Friday, 21 September 2018

Somali sokaklarının 'seyyar hazineleri' ikinci el kitaplar


İkinci el kitap satan Somalili seyyar satıcılar, bir yandan ekmek parası kazanırken diğer yandan dar gelirli vatandaşların uygun fiyatlarla kitap sahibi olmasına vesile oluyor.

Somali sokaklarının 'seyyar hazineleri' ikinci el kitaplar


MOGADİŞU - Nur Ceydi
Somali'nin başkenti Mogadişu'daki Mekke-i Mükerreme Caddesi üzerinde ikinci el eserler satan seyyar satıcılar, tezgâhlarını kitapseverler için açıyor.
Ekonomik durumu iyi olmayan vatandaşlar ve özellikle öğrencilerin uğrak noktası olan bu tezgâhlar, sahiplerine rızık kazandırırken bir yandan da dar gelirli kitap tutkunlarının daha uygun fiyatlarla kitap sahibi olmasını sağlıyor.
AA muhabirine konuşan Somalili seyyar satıcı Muhammed Merri (66), 30 yıldır ikinci el kitap satarak geçimini sağladığını, hikâye, roman, sözlük, ders kitabı çeşitli tür ve dilde eserleri tezgâhında satışa sunduğunu belirtti.
Ekmek teknesinde kütüphanelerde bile az bulunan bazı kitaplar yer aldığını, elindekilerin çoğuna 2-3 dolar civarında fiyat verdiğini söyleyen Merri, bu şekilde insanların okuyarak ufkunun açılmasına vesile olduğunu dile getirdi.

Tezgâhı hem işi hem okulu

İdris Ahmed ise sattığı kitapları okuyarak okuma yazma öğrendiğini, tezgâhının kendisi için hem iş hem okul olduğunu söyledi.
Ahmed, bu şekilde hem geçimini kazandığını hem de kendini geliştirme imkânı bulduğunu ifade etti.

"Bu seyyar satıcılar bir hazine sahibi"

Müşterilerden Ömer Muhammed de ikinci el kitapların, dar gelirli vatandaşların kitap okumasına ve kitap sahibi olmasına imkân verdiğini belirtti.
"Bence bu seyyar satıcılar bir hazine sahibi. Burada kütüphanelerde bile olmayan kitaplar bulunuyor. Hem de çok uygun fiyatlarla." diyen Muhammedi, üniversite öğrencilerinin araştırmaları ve eğitimi için gerekli kitapların ucuza satıldığını, bu nedenle tercih edildiğini anlattı.
İkinci el kitap toptancısı Abdulkadir Hüseyin de topladığı kullanılmış kitapları kilogram hesabıyla seyyar satıcılara çok ucuza sattığını aktardı.
Kilogramı 1 dolardan daha aza verdiği kitapları çeşitli yollardan temin ettiğini belirten Hüseyin, "Bazıları, hayatını kaybeden yakınlarının kitaplarını bağışlıyor. Bazıları evlerindeki kütüphaneleri çeşitli sebeplerle elden çıkarıyor. Kimileri maddi sıkıntılar nedeniyle kendi kitaplarını ucuza veriyor. Kimi de evinde yer olmadığı için fazlalıklardan kurtulmak istiyor." diye konuştu.

Türkiye üretti! Dünyada bir ilk


Ihsan Edil
Türkiye üretti! Dünyada bir ilk
---------------------------------------
TÜBİTAK’TAN “stratejik ürün” desteği alınarak sekiz yıl önce başlanan dünyanın en hafif katı maddesi olarak bilinen ve -200 ile +1200 derece sıcaklığa dayanabilen aerojel üretimi projesinde sona gelindi.
Türkiye, aerojeli dünyada üretebilen dördüncü ülke oldu. Uçaklardan zırhlı araçlara, binalardan kritik tesislere kadar birçok alanda yalıtım malzemesi olarak kullanılabilen aerojel ilk kez, TUSAŞ’ın üzerinde çalıştığı jet motorlu eğitim uçağı Hürkuş’un iklimlendirme sisteminde kullanılacak.
2010 yılında aerojel üretimi için harekete geçen Yalteksan firması, TÜBİTAK desteğiyle faaliyetlerine Yıldız Teknik Üniversitesi teknoparkında başladı. Ar-Ge çalışmalarının ardından günlük 10 kilogram aerojel üretebilen firma “teknoloji ürün” belgesini aldıktan sonra Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’yla 4 milyon 980 bin TL’lik hibe sözleşmesi imzaladı ve çalışmalarına Çerkezköy’de açılan tesiste devam etti. Günlük üretim kapasitesini 500 kilograma çıkartan firma, aerojelden ürettiği yalıtım malzemesi keçeyi de ilk kez SAHA EXPO 2018’de tanıttı.
HÜRKUŞ’A YALITIM
Nanoteknoloji yöntemiyle silis kumundan üretilen ve dünyanın en hafif katı maddesi olarak bilinen aerojelin -200 derece ile +1200 aralığındaki sıcaklığa dayanıklı olduğunu belirten Yalteksan Ticaret Müdürü Hasan Ekiz, ürünü ilk kez TUSAŞ’ın üzerinde çalıştığı jet motorlu eğitim uçağının iklimlendirme sistemi için kullandıklarını bildirdi. Aerojeli dünyada yalnızca ABD ve Kore’nin ürettiğini, Almanya’nın da yalnızca granül ve toz halini yapabildiğini belirten Ekiz, şunları söyledi:
“Aerojeli, bina yalıtımları için de kullanacağız. Bütün Avrupa, yavaş yavaş straforu yasaklıyor. Almanya’da iki eyalet Hamburg ve Köln’le birlikte Stuttgart belediyeleri 2019 yılından itibaren binalarda strafor kaplamayı yasaklıyor. Tasarruf boyutuna baktığımızda da straforla yapmış olduğunuz enerji tasarrufu yüzde 33’ü geçmiyor. Aerojel kaplamayla izolasyon yaptığımızda yüzde 68 enerji tasarrufu elde ediyoruz. Alman firmanın ABD’deki muadilinin yıllık cirosu 2.2 milyar dolar. Seri üretime geçtiğimizde bu ürün, Türkiye için ciddi bir ihracat kalemi olacak. Şu an için tesisimiz günlük 500 kilo kapasiteli, ancak yakın zamanda 2 tona çıkartacağız.

Türkiye -Tayland Diplomatik İlişkiler 60 Yılı, dolayısı Muaythai; Antrenör, Hakem ve 10 Khan Üst Düzey Sporcu Ortak Çalışma Eğitim Gelişim Semineri izmirde gerçekleştirildi


Türkiye -Tayland Diplomatik İlişkiler 60 Yılı, dolayısı ile proje olarak planlanan;
Muaythai; Antrenör, Hakem ve 10 Khan Üst Düzey Sporcu Ortak Çalışma Eğitim Gelişim Semineri için, Irmak Spor kulübü olarak izmirde gerçekleştirdik.
Seminer öncesi; İzmir Valisi Erol Ayyıldız, makamında ziyaret ettik, Ardından Bornovamıza yeni atanan Sayın Kaymakamımız Fatih DELEN Beyi ve devamında İzmir Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü Nüammer Uslu ziyaret ettimiz de Tayland Ankara Büyükelçisi Mrs Tharit Charunguat bizi ziyaret ederek projeye başarılar diledi. Ayrıca Manisa Şehzadeler Belediyesini, Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürümüz Yunus Öztürk'ü ardından Ege Bölge Yürütme Kurulu Başkanımız Ediz Barış'ın girişimi ile Şehzadeler Belediye Başkanlığı tarafından yapılan ve Muaythai ye verilen Gençlik Merkezi Muaythai spor salonunu ziyaret ettik.
Seminerde konuşan Türkiye Muaythai Federasyonu Eğitim Asbaşkanı Doç. Dr. Aydın Şentürk, Seminnerin çok iyi bir eğitim olduğunu ve her kese yararlı olacağını, projeyi yapan uygulayan Başta Hasan Yıldız ve Türkiye Muaythai Federasyonuna, Destek olan Tayland Büyükelçiliğine teşekkür ettiğini ifade etti.
Seminere Ege bölgesi İzmir ve çevre illerden gelen Antrenör, Hakem ve Sporcular katıldı, Türkiye Muaythai Federasyonu Başkan Vekili Hasan Yıldız; projeyi birlikte düzenlediğimiz Tayland Büyükelçiliğine teşekkür ediyoru, bu seminerler Muaythai sporumuzu bir adım daha ileriye götürecektir,
Muaythai de Dünyada herzaman kürsüdeyiz, Avrupada ilk ikideyiz, Tayland bu sporun Türkiyede sevildiğini gördü, amcak ben Muaythai mizin temel teknik klinç ve diz dirsek tekniklerinin yetersiz kullanıldığını, hocaların antrenörlerin ve sporcuların ben biliyorum yeterim deme fikrinden vaz geçip ömür boyu oğrenci gibi davranmaları gerektiğini ifade etti,
Hasan Yıldız; İzmir de düzenlenen semineri organize eden bizi ağırlayan Federasyonumuz Asbaşkanı Şakir Bayramoğlu , Federasyonumuz Ege Bölge Yürütme Kurulu Başkanı Ediz Barış, İl Temsilcisi Murat Yılmaz' Ve emeği olan dostlara teşekkür ediyoruz.

Thursday, 20 September 2018

TSYD ADANA’DA KUPA ŞÖLENİ


TSYD ADANA’DA KUPA ŞÖLENİ
Türkiye Tenis Federasyonu’nun (TTF) 10.000 bin TL ödüllü Türkiye Yazarları Derneği (TSYD) Adana Şubesi Kategori-2 Tenis Turnuvası sona erdi. Tenis severlere muhteşem bir hafta sonu yaşatan tenisçilere kupaları törenle verildi.
TTF’nin turnuva takviminde yer alan TSYD Adana Şubesi Senyör Turnuvası 6-16 Eylül tarihleri arasında gerçekleşti. Tekler ve çiftlerde farklı yaş kategorilerinde gerçekleşen turnuvaya Adana, Ankara, Antalya, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, İstanbul, Kahramanmaraş, Konya, Malatya, Mersin, Nevşehir, Osmaniye, Malatya’dan186 sporcu katıldı. Adana Tenis, Dağ ve Su Sporları Kulübü’nde (ATDSK) yapılan turnuva, Murat Aslantaş’ın başhakemliğinde gerçekleşti. Çekişmeli maçların yaşandığı turnuva final maçlarının ardından gerçekleşen kupa töreni ile son buldu. Şampiyon senyör tenisçilere ve finalist sporculara kupaları TSYD Adana Şubesi Başkanı Kurtul Çakın, Asbaşkan Hasan Hüseyin Türk, Genel Sekreter Hakan Köker, Yönetim Kurulu Üyesi Ergun Kara ve İrfan İşisağ, TSYD Adana Şube Müdürü Mehmet Önal, TSYD Üyesi Hürriyet Gazetesi Çukurova Bölge Temsilcisi Erdal Fernergiz, ATDSK Başkanı Ali Refah Keskin ve ATDSK Yönetim Kurulu Üyesi Necati Erdem tarafından verildi. Kupa töreninde konuşan TSYD Başkanı Kurtul Çakın, derneklerine, Adana’da sporun her alanında güçlü kalemler olan spor yazarı ve gazetecilerinin üye olduğunu hatırlattı. Çakın, TSYD’nin Adana’da ilk kez senyör tenis turnuvasında yer aldığını, bu birlikteliğin Adana ve Türkiye tenisi adına sürmesini arzu ettiklerini söyledi. Çakın, ATDSK’da son yıllarda yapılan yatırımların Türk tenisi adına çok önemli olduğunu da vurgulayarak, bu yatırımlarda emeği geçen Başkan Ali Refah Keskin ve yönetimini kutladı.
10 GÜNDE 350 MAÇ
TSYD’ye ve bu derneğin üyelerine spora katkıları ve tenise gösterdikleri ilgi nedeniyle teşekkür eden ATDSK Başkanı Ali Refah Keskin de, tenise gönül vermiş herkese kulüp kapılarının açık olduğunu söyledi. TSYD turnuvasının yanı sıra 8 Eylül’de başlayan TEB 12 Yaş Türkiye Şampiyonası’nın da ATDSK’da gerçekleştiğini hatırlatan Keskin, “ATDSK, eş zamanlı gerçekleşen iki turnuvadan da alnının akıyla çıkmıştır. Adana’da tenis şöleni sabah 12 yaş tenisçilerinin turnuva maçları ile birlikte başlayıp, saat 16.00 sonrası ise senyör tenisçilerin maçları geceye kadar sürmüştür. Her iki turnuvada 10 günde 350 maç oynanmıştır. Yılın 365 günü tenis oynamaya müsait iklime sahip Adana’da, ATDSK olarak 5’i toprak 10’u sert zemin kort olmak üzere toplam 15 kortumuzda ulusal ve uluslararası turnuvalar düzenleyecek, Türk Tenisi adına yeni şampiyonlar yetiştirmek için canla başla çalışacağız” diye konuştu.
ATDSK’YA 15 KUPA
Konuşmaların ardından şampiyon ve ikincilik elde eden tenisçilere kupaları verildi. Turnuvaya ev sahipliği yapan ATDSK’dan 7 sporcu şampiyonluk, 8 sporcu da ikincilik kupası aldı. Turnuvada dereceye giren sporcuların isimleri şöyle:
TEK ERKEKLER
35+ Nasrettin Yıldız (ATDSK), Ferhat Akkaya (ATDSK)
40+ Özkan Çetin (ATDSK), Muharrem Karadağ (ATDSK)
45+ Sedat Fikiz (GATİK), Aziz Karakoyun (Ferdi)
50+ Aykut Tekin (METİK), Veli Ümit Atik (METİK)
55+ Selçuk Şerifoğlu (ATDSK), Süleyman Sıtkı Toksoy (Ferdi)
60+ Namık Kemal Güngören (Ferdi), Erol Demir (Ferdi)
Yeni Başlayanlar : MustafaPakoğlu (Ferdi), Veli Ziya Erdem (ATDSK)
ÇİFT ERKEKLER
35+ : Ali Refah Keskin (ATDSK)- Nasrettin Yıldız (ATDSK) çifti, Fırat İzgi (ATDSK)- Yusuf Ünal (ATDSK) çifti
45+ : MarianPenciu (METİK)- S. Mehmet Aytekin (ADN.AT.) çifti, Aykut Tekin (METİK)- Halit Peçinkaya (METİK) çifti
55+ : Selçuk Şerifoğlu (ATDSK)-Namık Kemal Güngören (Ferdi) çifti, Ümit Aksoy (Ferdi)- Süleyman Sırrı Toksoy (Ferdi) çifti
TEK BAYANLAR
35+ : Yasemin Fidan (Ferdi), Dilek Fesli (Tarsus)
40+ : Deniz Uysal (ATDSK), İrem Ersöz Kaya (ATDSK)
45+ : Necla Bayıroğlu (METİK), Emel Ünal (ATDSK)
50+ : Meltem Aykut (Ferdi), Gülin Gali (Ferdi)
ÇİFT BAYANLAR
35+ : Hatice Yaveri (Ferdi)- Meltem Aykut (Ferdi)çifti, Necla Bayıroğlu (METİK)- Huriye Genç Akpınar (ATDSK) çifti.

Wednesday, 19 September 2018

simit, açma ve poğaçaya zam yapan fırınlar tesbit edildi

Fırıncılar Federasyonu Başkanı CHP’li Murat Kavuncu’nun talimatıyla simit, açma ve poğaçaya zam yapan fırınların tesbit edilmesinden birkaç saat geçti. - Kavuncu daha önce un 175 TL oldu ekmeğe zam yapalım demiş uncular gel 95 TL’den un verelim diye Kavuncu’yu rezil etmişti -

Tuesday, 18 September 2018

Halep'ten Musul'a uzanan Misak-ı Milli gerçeği-1


Erhan Afyoncu Sabah Gazetesi'ndeki köşesinde son günlerin sıcak gündemi olan Misak-ı Milli'yi tarihsel zemini ile ele aldı. İşte Afyoncu'nun belgeleriyle aktardığı Misak-ı Milli gerçeği...


Birinci Dünya Savaşı'nda büyük bir mağlubiyete uğrayan Osmanlı İmparatorluğu, 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması ile teslim oldu ve topraklarımız işgal altına girdi. Bütün olumsuzluklara rağmen tarih boyunca esareti kabul etmeyen Türk milleti Anadolu'da ardı ardına kongreler yaparak Milli Mücadele'nin alt yapısını hazırlamaya başladı. Mustafa Kemal Paşa'nın 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkmasıyla Milli Mücadele liderini de bulmuştu.  

SULTAN FESHETTİ

Sultan Vahdeddin, Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra 21 Aralık 1918'de Meclis'i feshetti. Yapılan seçimlerle oluşan yeni Mebusan Meclisi 12 Ocak 1920'de ilk toplantısını yaptı. Mustafa Kemal Paşa da Erzurum mebusu olarak üyeydi, ancak fiilen katılmamıştı. Türkiye'nin işgali üzerine direniş başlarken, millî istekler için de bir program hazırlanmaya başlanmıştı. Son Mebusan Meclisi'ne seçilen Kuvâyı Milliye taraftarı mebuslar, İstanbul'a geldikleri zaman Hüseyin Kâzım Kadri Bey'in bir metin hazırladığını gördüler. Bunun üzerine Ahd-i Millî isimli bir komisyon kuruldu ve millî istekler için bir metin hazırlanmaya başlandı. Mustafa Kemal Paşa da sekiz maddeden oluşan bir metni Rauf Bey'e (Orbay) gönderdi. Komisyonda Wilson prensipleri esas alınarak ateşkes yapıldığı zaman mütareke hattının içinde ve dışında kalan topraklar kaydıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarının bölünmezliği vurgulandı. Osmanlı topraklarında yaşayan milletler kendi geleceklerini kendi oylarıyla belirleyeceklerdi. Mütareke sırasında işgal edilen yerlere de sahip çıkılmaya çalışılıyordu. Sınır konusunda milliyet esas alınmıştı.
İŞTE ÇEKİLECEĞİMİZ SON NOKTA
Mebusan Meclisi, 28 Ocak 1920'de yaptığı toplantıda "Ahd-i Millî Beyannâmesi" adı verilen metni kabul etti. Meclis'te yapılan özel bir toplantıda kabul edilen metni 121 mebus imzalamıştı. Metin yayımlanmadan önce dışişleri memurları tarafından incelenmesi ve tercüme edilmesine karar verildi.
17 Şubat 1920'de yapılan toplantıda mesele gündeme geldi. Edirne Mebusu Şeref Bey, konuşmasında bunun bir "misâk-ı millî" olduğunu söyleyerek metni okudu. Misâk-ı Millî oybirliğiyle kabul edilip, Fransızca tercümesi yabancı hükümet ve meclislere gönderildi. Son Osmanlı Mebusan Meclisi "Misâk-ı Milli", Türk Milleti'nin çekilebileceği son noktayı gösteriyor ve 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında yapılan tüm işgalleri reddediyordu. İtilaf devletleri, bu durum üzerine 16 Mart 1920'de İstanbul'u resmen işgal ettiler. Meclis işgal kuvvetlerince kuşatıldı ve bazı milletvekilleri tutuklandı. Mebusan Meclisi, bu gelişmeler üzerine "mebusluk vazifesinin yapılması için uygun bir ortam oluşuncaya kadar" çalışmalarına ara verdi. Sultan Vahdeddin de 11 Nisan 1920'de Son Osmanlı Mebusan Meclisi'ni tatil etti.
VEKİLLERE O HARİTA HEDİYE EDİLDİ
Bu gelişmeler üzerine Meclis Ankara'da toplanıp, Millî Mücadele'yi verdi. Milli Mücadele sonunda Misâk-ı Millî sınırları içerisindeki bütün topraklar kurtarılamamıştı. Ancak bu bir hedef olarak kaldı. Türkiye'nin önemli Osmanlı tarihçilerinden Prof. Dr. Mustafa Öztürk'ün "TBMM'nin 1924 Yılı Hatırası: Misâk-ı Milli Haritası" isimli önemli bir makalesi vardır. Bu makalede 1924'te Meclis'in milletvekillerine dağıttığı Misâk-ı Millî haritası anlatılır. Bu haritaya göre 1924 itibarıyla Türkiye'nin 77 vilayeti vardır. Bazı vilayetlerimizin isimleri günümüzden farklıdır. Bazı vilayetlerimiz ise bugünkü idarî taksimatımızda yoktur. 
Haritada Rakka ve Deyr-i Zor sınırlarımız dışındayken idarî taksimatta Rakka Urfa'ya bağlı, Deyr-i Zor ise müstakil vilayet olarak gösterilmiştir. Meclisin dağıttığı harita ve üzerindeki idarî taksimat bilgilerine göre 1924'te Batum, Halep (Antakya, İskenderun, İdlib, Belen, Reyhaniye, Barişa, Cisr-i Şuğur, Bâb-ı Cebbul, Menbic, Cebel-i Sem'an), Rakka, Deyr-i Zor (Resulayn, Aşare, Mesice, Ögmer, Ane), Süleymaniye (Gülanber, Baziyan, Şehirbazar), Musul (İmadiye, Zaho, Dohuk, Akara, Sincar) ve Kerkük (Revandiz, Köysançak, Rayine, Selahiye, Erbil) gibi bugün Türkiye sınırları dışında olan vilayetler Türkiye toprağıdır.
Misâk-ı Millî? Misâk-ı Millî, "Milli And" manasına gelir. Ahd-i Millî ve Peymân-ı Millî olarak da söylenir. Misâk-ı Millî altı maddeydi. Misâk-ı Millî hakkında Cevdet Küçük hocamızın TDV İslam Ansiklopedisi'ne yazdığı "Misâk-ı Millî" maddesinden ve Mustafa Budak'ın "İdealden Gerçeğe: Misâk-ı Millî'den Lozan'a Dış Politika" isimli kitabından geniş bilgi öğrenilebilir. Birinci maddeye göre Mondros Ateşkesi'nin imzalandığı sırada işgal altına girmiş Araplar'ın yaşadığı topraklarda halkın vereceği oyla gelecekleri belirlenecekti. İkinci maddede daha önce anavatana katılan Kars, Ardahan, Batum için gerekirse tekrar genel oya başvurulması kabul ediliyordu. Üçüncü maddede Balkan Savaşı'nda kaybettiğimiz Batı Trakya'nın durumunun halk oyuyla tespiti isteniyordu. Dördüncü maddede Hilafet merkezi İstanbul ve Marmara Denizi'nin güvenliği ele alınarak, Boğazlar'ın durumu ele alınmıştı. Beşinci maddede azınlıkların haklarına, çevredeki devletlerde Müslümanlar'ın da aynı haklardan faydalanması şartıyla riayet edileceği vurgulanmıştı. Son maddede ise tam bağımsızlığa ve serbestliğe sahip olmamızın hayat ve bekamızın esas temeli olduğu vurgulanıp, kapitülasyonlara karşı olduğumuz vurgulanıyordu. Borçlarımızın ödenme şartları da bu esaslara aykırı olmayacaktı.
Türk olan her yeri kurtaracağız!
Atatürk, Misâk-ı Millî'nin sınırlarıyla ilgili şunu söylemişti: "Misâk-ı Millî'mizde muayyen ve müspet bir hat yoktur. Kuvvet ve kudretimizle tespit edeceğimiz hat, hatt-ı hudut olacaktır.
Atatürk, Lozan öncesinde 13 Ekim 1922'de yabancı basına verdiği demecinde "Avrupa'da İstanbul ve Meriç'e kadar Trakya, Asya'da Anadolu, Musul arazisi ve Irak'ın yarısı, Makedonya'yı ve Suriye'yi terk ettik. Fakat artık arkada kalan ve sırf Türk olan her yeri ve her şeyi isteriz. Bunları kurtarmaya azmettik ve kurtaracağız" demişti. 
Halep'ten Musul'a uzanan Misak-ı Milli gerçeği

Halep'ten Musul'a uzanan Misak-ı Milli gerçeği
Halep'ten Musul'a uzanan Misak-ı Milli gerçeği
Halep'ten Musul'a uzanan Misak-ı Milli gerçeği

Halep'ten Musul'a uzanan Misak-ı Milli gerçeği
Halep'ten Musul'a uzanan Misak-ı Milli gerçeği
Halep'ten Musul'a uzanan Misak-ı Milli gerçeği
Halep'ten Musul'a uzanan Misak-ı Milli gerçeği
Halep'ten Musul'a uzanan Misak-ı Milli gerçeği





İngiliz işgalinden bir görüntü... İstanbul'u işgal eden İngiliz denizcileri Galata Köprüsü'nde.

Kars Barajı tarıma "can suyu" olacak



Kars'ta yapımı tamamlanan ve Temmuz ayı itibarıyla su tutulmaya başlanılan Kars Barajı, Kars ve Digor ovalarında 475 bin dekar tarım arazisine "can suyu" olacak. 

Büyük sulama projeleri alanlarının dışında kalan kırsal kesimlerde kısa sürede sulu tarıma geçilmesi ve civardaki içme, kullanma suyu ihtiyacının karşılanması hedefiyle hayata geçirilen "Göl su" projesi kapsamında yapılan Kars Barajı'nda, 19 Temmuz'dan itibaren su tutulmaya başlandı.
Baraj sayesinde, Kars ovasında 260 bin dekar, Digor ovasında 215 bin dekar olmak üzere toplam 475 bin dekar zirai arazinin pompajsız borulu sistem sulama şebekesiyle sulanması sağlanacak. DSİ 24. Bölge Müdürü Mahmut Dündar, Kars Barajı'nda 2 yıl önce tüm ünitelerin tamamlandığını, sadece deviasyon tünelinin imalatının kaldığını belirterek, bunun için de çalışmalara başlandığını bildirdi.
Boğaz ve Çamçavuş köylerinin yeni yerleşim yerlerindeki çalışmaların tamamlanması için tünel imalatının bekletildiğini ifade eden Dündar, "Geçen süre zarfında yeterli çalışmanın yapılmadığı tespit edildi. Onun için 2018 yılı başında bütün köy muhtarılıklarına ilgili kurum ve kuruluşlarına gerekli yazılar yazıldı" dedi.
Dündar, Temmuz'un ikinci yarısında barajda su tutulmaya başlandığını dile getirerek, "Bu tarihte Kars Barajı'nda su tutuma işlemini gerçekleştirmemiş olsaydık, bir yıl daha kaybetme durumuyla karşı karşıya kalacaktık. Kars Barajı'nda suyu tuttuktan sonra hemen deviasyon tüneli imalatına başladık, oradaki çalışmalar devam ediyor. Deviasyon kapakları kapatıldı, şu anda su yükseliyor" diye konuştu.
25 milyon metreküp su depolandı
Barajın depolama hacminin 182 milyon metreküp olduğunu belirten Dündar, şöyle devam etti:
"Bugün itibarıyla yaklaşık 25 milyon metreküp su depolanmış vaziyette. Bu su, kış aylarında da hızlı bir şekilde yükselmeye devam edecek. Baraj şu anki haliyle bile vatandaşların övgüsünü kazanmış, hem de çeşitli yaban kuşlarının geri dönüşlerine vesile oldu. 'Karsımızın denizi' diye ifade edebileceğimiz barajımızda önümüzdeki sezon gelecek akımlarla birlikte su maksimum seviyeye çıkacak. Bu baraj Kars'ın görselliğine katkı sunacak hem de barajın ana amacı olan sulamanın gerçekleşmesine faydası olacaktır."  "Yılda yaklaşık 215 milyon liralık tarımsal gelir sağlayacak"
Dündar, Kars Barajı'nda depolanacak 182 milyon metreküp suyun tarım arazilerini canlandıracağını vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Şu anda inşaatı devam eden 21 kilometre uzunluğundaki sulama iletim hattımız, Kars ve Digor ovalarında bulunan toplam 475 bin dekar alanın sulanmasını sağlayacak. Aynı zamanda ihalesini gerçekleştirdiğimiz Kars birinci kısım sulaması kapsamında, yaklaşık 100 bin dekarlık sulama şebekesi inşaatımız da devam ediyor. Bu projeyi hayata geçirdiğimiz takdirde ülkemize yılda yaklaşık 215 milyon liralık tarımsal gelir sağlayacaktır."
Barajda bu yıl tutulmaya başlanılan suyun 2019'da değerlendirileceğini söyleyen Dündar, "Kars Barajı'ndan bırakılan su, nehir yatağındaki can su görevini de görecek. Aynı zamanda da aşağısında bulunan Arpaçay Barajı'nı beslemek suretiyle, bu barajdan sulama yapılan Iğdır Ovası'ndaki 700 bin dekarlık alanın sorunsuz bir şekilde sulanmasını sağlayacak. Bu projenin hayata geçirilmesi Karsımızı tarım alanında uçuracaktır inşallah" dedi.
Kars Barajı tarıma "can suyu" olacak

Kaynak: 

Friday, 14 September 2018

Japonya'da tattığı süt reçelini üretti, dünyaya satıyor

TRABZON'da sütlaç üretimi yapan Uğur Alkurt, gittiği Japonya’da tattığı ve çok beğendiği süt reçelinin istediği tarifi, kendisine 'sır' denilerek verilmedi.


Japonya'da tattığı süt reçelini üretti, dünyaya satıyor

Aleyna KESKİN/TRABZON, (DHA)

TRABZON'da sütlaç üretimi yapan Uğur Alkurt, gittiği Japonya’da tattığı ve çok beğendiği süt reçelinin istediği tarifi, kendisine 'sır' denilerek verilmedi. Alkurt, formülü öğrenmek için işe koyuldu, yanında getirdiği süt reçelini, Trabzon'da laboratuvar ortamında araştırdı, uzun denemeler yaptı. Alkurt, sonunda formülünü çözdüğü, tat ve kıvamını yakaladığı süt reçelini üretmeyi başardı. Çeşitlerini de artıran Alkurt’un ürettiği süt reçeli başta olmak üzere diğer reçel çeşitleri, yurt içi ve yurt dışından da ilgi görüyor.
Maçka ilçesi Hamsiköy'de sütlaç üretim atölyesi sahibi Uğur Alkurt, 2 yıl önce Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) projesi kapsamında bu ülkeye gitti. Ülkede tattığı süt reçelini beğenen Alkurt, Japonlardan tarifini öğrenmek istedi ancak 'sır' denilerek tarif verilmedi. Satın aldığı süt reçelleri ile Trabzon'a dönen Alkurt, reçelin nasıl yapılabileceğini araştırmaya başladı. Trabzon Ziraat Mühendisleri Odası’ndan destek isteyen Alkurt, Japonya'dan getirdiği reçellere laboratuvarda test yaptırdı. Test sonuçlarında reçelin formülüne ulaşan Alkurt, uzun denemeler sonucu Japonya'da alamadığı süt reçelinin tat ve kıvamını yakalamayı başardı. Köyündeki sütlaç atölyesinde süt reçeli üretimine başlayan Alkurt, sütün yanı sıra, çaylı, fındıklı, hurmalı ve karayemişli reçel çeşitler de üretti. Yurt içi ve yurt dışından sipariş almaya başlayan ve üretimini artıran Alkurt'un ürettiği süt reçeli başta olmak üzere diğer reçel çeşitleri de ilgi görüyor.
'İNAT ETTİM FORMÜLÜ BULDUM'
Japonya'da tattığı süt reçelini beğendiğini anlatan Uğur Alkurt, istediği tarifinin kendisine 'sır' denilerek verilmediğini söyledi. Karadenizli olarak inat ettiğini ve süt reçellerinin formülünü uzun uğraşları sonucu çözdüğünü belirten Alkurt, "Japonya'da süt üretim tesislerine gittik. Ben orada süt reçeli ile tanıştım. Daha önce hiç görmediğim için ilgimi çekti. Orada birkaç araştırma yaptım, insanlara sordum. Onlar tarifini bize vermedi ama biz de Karadenizliyiz. Bu işin peşini bırakmadık. Üründen birkaç tane satın aldım ve dönüşte Trabzon’a getirerek tahlillerini yaptırdım. Böylece formülünü çözdüm ve üretime başladım. Süt ve diğer reçel çeşitlerim ilgi görüyor. Yurt içi ve yurt dışından siparişler alıyorum" dedi.
ZMO: BİZİMKİ TAMAMEN KATKISIZ
Trabzon Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Coşkun Kuturoğlu da JİCA'nın insan kaynakları projesi kapsamında Trabzon'dan 6 üye ile Japonya'ya gittiklerini belirterek "Uğur usta, Japonya'da ilgisini çeken süt reçelini Trabzon'a getirdi. Biz de oda olarak o dönemlerde süt ürünlerinin çeşitlendirilmesi ile alakalı çalışmalar yürütüyorduk. Sonra süt reçelinin çaydan ve fındıktan yapılabileceğini konuştuk. Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde bir hocamızla beraber Japonların yapmış olduğu süt reçelinin aynısını yaptık. Lakin onlarda kimyasallar kullanılmış, bizim yapmış olduğumuz ürün ise tamamen katkısız. Karadenizli olarak yöremizde yetişen karayemiş, çay ve fındıklı süt reçeli yaptık ve piyasaya sürdük" diye konuştu.



Japonya'da tattığı süt reçelini üretti, dünyaya satıyor
Japonya'da tattığı süt reçelini üretti, dünyaya satıyorJaponya'da tattığı süt reçelini üretti, dünyaya satıyorJaponya'da tattığı süt reçelini üretti, dünyaya satıyor

Thursday, 13 September 2018

Dünya'ya en yakın öte gezegen 'yaşanabilir' görünüyor



Dünya'ya en yakın öte gezegen Proxima Centauri b'nin yaşam için hayli elverişli koşullara sahip olabileceği bildirildi.
Dünya'ya en yakın öte gezegen 'yaşanabilir' görünüyor
nasa.gov

ANKARA
LiveScience'ın haberine göre, Dünya'da iklim değişikliğinin incelendiğine benzer bilgisayar simülasyonlarını kullanan bilim adamları, 2016'da keşfedilen Proxima Centauri b'nin yüzeyinde çok çeşitli koşullar altında yüksek miktarda sıvı halde su bulunabileceği, dolayısıyla canlı organizmalara ev sahipliği yapıyor olabileceği sonucuna vardı.

Yüzeyinin bazı kesimlerinde açık okyanus bulunuyor

Bilim adamları, dev kıtalar, ince atmosferler, farklı atmosfer bileşenleri ve okyanusta tuz miktarında değişiklikler gibi birçok etkeni dahil ederek 18 farklı senaryonun simülasyonunu yaptı, hemen her model çalışmasında Proxima Centauri b'nin, yüzeyinin en azından bazı kesimlerini kaplayan açık okyanusa sahip olduğu neticesi elde edildi.
ABD Havacılık ve Uzay Dairesinin (NASA) Goddard Uzay Çalışmaları Enstitüsünden gezegen bilimci Anthony Del Genio, simülasyonların, öte gezegende yaşam şansının yüksek olduğunu ortaya koyduğunu söyledi.
Proxima Centauri b'nin cüce yıldızı Proxima Centauri, Güneş'ten 4,2 ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. Gezegenin yıldızına uzaklığı bakımından yaşama uygun bir konumda olduğu belirlenmişti.
Muhabir: Gamze Türkoğlu Oğuz



ABD'nin 2008 finansal krizi piyasalardan trilyonları sildi



ABD'de 10 yıl önce yaşanan 2008 finansal krizi, dünya genelinde şirketlerin piyasa değerinden 14,5 trilyon doların silinmesine ve küresel piyasada 20 trilyon dolarlık kayba yol açtı.

NEW YORK - Övünç Kutlu
ABD'de 10 yıl önce yaşanan finansal kriz, küresel piyasalardan trilyonlarca doların silinmesine, milyarlarca dolar yatırımın kaybolmasına ve milyonlarca kişinin işsiz kalmasına neden oldu.
1929'daki "Büyük Buhranın" ardından en büyük ekonomik kriz olarak nitelendirilen 2008'deki "Büyük Durgunluk", dünya genelinde şirketlerin piyasa değerinden 14,5 trilyon doların silinmesine yol açarken, küresel piyasada 20 trilyon dolarlık kayba yol açtı.
10 yıl önce yaşanan finansal kriz nedeniyle, ABD'nin gayri safi yurt içi hasılasında yaklaşık 14 trilyon dolar ve Amerikan mortgage piyasasında 10,5 trilyon dolarlık kayıp oluşurken, sadece ABD'de 9 milyon kişilik istihdam kaybı yaşandı ve 8 milyon konuta bankalar tarafından icra yoluyla el konuldu.

MBS'ler ve regülasyonların azaltılması

2008 küresel krizine neden olan finansal enstrümanların ortaya çıkışı, 1970'lerde Solomon Brothers'ta çalışan Lewis Ranieri adlı tahvil işlemleri yapan bankacının, binlerce mortgage (konut kredisi) tahvilini birleştirerek "Mortgage-Backed Securities" (MBS) (Konut Kredisine Dayalı Menkul Kıymetler) adlı yeni bir yatırım aracı oluşturmasına dayanıyor.
Yüz binlerce mortgage tahvilinin getirisine sahip olan MBS'lerin yıllar içinde bankalar için çok karlı bir yatırım aracı olmasıyla, özel finans ve bankacılık kuruluşları 1980'lerden itibaren ABD yönetimlerinden regülasyonların gevşetilmesini talep etmeye başladı.
ABD'nin 40'ıncı Başkanı Ronald Reagan (1981-89), 41'inci Başkanı George H. W. Bush (1989-93), 42'nci Başkanı Bill Clinton (1993-2001) ve 43'üncü Başkanı George W. Bush (2001-Ocak 2009) dönemlerinde, ABD'nin finans ve bankacılık sektörlerinde regülasyonlar önemli derecede azaltıldı.
Regülasyonların azaltılmasında, 1987-2006 arasında 4 farklı Amerikan Başkanı yönetiminde 18,5 yıl görev alan ABD Merkez Bankasının (Fed) Başkanı Alan Greenspan önemli rol oynarken, regülasyonların gevşetilmesi bankaların daha az yükümlülük ve denetimle faaliyet göstermesine olanak sağladı.
1980'lerden itibaren hızla yükselişe geçen Amerikan bankacılık sektörü, 2000'li yıllara gelindiğinde ülkenin en büyük endüstrisi haline geldi. ABD Başkanı George W. Bush, ülkede her ailenin artık konut sahibi olarak "Amerikan rüyasına" ulaşabileceğini vurguladı.

"Eşik-altı mortgage"

Ancak, ülkede konut alabilecek sınırlı sayıda yüksek gelirli orta-üst sınıf aileler olduğu için, bankalar toplumun alt sınıflarına konut satmanın ve mortgage vermenin yollarını aradı.
ABD federal hükümeti tarafından desteklenen "Fannie Mae" ve "Freddie Mac" adlı büyük kuruluşlar konut kredilerini teminat altına alırken, büyük miktarlarda MBS yaratıyordu. Bu kuruluşlara ek olarak, konut kredisi veren özel kişi ve şirketlerin sayısında 2000'li yıllarda hızlı artış görüldü.
Amerikalı bankalar, konut kredisi veren kuruluşlar aracılığıyla, düşük gelire sahip olan toplumun alt kesimindeki aileleri hedef aldı ve bunlara "sub-prime mortgage" (eşik-altı mortgage) sunmaya başladı.
Eşik-altı mortgage sayesinde düşük gelir grubundaki ailelere yüksek faiz oranıyla konut kredisi verilirken, iş durumları ve gelir miktarları gibi önemli risk kriterleri giderek görmezden gelindi. Çünkü konut kredisi alan ailelerin sayısı arttıkça, MBS'lerin getirisi hızla yükseliyor ve bankaların karı artıyordu.

Toksik CDO'lar

Riskli eşit-altı mortgage tahvilleri "BBB"den başlayan düşük kredi notlarına sahipken, yüksek gelirli ailelerin mortgage tahvillerine "AAA" kredi notundan başlayan yüksek kredi notları veriliyordu.
Ancak, bankalar eşik-altı mortgage tahvillerine sahip MBS'leri de yatırımcılara satabilmek ve daha çok kar edebilmek için 2 yöntem kullandı.
Bunlardan ilki, düşük kredi notuna sahip olan riskli tahvillerin, bankalar tarafından "Collateralized Debt Obligation" (CDO) (Teminatlı Borç Yükümlülüğü) adlı yeni bir finansal türev aracına dönüştürülmesiydi.
İkinci yöntem ise, düşük kredi notuyla dolu olan CDO'ların, Fitch Ratings, Standard & Poor's ve Moody's gibi önemli kredi derecelendirme kuruluşları tarafından yüksek kredi seviyesinden notlandıralarak daha az riskli gösterilmesiydi.
CDO'ların içindeki mortgage tahvillerinin yüzde 90'ından fazlası yüksek nota sahip ve risksiz gösterilse de, aslında içleri düşük notlara sahip riskli tahvillerle doluydu.
CDO'ların toplam değeri 2004-07 yılları arasında 1,4 trilyon dolara ulaşırken, krizden sonra aşırı riskli olduğu anlaşılan CDO'lar "toksik" olarak adlandırıldı.

Sigorta için CDS'ler

Bankalarla yatırımcıların olası kayıplarını önlemek amacıyla, mortgage tahvilleri, MBS'ler ve CDO'lar, "Credit Default Swaps" (CDS) "Kredi Temerrüt Takası" adlı bir sözleşmeyle sigorta altına alınıyordu.
Böylece, Amerikalı ailelerin mortgage'larını ödeyememe, yani temerrüde düşmeleri, durumunda MBS ve CDO sahiplerinin zararlarının telafi edilmesi için CDS'ler oluşturulmuştu.
CDS'lerin toplam değeri 2007'nin sonunda 62 trilyon doları bulurken, bunların büyük bölümü dünyanın en büyük sigorta şirketi American International Group'a (AIG) aitti.

Kriz başlıyor

Artan konut satışlarının konut fiyatlarını yükseltmesi nedeniyle, düşük gelire sahip olan ailelerin mortgage primleri 2006'da yükselmeye başladı ve temerrüde düşen ailelerin sayısında hızlı artış görüldü.
Temerrüt oranlarındaki hızlı artış MBS ve toksik CDO'ların değerlerinde büyük kayıplara neden olurken, Amerikalı yatırım bankalarının New York borsasında işlem gören hisseleri çakıldı.
ABD'nin en büyük beşinci yatırım bankası olan ve 85 yıldır faaliyet gösteren Bear Stearns, Temmuz 2006'da eşik-altı mortgage yatırım fonlarının değerinin sıfıra ulaştığını duyurdu. 2007'nin başında Bear Stearns hisseleri 170 dolardan işlem görürken, hisselerinin hızla düşmesi nedeniyle kuruluş ABD'nin en büyük bankası JPMorgan Chase tarafından 16 Mart 2008'de hisse başına 2 dolara satın alındı.
Bear Stearns'in satın alımına Fed New York Şubesi 30 milyar dolar fonla yardımcı olurken, dönemin Fed Başkanı Ben Bernanke Bear Stearns'in batmasına izin verilmesi durumunda bütün Amerikan ekonomisinin zarar göreceğini savundu.
Fannie Mae ve Freddie Mac ise 7 Eylül'de ABD federal hükümetinin korumasına ve kontrolüne girdi. Bu iki kuruluşun ABD hükümeti tarafından kurtarılması Amerikan halkına 135 milyar dolara mal oldu.

Balonun patlaması ve panik

MBS ve CDO'larda yüksek pozisyona sahip olan ABD'nin dördüncü en büyük bankası Lehman Brothers'ın hisseleri 9 Eylül'de yüzde 45 ve 11 Eylül'de yüzde 40 değer kaybetti. 15 Eylül 2008 pazartesi günü Lehman'ın hisseleri borsada sıfıra (0) vurdu ve banka iflasını açıkladı.
Bir gün önce ise batmaya çok yakın olan Merrill Lynch, Bank of America tarafından satın alındı.
Yatırımcılar, panik halinde ABD'li bankaların hisselerini satarken, bankalar "çöp" değerindeki MBS ve toksik CDO'ları ellerinden çıkarmakta zorlandı. Ancak, Goldman Sachs ve Morgan Stanley gibi ellerinde CDS sigortaları tutan bankalar finansal krizden karla çıktı.

"Batamayacak Kadar Büyük"

440 milyar dolar değerindeki MBS ve toksik CDO'lara sigorta yapan AIG'nin nakit akışında zorlanması ise dünyanın en büyük sigorta şirketini batmanın eşiğine getirdi.
AIG'nin "Batamayacak Kadar Büyük" olarak tanımlanması yetkilileri harekete geçirdi. Fed New York Şubesi, 16 Eylül'de, AIG'ye 182 milyar dolar kurtarma paketi sağlayacağını açıklarken, bu miktarın içinden 2 milyar doların AIG yöneticilerine prim olarak ödeneceğinin duyulması ise Amerikan halkında büyük tepkiye neden oldu.
Başkan George W. Bush, 3 Ekim 2008'de "Sorunlu Varlıkları Rahatlatma Programı" (TARP) adlı yasayı yürürlüğe sokarak ABD hükümetinin bankalara 700 milyar dolar değerinde destek sağlamasına izin verildi.
Amerikalı yatırım bankalarına ek olarak, nakit akışında büyük sıkıntı çeken otomotiv firmaları General Motors, Chrysler ve Ford yardım paketine dahil edildi.
Ekonomistlerden "Amerikan ekonomisi ulusallaştırılıyor" damgası yiyen yardım paketi, Amerikan toplumundan büyük tepki çekti ve "Benim kurtarma paketim nerede?", "İşsiz ve evsiz, hükümet şimdi nerede?" gibi sloganların döneme damgasını vurmasına neden oldu.

Küresel ekonomiye etkisi

ABD'deki finansal kriz kısa süre içerisinde küresel yatırımcıları ve diğer önemli ülkelerin ekonomilerini etkisi altına aldı.
Başta Avrupa Birliği (AB) ülkeleri olmak üzere, Çin ve Rusya hükümetleriyle bankalarının Amerikalı MBS ve CDO'larda yüksek pozisyonları ve Amerikan bankalarında hisseleri bulunuyordu.
ABD'de konutların icraya düşmesi ve şirketlerin iflasları artarken, ABD ve AB'de işsizlik oranları hızla yüzde 10'un üzerine çıktı. Dünyanın en zengin ülkelerinin alım gücünün düşmesi, küresel üretim ve imalatın motoru olan Çin ekonomisini de durgunluğa sürükledi.
2008 finansal krizinde şirket hissedarlarının kaybı yaklaşık 20 trilyon dolar olurken, dünya genelinde şirketlerin piyasa değerinden 14,5 trilyon dolar silindi.
Kriz nedeniyle, ABD'nin gayri safi yurt içi hasılasında yaklaşık 14 trilyon dolar, Amerikan mortgage piyasasında ise 10,5 trilyon dolarlık kayıp oluştu.
Kriz sırasında, sadece ABD'de 9 milyon kişilik istihdam kaybı yaşanırken, 8 milyon konuta bankalar tarafından icra yoluyla el konuldu.
2008 finansal krizi sırasında veya sonrasına, hiçbir Amerikalı yetkili ya da banka yöneticisi yargılanmadı.
ABD ekonomisinin zirvesinde bugün bankacılık sektörünün yerini teknoloji endüstrisi alırken, Apple, Amazon, Google, Facebook ve Microsoft'un toplam piyasa değeri 4 trilyon doları geçiyor. Bu şirketler, küresel inovasyonun da başını çekiyor.
Bugün, ABD'nin milli borcu 21,47 trilyon dolar, konut kredisi borcu 15,15 trilyon dolar seviyesinde bulunuyor. 
ABD'nin 2008 finansal krizi piyasalardan trilyonları sildi

Featured post

Five Years After Reconversion: Hagia Sophia Embodies Turkey’s Cultural Crossroads

  ISTANBUL, JULY 2025   — Half a decade has passed since the iconic Hagia Sophia resumed its role as a working mosque, marking a watershed m...

Popular Posts