Sunday, 8 March 2015

Cumhurbaşkanı Erdoğan; sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle bir araya geldi




Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği yemekte sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Milletimizin yıllar sonra kavuştuğu istikrar, refah ve huzuru kimsenin bozmasına müsaade etmedik. Türkiye büyüdükçe, ekonomi ve demokraside standartlarını yükselttikçe, aradığı istikrara ve refah ortamına kavuştukça birileri sokakları karıştırmaktan medet umuyor; buna lütfen dikkat edin” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği yemekte sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle bir araya geldi.
Yemekte yaptığı konuşmaya, 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisine verilen desteğe teşekkür ederek başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığına aday olduğunda “Oturan, sadece evrak imzalayan bir cumhurbaşkanı olmayacağım” dediğini hatırlatarak, milletin kendisine layık gördüğü her oyun hakkını vermenin, Cumhurbaşkanı olarak kendisinin en başta gelen görevi olduğunu, bu sözü yerine getirerek illeri ziyaret ettiğini, toplu açılış törenlerine katıldığını ve milletle kucaklaştığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, illerde sivil toplum kuruluşları ve iş dünyasının temsilcileri, kanaat önderleri ve bilim insanlarıyla bir araya geldiğini, sorunları ve çözüm için neler yapılabileceğini konuştuğunu belirterek, “Eğer bu ülkede yöneten yönetilen bir araya gelmez, birbirinden kopuk olursa netice almak da mümkün olmayacaktır” dedi. Verdiği söze uygun şekilde bundan sonra da milletin içinde olmayı, sorunları, sıkıntıları dinlemeyi, icraatları takip etmeyi sürdüreceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, sivil toplumun "demokrasi, çok seslilik, çok kültürlülük ve çoğulculuk" anlamına geldiğini, siyasi partilerin de sivil toplum örgütlerinin farklı teşkilatlanmış bir yapısı olduğunu ifade etti.
“TÜRKİYE, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI BAKIMINDAN TARİHİNİN EN ZENGİN DÖNEMİNİ YAŞIYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'de kendisini ifade etmek, fikirlerini, inançlarını duyurmak isteyen herkes rahatlıkla bir sivil toplum kuruluşu kurabilir, bir derneğe, vakfa üye olarak faaliyetlerde bulunabilir. Herhangi bir siyasi partide üye olarak faaliyetlerde bulunabilir. Sivil toplum kuruluşları özgürlüklerin, demokrasinin olduğu ortamlarda, ülkelerde gelişir. Türkiye bugün sivil toplum kuruluşları bakımından tarihinin en zengin dönemini yaşıyor" dedi.
“PARTİ KAPATILMASINA YÖNELİK OPERASYONDAN BAHSEDİLİYOR; ÇOK ÇİRKİN BULDUM”
"Bugünlerde gündeme bir şey geldi, gerçekten rahatsız olmadım da diyemem. O da şu: Bir, iki parti veya üç parti, neyse, kendilerinin kapatılmasına yönelik bazı operasyonların olduğundan bahsediyorlar. Çok çirkin buldum, ayıptır" ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2010'da Parlamento'da siyasi partilerin kapatılmamasına yönelik Anayasa değişikliği yapmak istediklerini hatırlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "O Anayasa değişikliğini yapmak istediğimiz zaman birileri maalesef TBMM'yi terk etti, gittiler, o maddeyle ilgili olarak söylüyorum, hatta bizim içimizden bazıları da ihanet etti. İhanet edenler de Meclis'i terk edip, gittiler. 330'u yakalayamadığımız için partilerin kapatılmamasıyla ilgili maddeyi geçiremedik" dedi. O madde geçseydi bugün siyasi partilerin kapatılıp kapatılmamasıyla ilgili böyle bir kargaşanın olmayacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Ben şimdi Cumhurbaşkanı olarak sesleniyorum, diyorum ki, bu ifadeyi kullananlar lütfen buyursunlar, şu anda Parlamento'da bütün siyasi partiler ortada. Hazır mısınız bu işe, hazırsınız. Hiç uzun bir şey değil bu, üç beş maddelik bir şey. Hemen gelin birlikte siyasi partilerin kapatılmasını ortadan kaldıracak yasal bir düzenlemeyi yapın, bu işi bitirin. Ben inanıyorum ki iktidar partisi buna karşı çıkmayacaktır. Siz de gelin bu işe katkı verin, bu işi bitirin. Ama mesele o değil, seçime gidiliyor ya, yine burada alavere, dalavere. Yaptıkları iş bu. Artık bu işlere karnımız tok.”
“TÜRKİYE, DEMOKRASİ BAKIMINDAN TARİHİNİN EN ZENGİN DÖNEMİNİ YAŞIYOR”
Siyasette dürüst olmak gerektiğine, dürüst olmayanların her zaman kaybetmeye mahkûm olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Seçim geliyor diye, bu tür iftiralarla kalkıp iktidar partisini, iktidarı köşeye sıkıştıralım... Bunları kimse artık yutmuyor. Çünkü ben yaşadım, yaşadığım için biliyorum. Biliyorum ki bu iktidar partisi, parti kapatılmaya karşıdır, çünkü bunun bedelini ödedi. Bunun bedelini ödeyen o partinin ben genel başkanıydım" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, birileri ne şekilde propaganda yaparsa yapsın, ekranlarda, köşelerde, kürsülerde ne denirse densin Türkiye'nin, tarihinin en özgürlükçü, demokrasi bakımından en zengin döneminin keyfini çıkardığını, medyada, sivil toplum platformlarında, siyasi mecralarda herkesin dilediği görüşü, fikri rahatlıkla savunabildiğini söyledi.
“HEM CUMHURBAŞKANI’NA VE BAŞBAKANI’NA HAKARET EDİYOR, HEM DE ‘BU ÜLKEDE ÖZGÜRLÜK YOK’ DİYORLAR”
Burada ölçünün, faaliyetlerin Anayasa, yasa ve mevzuata uygun şekilde yürütülmesi ve kimsenin hakkına, hukukuna, kişisel özgürlüklerine, inancına yönelik tacizde, hakarette, saldırıda bulunulmaması olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gaziantep’ten soruyorum, ülkemizde bu şekilde faaliyet gösterdiği halde herhangi bir şekilde baskıya, hukuksuz bir eyleme maruz kalan herhangi bir birey, kurum, kuruluş var mıdır? Varsa hakkını herkesten önce ben savunacağım. Bu kadar açık söylüyorum. Velev ki şahsıma karşı olsun, bana muhalefet ediyor olsun, fark etmez. Bana 'diktatör' yaftası yapıştıranlar veya benzer ithamlarda bulunanlar, aslında kendi gizli niyetlerini ifşa ettiler. Sen hem karşısındaki insana her türlü edep, ahlak, nezaket sınırını zorlayarak istediğin gibi hakaret edeceksin hem de 'Bu ülkede özgürlük yok' diyeceksin. Daha ne olacak? Bu ülkenin Cumhurbaşkanı'na, Başbakanı'na hakaret ediyorsun, daha ne olacak? Sen kalk da bunu Amerika'da, Batı'da yap bakalım. Anında bütün imkânlarını belli yerlere sevk ederler, hiç bu işin şakası yok. Gülerler adama gülerler" dedi.
İÇ GÜVENLİK PAKETİ: “SOKAKLARI TERÖRİZE ETMEK İSTEYENLERE MÜSAADE EDEMEYİZ”
Taş, sopa, molotof ve maskeyle sokakları terörize etme teşebbüsünde bulunanların, özgürlükten bahsettiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu nasıl iştir? TBMM'de maske takıyorlar ondan sonra özgürlükten bahsediyorlar. Özgür insan niye maske taksın, niye kendini gizliyorsun, saklıyorsun? 'Molotofa özgürlük' diye sokakta dolaşanlardan, Allah aşkına, demokrasi adına konuşma olabilir mi" diye sordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, havai fişeklerin nerede ve niçin kullanıldığının önemli olduğunu belirterek, "Düğünde, şurada, burada ayrı mesele. Fakat bu iş öyle bir hal aldı ki hani düğünlerde Anadolu'da eskiden bol bol silah kullanılırdı, sonra insanlar ölmeye başlayınca bu yasaklanma yoluna gidildi. Çünkü o düğünlerde atılan silahlar sebebiyle ölenler oldu. Şimdi havai fişekler, maalesef farklı niyetlerle başladı ama şimdi bu iş, aynen katilin elindeki bıçağa döndü. Her zaman söylerim, bıçak doktorun elinde neşter olur hayat kurtarır ama bıçak katilin elinde can alır. Bunu birbirinden ayırmamız lazım" diye konuştu. Bunlara karşı etkin önlemler alınabilmesi için İç Güvenlik Paketi'nin Meclis'te görüşülmeye başlandığını ancak Genel Kurul'da kargaşa çıktığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sanki ülkede darbe kanunu çıkartılıyor. Böyle bir yaklaşım olabilir mi? Bir direniş, bir muhalefet... İstedikleri ne? 'Bu kanun çıkmasın.' Memleketin sokaklarını terörize etmek isteyenler ellerini kollarını istedikleri gibi sallasınlar, öyle dolaşsınlar, işte biz buna müsaade edemeyiz" dedi.
Demokratik özgürlükler çerçevesinde gösteri yapılabileceğini, tepkinin ortaya konulabileceğini ama milletin huzurunun bozulmaması gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, yasal çalışmalar yaptıklarını, miting ve gösteri için şehrin uygun olan belirli noktalarının bulunduğunu söylediklerini belirterek, "Ne dediler, 'hayır, biz nereyi istersek orada yaparız'. Nereyi istersen orada yapamazsın. Bu ülke bir hukuk devletidir, bu hukuk devletinin içerisinde bir nizama intizama bağlanmıştır" dedi.
“MİLLETİMİZİN YILLAR SONRA KAVUŞTUĞU İSTİKRAR, REFAH VE HUZURU KİMSENİN BOZMASINA MÜSAADE ETMEDİK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunun hem o mitinge katılanların güvencesini sağlamak için hem de çevredeki insanlara zarar vermemek için tedbir amaçlı yapıldığını vurguladı. 12 yıllık Başbakanlığı döneminde Türkiye'yi yönetilemez ülke yapmak için istikrarı, güveni, huzuru bozmak için çok çaba gösterildiğini, bunların hepsinin karşısında dimdik durduklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Milletimizin yıllar sonra kavuştuğu istikrar, refah ve huzuru kimsenin bozmasına müsaade etmedik. Türkiye büyüdükçe, ekonomi ve demokraside standartlarını yükselttikçe, aradığı istikrara ve refah ortamına kavuştukça birileri sokakları karıştırmaktan medet umuyor, buna lütfen dikkat edin" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişte Rahmetli Adnan Menderes'e, Turgut Özal'a, Necmettin Erbakan'a aynı senaryoyla hücum edildiğine dikkati çekti. Geçen hafta 28 Şubat'ın yıl dönümü olduğunu, darbeyle onlarca vakıf ve derneğin kapatıldığını, mallarına el konulduğunu seslerinin kesildiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, o vakıfların el konulan mallarının kendi iktidarları döneminde iade edildiğini söyledi.
“DARBELER EKONOMİK KRİZLERLE GELİR; BUGÜN DE AYNISINI İSTİYORLAR”
Bugün 'medya özgürlüğü yok' diyenlerin o gün andıçlandığını, fikirlerini rahatça yazamadıklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şimdi aynı kişilerin 28 Şubat'a düzenleme yaptığını, bu düzenlemeye de hararetle karşı çıktıklarını vurguladı. Bunu anlamanın mümkün olmadığına, aslında işin gerisindeki oyunun başka olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biliyorsunuz her darbe, her vesayet girişimi öncelikle elini vatandaşın cebine atar. Darbeler ekonomik krizlerle gelir. Milletin memleketin kaynaklarını birilerine sorgusuz sualsiz peşkeş çeker. Bir kitapçık kriziyle bu millet bir gecede fakirleştirilmiş milyar dolarlar parmaklarını dahi oynatmadan birilerinin cebine girivermişti. 40 milyar dolar, fazlası var azı yok. Bugün de aynısını istiyorlar" şeklinde konuştu.
“SPEKÜLASYONLA KRİZ ÇIĞIRTKANLIĞI YAPARAK BU MİLLETİN EMEĞİNİ BİRİLERİNE PEŞKEŞ ÇEKMEK İSTİYORLAR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bugün de spekülasyonla kriz çığırtkanlığı yaparak, faizi yüksek tutarak, bu milletin kazancını, birikimini, umudunu, emeğini birilerine aktarmak, peşkeş çekmek istiyorlar" dedi. Bu iradenin karşısında, dün nasıl dimdik durulduysa bugün de aynı kararlılıkla durulacağına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Spekülatörlerin, kan tüccarlarının, kavgadan medet umanların, milletin kaynaklarına göz dikenlerin her zaman birtakım aracıları, yardımcıları, maşaları olmuştur" ifadesini kullandı.
“SAKIN DOLARA YÜKLENEREK ‘KÖŞEYİ DÖNERİZ’ GİBİ BİR ANLAYIŞIN İÇİNE GİRMEYİN, YANLIŞ YAPARSINIZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkenin bütün bankacılarıyla finans sektöründeki kişilerine seslenmek istediğini vurgulayarak, şöyle konuştu: "Bakınız yatırımcılarımıza, iş adamlarımıza yaptığınız uygulamalar bilesiniz ki size ters dönebilir. Bu geri çağırmalar, verdiğiniz kredilerde vesaire geri çağırmalar, kuralların dışına çıktığı anda bunun bedelini siz ödersiniz. Şu anda adeta bir parite krizini dünya yaşatıyor. Nedir o parite krizi? Dövizle avro arasındaki ilişki. Şu anda bu ilişkinin hesaplamasını yaptığınız anda 10 yıl öncesiyle TL noktasında çok fark yok. Ama burada adeta dolar zenginleri üretmek istiyorlar. Bunun gayreti içindeler. Fakat bir taraftan da o da enteresan, Merkez Bankasını da köşeye sıkıştırmak istiyorlar. Bana diyorlar ki 'Merkez Bankasına çok vuruyorsun' şimdi Merkez Bankası çıksın işte çözsün sorunu, o çözecek, ben mi çözeceğim. Ortada böyle bir vaka var. Olay bir parite meselesi, olay bu." Avro'daki yükselişe de değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, buradaki dengesizlikten dolar zenginleri meydana getirmeye gayret edildiğini ama başarılamayacağını dile getirdi. "Sakın dolara yüklenerek, dolar alarak 'köşeyi döneriz' gibi bir şeyin içerisine girmeyin, yanlış yaparsınız, duvara çarparsınız" şeklinde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gereğini bizler de önümüzdeki hafta içerisinde yaparız" dedi.
“TÜRKİYE’DEKİ İSTİKRAR VE GÜVEN ORTAMINDAN RAHATSIZ OLANLAR, KENDİLERİNCE GÜÇ BİRLİĞİ ETTİLER”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm siyasi hayatında, Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde millet ile arasında asla aracı koymadığını, her zaman yüz yüze, kalp kalbe bir ilişki kurmanın çabasında olduğunu vurgulayarak, "Türkiye'deki istikrar ve güven ortamından rahatsız olanlar, kendilerince güç birliği ettiler. IMF'e karşı borcumuzu ödemiş, yeni Türkiye yolunda dev projeleri açıklamışken birden Gezi olayları çıktı. 'Ağaç' diyerek, 'park' diyerek sokakları karıştırdılar. 12 ağaç Taksim parkından sökülüp, Hürriyet tepesine taşınıyor, orada kıyameti kopardılar. Kendileri Yalova'da Sarıyer'de bırakın 15-20 ağacı, orada asırlık çınarları maalesef kestiler, doğradılar. Nerede o tencere, tavacılar var mı? Yok. Bağlı oldukları siyasiler nerede? Taksim meydanında yürüyüş yapmıştın, Kadıköy meydanında toplantı yapmıştın. E şimdi Yalova'da neredesin? Sarıyer'de neredesin? Hesaba çektin mi? Adil olacağız, adil olmadan bu iş yürümez. Ağaç, çevre düşkünü biziz ve sadece 600 bin bizim yetişmiş ağaç dikişimiz var. Olayı fidana falan götürdüğümüzde zaten 3 milyarı buluyor. Fidanlarla bunlar 3,6'yı buluyor. Bundan sonra da ülkemizi ağaçlandırmaya devam edeceğiz" dedi.
Gezi olaylarında ortaya koydukları kararlı duruş karşısında amaçlarına ulaşamayınca 17-25 Aralık darbe teşebbüsünün gerçekleştirildiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, eğer darbe girişiminde de sessiz kalsalardı, kontra bir adım atılmamış olunsaydı şu anda Türkiye'deki durumun çok farklı olacağını söyledi.
“GEZİ OLAYLARI VEYA 17-25 ARALIK DARBE GİRİŞİMİ BAŞARILI OLSAYDI TÜRKİYE’NİN 12 YILDAKİ KAZANIMLARI HEBA OLACAKTI”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çünkü bunlar içeride ve dışarıda bir dayanışmayla Türkiye'nin kalkınmasına, refahına, milletle aramızdaki güven diline, aşka, muhabbete darbe vurmak istediler. Vurabildiler mi? Hayır. İnanın eğer, bu iki girişimden biri başarıya ulaşsaydı Türkiye'nin geçtiğimiz 12 yıldaki tüm kazanımları bir çırpıda heba olacaktı" dedi. "Gezi'den veya 17-25 Aralık darbe girişiminden sonuç alsalardı muhtemelen buradaki derneklerin, vakıfların önemli bölümü faaliyet gösteremiyor olacaktı" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi, “Bakmayın bize yönelttikleri ithamlara. Sıfatları ne olursa olsun, onların hepsi de faşizme dahi rahmet okutacak bir bağnazlığa sahiptir. Bugün de çözüm sürecinin ilerlemesine tahammül edemeyenler, barış ve kardeşlik iklimini kendilerine tehlike olarak görenler, ideolojileri farklı olsa da aynı çatı altında bakın toplandılar. Bakıyorsunuz bu çevreler, Türkiye'nin aleyhine ne varsa onu sahipleniyor, onu dillendiriyorlar. Bebek katili Esed'e, meydanlarda gösteri yapanlara kurşun sıkan Mısır'daki darbe yönetimine, Türkmenlere yardım götüren MİT tırlarını durduranlara sahip çıkmayı siyaset zannediyorlar. 'Türkiye'de bir ekonomik kriz çıksa' diye dua eden, sokaklar karıştığında ellerini ovuşturan arkaik siyaset anlayışının kalıntıları maalesef hala varlığını sürdürüyor."
“GÜCÜMÜZÜ MİLLETTEN, ANADOLU’NUN DÖRT BİR KÖŞESİNDEKİ DİLLERİ DUALI İNSANLARIMIZDAN ALIYORUZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin, siyaseti, Pensilvanya'dan emir almadan yapan, iktidara hakaret etmek için değil iktidara gelmek için yapan siyasetçilere ihtiyacı bulunduğunu aktardı. "Muhalefeti sadece iktidarın söylediklerine, yaptıklarına laf yetiştirmek olarak değil, kendi projesini, kendi hedeflerini, vizyonunu ortaya koyan bir anlayışla yapan siyasetçilere ihtiyacımız var" değerlendirmesinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Allah aşkına, çıkın bir de şunu söyleyin. 'Ben şunu şunu yapacağım, şu yatırımları gerçekleştireceğim.' Çıkın bunları söyleyin. 'Şu kadar okul, bunu yapacağım. Şu kadar hastane, bunu yapacağım. Şöyle yapacağım', bunları söyleyin. 'Yol' deyin, 'altyapı' deyin, bunlardan bahsedin. Biz siyaset yoluna çıktığımızda gücümüzü milletten, Anadolu'nun dört bir köşesindeki dilleri dualı insanlarımızdan almıştık, hala alıyoruz. İktidara gelmek isteyenler bu işin sırrını merak ediyorlarsa gelsinler Gaziantep'e. Sizlerle birlikte otursunlar, konuşsunlar, bu kadarı bile yeter onlara."
“GAZİANTEP ARTIK GÜNEYDOĞU ANADOLU’NUN EN MODERN KENTİ OLDU”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 sene önceki Gaziantep'i düşündüğünü belirterek, "Böyle bir havalimanı var mıydı? Yoktu. Havalimanından şehre gelirken böyle bir şehir, böyle bir bulvar var mıydı? Yoktu. Kenar, köşe, sağ, sol, o binaların halini düşünün, bir de şimdiki binaların halini düşünün" ifadelerini kullandı. Gaziantep'in, parklarla, bahçelerle her geçen gün daha güzel hale geldiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gaziantep'in artık Güneydoğu Anadolu'nun en modern kenti olduğunu dile getirdi. Kentin, batının şehirleriyle yarışır hale geldiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şimdi de kadın eli değdi. Kadın eli değdikten sonra inşallah daha da farklı olacak. Ama onların böyle bir dertleri yok, böyle bir gayretleri de yok. Onların arkasında güneydeki sevdikleri ülkeleri, Pensilvanya şer cephesi varsa, bizim de arkamızda milletimiz, gönlünü bize açan temiz kalpli insanlarımız var, sizler varsınız. Bize milletimiz yeter, milletimizin verdiği güç, destek yeter" değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gaziantep'in bugüne kadar üzerine düşeni layıkıyla yaptığını vurgulayarak, bundan sonra da kente büyük görevler, büyük sorumluluklar düştüğünü bildirdi.
“ÖZELLİKLE ÇÖZÜM SÜRECİNİN DÜĞÜMÜ GAZİANTEP’İN ELİNDEDİR”
Önlerinde iki önemli mesele bulunduğunu ve ikisinin düğümünün de Gaziantep'in elinde olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini şöyle tamamladı: “Bir tarafta Allah'ın emaneti olan misafirlerimiz, muhacirler, Suriyeli kardeşlerimiz var. Öteki tarafta çözüm süreci var. Çözüm sürecinin özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde anahtarı, kilidi Gaziantep'tir. Bunu özellikle söylüyorum. Gaziantep, güçlü ekonomisi, kültürü, farklılıkları bir arada yaşatabilme tecrübesiyle tüm bunların üstesinden gelebilecek güce sahiptir. Ben buna inanıyorum. Bu zorlu süreçte kazanan inşallah milletimiz olacak, Türkiye olacak, tüm bölge olacak. Siz Gaziantepli kanaat önderlerinin, sivil toplum temsilcilerinin desteğine güveniyorum” dedi.

Anadolu Ajansı: Ok atıp org çalarak gençlere örnek oluyor






Adana'nın Karataş ilçesinde 69 yaşındaki emekli öğretmen Makbule Ergün Ertem, ilerlemiş yaşına rağmen gittiği kurslarda ok atmayı ve org çalmayı öğrendi. Haftada bir gün ok atmak için kent merkezine gelen Ertem, dersi sadece derste öğrenmekle yetinmeyip ok çalışmalarını evinin bahçesinde kurduğu hedef tahtasında sürdürüyor. Haftada bir gün de ilçede gittiği Halk Eğitim Merkezinde org öğrenen Ertem, kurs dışında evinde boş zamanlarında çocukluk yıllarında hafızasına yer etmiş şarkıları orgla çalarak hatıralarını canlandırıyor.
Foto Muhabiri: Bekir Ömer Fansa/Anadolu Ajansı

COLORFUL GUCKOBIR :" who devote their lives to the sport 's club"






The purpose of the organization which was created in the year of 2000 in Ankara is to achieve psychological, social and communal rehabilitation for the the people who are working or being worked in the streets, thrown away by their parents, and campaign against all the factors that could cause segregation and gain their social, economical and social needs. Motivatio and EVS Experience Supporting Association for the Individuals in Difficult Condition (Güç Koşullardaki Bireyleri Destekleme Derneği) organization has been performing the European Voluntary Service since 2005. Until this day, our organzation brought many volunteers to our country and done works with them in their projects. These countries are programme countries or neighbour countries and almost volunteers from every country has taken part in the activities of Supporting Association for the Individuals in Difficult Condition . Almost everyone of these volunteers goes back to their countries with happy and many beautiful memories. Also, after they leave we keep in contact with them and when they visit our country again they could use their old house (the house that was used during the EVS) as guests if it is not being used at that moment. Volunteers came to our country from Germany, France, Italy, Spain, Lithuania, Latvia, Malta, Polland, Hungary, Ukraine, Portugal, Czech Republic, Macedonia and Belgium. We have full equipped houses for those who stays in Ankara. There is unlimited internet, kitchen equipment for them to make food and also payment is given for the volunteers who do not want to cook. Their moneys for them to shop as they wish are given to them. The volunteers who joins the activities in Supporting Association for the Individuals in Difficult Condition ( on their activity days) has the chance to eat lunch and also contacts are done for them to provide lunch in the places that they go to and many positive responses were given. Besides these there is tv and internet in the houses. The houses are near to the families' residence and the transportation is easy. The volunteers are sent to Turkish course for three months and they could get a language certificate from this institution. Also chances are given to them to join the projects with their own ideas. Creativitiy and newness are held as the primary aims. Besides the projects, cultural trips are organized to different places of Turkey for volunteers. Also, oriantation trips are organized for volunteers for them to learn Ankara. The necessary environment are created for the volunteers to learn a different culture, language and people. The mobile of the mentors are open 24 hours for the volunteers for them to reach and solve the problems they might have. Since the projects are social services based projects, they have the chance to develop themselves in these areas. Within boundaries of this project, the volunteers can provide service in projects according to their own interest and capabilities. This is believed to have a positive effect on the volunteer's personal development. Project environment: The host organization "Supporting Association for the Individuals in Difficult Condition is an organization" is founded in Ankara. With the members such as social services experts, psychologists, nurses, the organization helps the people in difficult condition and supports these individuals to have equal rights and functionality. One of the main purposes of this organization is to support the similar organizations in local areas besides supporting the other organizations or institutions under the Ministry of Family and Social Policies. Also arrangements are made with the Hospitals in Ankara to provide help for the young people and children who are staying in the hospital. By doing coordinative work with these organizations and institutions, this organization provides services to other individuals that have other difficulties. The circumstances that these individuals are in effect theirfunctionalities and healty personality developments in society. Part of the individuals that this organization works on are homeless people and the children living in the streets. This Association supports the people who are staying or making a use of the organizations or institutions affiliated to the Ministry of Family and Social Policies with shelter, psycho-social, educational and similar other things. Some of the individuals working in long-term or short periods remain as a boarding within the organization. Besides these, the hosting organization gives supporting activities to other institutions and organizations and gives support to various social services affiliated projects. The main purpose of these activities for children, young people and their families is to complete the social deficiencies, improve social cohesion and make them remain in education by using social and sport activities. In order to specify the sport activities for these purposes; Capoera, Muay Thai, swimming in open-close swimming pools, activities in the gymnasiums and open spaces. In this case, the organization provides every alternative for young people, children and their families who are in difficult situation to do sports. In these terms, besides Capoeria, Muay Thaii the organization gives these individuals support to make them succeed in other sports such as athletics, basketball, football etc. The main aim here is to give more support for these individuals to use the sport opportunities. In these areas, the children which the organization supported has national or worldwide medals. In the last world championship organized in Azerbaijan, they won 1 gold, 1 silver and 2 bronze medals and became the third in the world as a team.
http://guckobir.org/

Güçkobir Federasyonu:" Evs Gönüllülerimizle İngilizce dersimiz"



GÜÇKOBİR SPOR KULÜBÜ GENEL SEKRETERI

08 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde "Evs Gönüllülerimizle İngilizce dersimiz"
Güçkobir'in Emekçi Kadınlarımıza mesajı var ;Sorarak, öğrenerek,farkına vararak anlayarak çoğalırız,yapacak çok şeyimiz var !!!

ÖNCE ZİHİNLERİN EFENDİLERİ OLDULAR!



Teknoloji savaşları çağında yaşıyoruz. * Adam, hem uçak satıyor hem de uçağını "havaya uçuruyor"! * Alçak bunlar!
Artarda uçaklarımız düşüyorl * Neler oluyor? * Kendi uçağımızı yapmaktan başka yol yok!
Sen medyayı teslim alamazsan, medyanın seni teslim alacağını ve kölesi yapacağını unutma!
Dil kuramayanlar, bir dünya kuramazlar asla. * Başkalarının dünyalarının köleleri olurlar yalnızca.
Modernleşme: Sömürgeciliğin keşif kolu
Sömürgeciler, sömürgeleştirdikleri ülkelere yerleşmek, halkların dirençlerini kırmak için önce, bu ülkelerin elitlerinin zihin yapılarını ve eğitim sistemlerini değiştiriyorlardı silbaştan.
ÖNCE ZİHİNLERİN EFENDİLERİ OLDULAR!
Sömürgeci eğitim sistemiyle, öncelikli olarak sömürgeleştirdikleri toplumların elitlerini, entelijansiyasını, üst sınıflarını zihnen köleleştiriyorlar; sonra da bu ülkeleri sözkonusu “köle ruhlu” tiplerle istedikleri gibi yönetiyorlardı “uzaktan kumanda”yla!
Sömürgecilik döneminde, sömürgeleştirilen köle ruhlu elitler, sömürgeci valilerin buyruğu altında keyif sürüyorlardı!
Yaptıkları şeyin “gönüllü acentalık” ve bir tür “ajanlık” olduğunu düşünmüyorlardı bile.
Aksine bu köle ruhluluğu, ülkeye, “modern bir eğitim sistemi, modern hayat tarzı, modern kalkınma” getirmek gibi ayartıcı gerekçelerle savunuyorlardı..
“İNCİL’i VERDİLER, HER ŞEYİMİZİ ALIP GİTTİLER’’
Afrika’nın kurucu liderlerinden Kenyatta, “sömürgeciler, bize İncil’i verdiler, gözümüzü açtığımızda her şeyimizi elimizden alıp gitmişlerdi,” demişti.
Sömürgeciler, sömürgeleştirdikleri toplumlara İncil vermeden önce, öncelikle modern eğitim sistemi, ardından da modern sağlık sistemi ve hayat tarzı verdiler; ama bir süre sonra, sömürgeleştirilen ülkelerin modernleştirilerek yani sekülerleştirilerek kültürlerinin ve dünyalarının, hayatlarının ve kaynaklarının nasıl kolayca yok edilebildiğini gördüler.
SÖMÜRGECİLİK 0LARAK MODERNLEŞME
İşte modernleşme teorileri, bundan sonra geliştirildi. Açık sömürgeciliğin sona erdirildiği, örtük sömürgecilik sürecinin başlatıldığı aralıkta yani.
Sosyoloji bilimi, Batı’da, Batılı toplumların sekülerleşmelerini tamamlamaları sürecinde icat edildi ve tam bir sekülerleştirici bir “araç” olarak kullanıldı.
Batı toplumlarının dışındaki toplumların sekülerleştirilmelerini sağlamak için de antropoloji bilimi geliştirildi: Adına antropolog denilen modern / seküler misyonerler, Batı-dışı toplumlarda “arazi temizliği” yapıyorlar; böylelikle bu bâkir toprakların insanlarını, toplumlarını ve kültürlerini nasıl sömürgeleştirebileceklerini “gösteren” yol haritalarını çiziyor, yapı-taşlarını döşüyorlardı.
Sonuçta, Rustow gibi Batılı sosyal bilimcilerce Batı-dışı toplumlarda uygulanmak üzere geliştirilen modernleşme teorileri, önceden BatılıIar tarafından “dışarıdan” sömürgeleştirilen toplumları, bu kez “içeriden” sömürgeleştirilmiş / devşirilmiş “yerli” elitler tarafından sömürgeleştirme işlemine tâbi tutarak Batılılaştırma reçeteleri sunuyordu.
KENDİ-KENDİNİ SÖMÜRGELEŞTİREN EĞİTİM SİSTEMİ
Modern eğitim sistemi, modern hayat tarzını, zevklerini, duyma ve düşünme biçimlerini de beraberinde getiriyor ve sömürgeleştirilen toplumların özgün kültürlerini, hayat tarzlarını, duyma ve düşünme biçimlerini yerle bir ediyor, bütünüyle yok ediyordu.
Modern eğitim sistemi, sömürgeciliğin keşif kolu gibi kullanılıyordu.
Sömürgeleştirilen toplumlar, modern / seküler eğitim sistemiyle modernleştirilerek içeriden teslim alınıyorlar ve her şeylerini yitiriyorlardı.
Modernleştirme, adı konulmamış, gizli sömürgecilik biçimiydi ve açık sömürgecilikten daha tehlikeliydi.
“GÖNÜLLÜ FAHİŞELER”
Modernleşme, dünyanın Batılılaştırılması / sekülerleştirilmesi sürecinde başvurulan zihnî bir tecavüz yöntemi olarak kullanıldı. Modernleştirilen yerli elitlerse, bu zihnî tecavüzden haz alan ve bu tecavüzü kendi toplumlarına uygulamaktan çekinmeyen “gönüllü fahişeler”.
“Gönüllü fahişe” nitelemesi, ilk bakışta, ağır bir niteleme gibi gelebilir. Ama yaşanan metamorfoza yakından bakıldığında, bu, hiç de ağır bir niteleme olarak görülmeyecektir. Aksine düz değil, metaforik olarak anlaşılması gereken ve yaşananları daha iyi kavramamızı mümkün kılacak kışkırtıcı bir metafor bu.
Modernleşmenin / sekülerleşmenin “ajanları” olarak gönüllü olarak çalışan yerli entelijansiya ve elitler, böylelikle, sömürgeleştirdikleri toplumları içeriden teslim alıyorlardı.

Hakan Fıdan

Kürt meselesi’nde sekülerizm parçalar, İslâm kucaklar





“İmralı”dan gelen 10 maddelik açıklama, Kürt meselesi’nde yeni bir dönemecin habercisi. En azından söylemsel düzlemde böyle bu.

Bu 10 maddelik açıklamanın “çözüm süreci”ne bir katkısının olup olmayacağını atılacak pratik adımlar gösterecek...

TÜRKİYE’NİN ÖNÜ AÇILACAK...

Önce şu: “Çözüm süreci”, neresinden bakılırsa bakılsın, tarihî bir adım. Bu süreç, yalnızca bölgede değil, bütün ülke genelinde memnuniyetle karşılandı.
Kürt meselesi’nin hâl yoluna konulması, çarpan etkisi yapacak: Öncelikle Türkiye’nin iç istikrarı, sosyal güvenligi ve emniyeti teminat altına alınmış olacak. Böylelikle Türkiye’yi dışarıdan kaşıyanların, karıştırmaya çalışanların ellerindeki en büyük koz ellerinden alınacak: Hortlatılması muhtemel “Alevi sorunu”nun hortlatılması da artık bir hayli zorlaşacak...
Özetle, Türkiye’nin önü açılacak... Türkiye, önünü daha iyi görmeye başlayacak, geleceğe doğru daha emin adımlarla yol alacak...

MUHATAP, YALNIZCA HDPKK VE LİBERAL AYDINLAR OLMAMALI

Ancak bütün bunların gerçeğe dönüşebilmesi, büyük hataların yapılmamasına bağlı.
Burada -şimdiye kadarki süreçte- karşımıza çıkan en büyük hata, bu sürecin, büyük ölçüde hem temsil kabiliyeti sıfır liberallerle “götürülmesi” hem de daha da önemlisi de, bu süreçle, yalnızca HDPPK’nın muhatap alınması, bölgenin gerçek sosyo-kültürel aktörlerinin, bölgenin gerçek dip dalgası’nın dikkate alınmaması.
Burada, önümüzdeki süreçte patlak verecek büyük bir tehlikeye dikkat çekmeye çalışıyorum: Gerek liberaller gerekse HDPKK, seküler aktörler.

Dolayısıyla hem liberallerin hem de HDPKK’nın Kürt meselesi’ne ilişkin çözüm önerileri de kaçınılmaz olarak seküler önerilerden ibaret.

SEKÜLER ÇÖZÜMLER, TÜRKİYE’Yİ ÇÖZER!

Çözüm sürecinde yapılagelen en büyük yanlışlık, Kürt meselesi’ni seküler yollarla çözmeye kalkışmak.

Oysa şu yakıcı gerçeği çok iyi görmek zorundayız: Seküler öneriler, nihai çözümlemede, Kürt meselesi’ni kalıcı olarak çözmek yerine daha da içinden çıkılmaz hâle getirecektir: Zaten Kürt meselesi’nin patlak vermesinin en temel nedeni, etnik kimlikleri kutsayan, bu toplumun yegâne ortak paydası ve sigortası İslâmî kimliği yoksayan bizzat sekülerizmin kendisidir.

SEKÜLERİZM, PARÇALAYICIDIR

Şunu iyi bilelim: Seküler çözüm önerileri, Kürt meselesi’ni dinamitler, iyice içinden çıkılmaz hâle getirir.

Seküler öneriler, etnik kimliği İslâmî kimliğin önüne geçirir ve 30’dan fazla etnik kimliğin olduğu, “imparatorluk” bakiyesi bu toplumu balkanlaştıracak, paramparça edecek bir dinamit koyar toplumun temeline.

Benim anlayamadığım şey şu: Onlarca farklı etnik, din, kültür temeline sahip toplulukları en az beş asır barış içinde birarada yaşatabilmiş muazzam bir medeniyet tecrübesi geliştirmiş dünyanın tek coğrafyası burası. Tarihin tanık olduğu, herkese hayat hakkı tanıyan, Batı küreselleşmesinin aksine hiç kimsenin kültürünü eritmeyen, tektipleştirici ve düzleştirici bir küreselleşme tecrübesi üretmeyen aşılamamış ve anlaşılamamış muazzez bir küreselleşme modeli bu.

Şu yakıcı gerçeği kavrayabilecek entelektüel bir çapa henüz ulaşamadı bu ülkenin entelijansiyası: Sekülerizm, sanıldığının aksine, başkalarına hayat hakkı tanımaz. Herkesi kendisine benzetmeye çalışır: Vattimo’nun enfes tespitiyle, “zayıf düşünce”ye dayanır ve “zayıf düşünce”, sadece kendini dayatır, başkalarına hayat hakkı tanımaz.

İSLÂM, KUCAKLAYICIDIR

Oysa Osmanlı’nın dayandığı İslâm inanç ve düşüncesine göre, hepimiz Âdem aleyhisselâm’ın çocuklarıyız ve Allah, insanları, birbirleriyle tanış ve kardeş olsunlar diye farklı kabileler, kavimler ve inançlara mensup yaratmıştır.

O yüzden İslâm, toplumları, ait oldukları ırka göre değil, sahip oldukları inançlara göre ayırır / tanır. Dolayısıyla “İslâm yurdu’’nda herkese hayat hakkı tanıyan “Selâm Yurdu” inşa eder.İşte Türkiye, böylesine muazzam ve herkesi kucaklayan bir medeniyet tecrübesine sahip bir ülke.

Ortada böyle bir tecrübe varken, bu kucaklayıcı tecrübeyi yoksayıp, eritici / etnik kimlikleri kışkırtıcı / bölücü seküler önerileri izlerse, kendi ayağına kurşun sıkmış olur, uzun vadede tam bir çıkmaz sokağa saplanıp kalır ve bunun faturası sadece bu topluma değil, bölgemize sanıldığından da pahalıya patlar!

ITAP Bilim ve Toplum Merkezi 2015 Etkinlikleri için Başvurular Devam Ediyor!



ITAP Bilim ve Toplum Merkezi 2015 Etkinlikleri için Başvurular Devam Ediyor!
ITAP BTM tarafından 2011 yılından bu yana Marmaris, Turunç’ta düzenlenmekte olan Aile Bilim Şenliği temalı etkinlikler 2015 yazında da devam ediyor.
BTM, çocuklarımızın okulda alamadıkları deneysel ve uygulamalı bilimsel eğitimi kendi elleriyle deneyerek ve yanılarak öğrenmelerine imkan tanıyor. İlkokul ve ortaokulda okuyan çocukların aileleri ile birlikte katıldıkları bu altı günlük etkinlik dönemlerinde; anneler, babalar, bazen de babaanneler ve dedeler beraberce fizik, astronomi, kimya, biyoloji ve jeoloji deneyleri yapıyor, basit mühendislik uygulamalarını hayata geçiriyor, meraklı matematik ve geometri oyunları oynuyor ve sürükleyici bilimsel belgeseller izliyorlar. Dalında uzmanlaşmış üniversite, yüksek lisans ve doktora öğrencileri ve genç akademisyenlerin eğitmen olarak yer aldığı şenliklerde ITAP Oluğtugal Gözlemevi’nin 35 cm teleskobu ve eşsiz berraklıkta gökyüzü sayesinde aileler astronomi seanslarında geceleri gezegenleri inceliyor, gündüzleri ise güneş patlamalarını gözlemliyorlar.
Etkinlikler hakkında hedef kitle, ücretlendirme, ulaşım, misafirhane ve program bilgileri internet sayfamızın Gelecek Etkinlikler bölümünden takip edebilir. (http://www.itap-btm.org/etkinlikler/gelecek-etkinlikler/)
BTM internet sayfasındaki Etkinlik Başvuru Formu’nu doldurarak etkinliklerdeki yerinizi ayırabilirsiniz. (http://www.itap-btm.org/basvurular/etkinlik-basvuru-formu/)
7’den 77’ye Turunç Aile Bilim Şenliği 2015/01 – 27 Haziran – 03 Temmuz 2015 (Ortaokul)
7’den 77’ye Turunç Aile Bilim Şenliği 2015/02 – 04 Temmuz – 10 Temmuz 2015 (Ortaokul)
7’den 77’ye Turunç Aile Bilim Şenliği 2015/03 – 11 Temmuz – 17 Temmuz 2015 (Ortaokul)
7’den 77’ye Turunç Aile Bilim Şenliği 2015/04 – 20 Temmuz – 26 Temmuz 2015 (İlkokul)
7’den 77’ye Turunç Aile Bilim Şenliği 2015/05 – 27 Temmuz – 02 Ağustos 2015 (İlkokul)
2015 yazında, talebe göre ek etkinlik dönemleri eklenebilecektir.
ITAP BTM tarafından 2011 yılından bu yana Marmaris, Turunç’ta düzenlenmekte olan Aile Bilim Şenliği temalı etkinlikler 2015 yazında da devam ediyor.
İTAP-BTM.ORG

Saturday, 7 March 2015

Beyaz Saray'da güvenlik alarmı


07 Mart 2015 22:58 (Son güncelleme 07 Mart 2015 23:00)

ABD’de Beyaz Saray yakınlarında meydana gelen patlama Beyaz Saray’ın güvenliğinden sorumlu Gizli Servis’i alarma geçirdi.

 
ABD Başkanı Barack Obama ailesiyle birlikte sabah saatlerinde, Alabama eyaletinde Selma kentindeki “Kanlı Pazar” yürüyüşüne katılmak üzere helikopterle Beyaz Saray’dan ayrılmaya hazırlanırken büyük birpatlama sesi duyuldu.
Obama’nın Beyaz Saray’dan helikopterle ayrılışını görüntülemek için sarayın bahçesinde bekleyen medya mensupları patlamanın ardından basın odasına geri gönderildi. Gazetecilerin bulunduğu odanın kapısı kilitlenirken Beyaz Saray’a giriş ve çıkışlar da bir süreliğine durduruldu. Beyaz Saray’ın güneyinde bulunan cadde trafiğe kapatılırken, sokak üzerinde bulunan dükkanlar da bir süreliğine kapatıldı.
Patlamanın Beyaz Saray yakınlarındaki hediyelik eşya satan bir kamyonda meydana gelen yangın esnasında oluştuğu anlaşıldı.
Gizli Servis birimlerinin gerekli güvenlik önlemleri almasının ardından ABD Başkanı Obama ve ailesi, Beyaz Saray’dan başkanlık uçağı Air Force One’ın bulunduğu Maryland’e bu kez zırhlı makam aracıyla gitti.
Virginia’da ikamet eden Güney Koreli bir aileye ait olduğu öğrenilen kamyonun tamamen yandığı belirtildi.
Muhabir: Erkan Avcı

Hollanda’da bir evde 3 Türk ölü bulundu


Hollanda’da bir evde 3 Türk ölü bulundu

http://www.aa.com.tr/ 07 Mart 2015 22:31 (Son güncelleme 07 Mart 2015 22:34)

Etten-Leur kentindeki bir evde ölü bulunanların aynı aileden oldukları ve bir cinayete kurban gitmiş olabilecekleri belirtildi.

 
ETTEN-LEUR 
Hollanda’da 3 Türk'ün bir evde ölü bulunduğu bildirildi.
Kuzey Brabant eyaletine bağlı Etten-Leur kentindeki bir evde ölü bulunan 3 kişinin aynı aileden oldukları ve cinayete kurban gitmiş olabilecekleri belirtildi. 
AA muhabirine bilgi veren Türk komşular, ölenlerin aynı aileden ve Türk olduklarını ifade ederek, cinayetin büyük ihtimalle aile içi tartışmadan kaynaklandığını öne sürdü. Söz konusu aileyi yakından tanıklarını kaydeden Türkler, ölenlerden ikisinin erkek, birisinin ise kız çocuğu olduğunu dile getirdi.
Cinayetle ilgili açıklama yapan polis, kökenlerine ilişkin bilgi vermediği ölenlerden birisinin 41 yaşında erkek, diğerinin 9 yaşında kız çocuğu olduğunu, üçüncü kişinin kimliğinin ise henüz tespit edilemediğini bildirdi.  
İlgili birimlerin evdeki incelemelerinin devam ettiği ve bu kapsamda kız çocuğunun annesinin bilgisine başvurulduğuna da değinilen açıklamada, cesetlerin otopsi işlemleri için morga kaldırılacağı belirtildi.
Muhabir: Yasin Yağcı

ÜNİVERSİTELERİN LİSE SORUNU




ÜNİVERSİTELERİN LİSE SORUNU
Prof. Dr. Sedat LAÇİNER
Türkiye’nin en önemli sorununun eğitim olduğunu defalarca yazdık çizdik. Eğer eğitimde atılım yapamaz isek, Türkiye’nin yapısal bir dönüşüme girebilmesi mümkün değil… Yapısal bir dönüşüm olmayınca da iki ileri bir geri tarihsel yürüyüşümüzü tersine çevirebilmemiz zor görünüyor.
Aslına bakarsanız, bilgi olarak herkes eğitimin öneminin farkında. Ancak bunu sahaya yansıtamıyoruz… Hükümetler uzunca bir süredir eğitimle geri kalmışlığın belini kırmaya çalışıyorlar, özellikle yüksek öğrenime büyük kaynaklar ayırıyorlar. Üniversite sayısı 180’i bulmuş durumda. Sadece devlet üniversitelerinin sayısı bile 100’ün üzerinde… Bu nedenle devlet bürokrasisi “bu kadar üniversite açmışız. Daha ne yapalım” düşüncesinde…
Oysa ki mesele bina sayısı veya okula devam eden öğrenci sayısı gibi istatistiklerin çok ötesinde. Binanın altı çürük olduğu için, yukarı eklenen her bir kat eğitim kalitemize ilave bir güç değil, ek bir yük getiriyor.
Ünlü tarihçi-akademisyen Bernard Lewis diyor ki, “iyi lisans hocalığı, ancak öğrenciler üniversiteye geldiklerinde bir şeyler biliyorlarsa mümkündür. Eğer lisans eğitiminin ilk 2 yılını onlara 14 yaşındayken bilmeleri gereken şeyleri öğreterek geçirirseniz, pek de ileriye gidemezler”.
Lewis çok haklı. Eğer bir öğrenci iyi bir lise, hatta iyi bir ilk ve orta okul eğitimi almamış ise istediği kadar zeki olsun üniversitede alabilecekleri son derece sınırlı kalır. Temelsiz bir bina misali, liseden çok zayıf melekelerle ve becerilerle mezun olmuş bir öğrenciye dünyanın en iyi öğretim üyeleri dahi pek fazla bir şey veremez… Bu öğrenciler belki sınıfları geçerler, sınavları da geçerler, ancak hiçbir zaman gerçek anlamda bir üniversite mezunu olamazlar… O olgunluğa ulaşamazlar…
İYİ ÖĞRENCİ
İyi bir üniversite eğitimi için 2 temel ihtiyaç vardır: İyi bir öğretim elemanı ve iyi bir öğrenci… İyi bir öğrenci derken çok zeki veya çalışkan bir kişiden bahsetmiyoruz. Öğrenci olmak da bir meslek gibidir. İyi bir öğrenci, sensörleri açık, öğrenmeye istekli, hatta öğrenmeye aç, öğretmenine saygılı ve onun dediklerini uygulamaya can atan bir kişidir. İyi bir öğrenci öğrenmeyi bilendir. Bu açıdan baktığımızda iyi bir öğrenci hiçbir şey bilmeyen bir cahil değil, öğrenmesi gerektiğini bilen ve öğrenme yeteneği olan kişidir.
Hatta diyebilirim ki iyi bir öğrenci olmak iyi bir öğretmen olmaktan bile daha zordur.
Bu açıdan bakıldığında ilkokul, orta okul ve lisede öğrencilerin en azından öğrenmeyi öğrenmeleri gerekir. Yani milli eğitimin vermesi gereken ilk beceri iyi bir öğrenci olmaktır… Bu sürecin kreş çağlarında başladığını ve orta okulun son sınıfında bittiğini söyleyen uzmanlar dahi vardır. Başka bir ifade ile, bir öğrenci üniversiteye geldiğinde en azından iyi bir öğrenci olmayı öğrenmiş olmalı ve öğrenme becerisi geliştirilmiş halde bulunmalıdır. Yoksa üniversitede başarılı bir öğrenci olmak için üniversite sınavında kaç soruyu doğru yanıtladığı ana kriter değildir.
Duruma bu şekilde baktığımızda ise Türk öğrencilerinin ezici bir çoğunluğunun öğrenmeyi bilmediğini, ilk, orta ve lise yıllarında öğrenmenin kendilerine öğretilmediğini görüyoruz. Araştırmaktan, sorgulamaktan, öğrenmekten zevk almayan, hatta öğrenmenin ne olduğunu dahi pek de bilmeyen bu öğrenciler üniversiteye geldiklerinde lisans eğitiminin ne olduğu konusunda herhangi bir fikre sahip olmuyorlar. Üniversiteyi lisenin devamı şeklinde gören öğrenciler zaten sorunlu olan üniversitelerde daha sorunlu kişiliklere kavuşarak mezun oluyorlar.
Durumun farkında olan öğretim üyelerinin sayısı da sanıldığı kadar fazla değil. Alt yapı eksiklikleri, akademik gelenekten ve kurumsallaşmadan yoksun kurumlar sorunlu öğrencileri ıslah etmek bir yana sorunu daha da karmaşıklaştırıyor. Bu sistem içine kazara düşmüş iyi bilim ve eğitim insanları ise ilk başta idealist bir gayrete giriyorlar, ancak yaşadıkları kötü tecrübeler onları yılgınlığa ve ümitsizliğe düşürüyor. Belki de bu nedenle Türk üniversitelerinde devam eden öğrenci sayısı çok az. Bu durum ne kurumları ne de öğretim elemanları fazlaca rahatsız etmiyor. Daha doğrusu rahatsız etse de, yapılacak derslerin veya öğrencilere verilecek emeğin karşılığının alınamayacağı endişesi onları boşvermişliğe itiyor.
KARŞILIKSIZ DİPLOMALAR
Bu tabloyu değiştirmek için yüksek öğretim kurumlarında yapılabilecek pek çok iş var elbette. Ancak burada asıl yapılması gereken üniversitelerde değil, ilk, orta ve lise seviyesinde başlıyor. Kötü bir ilkokul ve orta okul deneyiminin ardından öğrenciler artık ‘tedavi edilemez’ hale gelmiş oluyorlar. Öylesine kötü bir temelin üzerine kat çıkabilmek mümkün olmuyor. Hal böyle olunca da üst sınıflarda bir tür günü kurtarma ile karşı karşıya kalıyoruz. Her yıl yüzbinlerce öğrenci üniversitelerden mezun oluyor. Ancak tıpkı karşılıksız para basmak gibi dağıtılan diplomalar da karşılıksız diplomalar oluyor. Yani biz mühendis, iktisatçı veya turizmci yetiştirdiğimizi sanırken aslında diplomalardaki becerilere ve olgunluğa sahip olmayan yüzbinlerce gizli işsiz yetiştirmiş oluyoruz.
Dediğimiz gibi, meselenin başlangıcı ilkokullar, hatta kreşler. Eğer doğru yerden başlamaz isek hep başladığımız yere geri döneriz.
7 Mart 2015


Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts