurabileceğine işaret etse de yatırımcıların, Avrupa bankalarının geleceği ve stres testinin yeterliliği konusundaki kaygılarını ortadan kaldırmadı.
Stres testi sonuçlarının açıklanmasıyla Almanya'nın en büyük bankası Deutsche Bank, İtalya'nın en büyük bankalarından UniCredit ve İsviçre'nin önemli bankalarından Credit Suisse gibi bankaların hisseleri ciddi oranda etkilendi. 
Öte yandan, bölge genelinde görülen sorunlara ek olarak Avrupa'nın lokomotif ülkesi konumundaki Almanya da zorlu bir yıl geçirdi. 
Almanya, sığınmacı krizinde en fazla sorumluluğu üstlenen Avrupa ülkesi olarak dikkati çekerken, başta Volkswagen olmak üzere Lufthansa, Deutsche Bank ve Commerzbank gibi birçok köklü Alman kuruluşunun son yıllarda mali ve idari açıdan sıkıntılı günler geçirmesi de Avrupa ekonomisini olumsuz etkiledi.

04.01.2017 İstanbul Ortaköy Reina saldırı son dakika haberleri


04.01.2017 İstanbul Ortaköy Reina saldırı son dakika haberleri


04.01.2017+%C4%B0stanbul+Ortak%C3%B6y+Reina+sald%C4%B1r%C4%B1+son+dakika+haberleri

İstanbul Ortaköy'deki Reina gece kulübünde düzenlenen ve 39 kişinin hayatını kaybettiği, 65 kişinin yaralandığı terör saldırısında hayatını kaybeden yabancı uyruklu vatandaşların kimlikleri belirlenmeye başladı. Yaşamını yitiren 39 kişiden 11'nin Türk vatandaşı, 28'inin ise yabancı uyruklu olduğu öğrenildi. İstanbul Ortaköy Reina saldırı son dakika haberleri aksam.com.tr'de

İstanbul Ortaköy Reina saldırı son dakika haberleri gelmeye devam ediyor. Türkiye yeni yıla korkunç bir terör saldırısıyla girdi. Ortaköy'deki ünlü gece kulübü Reina'da dün saat 01.15 sıralarında gelen terörist silahlı saldırı gerçekleştirildi. Reina'ya saldırı düzenleyen silahlı saldırganın eşgali belirlendi. Saldırganın Doğu Türkistan uyruklu olabileceği değerlendiriliyor. Pratik olan saldırganın, profesyonel askeri eğitimli olduğu değerlendiriliyor. Ortaköy'deki Reina gece kulübünde düzenlenen terör saldırısında hayatını kaybeden 39 kişiden 11'nin Türk vatandaşı, 28'inin ise yabancı uyruklu olduğu öğrenildi. 
Son dakika haberi… Dışişleri Bakanı: Teröristin kimliği belli oldu
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Reina katliamını gerçekleştiren teröristin kimliğinin belirlendiğini söyledi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Ortaköy saldırganının kimliği belli, çalışmalar sürüyor” dedi.  Çavuşoğlu, teröristin kimliğini açıklamadı.
Reina saldırısıyla ilgili gözaltına alınanların sayısı 14'e yükseldi

Reina'ya düzenlenen terör saldırısıyla ilgili gözaltına alınanların sayısı 14'e yükseldi. İstanbul Ortaköy'de 39 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısıyla ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca yürütülen soruşturma çok yönlü devam ediyor. Saldırıya ilişkin gözaltına alınanların sayısı 14'e yükseldi.
İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince yakalanan 8 kişinin ifadelerinin alınması devam ederken, 6 kişi daha gözaltına alındı.
Emniyet Müdürlüğünün Vatan Yerleşkesindeki Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde gözaltında tutulan 14 kişinin işlemlerinin sürdüğü bildirildi.
Bu arada, teröristin görüntülerinin medyada yer almasının ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğüne vatandaşlar tarafından ihbarlar yapıldığı öğrenildi.
İhbarları değerlendiren polisler, bazı adreslere giderek veya ulaşım noktalarında şüpheliler üzerinde Genel Bilgi Toplama (GBT) uygulaması yapıyor
Reina saldırganının ailesi gözaltına alındı!
Yılbaşı gecesi Reina'yı kana bulayan ve Uygur Türkü olduğu iddia teröristin, 2 ay önce ailesi ile birlikte Konya'ya geldiği öğrenildi. Öte yandan kimliği henüz açıklanmayan teröristin ailesi gözaltına alındı.
Reina’yı kana bulayan teröristin kimliği belirlendi. Uygur Türkü olduğu iddia edilen teröristin, Kasım 2016’da ailesiyle birlikte Konya’ya geldiği öğrenildi. Teröristin dikkat çekmemek için eşi ve 2 çocuğunu da yanında getirdiği kaydedildi. Kimliği henüz açıklanmayan teröristin ailesi gözaltına alındı.
İstanbul’un en ünlü gece kulübü Reina’ya yılbaşı gecesi saldırı düzenleyerek 39 kişinin ölümüne 60 kişinin yaralanmasına neden olan teröristle ilgili detaylar netleşiyor. DEAŞ üyesi terörist eşi ve iki çocuğuyla birlikte 20 Kasım’da Türkiye’ye giriş yaptı. 22 Kasım’da ise Konya’ya gitti. Burada kendisini “Yusuf Hoca” kod adlı bir terör örgütü üyesi karşıladı. Bir hücre evine yerleştirdi.

Tuesday, 3 January 2017

Sokaklardan Avrupa üçüncülüğüne



Sokaklardan Avrupa üçüncülüğüne

Bitlis'in Tatvan ilçesinde mahalledeki arkadaşlarıyla sürekli kavga etmesi nedeniyle komşularının şikayetçi olduğu Cem Közenk, sporla tanışmasının ardından muay thaide Avrupa üçüncülüğünü elde etti.

Sokaklardan Avrupa üçüncülüğüne

BİTLİS - ŞENER TOKTAŞ / İBRAHİM YALDIZ
Bitlis'in Tatvan ilçesinde mahalledeki arkadaşlarıyla sürekli kavga etmesi nedeniyle komşularının şikayetçi olduğu Cem Közenk, sporla tanışmasının ardından muay thaide Avrupa üçüncülüğünü elde etti.
Tatvan'da mahallede arkadaşlarıyla sürekli kavga eden ve bu nedenle komşularının tepkisini çeken Cem Közenk'in hayatı, Muay Thai Milli Takım Antrenörü Ömer Uğur ile tanışmasıyla değişti.
Tatvan Spor Salonu'nda Ömer Uğur'un yönetiminde düzenli olarak antrenmanlara katılan Cem, geçen yıl Antalya'da düzenlenen Avrupa Kupası Şampiyonası'nda üçüncü oldu. 

"Sporla kendimi kötü çevreden uzaklaştırabildim"

Cem Közenk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sportif faaliyetlere katılarak kendisini düzelteceğine inandığını, bunun için de 6 yıl önce muay thai ve kick boksa başladığını söyledi.
Kötü çevre edinmemek sigara, alkol, uyuşturucu ve benzeri şeylerden uzak durmak için sporu seçtiğini ifade eden Cem Közenk, şöyle konuştu:
"Bu spora başlamamış olsaydım ben şimdi burada değildim. Sigaraya başlamış veya alkol ve uyuşturucu kullanıyor olabilirdim. Sporla kendimi kötü çevreden uzaklaştırabildim. Önceden devlet okulunda okuyordum ancak bu sporun ve hocamızın sayesinde özel bir okula burslu yerleştirildim. Çok ilerleme kaydederek, derslerimde de başarı sağladım. Hocam derslerimin düzelmesine de yardım etti. Herkese bu sporu yapmalarını tavsiye ediyorum."
Cem Közenk, eskiden mahallede arkadaşlarıyla sürekli kavga ettiğini belirtti. Komşularının da sürekli kendisinden şikayetçi olduğunu aktaran Cem, "Ancak bu spora başladığım süreçte düzelme kaydettim. Artık milli sporcuyum. Spor sayesinde hem eğitim hem de ahlaki yönden çok düzelme var. Avrupa Kupası Şampiyonası'nda milli sporcu oldum. Antrenmanlara düzenli olarak katılıyorum." ifadelerini kullandı.

Monday, 2 January 2017

Cakarta Valisini protesto etmeye yüz binler katıldı



Cakarta Valisini protesto etmeye yüz binler katıldı

Endonezya'da Ahok adıyla anılan ve İslam'a hakaret ettiği ileri sürülen Cakarta Valisi Purnama karşıtı gösteriden önce kılınan cuma namazında Devlet Başkanı Joko Widodo ve Yardımcısı Yusuf Kalla da saf tuttu.
Cakarta Valisini protesto etmeye yüz binler katıldı

CAKARTA
Endonezya'nın başkenti Cakarta'da İslam'a hakaret ettiği ileri sürülen Cakarta Valisi Basuki Tjahaja Purnama'ya karşı cuma namazından sonra düzenlenen protesto gösterisine yüz binlerce kişi katıldı.
Endonezya Fetva Konseyinin organize ettiği gösteriye, yağışlı havaya rağmen başkentin yanı sıra başta Cava Adası olmak üzere ülkenin değişik bölgelerinden binlerce kişi katılırken, gösteriden önce kılınan cuma namazında Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo, yardımcısı Yusuf Kalla ve bazı bakanlar saf tutanlar arasında yer aldı.
Devlet Başkanlığı Sarayından cuma namazının kılındığı camiye yürüyerek gelmeyi tercih eden Widodo, namazdan sonra kalabalığa hitaben kısa bir konuşma yaptı. Widodo, Endonezyalılara birlik ve beraberlik çağrısında bulundu.
Joko Widodo'nun Ulusal Anıt Meydanı'ndan ayrılmasının ardından ilahiler okumayı sürdüren kalabalık, daha sonra Purnama'nın tutuklanması için dualar etti, Cakarta Valisi karşıtı pankartlar taşıyarak ve sloganlar atarak gösteri yaptı.
Ulusal yayın organları gösteriye, iki ila beş yüz bin kişinin katıldığını duyururken, Cakarta Emniyet Müdürlüğü, gösteri için 20 bin polis ve askerin görevlendirildiğini, cuma namazından önce provokasyon hazırlığı yapan 10 kişinin gözaltına alındığını açıkladı.
Cakarta'da 4 Kasım'da düzenlenen benzer bir gösteri gece yarısına kadar sürmüş, göstericilerin meclis binasına girmeye çalışması üzerine polis protestoculara göz yaşartıcı gazla müdahale etmişti.
Polisle göstericiler arasında çıkan olaylarda bir kişi hayatını kaybetmiş, 7 kişi yaralanmıştı.
"Ahok" adıyla tanınan Cakarta Valisi Purnama hakkında soruşturma başlatılmış ve şüpheli sıfatıyla yargılanması kararı çıkmıştı.
Purnama, eylül ayı sonundaki konuşmasında Maide Suresi'nin 51. ayetiyle ilgili yaptığı yorumda İslam'a hakaret etmekle suçlanıyor.
Cakarta'nın ilk Çin asıllı ve 50 yıl aradan sonra 2014'te göreve gelen ilk Hristiyan valisi olan Basuki Tjahaja Purnama, "Bazı gruplar Kur'an-ı Kerim'den ayetlere atıfta bulunarak halktan beni seçmemelerini istiyor. Bu yaklaşım insanları aptal yerine koymak anlamına gelir." ifadesini kullanmıştı.
Devlet Başkanı seçilmeden önce Cakarta Valisi olan Widodo'nun yardımcılığını yapan ve 2017'deki yerel seçimlerde yeniden Cakarta Valiliği görevine aday olduğunu açıklayan Purnama, eleştiriler üzerine Müslümanlardan özür dilemişti. ​

Cakarta valisinin hakaretleri Müslümanları birleştirdi



Cakarta valisinin hakaretleri Müslümanları birleştirdi

Cakarta valisi Basuki Tjahaha Purnama'nın yaptığı bir konuşmada Müslümanlara hakaret etmesi Endonezyalı Müslümanları harekete geçirdi

Cakarta valisinin hakaretleri Müslümanları birleştirdi
CAKARTA - Alwi Alatas
27 Eylül 2016 günü, halk arasında 'Ahok' olarak bilinen Hıristiyan Çinli Cakarta valisi Basuki Tjahaha Purnama, Kuzey Cakarta'daki Kepulauan Seribu'da bir konuşma yaptı. Konuşmanın tümü, Cakarta Belediyesi (Pemda) tarafından internette yayımlandı. Videonun kısaltılmış hali internet üzerinden müthiş bir hızla yayıldı ve tartışma başlattı. Endonezya Ulema Meclisi (Majelis Ulama Indonesia [MUI]), valinin 'elfaz-ı küfür' içeren sözler söylediğine dair bir fetva verdi. MUI Endonezya'da, aralarında Nezhetü'l-Ulemâ (NU) ve Muhammediyye'nin de bulunduğu bütün Müslüman organizasyonları temsil eden en üst düzey dini organ.
Fetvanın verilmesinden sonra bazı kimseler polise şikayette bulundu. Fakat polisin bir tepki vermediğini ve hatta valiyi koruma eğiliminde olduğunu görünce, valinin tutuklanması için bir gösteri organize ettiler. Ancak, çoğu liberal addedilen az sayıda Müslüman entelektüel, MUI'nin fetvasını da, küfür iddialarını da kabul etmedi.

Suçlamalar

Vali konuşmasında, Müslüman muhaliflerinin, vali olarak konumunun meşruiyetini bozmaya ve ikinci dönem seçilmesine din temelinde karşı çıkmaya yönelik bir komplonun parçası olarak, Kur'an-ı Kerîm'deki Maide suresinin 51. âyetine dayanarak Müslüman seçmenleri aldattığını ve aptal yerine koyduğunu ima etti. Alaycı ve aşağılayıcı bir tavır sergilediğinin görüldüğü konuşmasında gereksiz bir şekilde, Müslüman seçmenlerin zaten “mide bulandırıcı görünen böyle dini inançların” peşinden gittikleri için “safdil” ve “aptal” olduklarını söyleyerek, böyle bir konuşmanın küfür anlamına geldiğine inanan birçok kişinin öfkesini çekti. Küfür sözleri içerdiği kabul edilen konuşmasının ilgili kısmının tercümesi şöyle: “Hanımefendiler, beyefendiler; El-Maide 51'i veya benzerlerini kullananlar tarafından aldatılarak bana oy vermeyebilirsiniz. Bu sizin hakkınızdır. Aldatıldığınız için, cehenneme gitmekten korkarak bana oy veremeyeceğinizi düşüyorsanız, buna da tamam; bu da kişisel bir takdirinizdir. Ama bu program ne olursa olsun devam edecektir.”
Kur'ân-ı Kerîm'in beşinci suresi olan Maide'nin 51. âyeti, Müslümanların Yahudilerle Hıristiyanları dost tutmalarının yasak olduğundan bahseder. Âyet netice itibariyle, Yahudi ve Hıristiyanların Müslümanların başına idareci olarak getirilmesini yasaklar. Âyetin anlamı ve Endonezya ulemasınca da kabul edilen tefsiri budur. Dolayısıyla bir Hıristiyan olan Ahok'un, mütekebbir bir tavırla Müslümanların kutsal kitabını küçümsemesi, anında bir tartışma başlattı. Gerçek niyeti ne olursa olsun, konuşması sadece sıradan Müslümanları değil, Müslüman âlimleri de rencide etti.
Konuşmanın videosunu inceledikten sonra MUI, Kur'ân'ın (Maide, 51) Müslümanları, Yahudi ve Hıristiyanları kendilerine idareci olarak tayin etmekten açıkça men ettiğini ve bu âyetin manasını Müslüman toplumuna iletmenin de Müslüman âlimlerin görevi olduğunu ifade eden bir açıklama yaptı. MUI valinin konuşmasını Kur'ân'a ve söz konusu ayetin bu tefsirini halka ileten Müslüman alimlere hakaret anlamına gelen bir konuşma olarak tanımladı. Endonezya hukukunda, dini anlamda küfür irtikap edenler için cezai hükümlerin mevcut olduğunu ve hukukun MUI'nin fetvalarını ve toplumsal tepkileri de değerlendirmeye aldığını belirtmek mühim. Peygamberlik iddiasında bulunan birkaç kişi de dahil olmak üzere, geçmişte çeşitli kişiler küfür irtikabından dolayı hapse atılmıştı.
Ancak, vali suçlamaları reddederek evvela bir mücadeleye girişti ve muhaliflerinin siyasi ve ırkçı bir motivasyonla hareket ettiğini söyledi. Fakat daha sonra, açık bir şekilde hata yapmış olduğunu itiraf etmeksizin, Müslümanlardan özür diledi. Ne Kur'ân'ı ne de ulemayı aşağılamak gibi bir niyeti olduğunu, ifade ve sözlerinin yanlış anlaşıldığını iddia etti. Birçok Müslüman ise valinin Müslüman toplumunu kasten rencide ettiğine ve özrüne rağmen cezalandırılmayı hakettiğine inanıyordu.

Yaygın protestolar ve cumhurbaşkanın katılımı

Birçok İslami örgüt, MUI'nin fetvasının ardından yeni bir cephe oluşturdu. Endonezce ismi ‘Gerakan Nasional Pengawal Fatwa Majelis Ulama Indonesia’ (GNPF-MUI) olan 'Ulusal MUI'nin Fetvasını Koruma Hareketi', Cakarta'da şimdiye kadar iki gösteri ve bir dua toplantısı organize etti. Spontane bir toplumsal katılımla gerçekleşen organizasyonlar diğer birkaç Endonezya şehirlerinde de yapıldı. İnsanlar, her ikisi de valiye yakın isimler olarak bilinen emniyet müdürünü ve cumhurbaşkanını, adil olmaya ve valiyi ülke yasalarına uygun şekilde yargılanmaktan korumamaya davet etmek için toplandılar.
İlk gösteride, 14 Ekim'de Cakarta'da gerçekleşerek Cuma namazından sonra, Cakarta'nın merkezindeki İstiklal camiinden Belediye binasına (Balai Kota) yüründü. İkinci gösteri 4 Kasım'da gerçekleşti ve Cakartalıların yanı sıra şehir dışından gelenler de katıldı. Göstericiler şikayetlerini cumhurbaşkanına sunabilmek için, yine Cuma namazından sonra İstiklal camiinden Milli Saray'a (Istana Negara) yürüdü, fakat cumhurbaşkanı GNPF liderlerini bizzat karşılamak sorumluluğunu bazı yüksek rütbeli memurlara havale etti. Cumhurbaşkanının bu hareketi, göstericilerde öfkeye ve hayal kırıklığına sebep oldu. Ancak 2 Aralık'ta Milli Abide’nin (Monas) etrafında gerçekleşen üçüncü toplantıda, cumhurbaşkanı da kendisini bağırlarına basan göstericilere Cuma namazından hemen önce katıldı. Bu toplantıya da Cakarta dışından, Endonezya'nın doğu ucu olan Papua'dan başkentin 250 km uzağındaki Ciamis'e kadar birçok şehirden katılanlar oldu.

Medyanın sorgulanabilir rolü ve yönetim

Polis protesto toplantılarını engelleyebilmek ve Cakarta dışından gelenlerin katılımını önleyebilmek için büyük gayret gösterdi, ama nafile. Endonezya'nın en büyük iki Müslüman teşkilatı olan Nahdatü'l-Ulemâ’nın ve Muhammediyye’nin üyelerine protestolara katılmayı tavsiye etmemesine rağmen, her iki organizasyondan da çok sayıda üye toplantılara akın etti ve diğer göstericilerle birlikte protestolara katıldı.
Bütün bu gelişmelere rağmen, protesto toplantıları medyanın büyük bir bölümünce ne objektif ne de aktif bir şekilde haberleştirildi. Fakat gelişmelere dair bilgiler sosyal medyada büyük bir hızla yayıldı. Facebook, Twitter ve Instagram toplumsal muhalefeti dile getirebilmenin yeni mecraları olduğu kadar, muhalif seslerle hâlâ valiyi arkalayanların yeni harp sahası haline geldi.
Bazı medya kuruluşları, ikinci ve üçüncü gösterilere katılanların binler civarında olduğunu, olsa olsa 200 bin kişinin katıldığını yazdı. Halbuki Republika ve Metro News gibi bazı yerel haber kaynakları, her iki gösteride de rahatlıkla bir milyondan fazla protestocu olduğunu kabul etti.

Barışçıl protestolar ve gayrimüslimlerin katılımı

4 Kasım'daki ikinci toplantıda çıkan ufak tefek arbedelerin haricinde, protesto toplantıları genel olarak olaysız geçti. 2 Aralık'taki üçüncü toplantı için Müslüman aktivistler sabah Cakarta'nın merkezindeki Monas'ın etrafında toplandılar ve Cuma namazından hemen sonra alanı boşalttılar. Akşam olduğunda bölge protestocular tarafından tamamen tahliye edilmiş ve biriken bütün çöp de temizlenmişti.
Bazı siyasetçilerin, kendi siyasi gündemlerini gerçekleştirebilmek için gösterileri mali açıdan desteklediği iddia edildi. Bu iddiaların hedefinde ise aslında eski Cumhurbaşkanı Susilo Bambang Yudoyono vardı. Bazı siyasetçilerin bu protesto hareketine katılmış olması ihtimal dahilinde olsa da, kalabalıkları yahut gösterilerin gündemini kontrol etmiş olduklarına dair hiçbir emare yok.
Çoğunluğu Hıristiyan olan etnik Çinlilerin ekonomik hakimiyetine Endonezyalı Müslümanlar yaygın bir şekilde şüpheyle yaklaşsa da, protestolarda gözlenebilir derecede bir Hıristiyan veya Çin karşıtlığı yoktu. Gerçekten de bazı gayrımüslimler ve Çinliler dahi protesto gösterilerine katıldı.

Fakir düşmanı: Vali Ahok'un tartışmalı sicili

Valiye karşı yapılan protestoların sadece küfür meselesinden çıkmadığı, diğer bazı faktörlere de bağlı olduğu söylenebilir. Valiye karşı ortaya çıkan toplumsal patlama, muhtemelen, onunla ilgili muhtelif olaylar neticesinde birikmiş olan hoşnutsuzlukla ilgili. Cakarta'da takdir gören bazı politikalarına rağmen, Ahok birçok Endonezyalı Müslüman tarafından çok kibirli ve kaba bulunuyor ve Müslümanların arzularıyla sürekli çatışan bir profil çiziyor. Kurban bayramında camiler ve okullar gibi kamusal mekanlarda kurban kesilmesini ve Ramazan ayının sonunda Cakarta'da geceleri tekbir getirilmesi geleneğini yasaklamaya kalkıştı ve likör satışını yasallaştırmak ve fuhuş yapılan mekanları belli bir yerde toplamak istedi.
Ayrıca çeşitli durumlarda hakeratamiz bir şekilde konuşmakla ve kaba davranış sergilemekle suçlandı. Mesela Kompas TV'ye verdiği bir mülakatta, program sunucusunun birkaç kez kendisini uyarmasına rağmen tekrar tekrar uygunsuz kelimeler kullandı.
Ancak eylemleri arasında en büyük tartışmaya sebep olanı, açıkça zenginleri, özellikle de etnik Çinlileri kayıran, yoksul kesimi ise olumsuz etkileyen ve aşağılayan ekonomik politikaları olmuş olabilir. Vali Cakarta koyunun kullanıma sokulmasını hararetle destekliyor; bununla kastedilen, mahkeme kararlarına rağmen, Cakarta'nın kuzeyinde yapay bir ada oluşturulması ve bu adanın da apartmanlarla doldurulması.
Vali ayrıca Cakarta'nın çeşitli bölgelerinde, birçoğu yoksulluk içinde yüzen yerli Müslüman halk tabakasına mensup fakirleri, zorla evlerinden çıkarmak için de çalışmalar yürüttü. Gerekçesi ise evlerinden çıkartılanların tapularının olmaması. Halbuki bu bölgelerin sakinleri, on yıllardır bu evlerde oturduklarını iddia ediyor. Bu politika, gecekonduların sayısını azaltarak Cakarta'nın daha temiz ve daha güzel görünmesine katkı sağlayabilir, fakat temel sosyal haklardan mahrum olan kesimlerin insani yaşantısına daha büyük bir darbe vurma pahasına bunu yapıyor. Tahliye işlemleri esnasında şiddet uygulandı ve fakirlere genel olarak kulak verilmedi. Hükümet tahliye edilenlere daireler tedarik etmiş olsa da, bu insanlar şimdi kira ödemek zorunda ve birçoğu da yeni yerleştirildikleri daireler işyerlerine uzak olduğu için işten çıkarıldı.
Bütün bu unsurlar Ahok'u sadece Cakarta'da değil, Endonezya'nın diğer bölgelerinde de birçok kişinin gözünde zaten küçümsenen bir kişi haline getirmiş haldeydi. Bundan dolayı, bu tür mahrumiyetler içinde bulunan kişiler, valinin Kepulan Serbiu'da Kur'ân'la ilgili alaycı ifadelerini de duyunca, spontane bir öfke patlaması yaşadı ve bu öfkeli tepkiler hızla yayılarak Cakarta ve diğer bazı Endonezya şehirlerinde toplu gösterilere sebep oldu. Ancak şimdiye kadar barışçıl gösterilerle ve toplantılarla ortaya konulan bu öfkenin hangi noktaya kadar barışçıl kalacağı sorusu da mühim.

Protestoların birliğin ve ortak bir platformun ortaya çıkışındaki rolü

Gösteriler Müslümanların hoşnutsuzluğunun ifade edildiği bir platform olmanın yanında, Müslüman idarecilerin çok daha önemli birşey kazanmasına vesile oldu: En azından göstericilerin bir kısmı için artık ana konu Ahok değil; esas mesele Müslüman toplumun karşı karşıya bulunduğu sorunlar. Gösteriler ve dua toplantıları Müslüman toplumu bir araya getirdi ve daha önce düşünülemez olan ve her zaman imkansız görülmüş bir şeyin gerçekleşmesine hizmet etti. Daha önce diğer Müslümanları eleştirmeyi ve onlara küfür/beddua etmeyi bırakması imkansız görülen birçok Müslüman grup, bir araya gelmekten öte, şimdi egolarını bir tarafa bırakarak tek bir amaç için el ele yürüyorlar. Bazı Müslüman organizasyonların liderleri açık hava protestolarına katılma konusunda isteksiz olsa da, üyeleri hiçbir tereddüt göstermeden diğer protestoculara katıldılar. Endonezyalı Müslümanlar, bir liderlik altında buluşma ve büyük bir kalabalık halinde meydanlara çıkmakta başarılı olduklarını ve isteklerini de onurlu bir şekilde ortaya koymakta kabiliyetli olduklarını gösterdiler.
Ancak yol uzun ve henüz görüş sahası içinde bir menzil bulunmuyor ve önlerinde de birçok zorluk var.
2 Aralık'taki üçüncü gösteriden sonra GNPF'nin ana lideri Habib Rizieq, hükümeti, Ahok'un küfür irtikabından dolayı cezalandırılmaması durumunda bir devrim gerçekleşeceği konusunda uyardı. Endonezya, yakın gelecekte, Orta Doğudakiler gibi ya da başka bir türde devrime mi şahit olacak? Böyle bir devrimin Müslümanlara ve genel olarak Endonezyalılara bir faydası olur mu? Yoksa Ahok aleyhinde verilecek hukuki bir karar, olayların başka bir sosyo-politik istikamette ilerlemesine mi sebep olur? Cakarta ve Endonezya'nın tümü, gelecekte neler olacağını görmek için umutla, kaygıyla ve samimi dualarla bekliyor.
Mütercim: Ömer Çolakoğlu
[İnsani bilimler alanında yüksek lisans derecesine sahip olan Alwi Alatas, araştırmacı ve toplumsal gözlemcidir. Tarihi, dini ve sosyal çeşitli konularda 26 kitabın yazarıdır.]

Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts